Wednesday evening | çarşamba akşamı |
On Wednesday evening, I will drink tea in the park. | Çarşamba akşamı parkta çay içeceğim. |
Shall we meet on Wednesday evening? | Çarşamba akşamı buluşalım mı? |
on Thursday | perşembe günü |
On Thursday I will study at the library. | Perşembe günü kütüphanede ders çalışacağım. |
afternoon | öğleden sonra |
In the afternoon, I am reading a book at the library. | Öğleden sonra kütüphanede kitap okuyorum. |
available | uygun |
I’m also available on Thursday afternoon. | Perşembe günü öğleden sonra da uygunum. |
on weekdays | hafta içi |
On weekdays I study in the library. | Hafta içi kütüphanede ders çalışıyorum. |
generally | genelde |
I generally drink tea in the mornings. | Ben genelde sabahları çay içiyorum. |
On weekdays I generally go to bed early. | Hafta içi ben genelde erken yatıyorum. |
for now | şimdilik |
For now, I am not drinking coffee. | Şimdilik kahve içmiyorum. |
to go out | dışarı çıkmak |
For now I’m staying at home, then I’ll go out. | Şimdilik evde kalıyorum, sonra dışarı çıkarım. |
to do laundry | çamaşır yıkamak |
I do laundry in the mornings. | Ben sabahları çamaşır yıkıyorum. |
I’m doing laundry; I will go to the market because the detergent is finished. | Çamaşır yıkıyorum, deterjan bittiği için markete gideceğim. |
the ironing board | ütü masası |
The ironing board is on the balcony. | Ütü masası balkonda duruyor. |
the new one | yenisi |
The notebook is old; I want the new one. | Defter eski, yenisini istiyorum. |
The ironing board broke; I need to buy a new one. | Ütü masası kırıldı, yenisini almam gerekiyor. |
the cashier | kasiyer |
kind | nazik |
My friend is very kind. | Arkadaşım çok nazik. |
The cashier was kind and completed my payment quickly. | Kasiyer nazikti, ödememi hızlıca tamamladı. |
the jeweler | kuyumcu |
The jeweler is selling jewelry. | Kuyumcu takı satıyor. |
The jeweler will be closed tomorrow; it’s better if we go today. | Kuyumcu yarın kapalıymış, bugün gitsek iyi olur. |
approximately | yaklaşık |
There are approximately thirty students in the classroom. | Sınıfta yaklaşık otuz öğrenci var. |
I’ll be there in about ten minutes. | Yaklaşık on dakika içinde orada olurum. |
already | zaten |
to pick up | almak |
I was already going to go out; I’ll pick you up too. | Zaten dışarı çıkacaktım, seni de alırım. |
part-time | yarı zamanlı |
I am looking for a part-time job. | Ben yarı zamanlı iş arıyorum. |
free | müsait |
Tomorrow I’ll work part-time; I’m free in the morning. | Yarın yarı zamanlı çalışacağım, sabah müsaitim. |
available | müsait |
you | sizi |
I am waiting for you in the park. | Ben sizi parkta bekliyorum. |
later | sonra |
Later, we will drink tea together in the park. | Sonra birlikte parkta çay içeceğiz. |
Are you available, or should I call you later? | Müsait misiniz, yoksa sizi sonra mı arayayım? |
to bargain | pazarlık yapmak |
I want to bargain at the market. | Ben pazarda pazarlık yapmak istiyorum. |
I bargained today and got it for a better price. | Bugün pazarlık yaptım ve daha uygun fiyata aldım. |
since | -eli/-alı |
quite | epey |
I got quite tired. | Ben epey yoruldum. |
It’s been quite a while since we met. | Görüşmeyeli epey zaman oldu. |
since | -eli |
It has been two hours since I came to school. | Okula geleli iki saat oldu. |
to seem familiar | tanıdık gelmek |
This music sounds familiar to me. | Bu müzik bana tanıdık geliyor. |
It’s been two months since I came; the city is slowly becoming familiar. | Ben geleli iki ay oldu, şehir yavaş yavaş tanıdık geliyor. |
to be prolonged | uzamak |
The meeting ran long. | Toplantı uzadı. |
I was going to call you, but the meeting ran long. | Seni arayacaktım, ama toplantı uzadı. |
to worsen | bozmak |
We were going to meet today; when the weather turned bad, we canceled. | Bugün buluşacaktık; hava bozunca iptal ettik. |
desiderative | -ası |
my | -m |
I feel like running in the park today. | Bugün parkta koşasım var. |
I don’t feel like going out; I want to watch a film at home. | Dışarı çıkasım yok, evde film izlemek istiyorum. |
this evening | bu akşam |
to feel like working | çalışasım var |
Today I feel like working at home; I don’t want to go out. | Bugün evde çalışasım var, dışarı çıkmak istemiyorum. |
I feel like working this evening; I’ll rest tomorrow. | Bu akşam çalışasım var, yarın dinlenirim. |
to make a reservation | rezervasyon yaptırmak |
to shut down | kapanmak |
I was going to make a reservation; just as I was calling, my phone died. | Rezervasyon yaptıracaktım, tam ararken telefonum kapandı. |
in advance | şimdiden |
Thank you in advance. | Şimdiden teşekkür ederim. |
to approve | onaylamak |
The manager approved the new plan. | Müdür yeni planı onayladı. |
to be glad | sevinmek |
I am glad when my friend arrives. | Arkadaşım gelince seviniyorum. |
Thanks in advance; I’d be happy if you approve the email. | Şimdiden teşekkür ederim, e-postayı onaylarsanız sevinirim. |
the roommate | ev arkadaşı |
The roommate is making tea in the kitchen. | Ev arkadaşı mutfakta çay yapıyor. |
the rent | kira |
Today I am paying rent. | Bugün kira ödüyorum. |
the deposit | depozito |
My roommate and I talked about the rent and the deposit. | Ev arkadaşımla kira ve depozito hakkında konuştuk. |
the customer representative | müşteri temsilcisi |
The customer representative called me and gave an appointment for tomorrow. | Müşteri temsilcisi beni aradı ve yarın için randevu verdi. |
convenient | uygun |
to schedule | programlamak |
The customer representative scheduled convenient times and sent them to me. | Müşteri temsilcisi uygun saatleri programlayıp bana gönderdi. |
excuse me | affedersiniz |
Excuse me, are you in line? | Affedersiniz, siz sırada mısınız? |
Excuse me, will you also attend the meeting? | Affedersiniz, siz de toplantıya katılacak mısınız? |
like this | şöyle |
Let's talk like this: first you, then me. | Şöyle konuşalım: önce sen, sonra ben. |
Let’s do it like this: coffee first, then a short walk. | Şöyle yapalım: önce kahve, sonra kısa bir yürüyüş. |
why not | neden olmasın |
Let's drink tea in the park, why not? | Parkta çay içelim, neden olmasın? |
Why not; the weather is already very nice. | Neden olmasın, zaten hava çok güzel. |
the laundry | çamaşır |
I am hanging laundry. | Çamaşır asıyorum. |
since | -alı |
It’s been half an hour since I hung the laundry; they will dry quickly in the wind. | Çamaşırları asalı yarım saat oldu, rüzgârda çabuk kuruyacaklar. |
Let’s not rush today; let’s finish things calmly. | Bugün telaş yapmayalım, işleri sakin sakin bitirelim. |
the cash | nakit |
I use a card instead of cash. | Nakit yerine kart kullanıyorum. |
The cashier took the cash and gave the receipt. | Kasiyer nakit aldı ve fişi verdi. |
this afternoon | bugün öğleden sonra |
This afternoon I will study at the library. | Bugün öğleden sonra kütüphanede ders çalışacağım. |
I am available this afternoon. | Ben bugün öğleden sonra müsaitim. |
negation | -me |
It has been a long time since I saw you. | Seni görmeyeli uzun zaman oldu. |
on the balcony | balkonda |
I am reading a book on the balcony. | Balkonda kitap okuyorum. |
This evening I will drink tea on the balcony. | Bu akşam balkonda çay içeceğim. |
tomorrow evening | yarın akşam |
Tomorrow evening I will drink tea in the park. | Yarın akşam parkta çay içeceğim. |
I want to make a reservation tomorrow evening. | Ben yarın akşam rezervasyon yaptırmak istiyorum. |
to refund | iade etmek |
The cashier refunded the deposit. | Kasiyer depozitoyu iade etti. |
tomorrow morning | yarın sabah |
Tomorrow morning, I will go to school early. | Yarın sabah okula erken gideceğim. |
I am scheduling the meeting for tomorrow morning. | Ben toplantıyı yarın sabah için programlıyorum. |
to move (house) | taşınmak |
It has been two months since I moved to this city. | Bu şehre taşınalı iki ay oldu. |