| dense | yoğun |
| the fog | sis |
| When the fog increases, the road becomes even more dangerous. | Sis artınca yol daha da tehlikeli oluyor. |
| the highway | karayolu |
| to close | kapanmak |
| The door closed. | Kapı kapandı. |
| The highway was closed due to dense fog. | Yoğun sis yüzünden karayolu kapandı. |
| the path | patika |
| The path is long and narrow. | Patika uzun ve dar. |
| to follow | takip etmek |
| I am following my friend. | Ben arkadaşımı takip ediyorum. |
| the hike | yürüyüş |
| As we followed the path, our hike became more and more enjoyable. | Patikayı takip ettikçe yürüyüşümüz daha da keyifli hâle geldi. |
| the trail | patika |
| The trail becomes slippery when it rains. | Patika yağmur yağınca kaygan oluyor. |
| the edge | kenar |
| The book is at the edge of the table. | Kitap masanın kenarında. |
| tiny | küçük |
| The tiny flowers along the trail added color to our walk. | Patikanın kenarındaki küçük çiçekler yürüyüşümüze renk kattı. |
| the arm | kol |
| accusative | -u |
| to wear out | yormak |
| The book in your hand wore out your arm. | Elindeki kitap kolunu yordu. |
| to raise | kaldırmak |
| Warming up without raising your arm is difficult. | Kolunu kaldırmadan ısınmak zor. |
| the snow | kar |
| Snow covered the streets. | Kar sokakları kapladı. |
| the sweater | kazak |
| I am wearing a sweater. | Ben kazak giyiyorum. |
| the beanie | bere |
| Wearing a beanie in cold weather is good. | Soğuk havada bere takmak iyi. |
| the scarf | atkı |
| A scarf is very useful in cold weather. | Atkı soğuk havada çok yararlı. |
| I never went without my sweater, beanie, and scarf while walking in the snow. | Karda yürüyorken kazak, bere ve atkımı eksik etmedim. |
| to finish | tamamlamak |
| I rest when I finish my homework. | Ödevimi tamamlayınca dinleniyorum. |
| the approval | onay |
| When I finished the project, my manager gave me approval. | Projeyi tamamladığımda müdürüm bana onay verdi. |
| to be taken | alınmak |
| to be sent | gönderilmek |
| The order should not be sent without approval. | Onay alınmadan sipariş gönderilmemelidir. |
| the lake | göl |
| I am sitting by the lake. | Göl kenarında oturuyorum. |
| the boat | tekne |
| plural | -lar |
| We rented a small boat on the lake and played with the waves. | Gölde küçük bir tekne kiraladık ve dalgalarla oynadık. |
| to accelerate | hızlanmak |
| The car is going slowly on the road, so it needs to accelerate. | Araba yolda yavaş gidiyor, bu yüzden hızlanmak gerekiyor. |
| to splash | sıçramak |
| we all | hepimiz |
| We are all reading books in the park. | Hepimiz parkta kitap okuyoruz. |
| When the boat accelerated, water splashed and we all got wet. | Tekne hızlanınca su sıçradı ve hepimiz ıslandık. |
| the heat | sıcak |
| Drinking tea in the heat is calming. | Sıcakta çay içmek sakinleştirici. |
| the lemonade | limonata |
| refreshing | ferahlatıcı |
| A refreshing breeze is blowing in the park. | Parkta ferahlatıcı bir rüzgar esiyor. |
| Drinking lemonade in the summer heat is refreshing. | Yaz sıcağında limonata içmek ferahlatıcıdır. |
| the soda | gazoz |
| The soda is cold. | Gazoz soğuk. |
| Choosing lemonade instead of soda can be healthy. | Gazoz yerine limonata tercih etmek sağlıklı olabilir. |
| grilled | ızgara |
| I am cooking grilled vegetables. | Ben ızgara sebze pişiriyorum. |
| the chicken | tavuk |
| I grilled chicken for dinner. | Akşam yemeğinde ızgara tavuk pişirdim. |
| alongside | yanında |
| the salt shaker | tuzluk |
| incomplete | eksik |
| The report is incomplete. | Rapor eksik. |
| Service is incomplete without a salt shaker alongside the salad. | Salatanın yanında tuzluk olmadan servis eksik kalıyor. |
| tiny | küçücük |
| The tiny cat is going under the table. | Küçücük kedi masanın altına giriyor. |
| the box | kutu |
| The child hid the toy in a tiny box. | Çocuk, oyuncağı küçücük bir kutuda sakladı. |
| to slow down | yavaşlamak |
| The train slows down when it approaches the station. | Tren istasyona yaklaşınca yavaşlıyor. |
| While the highway is being repaired, traffic slows down. | Karayolu tamir edilirken trafik yavaşlıyor. |
| missing | eksik |
| There is a missing section in this report. | Bu raporda eksik bölüm var. |
| Missing data must be collected for this project. | Bu proje için eksik veriler alınmalı. |
| must | –meli |
| The letter must be sent. | Mektup gönderilmeli. |
| to shake | sallanmak |
| When the mug shook, tea splashed onto the table. | Kupa sallanınca çay masaya sıçradı. |
| to wander | gezinmek |
| The chicken is wandering in the garden. | Tavuk bahçede geziyor. |
| to stand | durmak |
| The small box is on the table. | Küçük kutu masada duruyor. |
| The salt shaker is on the table. | Tuzluk masada duruyor. |
| in/on | -da |
| I want to wander around the streets. | Ben sokaklarda gezinmek istiyorum. |
