| the hobby | hobi |
| I enjoy taking photos as a hobby. | Hobi olarak fotoğraf çekmekten zevk alıyorum. |
| What is your hobby? | Senin hobin ne? |
| the tone | ton |
| The tone is very low. | Ton çok düşük. |
| The tone of this melody is very pleasant. | Bu melodinin tonu çok hoş. |
| incoming | gelen |
| the bell | zil |
| The school bell is ringing. | Okulda zil çalıyor. |
| I was excited when the bell rang on the phone for the incoming message. | Gelen mesaj için telefonda zil çalınca heyecanlandım. |
| white | beyaz |
| I am washing my white shirt. | Beyaz gömleğimi yıkıyorum. |
| to paint | boyamak |
| I am painting the wall yellow. | Ben duvarı sarıya boyuyorum. |
| We painted the walls of the living room white. | Salonun duvarlarını beyaza boyadık. |
| Watching a movie with my friends in the living room is enjoyable. | Arkadaşlarımla salonda film izlemek keyifli. |
| the pose | poz |
| the variation | varyasyon |
| The new variation attracts attention on stage. | Yeni varyasyon sahnede dikkat çekiyor. |
| to look strange | garip görünmek |
| although | -se de |
| Although it looks strange to try variations of this pose, it’s fun. | Bu pozun varyasyonlarını denemek garip görünse de eğlenceli. |
| antique | antika |
| the clock | saat |
| The clock is on the wall. | Saat duvarda. |
| My mother has an antique clock collection. | Annemin antika saat koleksiyonu var. |
| the center | merkez |
| The emergency center is far away. | Acil durum merkezi uzakta. |
| the piece | parça |
| The piece looks high-quality. | Parça kaliteli görünüyor. |
| You can find very valuable pieces at the antique market in the city center. | Şehir merkezindeki antika pazarında çok değerli parçalar bulabilirsiniz. |
| My book collection sits neatly on the shelves. | Kitap koleksiyonum raflarda düzenli duruyor. |
| exotic | egzotik |
| the holiday | tatil |
| I am making a holiday plan. | Ben tatil planı yapıyorum. |
| distant | uzak |
| There is only one market in the distant village. | Uzak köyde sadece bir market var. |
| the island | ada |
| The island is far away. | Ada uzakta. |
| You can choose distant islands for an exotic holiday experience. | Egzotik bir tatil deneyimi için uzak adaları tercih edebilirsiniz. |
| minimal | minimal |
| Minimal decoration makes the living room look more spacious. | Minimal dekorasyon salonu daha ferah gösteriyor. |
| I prefer a minimal style. | Ben minimal bir stil tercih ediyorum. |
| either | ya |
| Either let’s go to the cinema or let’s read a book. | Ya sinemaya gidelim ya da kitap okuyalım. |
| the project file | proje dosyası |
| I am checking the project file. | Ben proje dosyasını kontrol ediyorum. |
| Either clean the screen or update the project file. | Ya ekranı temizle ya da proje dosyasını güncelle. |
| You can examine the new collection at the exhibition (formal “you”). | Siz yeni koleksiyonu sergide inceleyebilirsiniz. |
| the pickaxe | kazma |
| the well | kuyu |
| to dig | kazmak |
| I am digging a well in the garden. | Ben bahçede kuyu kazıyorum. |
| while | -arken |
| the hay | saman |
| the sack | çuval |
| There is hay in the sack. | Çuvalda saman var. |
| We needed hay and a sack while digging a deep well with a pickaxe. | Kazmayla derin bir kuyu kazarken saman ve çuvala ihtiyaç duyduk. |
| Inside the barn, the old fence boards, the hay collected from the field, and the grains left from the harvest sit neatly. | Ambarın içinde eski çit tahtaları, tarladan toplanan samanlar ve harmandan kalan tahıllar düzenli duruyor. |
| muddy | çamurlu |
| The muddy children are playing in the garden. | Çamurlu çocuklar bahçede oynuyor. |
| plural and accusative | -ları |
| for | -için |
| the tractor | traktör |
| The tractor is moving slowly on the road. | Traktör yolda yavaş gidiyor. |
| the shovel | kürek |
| I am using a shovel to plant flowers in the garden. | Ben bahçede çiçek dikmek için kürek kullanıyorum. |
| The shovel and pickaxe we borrowed from the tractor were very useful for cleaning the muddy well walls. | Kuyuya inerken çamurlu duvarları temizlemek için traktörden aldığımız kürek ve kazma çok işe yaradı. |
| the salon | salon |
| the object | obje |
| How did you find the exotic objects displayed in the salon full of antique items (formal “you”)? | Siz antika eşyalarla dolu salonda sergilenen egzotik objeleri nasıl buldunuz? |
| the venue | mekan |
| the hall | salon |
| The venue offers an ideal hall for organizing the event. | Mekan, etkinliği düzenlemek için ideal bir salon sunuyor. |
| the ambiance | ambiyans |
| The cafe’s ambiance is warm and pleasant. | Kafe ambiyansı sıcak ve keyifli. |
| the guest | konuk |
| The guest is drinking tea in the living room. | Konuk salonda çay içiyor. |
| The ambiance of this venue ensures that guests relax. | Bu mekanın ambiyansı, konukların rahatlamasını sağlıyor. |
| to be renewed | yenilenmek |
| The garden is renewed every spring. | Bahçe her bahar yenileniyor. |
| The salon was renewed with new furniture. | Salon yeni mobilyalarla yenilendi. |
