| Question | Answer |
|---|---|
| the company | şirket |
| the manager | yönetici |
| The manager of this company arrived at the office early in the morning. | Bu şirketin yöneticisi sabah erkenden ofise gelmiş. |
| us | bize |
| realistic | gerçekçi |
| The manager was very realistic while presenting the new projects to us. | Yönetici yeni projeleri bize sunarken çok gerçekçi davrandı. |
| the expert | uzman |
| scientific | bilimsel |
| The project is scientific. | Proje bilimsel. |
| the data | veri |
| the contribution | katkı |
| to contribute | sağlamak |
| In the meeting, an expert contributed with scientific data. | Toplantıda bir uzman, bilimsel verilerle katkı sağladı. |
| tired | yorgun |
| I am tired. | Ben yorgunum. |
| That expert worked until late last night, so he looks a bit tired today. | O uzman dün geç saatlere kadar çalışmış, bu yüzden bugün biraz yorgun görünüyor. |
| the report | rapor |
| I want to examine the new report at a detailed level. | Yeni raporu ayrıntı seviyesinde incelemek istiyorum. |
| the detail | ayrıntı |
| to miss | kaçırmak |
| I am missing the bus. | Ben otobüsü kaçırıyorum. |
| I prepared a long notebook to avoid missing any details. | Ayrıntıları kaçırmamak için uzun bir not defteri hazırladım. |
| final | son |
| the point | nokta |
| precisely | tam olarak |
| to determine | belirlemek |
| I am determining the plan. | Ben planı belirliyorum. |
| The final point on the map has not been precisely determined. | Haritadaki son nokta tam olarak belirlenmemiş. |
| the trip | gezi |
| I am joining the trip. | Ben geziye katılıyorum. |
| critical | kritik |
| This plan is critical. | Bu plan kritik. |
| This point might be the most critical part of our trip. | Bu nokta, gezimizin en kritik kısmı olabilir. |
| the scientist | bilim insanı |
| The scientist is working on the project. | Bilim insanı projede çalışıyor. |
| the discovery | keşif |
| The discovery will happen tomorrow. | Keşif yarın olacak. |
| the news | haber |
| according to | göre |
| Scientists have made a new discovery; according to the news, it is quite important. | Bilim insanları yeni bir keşif yapmış, haberlere göre oldukça önemliymiş. |
| the science | bilim |
| Science is important. | Bilim önemli. |
| interested | meraklı |
| the experiment | deney |
| the excitement | heyecan |
| There is excitement in the film. | Filmde heyecan var. |
| I am interested in science, and I am eagerly awaiting the experiment results. | Ben bilime meraklıyım, deney sonuçlarını büyük bir heyecanla bekliyorum. |
| the literature | edebiyat |
| Literature is beautiful. | Edebiyat güzel. |
| the level | seviye |
| to raise | yükseltmek |
| I am raising my voice. | Ben sesimi yükseltiyorum. |
| to need | gerekmek |
| To better understand literature, I need to raise my language level. | Edebiyatı daha iyi anlamak için, dil seviyemi yükseltmem gerekiyor. |
| the reader | okur |
| The reader is reading a book and drinking tea. | Okur kitap okuyor ve çay içiyor. |
| the chapter | bölüm |
| The chapter is fun. | Bölüm eğlenceli. |
| to divide | ayırmak |
| The new book set has been divided into chapters according to the readers' levels. | Yeni kitap seti, okurların seviyesine göre bölümlere ayrılmış. |
| suitable | uygun |
| Today the weather is suitable. | Bugün hava uygun. |
| the environment | ortam |
| The environment is very calm. | Ortam çok sakin. |
| to look for | aramak |
| I am looking for the house key. | Ben ev anahtarını arıyorum. |
| I am looking for a suitable environment to work in; it’s too noisy here. | Çalışmak için uygun bir ortam arıyorum, burada çok gürültü var. |
| which | hangi |
| Which book is yours? | Hangi kitap senin? |
| more suitable | daha uygun |
| This dress is more suitable. | Bu elbise daha uygun. |
| Which time slot is more suitable for you, morning or evening? | Hangi saat dilimi senin için daha uygun, sabah mı akşam mı? |
| the direction | yön |
| I am choosing direction. | Ben yön seçiyorum. |
| to direct | yönlendirmek |
| The teacher is directing the students to the library. | Öğretmen öğrencileri kütüphaneye yönlendiriyor. |
| it turns out | meğer |
| dead-end | çıkmaz |
| The street is a dead-end. | Sokak çıkmaz. |
| This map has misdirected me; it turns out this is a dead-end street. | Bu harita beni yanlış yöne yönlendirmiş; meğer burası çıkmaz sokakmış. |
| to guide | yönlendirmek |
| My teacher guided me to new resources, so I am doing more exercises on the laptop. | Öğretmenim beni yeni kaynaklara yönlendirdi, böylece dizüstü bilgisayarda daha fazla alıştırma yapıyorum. |
| the laboratory | laboratuvar |
| I am working in the laboratory. | Ben laboratuvarda çalışıyorum. |
| chemistry | kimya |
| I am preparing a small chemistry experiment in the laboratory. | Laboratuvarda küçük bir kimya deney hazırlıyorum. |
| to complete | tamamlanmak |
| to announce | açıklanmak |
| Decisions are being announced in the meeting. | Toplantıda kararlar açıklanıyor. |
| That experiment was completed yesterday, but the results have not been announced yet. | O deney dün tamamlanmış, ama sonuçlar henüz açıklanmadı. |
| the concept | kavram |
| colored | renkli |
| to mark | işaretlemek |
| I mark the important concepts in my notes with a colored pen. | Ben notlarımda önemli kavramları renkli kalemle işaretliyorum. |
| the village | köy |
| I live in the village. | Ben köyde yaşıyorum. |
| practical | pratik |
| Marking the village we want to go to on the map was very practical. | Haritada gitmek istediğimiz köyü işaretlemek çok pratik oldu. |
| the budget | bütçe |
| The budget is limited. | Bütçe sınırlı. |
| to consider | göz önünde bulundurmak |
| I consider time when planning the exam. | Ben sınavı planlarken zamanı göz önünde bulunduruyorum. |
| We must consider the budget to make our plans realistic. | Planlarımızı gerçekçi hale getirmek için bütçeyi göz önünde bulundurmalıyız. |
| especially | özellikle |
| I especially read a book at home in the evening. | Ben özellikle akşam evde kitap okuyorum. |
| exciting | heyecanlı |
| I am going to the cinema because the film is exciting. | Ben sinemaya gidiyorum, çünkü film heyecanlı. |
| Thinking realistically can be difficult sometimes, especially when starting an exciting project. | Gerçekçi düşünmek bazen zor oluyor, özellikle heyecanlı bir projeye başlarken. |
| the society | toplum |
| The society lives together. | Toplum birlikte yaşıyor. |
| to contribute | katkı sağlamak |
| I am writing a book to contribute to the project. | Ben projeye katkı sağlamak için kitap yazıyorum. |
| many | pek çok |
| There are many books in the library. | Pek çok kitap kütüphanede. |
| to volunteer | gönüllü çalışmak |
| I volunteer at the library. | Ben kütüphanede gönüllü çalışıyorum. |
| There are many ways to contribute to society, for example volunteering. | Topluma katkı sağlamanın pek çok yolu var, örneğin gönüllü çalışmak. |
| to accept | kabul etmek |
| Even your small idea can be regarded as a big contribution. | Senin küçük bir fikrin bile büyük katkı olarak kabul edilebilir. |
| the research | araştırma |
| Research is important. | Araştırma önemli. |
| the scope | kapsam |
| to expand | genişletmek |
| I am expanding the project. | Ben projeyi genişletiyorum. |
| We want to expand the scope of this research because we need more data. | Bu araştırmanın kapsamını genişletmek istiyoruz, çünkü daha fazla veriye ihtiyacımız var. |
| narrow | dar |
| The street is narrow. | Sokak dar. |
| to skip | atlamak |
| If the scope is narrow, we might skip important topics. | Kapsam dar olursa önemli konuları atlayabiliriz. |
| previous | önceki |
| to compare | karşılaştırmak |
| I compare the prices at the market. | Ben markette fiyatları karşılaştırıyorum. |
| Compared to the previous meeting, this time we went into more details. | Önceki toplantıyla karşılaştırınca, bu sefer daha fazla ayrıntıya girdik. |
| faulty | hatalı |
| The plan is faulty. | Plan hatalı. |
| its | onun |
| the correction | düzeltme |
| I am making a correction. | Ben düzeltme yapıyorum. |
| to publish | yayınlamak |
| I am publishing the book. | Ben kitabı yayınlıyorum. |
| The previous report turned out to be faulty; its correction was published today. | Önceki rapor hatalıymış, düzeltmesi bugün yayınlandı. |
| the agreement | anlaşma |
| to sign | imzalamak |
| I am signing the letter. | Ben mektubu imzalıyorum. |
| the profit | kazanç |
| Working provides profit. | Çalışmak kazanç sağlar. |
| We signed a new agreement with the company; this will provide us a profit. | Şirket ile yeni bir anlaşma imzaladık, bu bize kazanç sağlayacak. |
| flexible | esnek |
| The plan is flexible. | Plan esnek. |
| the change | değişiklik |
| The terms of the agreement have turned out to be quite flexible, so we can make changes. | Anlaşmanın şartları oldukça esnekmiş, bu sayede değişiklik yapabiliyoruz. |
| travel | seyahat |
| I am making a travel list. | Ben seyahat listesi yapıyorum. |
| the proposal | teklif |
| exciting | heyecan verici |
| The film is exciting. | Film heyecan verici. |
| My friend offered me a travel proposal for the weekend; it’s quite exciting. | Arkadaşım bana hafta sonu için bir seyahat teklifi sundu, oldukça heyecan verici. |
| the offer | teklif |
| so | öyle |
| The dog is so fast. | Köpek öyle hızlı. |
| to hear | duymak |
| I heard you accepted this offer. | Bu teklifi kabul etmişsin, öyle duydum. |
| the lesson | ders |
| The lesson has started, I am studying quietly. | Ders başladı, ben sessizce çalışıyorum. |
| again | yeniden |
| I am reading a book again. | Ben yeniden kitap okuyorum. |
| to explain | açıklamak |
| The teacher explains the topic. | Öğretmen konuyu açıklıyor. |
| This lesson explains the basic grammar concepts again. | Bu ders, temel dilbilgisi kavramlarını yeniden açıklıyor. |
| to simplify | basitleştirmek |
| I want to simplify everything. | Ben her şeyi basitleştirmek istiyorum. |
| To understand complex ideas, you must first simplify the concepts. | Karmaşık fikirleri anlamak için önce kavramları basitleştirmelisin. |
| the relationship | ilişki |
| Communication is very important in their relationship; they speak with each other every day. | Onların ilişkisinde iletişim çok önemli, her gün birbirleriyle konuşuyorlar. |
| last | geçen |
| I bought fruit from the market last week. | Geçen hafta marketten meyve aldım. |
| to experience | yaşamak |
| to fix | düzelmek |
| I heard that their relationship had some problems last month, but it has been fixed now. | Duyduğuma göre, ilişki geçen ay biraz sorun yaşamış, ama şimdi düzelmiş. |
| intense | yoğun |
| The meeting is intense. | Toplantı yoğun. |
| the pace | tempo |
| to endure | katlanmak |
| regularly | düzenli olarak |
| to need | gerek |
| I need to rest regularly to endure the intense pace. | Yoğun tempoya katlanmak için düzenli olarak dinlenmem gerek. |
| sometimes | zaman zaman |
| I sometimes go to the cinema. | Ben zaman zaman sinemaya gidiyorum. |
| the success | başarı |
| Success is difficult. | Başarı zor. |
| natural | doğal |
| The food is natural. | Yemek doğal. |
| Sometimes enduring difficulties is a natural process leading to success. | Zaman zaman zorluklara katlanmak, başarıya giden doğal bir süreçtir. |
| the system | sistem |
| to set up | kurulmak |
| the class schedule | ders program |
| The class schedule is very long. | Ders program çok uzun. |
| online | çevrimiçi |
| I am shopping online. | Ben çevrimiçi alışveriş yapıyorum. |
| A new system has been set up at the school; now the class schedule is shown online. | Okulda yeni bir sistem kurulmuş, artık ders programı çevrimiçi görünüyor. |
| the user | kullanıcı |
| The user is using the laptop. | Kullanıcı dizüstü bilgisayar kullanıyor. |
| the instruction | talimat |
| I am giving instructions. | Ben talimat veriyorum. |
| carefully | dikkatlice |
| I am reading the book carefully. | Ben kitabı dikkatlice okuyorum. |
| This system is very practical, but users need to read the instructions carefully. | Bu sistem çok pratik, fakat kullanıcıların talimatları dikkatlice okuması gerekiyor. |
| to arrive | gelmek |
| The news arrived. | Haber geldi. |
| the bus stop | otobüs durağı |
| I am going to school from the bus stop. | Ben otobüs durağından okula gidiyorum. |
| I am guiding my friend at the bus stop. | Ben otobüs durağında arkadaşımı yönlendiriyorum. |
| in | da |
| There is an important change in my plan today. | Bugün planımda önemli değişiklik var. |
| to receive | almak |
| I am receiving an offer. | Ben teklif alıyorum. |
| to exercise | egzersiz yapmak |
| I exercise regularly. | Ben düzenli olarak egzersiz yapıyorum. |
| in the afternoon | öğleden sonra |
| I am running in the park in the afternoon. | Ben öğleden sonra parkta koşuyorum. |
| Exercising in the park in the afternoon is beneficial. | Öğleden sonra parkta egzersiz yapmak faydalıdır. |
Your questions are stored by us to improve Elon.io