Question	Answer
quotative	diye
to advise	öğüt vermek
My father advises me to wake up early.	Babam bana erken kalkmayı öğüt veriyor.
The teacher advised, “You should review more.”	Öğretmen, “Daha fazla tekrar etmelisin,” diye öğüt verdi.
crystal	kristal
There is a crystal glass on the table.	Masada kristal bardak var.
in which	-daki
the print	baskı
While reading the book, I examine the prints with crystal clarity.	Ben, kitap okurken kristal berraklığındaki baskıları inceliyorum.
the pleasure	zevk
Listening to music gives me pleasure.	Müzik dinlemek bana zevk veriyor.
I take great pleasure in eating delicious food.	Lezzetli yemekleri yerken büyük zevk alıyorum.
to enjoy	zevk almak
I enjoy music.	Ben müzikten zevk alıyorum.
My friend said, “I enjoy going out to eat together.”	Arkadaşım, “Birlikte yemeğe gitmekten zevk alıyorum,” diye söyledi.
dreamy	hayalperest
the soul	ruh
The soul is free.	Ruh özgür.
to add color	renklendirmek
I have a dreamy soul and I love to add color to the future.	Ben hayalperest bir ruha sahibim ve geleceği renklendirmeyi seviyorum.
polite	terbiyeli
While working on a big project at school, my teachers act politely.	Okulda büyük bir projede çalışırken, hocalarım terbiyeli davranıyorlar.
theater	tiyatro
to animate	canlandırmak
unforgettable	unutulmaz
The film is unforgettable.	Film unutulmaz.
to give	sunmak
The play animated the actors on stage, giving the audience unforgettable moments.	Tiyatro oyunu, sahnedeki oyuncuları canlandırarak izleyicilere unutulmaz anlar sundu.
nutritious	besleyici
Fruits are nutritious.	Meyveler besleyici.
The nutritious meals prepared by my mother are very valuable for my family.	Annemin yaptığı besleyici yemekler ailem için çok değerlidir.
to specialize	uzmanlaşmak
I want to specialize in my field; that is why I learn new things every day.	Ben alanımda uzmanlaşmak istiyorum; bu yüzden her gün yeni şeyler öğreniyorum.
stormy	fırtınalı
to emerge	çıkmak
destructive	yıkıcı
to topple	devirmek
to calm down	sakinleşmek
After work, I want to calm down by taking a walk and breathing deeply.	Ben işten sonra yürüyüş yapıp derin nefes alarak sakinleşmek istiyorum.
On a stormy day, the destructive wind calmed down after toppling trees.	Fırtınalı havada çıkan yıkıcı rüzgar, ağaçları devirdikten sonra sakinleşti.
the nutrition	beslenme
Healthy nutrition is important.	Sağlıklı beslenme önemli.
balanced	dengeli
Nutrition is balanced.	Beslenme dengeli.
to aim at	hedeflemek
My nutrition program is balanced and aims at a healthy life.	Beslenme programım dengeli olup sağlıklı yaşamayı hedefliyor.
superb	şahane
The food at the newly opened restaurant is superb and delicious.	Yeni açılan restoranın yemekleri şahane ve lezzetlidir.
obligatory	mecburi
of	-lerin
The obligatory classes at school are important to reinforce the students’ basic knowledge.	Okuldaki mecburi dersler, öğrencilerin temel bilgilerini pekiştirmek için önemlidir.
the party	parti
The party is very fun.	Parti çok eğlenceli.
the host	ev sahibi
the treat	ikram
I am preparing a treat in the kitchen.	Mutfakta ikram hazırlıyorum.
When joining the party, the host offered us a small treat.	Partiye katılırken, ev sahibi bize küçük bir ikramda bulundu.
I nourish myself with fresh fruit every day to eat balanced meals and I also choose nutritious vegetables.	Ben dengeli beslenmek için her gün taze meyvelerle besleniyorum ve besleyici sebzeleri de tercih ediyorum.
to walk	dolaşmak
the liveliness	canlılık
There is liveliness in the park.	Parkta canlılık var.
While walking in the streets, the vibrant sound of music excites me.	Sokaklarda dolaşırken, canlılık dolu müzik sesi beni heyecanlandırıyor.
foresighted	öngörülü
Foresighted plans change the future.	Öngörülü planlar, geleceği değiştirir.
Before starting the big project, we prepared a foresighted plan.	Büyük projeye başlamadan önce, öngörülü bir plan hazırladık.
independent	müstakil
The desk in my small room provides an independent workspace.	Benim küçük odamdaki masam müstakil bir çalışma köşesi sunuyor.
compassionate	şefkatli
My friend behaves compassionately.	Arkadaşım şefkatli davranıyor.
My friend, who graduated from university, has specialized in technology and participates in community service with a compassionate approach.	Üniversiteden mezun olan arkadaşım, teknoloji alanında uzmanlaşmış ve şefkatli bir yaklaşımla toplumsal hizmette bulunuyor.
conservative	muhafazakar
to remain attached	bağlı kalmak
Some families hold tightly to conservative values.	Bazı aileler, muhafazakar değerlere sıkı sıkıya bağlı kalır.
Every artwork is appreciated for its originality; that originality inspires the viewers.	Her sanat eseri, özgünlük taşıdığından takdir edilir; bu özgünlük izleyicilere ilham verir.
the cousin	kuzen
My cousin is going to the cinema.	Kuzen sinemaya gidiyor.
saying	diye
My cousin sent an invitation saying, “Let’s meet early tomorrow.”	Kuzeni, “Yarın erkenden buluşalım,” diye davet gönderdi.
on time	zamanında
to deliver	teslim etmek
I am delivering the letter.	Ben mektubu teslim ediyorum.
quoting	diye
to order	emretmek
The teacher ordered the students to read the book.	Öğretmen, öğrencilere kitap okumayı emretti.
The boss ordered, “You must deliver the project on time.”	Patron, “Projeyi zamanında teslim etmelisiniz,” diye emretti.
by saying	diye
My friend said, “The film was very exciting.”	Arkadaşım, “Film çok heyecanlıydı,” diye anlattı.
While running, I listened to the melody.	Koşarken melodiyi dinledim.
the droplet	damla
to soak	ıslatmak
As it rained, destructive droplets soaked the streets and I opened the window.	Yağmur yağarken, yıkıcı damlalar sokakları ıslattı ve ben pencereyi açtım.
to break down	bozulmak
The car broke down.	Araba bozuldu.
to call	telefon etmek
I am calling my dad.	Ben babama telefon ediyorum.
to be upset	üzülmek
When my computer broke down, I was very upset because I had to call technical service.	Bilgisayarım bozulunca, teknik servise telefon ettiğim için çok üzüldüm.
If I get a high score on the exam, my family said they will treat me to a delicious dish.	Sınavdan yüksek not alırsam, ailem bana lezzetli bir ikram yapacağını söyledi.
collective	kolektif
Collective effort yields successful results.	Kolektif çaba başarılı sonuçlar verir.
He made an important contribution to our collective success through his efforts on the project.	O, projede gösterdiği çabalar sayesinde, kolektif başarıya önemli bir katkı sağladı.
more	fazla
to accumulate	toplamak
The more I work, the more energy I feel I accumulate.	Ne kadar çok çalışırsam, o kadar fazla enerji topladığımı hissediyorum.
to review	gözden geçirmek
I am reviewing the project.	Ben projeyi gözden geçiriyorum.
Please, if you review the project, you can share the results tomorrow.	Siz lütfen projeyi gözden geçirirseniz, yarın sonuçları paylaşabilirsiniz.
at/in	-ta
the audience	dinleyici
the host	sunucu
The host is speaking in the meeting.	Sunucu toplantıda konuşuyor.
to applaud	alkışlamak
The students applauded when the exam ended.	Öğrenciler sınav bitince alkışladılar.
At the conference, the audience applauded the host's inspiring speech.	Konferansta dinleyiciler, sunucunun ilham verici konuşmasını alkışladılar.
when	-unca
When the food is ready, I drink tea.	Yemek hazır olunca, ben çay içerim.
After the meeting, I was very happy when I heard that the company’s report had been fully prepared.	Ben, toplantıdan sonra şirketin raporunun eksiksiz hazırlandığını duyunca çok sevindim.
Sparkling crystal glasses brighten the room, and the sparkling cup on the table also catches the eye.	Pırıl pırıl kristal camlar, odanın aydınlığını sağlıyor ve masadaki pırıl pırıl bardak da göze çarpıyor.
to have a picnic	piknik yapmak
Having a picnic in the mountains with my family is enjoyable.	Ailemle dağda piknik yapmak keyifli.
My friend and I value the time we spend together greatly when we have a picnic in the park every weekend.	Ben ve arkadaşım, her hafta sonu parkta piknik yapıp, birlikte geçirdiğimiz zamanı çok kıymetli görüyoruz.
to cool	serinlemek
to set	batmak
The sun is setting.	Güneş batıyor.
to return	dönmek
I am returning from the market.	Ben marketten dönüyorum.
When the air cooled and the sun set, some conservative families returned home quietly.	Hava serinleyip güneş battığında, bazı muhafazakar aileler evlerine sessizce döndü.
successfully	başarıyla
I successfully completed the project.	Ben projeyi başarıyla tamamladım.
confident	emin
The students, thinking they had successfully completed the project, told their teacher with hope, “Thanks to this, we will walk confidently into the future.”	Öğrenciler, projeyi başarıyla tamamladıklarını düşünüp, öğretmenlerine “Bunun sayesinde geleceğe emin adımlarla yürüyeceğiz,” diye umutla söylediler.
He captivates everyone with his dreamy thoughts and enlivens the atmosphere with his energy.	O, hayalperest düşünceleriyle herkesi büyülüyor ve enerjisini canlandırarak ortamın havasını değiştiriyor.
the viewer	izleyici
The viewer likes the play.	İzleyici tiyatro oyununu beğeniyor.
the admiration	hayranlık
I feel admiration for this painting.	Ben bu tabloya hayranlık duyuyorum.
In the cinema, polite viewers examine the artworks with admiration.	Sinemada, terbiyeli izleyiciler sanat eserlerini hayranlıkla inceliyor.
to sway	sallanmak
In stormy weather, trees are swaying.	Fırtınalı havada, ağaçlar sallanıyor.
to bark	havlamak
The dog is barking in the park.	Köpek parkta havlıyor.
The dog barked, "Run here."	Köpek, "buraya koş," diye havladı.
the branch	dal
The bird is sitting on the branch.	Kuş dalda oturuyor.
The tree branches are swaying in the wind.	Ağaç dalları rüzgarda sallanıyor.

Practice this lesson