| Question | Answer |
|---|---|
| five | beş |
| Five cats are playing. | Beş kedi oynuyor. |
| the minute | dakika |
| the breakfast | kahvaltı |
| to prepare | hazırlamak |
| Wait five minutes; I need to prepare breakfast. | Beş dakika bekle, kahvaltı hazırlamam gerek. |
| to get cold | soğumak |
| My tea is getting cold. | Benim çayım soğuyor. |
| so that | diye |
| last | son |
| The last film is nice. | Son film güzel. |
| Let’s sit at the table at the last minute so that the breakfast doesn’t get cold. | Kahvaltı soğumasın diye son dakikada sofraya oturalım. |
| the laziness | tembellik |
| the habit | alışkanlık |
| to create | oluşturmak |
| I am creating a new recipe. | Ben yeni tarif oluşturuyorum. |
| your | senin |
| beneficial | faydalı |
| Instead of laziness, creating a habit every day is beneficial for you. | Tembellik yerine her gün bir alışkanlık oluşturmak senin için faydalı olur. |
| to gain | kazanmak |
| I am making a plan, therefore I am gaining time. | Ben plan yapıyorum, bu yüzden zaman kazanıyorum. |
| Gaining a habit can be difficult; still, you must continue without being lazy. | Alışkanlık kazanmak zor olabilir; yine de tembellik etmeden devam etmelisin. |
| the grape juice | üzüm suyu |
| I am drinking grape juice. | Ben üzüm suyu içiyorum. |
| tasty | lezzetli |
| I am adding some spice so that the soup turns out tasty. | Ben çorbayı lezzetli olsun diye biraz baharat ekliyorum. |
| the vacation | tatil |
| I am resting on vacation. | Ben tatilde dinleniyorum. |
| to end | bitmek |
| The day is ending. | Gün bitiyor. |
| to bring | getirmek |
| I am bringing bread. | Ben ekmek getiriyorum. |
| Grape juice is very tasty; when the vacation ends, I will bring some to my friends. | Üzüm suyu çok lezzetli, tatil bitince arkadaşlarıma da getireceğim. |
| the letter | mektup |
| the inside | iç |
| The inside of the house is nice. | Evin içi güzel. |
| the chocolate | çikolata |
| to put | koymak |
| I am putting the book on the table. | Ben kitabı masaya koyuyorum. |
| so | böylece |
| to taste | tatmak |
| I will write a letter and put a little chocolate in it; so you might want to taste it. | Bir mektup yazıp içine küçük bir çikolata koyacağım; böylece onu tatmak istersin. |
| immediately | hemen |
| I am immediately making soup. | Ben hemen çorba yapıyorum. |
| to act | davranmak |
| If the letter is long, read it patiently; don’t act immediately to taste the chocolate. | Mektup uzun olursa sabırla oku, çikolatayı tatmak için hemen davranma. |
| honest | dürüst |
| always | her zaman |
| The dog always plays in the garden. | Köpek her zaman bahçede oynuyor. |
| the time | vakit |
| You may not always have time to be honest, but you should try. | Dürüst olmak için her zaman vaktin olmayabilir, ama denemelisin. |
| quickly | hızlı |
| the feeling | duygu |
| Feeling is sometimes very important. | Duygu bazen çok önemli oluyor. |
| to hesitate | çekinmek |
| I will buy a new book, but I hesitate. | Ben yeni kitap alacağım, ama çekiniyorum. |
| While time passes quickly, don’t hesitate to express your honest feelings. | Vakit hızla akarken dürüst duygularını açıklamaktan çekinme. |
| please | lütfen |
| Please bring bread. | Lütfen ekmek getir. |
| quickly | çabuk |
| to smell | koklamak |
| to enter | girmek |
| Please come quickly and enter the kitchen to smell the fresh bread. | Lütfen çabuk gel ve taze ekmeği koklamak için mutfağa gir. |
| to taste | tadına bakmak |
| I am tasting the soup. | Ben çorbaya tadına bakıyorum. |
| If we act quickly, we’ll have more time to smell the bread and taste it. | Çabuk davranırsak, ekmeği koklamak ve tadına bakmak için daha çok zamanımız olur. |
| the dish | yemek |
| a bit | biraz |
| salty | tuzlu |
| the service | servis |
| I am using the service and going to school. | Ben servis kullanıyorum ve okula gidiyorum. |
| during | sırasında |
| I am reading a book during breakfast. | Ben kahvaltı sırasında kitap okuyorum. |
| to be careful | dikkat etmek |
| This dish turned out a bit salty; be careful during service. | Bu yemek biraz tuzlu oldu, servis sırasında dikkat et. |
| the service attendant | servis görevlisi |
| The service attendant is going to the market in the morning. | Servis görevlisi, sabah markete gidiyor. |
| the food | yiyecek |
| I am buying food. | Ben yiyecek alıyorum. |
| the plate | tabak |
| The plate is in the kitchen. | Tabak mutfakta. |
| to serve | sunmak |
| I am serving food in the kitchen. | Ben mutfakta yemek sunuyorum. |
| to suggest | önermek |
| I am suggesting a book to my friend. | Ben arkadaşıma kitap öneriyorum. |
| The service attendant suggests serving salty foods on a different plate. | Servis görevlisi, tuzlu yiyecekleri farklı bir tabakta sunmanızı öneriyor. |
| thin | ince |
| The pen is thin. | Kalem ince. |
| the bridge | köprü |
| The bridge is long. | Köprü uzun. |
| to cross | geçmek |
| I am crossing the bridge. | Ben köprüden geçiyorum. |
| dangerous | tehlikeli |
| other | başka |
| the way | yol |
| Crossing this thin bridge can be dangerous, but there is no other way. | Bu ince köprüden geçmek tehlikeli olabilir, ama başka yolu yok. |
| before | önce |
| the matter | konu |
| the way | şekil |
| to investigate | araştırmak |
| Before getting into a dangerous task, you should investigate the matter in a detailed way. | Tehlikeli bir işe girmeden önce, konuyu ince bir şekilde araştırmalısın. |
| the helper | yardımcı |
| The helper is working in the office. | Yardımcı ofiste çalışıyor. |
| him | o |
| clean | temiz |
| to leave | bırakmak |
| I am leaving the book on the table. | Ben kitabı masaya bırakıyorum. |
| The new helper will come today; I want to leave the house clean with him. | Yeni yardımcı bugün gelecek, onunla birlikte evi temiz bırakmak istiyorum. |
| helpful | yardımcı |
| My friend is very helpful. | Benim arkadaşım çok yardımcı. |
| first | önce |
| I am reading a book first, then drinking tea. | Ben önce kitap okuyorum, sonra çay içiyorum. |
| the hand | el |
| The hand is beautiful. | El güzel. |
| to wash | yıkamak |
| I am washing my hands. | Ben ellerimi yıkıyorum. |
| to start | başlamak |
| I am starting to work. | Ben çalışmaya başlıyorum. |
| If you want to be helpful, first wash your hands clean, then start setting the table. | Yardımcı olmak istiyorsan önce ellerini temiz yıka, sonra masa hazırlamaya başla. |
| to hurry | acele etmek |
| I am hurrying because my friend is coming. | Ben acele ediyorum, çünkü arkadaşım geliyor. |
| to move | ilerlemek |
| to be necessary | gerekmek |
| It is necessary to go to school. | Okula gitmek gerekiyor. |
| Don’t hurry; sometimes it’s also necessary to move slowly. | Acele etme, bazen yavaş ilerlemek de gerek. |
| the exam | sınav |
| to prepare | hazırlanmak |
| I am preparing for the exam. | Ben sınava hazırlanıyorum. |
| hasty | acele |
| the decision | karar |
| This hasty decision can be dangerous. | Bu acele karar tehlikeli olabilir. |
| to avoid | kaçınmak |
| I am avoiding noise. | Ben gürültüden kaçınıyorum. |
| planned | planlı |
| I am working in a planned manner. | Ben planlı çalışıyorum. |
| to study | çalışmak |
| The exam is difficult, but I am studying. | Sınav zor, ama ben çalışıyorum. |
| While preparing for the exam, you need to avoid hasty decisions; it’s better to study with a plan. | Sınava hazırlanırken acele kararlardan kaçınman gerek, planlı çalış daha iyi. |
| not | değil |
| This book is not long. | Bu kitap uzun değil. |
| Laziness is not good. | Tembellik iyi değil. |
Your questions are stored by us to improve Elon.io