| to attend the interview | mülakata katılmak |
| the application form | başvuru formu |
| I am signing the application form. | Ben başvuru formunu imzalıyorum. |
| I filled out the application form before attending the interview. | Mülakata katılmadan önce başvuru formunu doldurdum. |
| the project manager | proje yöneticisi |
| additional | ilave |
| to request | talebinde bulunmak |
| I requested additional resources from the project manager. | Proje yöneticisine ilave kaynak talebinde bulundum. |
| the guide | kılavuz |
| I reviewed the guide for additional information. | İlave bilgi için kılavuzu inceledim. |
| Important priorities are listed in the guide. | Kılavuzda önemli öncelikler listelenmiş. |
| We gave priority to the most urgent tasks. | Önceliği en acil görevlere verdik. |
| winter | kış |
| the insulation | yalıtım |
| necessary | şart |
| Insulation is a must during the winter months. | Kış aylarında yalıtım şarttır. |
| The house’s insulation has been done very well. | Evin yalıtımı çok iyi yapılmış. |
| the aloe vera | aloe vera |
| the retention | tutma |
| the property | özellik |
| because of | nedeniyle |
| Growing aloe vera is easy because of its water‐retention quality. | Aloe vera yetiştirmek su tutma özelliği nedeniyle kolaydır. |
| the mushroom | mantar |
| The mushroom is fresh. | Mantar taze. |
| medicinal | şifalı |
| I am planting medicinal plants in the garden. | Bahçede şifalı bitkiler dikiyorum. |
| Mushrooms and aloe vera are medicinal plants. | Mantar ve aloe vera şifalı bitkilerdir. |
| the chimney | baca |
| The chimney is long and narrow. | Baca uzun ve dar. |
| the diameter | çap |
| The chimney’s diameter is very wide. | Baca çapı çok geniş. |
| the meter | metre |
| The chimney’s diameter at the factory is three meters. | Fabrikanın bacasının çapı üç metre. |
| console | konsol |
| sound | ses |
| system | sistem |
| I have a TV console and sound system in my living room. | Salonumda televizyon konsolu ve ses sistemi var. |
| the console | konsol |
| cable | kablo |
| After placing the console, I checked the cable connections. | Konsolu yerleştirdikten sonra kablo bağlantılarını kontrol ettim. |
| the inventor | mucit |
| Thomas Edison | Thomas Edison |
| Thomas Edison conducted an experiment in the laboratory. | Thomas Edison laboratuvarda deney yaptı. |
| the lightbulb | ampul |
| The lightbulb broke. | Ampul kırıldı. |
| to invent | icat etmek |
| The inventor is inventing new ideas. | Mucit yeni fikirler icat ediyor. |
| The great inventor Thomas Edison invented the lightbulb. | Büyük mucit Thomas Edison ampulü icat etti. |
| I saw a windmill by the river. | Dere kenarında yel değirmeni gördüm. |
| discipline | disiplin |
| success | başarı |
| Without discipline, reaching success is difficult. | Disiplin olmadan başarıya ulaşmak zor. |
| Good discipline brings success. | İyi disiplin, başarıyı getirir. |
| disciplined | disiplinli |
| Disciplined education brings success. | Disiplinli eğitim başarıyı getirir. |
| to train | antrenman yapmak |
| in shape | formda |
| If I exercise regularly, I stay in shape. | Eğer düzenli egzersiz yaparsam formda kalırım. |
| Athletes stay in shape by training with discipline. | Sporcular disiplinli antrenman yaparak formda kalır. |
| the symmetry | simetri |
| aesthetically | estetik açıdan |
| The painting is aesthetically impressive. | Tablo estetik açıdan etkileyici. |
| Symmetry is aesthetically important in architecture. | Simetri, mimaride estetik açıdan önemlidir. |
| during lunch break | öğle arasında |
| in the cafeteria | kantinde |
| I am reading a book in the cafeteria. | Kantinde kitap okuyorum. |
| to be able to eat | yiyebilmek |
| It is very nice to be able to eat hot bread right away. | Sıcak ekmeği hemen yiyebilmek çok güzel. |
| We can eat in the cafeteria during lunch break. | Öğle arasında kantinde yemek yiyebiliriz. |
| the canteen | kantin |
| The canteen is big. | Kantin büyük. |
| Healthy and fresh menus are served in the canteen. | Kantinde sağlıklı ve taze menüler sunuluyor. |
| neural | nöral |
| network | ağ |
| researcher | araştırmacı |
| meeting | toplantı |
| to be invited | davet edilmek |
| Researchers studying neural networks were invited to the meeting. | Nöral ağları inceleyen araştırmacılar toplantıya davet edildi. |
| Neural connections play a critical role in learning processes. | Nöral bağlantılar, öğrenme süreçlerinde kritik rol oynar. |
| the inflation | enflasyon |
| Inflation is high. | Enflasyon yüksek. |
| The inflation rate in the economy has risen. | Ekonomide enflasyon oranı yükseldi. |
| inflation | enflasyon |
| price | fiyat |
| The price looks reasonable. | Fiyat uygun görünüyor. |
| to increase | arttırmak |
| High inflation rapidly increases prices. | Yüksek enflasyon, fiyatları hızla arttırır. |
| composite | kompozit |
| lightweight | hafif |
| Composite material is both durable and lightweight. | Kompozit malzeme, hem dayanıklı hem de hafif. |
| the aerospace industry | havacılık sektörü |
| widely | yaygın olarak |
| This road is widely used. | Bu yol yaygın olarak kullanılıyor. |
| Composite panels are widely used in the aerospace industry. | Havacılık sektöründe kompozit paneller yaygın olarak kullanılır. |
| so | o kadar |
| The weather is so cold. | Hava o kadar soğuk. |
| busy | yoğun |
| You are so busy that reaching you is impossible. | O kadar yoğunsun ki sana ulaşmak imkansız. |
| moving | etkileyici |
| The film was so moving that my eyes filled with tears. | Film o kadar etkileyiciydi ki gözlerim doldu. |
| every morning | her sabah |
| The project manager drinks coffee in the office every morning. | Proje yöneticisi her sabah ofiste kahve içiyor. |
| extra | ek |
| There is an extra task. | Ek görev var. |
| I am requesting extra time from my boss. | Ben patrondan ek süre talebinde bulunuyorum. |
| day | gün |
| peace | huzur |
| Sitting in the park provides peace. | Parkta oturmak huzur veriyor. |
| Winter days are peaceful. | Kış günleri huzur veriyor. |
| to be unable to walk | yürüyememek |
| I cannot walk in the park because of the rain. | Yağmur nedeniyle parkta yürüyemiyorum. |
| under | altına |
| I put my key under the table. | Anahtarımı masanın altına koydum. |
| to be placed | yerleştirilmek |
| The pictures are being prepared to be placed on the wall. | Resimler duvara yerleştirilmek üzere hazırlanıyor. |
| The console is being placed under the television. | Konsol televizyonun altına yerleştiriliyor. |
| in the picture | resimde |
| The cat is sleeping in the picture. | Resimde kedi uyuyor. |
| There is symmetry in the picture. | Resimde simetri var. |
| software | yazılım |
| Software should be updated every day. | Yazılım her gün güncellenmeli. |
| data | veri |
| This software analyzes neural network data. | Bu yazılım nöral ağ verilerini analiz ediyor. |
| the discipline | disiplin |
| Regular work increases discipline. | Düzenli çalışma disiplini arttırır. |
| to make sad | üzmek |
| My feet hurt; not being able to walk in the park makes me sad. | Ayaklarım ağrıyor, parkta yürüyememek beni üzüyor. |
| at school | okulda |
| Sleeping at school is forbidden. | Okulda uyumak yasak. |
| Discipline is essential at school. | Okulda disiplin şarttır. |
| graduation ceremony | mezuniyet töreni |
| I was invited to the graduation ceremony. | Mezuniyet törenine davet edildim. |
