k

QuestionAnswer
castle ruins / Burgruine
kale kalıntıları
to gnaw
kemirmek
grief /sorrow /low spirits
keder
For the first time since they left (ç) his face was not jet black from worries (k)
Çıktıklarından beri ilk kez yüzü kederden simsiyah değildi.
Relief / embossment
kabartma
Sometimes also they (it) were (was) ornamented (b) with reliefs.
Kimi zaman da kabartmalarla bezeliydi.
partially /teilweise / une partie
bir kısmi
tree which is partially seen / arbre dont on voit une partie
bir kısmi görünen ağaç
curve /Kurve / Biegung
kavis
The way made (drew) a curve
Yol bir kavis çizdi.
woman
kadın
to sharpen a pencil
kalem açmak
to raze / shave completely /to take a tattoo off
kazıtmak
scratch and win (coupons)
kazı-kazan
to dig
kazmak
to dig a grave
mezar kazmak
to scratch (damaging the surface / to see what is underneath)
kazımak
to have the stomach getting scratched / 'damaged' by hunger = to be hungry / to feel like eating
Midesi kazınmak
I feel like eating (My stomach is getting scratched through)
Midem kazınıyor
ant
karınca
ant-eater / Ameisenbär
karıncayiyen
arrogant / cheeky / frech
küstah
Puppet
kukla
like a lifeless puppet
cansız bir kukla gibi
She was like a lifeless marionette (puppet) whose strings had been cut (snatched off) ..
İpleri koparılmış cansız bir kukla gibiydi.
I wonder if he'll get too angry
Çok kızar mı acaba
as much as / up to / until / till / inasmuch as / so long as / as/ as far as / so
kadar
(modern) coffee (shop) (≠ kahve (drink))
kafe
paper pieces
kağıt parçaları
paper
kağıt
coffee
kahve
to lift up/ to erect / to raise
kaldırmak
thick
kalın
to stay / remain / keep
kalmak
covered
kaplı
turtle
kaplumbağa
darkness
karanlık
rib
kaburga
against (+dat)
karşı
floor / etage
kat
to quickly /suddenly realize/ grasp
kavrayıvermek
to disappear / to be lost / to get lost
kaybolmak
cat
kedi
his own
kendi
to be cut
kesilmek
precise / clearcut
kesin
to cut
kesmek
chestnut
kestane
so that / that /as/which
ki
body hair
kıl
sword
kılıç
to some of them
kimilerine
To stir / move / toss / wriggle
kıpırdanmak
to break (+acc)
kırmak
red
kırmızı
to blink / clip / crop
kırpmak
short
kısa
shortly after
kısa bir süre sonra
book
kitap
shore
kıyı
girl
kız
to smell / sniff /stink
koklamak
Smell /scent /odor
koku
arm
kol
easy
kolay
Take it easy. / Be at ease. / may it be easy for you!
Kolay gelsin
dog
köpek
blind
kör
corner / angle
köşe
to run
koşmak
bad
kötü
cavity, hole
kovuk
to put
koymak
dark
koyu
sheep
koyun
small
Küçük
ear
kulak
sand
kum
eiderdown / quilt
Kuş tüyü yorgan
Feather/ plume / down / fluff
Kuş tüyü
bird
Kuş
cousin
kuzen
lamb
kuzu
liver
karaciğer
brown
kahverengi
mare
kısrak
goats
keçiler
tiger
kaplan
wolf
kurt
goose
kaz
Spoonbill / Löffler ( Löffelibis)
kaşıkçı(kuşu)
eagle
kartal
hare / Hase
kır tavşanı
shark
Köpekbalığı
frog
kurbağa
Seashell (shell)
kabuk
butterfly
kelebek
apricot
kayısı
watermelon
karpuz
melon
kavun
cookie
kurabiye
cake (k)
kek
pancake
krep
cocoa butter
kakao yağı
ketchup
ketçap
cauliflower
karnabahar
breakfast
kahvaltı
despite / in spite of ( a dat.)
karşın
blindly believing
kör inançlı
evil / vice /wickedness / harm / malice
kötülük
Forty
kırk
I am forty
Kırk yaşındayım
Coarse / rude / vulgar
kaba
I was rude
kabaydım
a bad/dark joke (some people may laugh others may call it bad taste)
kötü espri
smug / bigheaded / arrogant / haughty
kendini beğenmiş
towards me / against me / in front of me
karşımda
to win
kazanmak
foam
köpük
certainly / definitely / absolutely
kesinlikle
to fuse / melt / merge
kaynaşmak
hero / character (in a story)
kahraman
my corner
köşem
I withdrew to my corner
köşeme çekildim
impersonal
kişiliksiz
head (k) / mind
kafa
an active man with a personality
Kişilikli, faal insan
opinion / conviction
kanaat
firm conviction
kesin kanaat
according to some
kimilerine göre
snow
kar
snow-capped
karla kaplı
snow-capped peaks
karla kaplı zirveler
fabric / cloth
kumaş
hip /Hüfte /Gesäß
kalça
on / at his hip
kalçasında
to snatch
koparmak
a shaggy mare
uzun tüylü bir kısrak
winter
kış
in winter
kışın
over winter
kış boyunca
trees that lose their leaves in winter
kışın yapraklarını döken ağaçlar
the remainder / rest
kalan
the rest of the herbs
otun kalanı
to rot / to go bad (k) / childish expression
kokuşmak
rotten / foul / fetid / rancid (k) childish expression
kokuşmuş
rock
kaya
salvation
kurtuluş
castle / stronghold
kale
to attend / give ear / pay attention/ listen carefully / hark(en)
kulak vermek
tower
kule
wings
kanatlar
in the shadow of your wings
kanatlarının gölgesine
I want/ ask to shelter in the shadow of your wings
kanatlarının gölgesine sığınmak isterim
To grasp / understand / clutch / grip
kavramak
to be grasped /understood
kavranmak
possible to be grasped/ understood
kavranabilmek
It cannot be understood /inconceivable
kavranamaz
force (kd)
kudret
to retrieve / reunite / meet / regain
kavuşmak
He (they) regain(s) new/ fresh strength
Taze güce kavuşur
To open (one's ) wings
kanat açmak
to unfold/ stretch (one's) wings and take off
kanat germek
they open (their) wings and rise
Kanat açıp yükselirler
He runs but doesn't grow weak
Koşar ama zayıf düşmez
to provoke / agitate / incite / excite
kışkırtmak
to provoke to fly
uçmaya kışkırtmak
to provoke its nestlings to fly
yavrularını uçmaya kışkırtmak
anxiety (k)/ disquiet / worry
kaygı
to worry (k)
kaygılanmak
Don't worry (k)
kaygılanmayın
with / by worrying
kaygılanmakla
about (k)
konusunda
about clothing
giyecek konusunda
prairie / field
kır
field lilies
kır zambakları
How the field lilies grow
kır zambaklarının nasıl büyüdüğü
the grass of the field
kır otu
scarce / limited
kıt
with / of little faith
kıt imanlı
O you of little faith
Ey kıt imanlılar
fault / flaw / defect / failure
kusur
perfect / faultless / impeccable
kusursuz
His works are perfect ( fact)
işleri kusursuzdur
Don't look at the flaw - a very sincere way to say Sorry
Kusura bakma
to harness
koşmak
to assign someone to do some job
birini işe koşmak
huge
kocaman
to scatter / to run in different directions / auseinanderlaufen
kaçışmak
before they scatter like mice
fareler gibi kaçışmadan önce
For one moment he stopped breathing./he gasped (lit. hıs breath was cut)
Bir an nefesi kesildi.
fear
korku
to fear / to be afraid of
korkmak
to scare / intimidate
korkutmak
He scared me.
Beni korkuttu.
until that day
o güne kadar
scary / terrifying / awful / terrible
korkunç
It was scary enough. / It was horrible enough.
Yeterince korkunçtu.
village
köy
I've never been so scared in my life.
Hayatımda hiç bu kadar korkmamıştım.
ashes
kül(ler)
reddish (s)
kırmızımsı
reddish (t)
kırmızımtrak
ashly (greyish) (s)
külümsü
ashly (greyish) (t)
külümtrak
quarts (stone)
kuvars
amber / Bernstein
kehribar
mass /bulk /block (k)
kütle
occuring as (big) blocks (k)
kütleler hâlinde bulunan
to restore / to make regain /to bring together
kavuşturmak
north
kuzey
on the north side
kuzey tarafında
town people / city people (k)
kentliler
dirt (k)
kir
dirty (k)
kirli
laugh /laughter
kahkaha
to burst into laughter / to laugh out loud
kahkaha atmak
he tried to laugh
kahkaha atmaya çalıştı
the Dark One
Karanlık Varlık
I thought he could be the Dark One.
Karanlık Varlık olabileceğini düşündüm.
to maintain / save / keep / protect
korumak
dry
kuru
gloomy / somber (disturbing feeling)/ for weather: too hot/too humid /too cloudy
kasvetli
to mix /blend / merge
karışmak
to intermingle
birbirine karışmak
Tall oaks intermingled with somber walnut trees
uzun meşelerle kasvetli ceviz ağaçlarının birbirine karıştı
part /section /segment / cut (k)
kesim
the second section of the way
yolunun ikinci kesimi
He couldn't see the second part of the way.
Yolunun ikinci kesimini göremiyordu.
comet
kuyruklu yıldız
tail / cue / Schwanz /Schweif
kuyruk
suspicicion / distrust / fear
kuşku
to distrust / suspect / fear / worry/ smell a rat/ be suspicious/ disbelieve
kuşkulanmak
to trick / cheat/ deceive / fool
kandırmak
He thinks (s) I was trying to deceive/trick him.
Onu kandırmaya çalıştığımı sanıyor.
Don't fool/deceive yourself.
Kendini kandırma
bullet /missile
kurşun
lead /Blei
kurşun
Bleistift/pencil
kurşun kalem
bullet-proof vest
kurşun geçirmez yelek
nose bleeding
burun kanaması
to mix sth /stir sth / liquidize (in a blender)
karıştırmak
to mix up sth / mistake / confuse /
karıştırmak
to involve sb in sth (affair)/ drag sb into sth (discussion /dispute)
birini bir şeye karıştırmak
to mix sth together with sth
bir şeyi bir şeyle karıştırmak
to itch /jucken colloquial : to provoke s. o.
kaşınmak
to scratch (the body)
kaşımak
He scratched his nose.
Burnunu kaşıdı.
side (k)
kenar
to the side of the cart /wagon
arabanın kenarına
who
kim
whose
kimin
Whose satellite am I ?
Ben kimin uydusuyum?
doubtless
kuşkusuz
doubtless it is so
kuşkusuz öyledir
to be left dumbstruck / to be left open-mouthed
kalakalmak
he/they would be discussing (+acc. object)
konuşuyor olacaktı
They/he would be discussing this festival.
Bu festivalı konuşuyor olacaktı.
to close sth / to turn off
Kapatmak
He closed the door.
Kapıyı kapattı.
to close (get closed)
kapamak
The door closed.
Kapı kapadı.
He closed (clapped ) his hand over his mouth.
Elini ağzına kapattı.
since the coming of winter (old form)
kış geleli beri
since the coming of winter (recent form)
kış geldiğinden beri
Bone
kemik
in villages, markets and suchlike places
köy, pazar ve benzeri yerlerde
to shorten / to become shorter
kısalmak
to become smaller (k)
küçülmek
to belittle /to underestimate / to despise / to look down on (k)
küçümsemek
He is ten years old yet (h) but don't underestimate him. He is very clever.
Henüz on yaşında ama onu küçümseme. Çok zeki.
to turn black / to get dark
kararmak
I need to arrive home before it gets dark.
Eve hava kararmadan varmam gerek.
dark red /ginger
kızıl
to turn red, to redden, to be fried, to toast (intransitive)
kızarmak
to copy
kopyalamak
I'm copying and pasting.
Kopyalayıp yapıştırıyorum.
his talking / his lecture / his speech (k)
konuşması
the beginning of his lecture
konuşmasının başı
since the beginning of his lecture
konuşmasının başından beri
He said the same things again and again since the beginning of his lecture.
Konuşmasının başından beri aynı şeyleri söyleyip durdu.
to dirty, to make sth dirty
kirletmek
to get dirty, to become dirty
kirlenmek
to prove (k)
kanıtlamak
Can you prove these to me?
Bunları bana kanıtlayabilir misin?
to check
kontrol etmek
to accept for yourself/ accept, seize, settle for, concede, confess, give in, own, stand for / eingestehen / nicht länger bestreiten
kabullenmek
I can't accept myself the defeat.
Yenilgiyi kabullenemem.
user
kullanıcı
No user like this have been found (e.g. facebook)
Böyle bir kullanıcı bulunamamıştır.
thick arms
kalın kollar
to lose (to not find)
kaybetmek
to lose control
kontrolü kaybetmek
It wouldn't be good at all if he lost control now.
Şu anda kontrolü kaybetmesi hiç iyi olmazdı
eye brows
kaşlar
that were under thick eyebrows
kalın kaşların altındaki
strong / powerful (k)
kuvvetli
power (..v)
kuvvet
angular
köşeli
angular traits
köşeli hatlar
belt
kemer
in his belt
kemerinde
Pole / polar /terminal
kutup
Northpole
kuzey kutbu
pole star
kutup yıldızı
raven
kuzgun
craw
karga
with raven-black hair / mit rabenschwarzen Haar
kuzguni saçlı
lap
kucak
bag / sac / pouch / purse
kese
guard (k)
koruma
Her guards changed/swobbed places.
Korumaları yer değiştirdi.
in a manner ready to use
kullanmaya hazır bir şekilde
without any doubt
kuşkulanmaksızın
without doubting anything
hiçbir şeyden kuşkulanmaksızın
to stiffen / raidir
kaskatı kesilmek
The riders stiffened
Biniciler kaskatı kesildi
He lifted his right hand up.
Sağ elini kaldırdı.
blood
kan
blood red
kan rengi
to bleed
kanamak
a blood red light
kan rengi bir ışık
a blood lake
bir kan gölü
to curse a dative / swear
küfretmek
She cursed her ennemis and
Düşmanlarına küfredip
to put on / settle / perch
konmak
a crown settling upon the forest
ormanın üstüne konan bir taç
to thicken
kalınlaşmak
The fire thickening the band
Yangın şeridi kalınlaşarak
pleasure / delight / bliss / merriment (k)
keyif
delightful/ pleasant (k)
keyifli
it was pleasant (k)
keyifliydi
to enjoy oneself / attend to one's pleasures (positive)
Keyifine bakmak
to do as one pleases (negative)
keyfi bilmek
as you wish / up to you / do what you like / suit yourself (negative)
keyfin bilir
Help yourselves (positive /invitation)
keyfinize bakın
Help yourself / Make yourself comfortable /enjoy yourself (positive /invitation)
Keyfine bak
Ask the questions you cannot ask anyone
Kimseye soramadığın soruları sor
Partridge /Rebhuhn
keklik
When the craw said let me imitate the partridge (Rebhuhn) it confused its own walk.
Karga kekliği taklit edeyim derken kendi yürüyüşünü şaşırmış
Stay by yourself (alone)
Kendinizle kalın
You should be more alone with your own thoughts.
Kendi düşüncelerinizle daha fazla yalnız kalmalısınız.
a place where no one will disturb
kimsenin rahatsız etmeyeceği bir yer
to slip / slide / glide
kaymak
by slipping to the side
yana doğru kayarak
escape- / flight-
kaçış
flight way/ escape route
kaçış yolu
They closed the only escape route.
Tek kaçış yolunu kapadılar.
trying to find a flight way
bir kaçış yolu bulmaya çalışarak
disdain / contempt
küçümseme
with a contempt befitting queens
kraliçelere yaraşır bir küçümsemeyle
to rescue / recover
kurtarmak
saviour
kurtarıcı
prophecy / oracle / divination
kehanet
vengance prophecies
intikam kehanetleri
From his lips spilled vengeance prophecies.
Dudaklarından intikam kehanetleri döküldü
without blinking
kırpmadan
The cold stars looked at him without blinking their eyes.
Soğuk yıldızlar gözlerini kırpmadan ona bakıyordu.
discovery
keşif
reed (k) / Schilfrohr
kamış
He will not break the crushed reed (k)
Ezilmiş kamışı kırmayacak
thickness
kalınlık
When the door closed behind him
Kapı arkasından kapanırken
fifty times/fold more
elli kat daha
fifty times more excited
elli kat daha heyecanlı
they would feel fifty times as bad/worse
elli kat daha kötü hissederlerdi
to blister / swell / surge / heave
kabarmak
blistered paintings
kabarmış tablolar
Broad black smears defiled the blistered paintings.
Geniş siyah lekeler kabarmış tabloları kirletmişti.
to be defiled
kirletilmek
to attempt
kalkışmak
to attempt to walk away
yürüyüp gitmeye kalkışmak
like having attempted to walk away
yürüyüp gitmeye kalkışmış gibi
a person who seems to have tried to walk away
yürüyüp gitmeye kalkışmış gibi görünen bir insan
soot / Ruß
kurum
with soot
kurumla
to escape / run away
kaçmak
while trying to escape
kaçmaya çalışırken
while trying to escape
kaçmaya çalışırken
floor / hallway
koridor
lightning flashing in the hallways
koridorlarda çakan şimşekler
men, women and children struck by lightning flashing in the hallways
erkekler, kadınlar ve çocuklar koridorlarda çakan şimşeklerle çarpılmış
bucket
kova
to pursue / chase / give chase / run after
kovalamak
pursuing (Pres Participle)
kovalayan
or caught in the fires pursuing them
veya onları kovalayan yangınlara yakalanmış
(that were) at the side
kenardaki
the things at the side
kenardaki şeyler
while the ground was swelling
zemin kabarırken
to keep one's balance
dengesini korumak
in the blood (plural)
kanların içinde
foamingly
köpük köpük
bubbly
köpük köpük kabarmış
to cover (k)
kaplamak
the dust covering (k) his hair and his skin
saçlarını ve derisini kaplayan toz
they were covered (ö) with the same dust which covered (k) his hair and his skin
saçlarını ve derisini kaplayan aynı tozla örtülmüştü
his own reflection
kendi yansıması
In wonder he looked at his own reflection.
Şaşkınlık içinde kendi yansımasına baktı.
the snow melted (lit. lifted) (spoken language)
kar kalktı
to bear / endure
katlanmak
Who loves the rose endures its thorn.
Gül seven, dikenine katlanır.
broken (for good /unrepairable)
kırık
a broken plate
kırık bir tabak
until the end
sonuna kadar
until the end of the news
haberin sonuna kadar
the speaker came up with an emotionless expression until the end of the news
spiker donuk bir ifadeyle haberin sonuna kadar geldi
to be talked
Konuşulmak
The region in which (this language) is spoken is on Chinese soil.
Konuşulduğu bölge Çin topraklarında
Since the region in which (this language) is spoken is on Chinese soil.
Konuşulduğu bölge Çin topraklarında olduğundan
compared to / in comparison with a dative
kıyasla
But this effect is weak compared to the Russian influence felt in Kazakh. (Kazakça)
ama bu etki Kazakçada hissedilen Rusça etkisine kıyasla zayıf.
felines
kedigiller
rodent
kemirgen
to smell /catch a smell
koku almak
an animal that 'has a good sense of smell'/'a good nose'
çok iyi koku alan hayvan
hairdresser (k)
kuaför
to facilitate / to simplify / to ease
kolaylaştırmak
it can facilitate
kolaylaştırabilecek
career
kariyer
thinking it might be able to facilitate their careers
kariyerlerini kolaylaştırabileceğini düşünen
lock
kilit
lock picking
kilit kırma
the art of lockpicking
kilit kırma sanatı
thinking the art of lock picking might be able to facilitate their careers
kilit kırma sanatının, kariyerlerini kolaylaştırabileceğini düşünen
while they were looking for the easy way
Onlar kolay yolla ilgilenirken
While they were always interested in simple solutions, the easy way
Onlar hep basit çözümlerle, kolay yolla ilgilenirken
anomaly / irregularity / exception
kuraldışılık
to look for exceptions
kuraldışılıkları aramak
People like Yana always looked for exceptions.
Yana gibi kişiler hep kuraldışılıkları ararlardı.
in front of a lock
bir kilidin önünde
discover / explore / detect
keşfetmek
The girl would spend hours in front of a lock, prodding at it with her wires, flirting with the mechanism, exploring the lock with a casual fascination that is unknown to criminals.
Kız, bir kilidin önünde, onu telleriyle dürtüp mekanizması ile flört ederek, suçlular tarafından bilinmeyen gelişigüzel bir hayranlıkla keşfetmeye saatler harcardı.
mixed with shadow
gölgeyle karışmış
as if mixed with shadow
sanki gölgeyle karışmış gibi
but its light was darkness as if mixed with shadow
ama ışığı karanlıktı sanki gölgeyle karışmış gibi
after getting dark
hava karardıktan sonra
It was no longer safe to be outside after it got dark.
Artık hava karardıktan sonra dışarıda olmak güvenli değildi.
state / position/ status / location
konum
in the status / position of prey - hunted
av konumunda
and... as much as ...
...de ... kadar
and humans as much as sheep were in the place of prey
insanlar da, koyunlar kadar av konumundaydı
guest / visitor
konuk
chaotic
karmakarışık
to decide / determine
kararlaştırmak
decision
karar
to decide
karar vermek
while I /he/she/it(etc.) had determined/decided
kararlaştırmışken
When I had decided for this reason (s)
Bu sebeple kararlaştırmışken
When I had decided to live a few more years in the city where I have been the last six months
altı aydan beri bulunduğum bu şehirde, daha birkaç sene için oturmayı kararlaştırmışken
up to a week
bir haftaya kadar
neighbour
komşu
The pasha's wife (h) died and he had only one daughter remaining
Paşa'nın hanımı ölmüş, bir kızı kalmıştı.
Cargo ready / Ready for shipping / versandbereit
Kargoya hazır
Shipping Costs / Versandkosten
Kargo masrafları
You are not afraid. (You don't fear.)
Korkmuyorsun.
which is an option
ki bir olasılık
which is a possibility that should not be ignored
ki göz ardı edilmemesi gereken bir olasılık
gambling
kumar
to gamble
kumar oynamak
library
kütüphane
We can go to the library to read a book, but of course we can read at a café, too.
Kitap okumak için kütüphaneye gidebiliriz; ama tabii bir kafede de okuyabiliriz.
I woke up (got up) early not to be late for the class.
Derse geç kalmamak için erken kalktım.
to giggle
kıkırdamak
then giggling and whispering
sonra kıkırdamalar ve fısıldamalar
cover / lid / top
kapak
the book cover
kitap kapağı
the cover of the book
kitabın kapağı
villa
konak
nightdesk / Nachttisch
komodin
into her nightdesk drawer
komodinin çekmecesine
match / Streichholz
kibrit
a box of matches
bir kutu kibrit
a matchbox / Streichholzschachtel
bir kibrit kutusu
You were very young (small) /du warst sehr klein
küçücüktün
to render (make/transform)
kılmak
provision
karşılık
unprovided / for free (no provision in return)
karşılıksız
Free you have received, give for free !
karşılıksız aldınız, karşılıksız verin.
belt (not leather) pouch / money-belt (k)
kuşak
to get up
kalkmak
you get up
kalkarsın
to attend / join - to be added / slipped in
katılmak
You attend the meeting
toplantıya katılırsın
to whip / lash
kamçılamak
slave
köle
Whom to fear /whom you should fear
Kimden korkmalı
Therefore do not fear them.
Bu yüzden onlardan korkmayın
crippled / paralyzed / lame
kötürüm
the lame walk (are walking)
kötürümler yürüyor
The eyes of the blind are being opened
Körlerin gözleri açılıyor
mother-in-law (slang)
kaynana
mother-in-law
kayınvalide
father-in-law
kayınpeder
speaking of which (lit. While the subject is being opened)
konusu açılmışken
Let him who has ears hear!
Kulağı olan işitsin !
generation (homonym of belt)
kuşak
Thus your souls (will) find (reunite with) rest.
Böylece canlarınız rahata kavuşur.
to begin to / se mettre à (k)
koyulmak
He began to (k) inspect / Il se mit à inspecter
incelemeye koyuldu
bread crumbs
ekmek kırıntıları
bread crumbs remaining from a picnic
bir piknikten kalan ekmek kırıntıları
bread crumbs remaining in the pocket of her coat from a picnic
montunun cebindeki bir piknikten kalan ekmek kırıntıları
slave (auch im religiösen Sinne)
kul
Who he is /was
Kim olduğu
to explain who he is
Kim olduğunu açıklamak
to not explain who he is /was
Kim olduğunu açıklamamak
He warned them not explain (that would not explain) who he was
Kim olduğunu açıklamamaları için onları uyardı.
I am not a victim.
Ben kurban değilim.
I don't want an offering (a victim), I want mercy.
Ben kurban değil, merhamet isterim.
confident / self assured
Kendinden emin
kind / friendly / gentle / polite
kibar
gentle words
kibar sözler
a kind reminder
kibar hatırlatma
elated / glad / proud /joyful
kıvançlı
a happy/proud event
kıvançlı bir olay
The people being proud/happy of the arrival (coming) of the Ottoman forces to the region proclaimed their loyality (attachment) to the sultan.
Osmanlı güçlerinin bölgeye gelmesinden kıvançlı olan halk padişaha bağlılığını duyurdu
to be in good spirits
keyfi yerinde olmak
low spirits / out of form
keyfi yerinde değil
to be in a bad mood/ to feel out of sorts
keyfi yerinde olmamak
alive and well
kanlı canlı
The eagle rises (k) the branch hangs down. The branch hangs down, the eagle rises.
Kartal kalkar, dal sarkar; dal sarkar, kartal kalkar.
root
kök
to take roots
kök salmak
because they couldn't take roots
Kök salamadıkları için
because they couldn't take roots they dried off
Kök salamadıkları için kuruyup gittiler.
to roast / parch / bake / parboil - meat
kavurmak
to be roasted (meat) / scorch (e.g. grass)
kavrulmak
to fry (in oil)
kızartmak
French fries
patates kızartması
some (k)
kimi
Some of the seeds he sowed fell to the wayside.
Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü.
consul
konsolos
consulate
konsolosluk
the person must be his own doctor
kişi kendisinin doktoru olmalıdır
personal
Kişisel
Personal development tests
Kişisel gelişim testleri
For this Personal Developement Tests or Expert Advice can be prefered. / Personal development tests or specialized counseling may be preferred for this.
Bunun için kişisel gelişim testleri veya uzman danışmanlıklar tercih edilebilir.
angry / mad (k)
kızgın
anger / indignation / fury (k)
kızgınlık
Have breakfast in the mornings.
Sabahleyin kahvaltı yap.
Don't forget to have breakfast every morning.
Her sabah kahvaltı yapmayı unutma.
We can't go fishing in Winter.
Kışın balık tutmaya gidemeyiz.
Im Winter fischt man nicht. / One doesn't fish in Winter.
Kışın balık tutulmaz.
I am drinking coffee.
Kahve içiyorum.
I am the youngest of three brothers.
Ben üç kardeşin en küçüğüyüm.
she couldn't move from her place
yerinden kıpırdayamıyordu
thirstily / to one's heart content
kana kana
to drink to one's heart content/ to guzzle down
kana kana içmek
door handle
kapının kolu
Through this door no child ever passed.
Bu kapıdan asla hiçbir çocuk geçmedi.
pushing the door handle (k)
kapının koluna bastırarak
to be angry
kızmak
spoon
kaşık
a table for two please
iki kişilik bir masa lütfen
bookshop
kitapçı
sister
kız kardeş
daughter
kız çocuk
girlfriend
kız arkadaş
husband
koca
Does he have a girlfriend?
Onun bir kız arkadaşı var mı?
dark red
koyu kırmızı
That's enough
Bu kadar yeter!
clothes (k)
kıyafet
jumper
kazak
underpants
külot
black pepper
karabiber
How many
kaç tane
Take care
kendine iyi bak
town (small)
kasaba
confused
kafası karışık
We are lost
kaybolduk
I am a little confused
kafam biraz karışık
card
kart
credit card
kredi kartı
red wine
kırmızı şarap
(food) for breakfast
kahvaltılık
cereals/ cornflakes
kahvaltılık gevrek
to have breakfast
kahvaltı yapmak
I would like some breakfast
biraz kahvaltılık istiyorum
Do you take cards?
kart alıyor musunuz?
Canada
Kanada
Korea
Kore
tie
kravat
She has brown eyes and grey hair.
kahverengi gözleri ve gri saçları var
stomach
karın
heart (k)
kalp
accident
kaza
stomachache
karın ağrısı
to vomit
kusmak
I have a stomachache .
karnım ağrıyor
wristwatch
kol saati
My mother also wants a watch.
Annem de bir kol saati istiyor
kilo
kilo
a kilo is thousand gram
bir kilo bin gramdır
She weighs sixty kilos
o altmış kilo
to use / to drive
kullanmak
church
kilise
bridge
köprü
The library is near the pub.
kütüphane barın yanında
My daughter goes to kindergarden
kızım anaokuluna gidiyor
chemistry
kimya
to go for a run
koşuya çıkmak
to fail a class / to fail an exam / sitzen bleiben
kalmak
We are going for a run tomorrow night.
yarın gece koşuya gideceğiz
November
Kasım
armchair / seat
koltuk
bookcase
kitaplık
club
kulüp
with who(m)
kiminle
With whom are you (pl) going?
kiminle gideceksiniz?
laundry (dirty wash)
kirli çamaşırlar
We ll talk later
sonra konuşuruz
how long (time)
ne kadar süre
I like to go for a run and then take a shower
koşuya çıkmayı ve sonra duş almayı severim
Does your daughter want to study?
kızın okumak istiyor mu?
I saw her in the library yesterday.
onu dün kütüphanede gördüm
topic /subject
konu
to talk about ... ; to speak about ...
... -den konuşmak
They were afraid, but they also afraid to say no.
korkuyorlardı, ama hayır demeye de korkuyorlardı.
to scowl /frown / knit one's brows
kaşlarını çatmak
He frowned even worse (The man's eyebrows were more wrinkled)
Adamın kaşları daha fena çatıldı
culture
kültür
to make ... angry
kızdırmak
cricket
kriket
to lose (to stop having)
kaçırmak
Have you lost your mind?
aklını mı kaçırdın?
North Amerika
Kuzey Amerika
comedy
komedi
fiction
kurgu
Does your friend like comedies?
arkadaşın komedileri sever mi?
to go skiing
kayağa gitmek
my grandma and grandpa still go skiing
büyükanne ve büyükbabam hâlâ kayağa giderler
the scariest
en korkunç
sheath / scabbard
kın
in the sheath at his belt
kemerindeki kının içinde
with a bone handle
kemik saplı
a knive with a bone handle
kemik saplı bir bıçak
cover / sheath / housse
kılıf
buckskin / chamois / Gemseleder cover (housse)
güderi bir kılıf
a tubeshaped buckskin / chamois / Gemseleder cover (housse)
Boru şeklinde güderi bir kılıf
He spun around cursing.
küfrederek döndü.
stiff /solid /rigid / firm - for an object opposed to liquid / fest
katı
the solid rows of the Queen's soldiers
Kraliçenin Askerleri'nden katı sıralar
to be protected / preserved
korunmak
Most of what the Ogers had made was preserved.
Ogerlerin yaptıklarından çoğu korunmuştu.
rug / carpet
kilim
curled / twisted (k)
kıvrımlı
fold / bend / curve / twist (general word - k)
kıvrım
dom /cupola / Kuppel
kubbe
golden cupolas / goldene Kuppeln
altın kubbeler
worse
daha kötü
worst
en kötü
king
kral
kingdom
krallık
And do you know what's the worst? I don't even know her name.
En kötüsü de ne biliyor musun? Onun adı bile bilmiyorum.
communist
komünist
Justice and Development Party
Adalet ve Kalkınma Partisi
Development (k)
kalkınma
unripe grape
koruk
to be bad at ...
... -de kötü olmak
I would be very bad at it.
O konuda çok kötü olurdum.
sledge
kızak
polar bear
kutup ayısı
polar bear fur / Eisb¨arfell
kutup ayısı kürkü
cone / conical hat
külah
huge / giant / enormous
koskocaman
his enormous beard
koskocaman sakalı
knallrot
kıpkırmızı
his huge beard which was spread over his knees functionned as a blanket
koskocaman sakalı dizlerine dökülmüş, bir battaniye işlevi görüyordu.
whip / scourge / horsewhip / Gerte
kırbaç
sparkling / foamy / fizzy
köpüklü
sparkling / foamy / fizzy
köpüklü
ribbon (k)
kurdele
a green silk ribbon
yeşil ipek bir kurdele
a round box tied with a green silk ribbon
yeşil ipek bir kurdeleyle bağlı yuvarlak bir kutu
pounds (kilos) of
kilolarca
please - If you do this for me, I'll do anything for you / lit. Let me be your slave and disciple !
Kulun kölen olayım !
I am so tired, I could sleep standing.
O kadar yorgunum, ki ayakta uyuyabilirim.
whip /Geissel / Peitsche
kamçı
to smell (of)
kokmak
general (mil)
komutan
law
kanun
snowman
kardan adam
if it snows we can make a snowman
kar yağarsa kardanadam yapabiliriz
cut
kesik
attack
kriz
heart attack
kalp krizi
to run a coffee shop
kafe işletmek
I used to run a café, but not anymore
kafe işletirdim, ama artık işletmiyorum
by (k)
kenarında
we went to a nice hotel by the sea
deniz kenarında güzel bir otele gittik
up north
kuzeyde
it might snow this evening
bu akşam kar yağabilir
I'm losing it! I'll lose my mind / I"m getting crazy
aklımı kaçıracağım!
everything is under control
her şey kontrol altında
to be out of control
kontrolden çıkmak
meatball-bread
köfte-ekmek
to concentrate
konsantre olmak
should we get a meatball-bread at half-time?
devre arasında bir köfte-ekmek alalım mı
she won because she was better
kazandı çünkü daha iyiydi
earring
küpe
necklace
kolye
Those are your earrings
şunlar senin küpelerin
Are those earrings yours?
şu küpeler senin mi?
That isn't my grandma's necklace
o büyükannemin kolyesi değil
quality
kalite
to fight
kavga etmek
Talk to me
benimle konuş
condition / Bedingung
koşul
on one condition ...
tek bir koşulla...
to turn down the volume
sesini kısmak
Turn the TV off
TV'yi kapat
I think my team may win tomorrow
bence takımım yarın kazanabilir
murderer
katil
victim
kurban
my husband said "I hope we don't get lost"
kocam 'umarım kaybolmayız' dedi
there was a risk of strong wind
kuvvetli rüzgâr riski vardı
it snowed so much we couldn't go outside
o kadar çok kar yağdı ki dışarıya çıkamadık
cream
krem
to avoid
kaçınmak
the patient should avoid unhealthy food
hasta sağlıksız yiyeceklerden kaçınmalı
evidence
kanıt
little boat (size of a rowing boat)
kayık
I'm going to hit the hay/ I'm going to sleep
kafayı vurup yatacağım
rule
kural
to grow old
kocamak
may you grow old on one pillow / have a long lasting marriage
bir yastıkta kocayın
let's get back to the subject
konumuza geri dönelim
much water has passed under the bridge since / Many things have changed since then
köprünün altından çok sular geçti
credit
kredi
to be out of ...
... kalmamak
I told you I was out of credit on my phone
sana telefonumda kredi kalmadığını söyledim
the evidence indicates that you're guilty
kanıtlar suçlu olduğunuzu gösteriyor
(the) public; civil
kamu
board (committee)
kurul
board member
kurul üyesi
Chairman of the board of directors
yönetim kurulu başkanı
to set; to establish; to found
kurmak
aside
kenara
put what has passed aside / put your past behind you
geçmişi bir kenara koy
to hire / rent
kiralamak
to worship / serve
kulluk etmek
Coffee or tea ?
Kahve mi çay mı?
You are so kind
Çok kibarsın
You are so rude
Çok kabasın
cherry (k)
kiraz
In the country of the blind, the one-eyed man is king (Erasmus)
Körler ülkesinde tek gözlü adam kraldır
to turn red in the face (from shame)
(utançtan) yüzü kızarmak
Their faces don't turn red from shame
Yüzleri utançtan kızarmaz
for all the world to see / (against the stranger and the sun)
ele güne karşı
whosoever / anyone
kim olsa
anybody but he
ondan başka kim olsa
anyone in my place would do the same
yerimde kim olsa aynı şeyi yapardı
to close / to be closed / to close down /to cicatrize
kapanmak
to jam / to be clamped in place / (for one´s hands) to be firmly clasped together /(for one´s jaws) to be locked.
kenetlenmek
. to rub oneself with a kese (bathglove) /to get rubbed with a kese.
keselenmek
bath glove
kese
to position / to situate / to locate
konumlanmak
to dry oneself / to wipe oneself / to be dried
kurulanmak
to towel oneself / to dry oneself with a towel
havluyla kurulanmak
She also was covered up to her throat with white fur.
O da boynuna kadar beyaz kürklerle kaplıydı.
rudeness
kabalık
He tried not to be rude
bir kabalık yapmamaya çalışıyordu
a rudeness like speaking when his mouth was full
ağzı doluyken konuşmak gibi bir kabalık
At first Edmund tried not be rude like speaking while his mouth was full
Önceleri Edmund ağzı doluyken konuşmak gibi bir kabalık yapmamaya çalışıyordu
to rage / rave / go mad / boil over / get furious
kudurmak
to boil with rage / to be hopping mad / to be pissed off
sinir(in)den kudurmak - öfkeden kudurmak
to be cheated/fooled / to be satisfied / to fall for a lie
kanmak
frost
kırağı
to become frostbitten
kırağı çalmak
It is the worms that (eat up and) destroy a tree; it is his worries that (eat up and) "finish" a man.
Ağacı kurt, insanı dert yer.
skin /peels/ Schale (fruit)
kabuk
Zest /white skin /weiße Haut - zwischen Fruchtfleisch und Schale
beyaz kabuk
Fruchtfleisch /pulp
etli kisim
Cumquat
Kankat
Clementine
Klementin
Kiwi
Kivi
dried plum /Backpflaume
kurutulmuş erik
dried raisins (with pit) / Rosine
(çevirdekli) kuruüzüm
dried raisin (pitless) / Sultanine
çekirdeksiz kuruüzüm
corinth / Korinthe
kişniş
Coriander /Koriander (fresh)
kişniş
roasted / geröstet
kavrulmuş
dried / getrocknet
kurutulmuş
dried fruit / Dörrobst
kurutulmuş meyveler
weiße Bohnen / white beans (lit. dry beans)
kuru fasulye
Kidney beans / rote Bohnen
kırmızı fasulye
black eye beans
kuru börülce
brown lentils
kahverengi mercimek
red lentils
kırmızı mercimek
dried peas / getrocknete Erbsen
kuru bezelye
Hülse
kabuk
Kürbiskern / pumpkin seed
kabak çekirdeki
Kümmel
kimyon
Kleie
kepek
Kuskus
kuskus
Weizenschrot
buğday kırması
Paprika
(toz) kırmızıbiber
thyme
kekik otu
cloves / Nelken
karanfil
husband and wife / Ehepaar
karıkoca
bird watchers
kuş meraklıları
drunk (k b)
kafayı bulmuş
shooting star /Komet
kayan yıldız
to cheer up / aufheitern
keyiflendirmek
He was determined not to say a thing
bir şey söylememekte kararlıydı.
Embrace / Umarmung
kucak
to embrace / hug (k)
Kucaklamak
jealous
kıskanç
to act jealous
kıskanç davranmak
jealous husband
kıskanç koca
Is your wife a jealous woman?
karın kıskanç bir kadın mıdır?
jealousy
kıskançlık
His face was all red.
Yüzü kıpkırmızıydı
Bark /Rinde
kabuk
beech / Buche
kayınağacı
poplar / Pappel
kavak
Ceder / Zeder
katranağacı
tar / Teer
katran
larch / Lärche
karaçam
elm / Ulme
karaağaç
dandellion / Löwenzahn (lit. dark chicoree )
karahindiba
to bully (k)
kabadayılık etmek
to be arrogant towards x
X-e kabadayılık taslamak
She was crying, because they were arrogant to her.
Ağlıyordu, çünkü ona kabadayılık taslıyorlardı.
determination /resolution / stability
kararlılık
What a determination
Bu ne kararlılık
word by word / Wort für Wort
Kelimesi kelimesine
eyelashes /Wimpern
kirpikler
Keyboard /Tastatur (computer)
Klavye
Wastepaper basket / Papierkorb
kağıt sepeti
fight
kavga
there was a fight
kavga cıktı
can (e.g. coke)
kutu
Surely not
Kesinlikle hayır
Don't you agree?
Katılmıyor musun?
I entirely agree
Kesinlikle katılıyorum
around the corner
köşe başında
crossing /junction / Kreuzung
kavşak
at the crossing /junction / an der Kreuzung
kavşakta
muscle
kas
pectoral (chest muscle)
göğüs kası
abdominals
karın kasları
frontal muscle (moves face expressions)
alın kası
quinoa
kinoa
meringue / creamy pastry
kremalı pastacık
mousse (dessert)
köpük tatlısı
whipped cream
krem şanti
ice cream with whipped cream
kremşantili dondurma
ice coffee (with creme on top)
kremalı soğuk kahve
whipped cream syphon
krem şanti sifonu
per kilometre
Kilometre başına
How much per kilometre ?
Kilometre başına ne kadar ?
For how long ?
Ne kadar süreliğine?
a slide /Rutsche
kaydırak
camper van
kamp arabası
a tv channel
kanal
to change channels
kanalı değiştirmek
head phone
baş kulaklığı
Is this seat free?
Bu koltuk boş mu ?
I want to rent a bike.
Bisiklet kiralamak istiyorum.
cabin
Kabin
slippery
kaygan
Where is our cabin?
Kabinimiz nerede?
to camp
konaklamak
Can I camp here ? stationary verb goes with locative (übernachten)
Burada konaklayabilir miyim?
Where are the matches ?
Kibritler nerede ?
locker
kilitli dolap
Have you got lockers ?
Kilitli dolaplarınız var mı ?
Can I set my tent up here?
Çadırımı buraya kurabilir miyim ?
When do you lock up / close ?
Ne zaman kapatacaksınız ?
blessed
kutlu
Happy Birthday !
Doğum günün kutlu olsun !
small forest / grove
koru
hurricane /Orkan
kasırga
Hoarfrost /Rauhreif
kırağı
sandstone
kumtaşı
Limestone /Kalkstein
kireçtaşı
chalcedony (quarz variety)
kalsedon
calcite Kalkspat
kalsit
slate /Schiefer
kayağan taşı
sulfur / Schwefel -S 16
kükürt
Tin / Zinn
Kalay
Carbon / Kohlenstoff - C 6
karbon
Chlorine / Chlor - Cl 17
Klor
Calcium -Ca 20 (Gümüşi beyaz)
Kalsiyum
Chromium / Chrom - Cr 24 (geçiş metalleri)
Krom
Cobalt - Co 27 (geçmiş metalleri /Hafif gri tonda metalik)
Kobalt
swan
kuğu
swallow
kırlangıç
to brood
kuluçkaya yatmak
incubation (nest)
kuluçka
poultry (very general /winged animals)
kanatlı hayvanlar
poultry / Geflügel (specific)
kümes hayvanları
incubation (nest) ist the natural and physiological desire they exhibit (show)
Kuluçka, gösterdikleri doğal ve fizyolojik arzu hali.
in order to make continue (.tir) the generation /progeny of poultry (winged animals) incubation is the natural and physiological desire they exhibit (show )
Kuluçka, kanatlı hayvanların nesillerini devam ettirebilmek için gösterdikleri doğal ve fizyolojik arzu hali.
Kakadu
kakatuva
robin (k)
kızılgerdan
Jackdow /Dohle
küçük karga
kestrel /Turmfalke
kerkenez
Peewit /Kiebitz
kız kuşu
pencil sharpener /Bleistiftanspitzer
kalem tıraş
queen (cards)
kız
Karo (cards)
karo
Heart (cards)
kupa - kör
castle /Turm (chess)
kale
to shuffle (cards)
karmak
concert
konser
violin
keman
convention
konvansiyon
By the way, this is actually a convention.
Bu arada, bu aslında bir konvansiyondur.
hook / Haken (k)
kanca
a number of hooks for hanging hats and coats
şapkalarla paltoların asılması için bir sürü kancası
to welcome guests / to host
konuk ağırlamak
to watch / to keep a good lookout for (k)
kollamak
sharp / keen
keskin
sharp eyed / sharp sighted / pungent
keskin bakışlı
stop watch /timer
kronometre
filter paper/ Filterpapier
kâğıt filtresi
square / exposure /frame (=foto)
kare
cube
küp
sphare /Kugel (geometr.)
küre
diagonal
köşegen
cone
koni
cauldron
kazan
(of) top quality
tek kaliteli
to be locked (in)
kilitlenmek
a bird cage
kuş kafesi
huge / giant adj (k)
koskoca
jetblack / pitch dark
kapkara
He had a giant jetblack moustache.
Koskoca kapkara bir bıyığı vardı.
rather small / dwarfish (k)
küçümen
organizations
kuruluşlar
celebrate / congratulate
kutlamak
Friends and relatives felicitate each other's New year.
Dost ve akrabalar da birbirinin yeni yıllarını kutluyorlar.
toastbread
kızarmış ekmek
by a hair's breadth
kıl payı
I missed the airplane by a few minutes (by a hair's breadth)
uçağı kıl payı kaçırdım
but was a narrow escape (by a hair's breadth)
Ama kıl payı bir kaçıştı bu.
to stutter /stottern
kekelemek
to pinch / jam in / shut in (k) / einquetschen
kıstırmak
Therefore Dobby will shut his ears in the oven door.
Dobby bu yüzden kulaklarını fırın kapağına kıstıracak.
You-Know-Who
Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen
ohrenbetäubend
kulakları sağır eden
He seized/ grapped the desk lamp
masa lambasını kavradı
He seized/ grapped the desk lamp
masa lambasını kavradı
He seized/ grapped the desk lamp
masa lambasını kavradı
loss / waste /bereavement
kayıp
a waste of time
zaman kaybı
Most people think this is a waste of time.
Çoğu kişi bunun zaman kaybı olduğunu düşünür.
fumble / bustle / fummeln
koşuşturmak
not knowing what to say / talk gibberish
kem küm etmek
Stop talking gibberish!
kem küm edip durma!
to hammer /bang
küt küt vurmak
to intend / mean /imply
kastetmek
He said that he never intended such a thing
Hiç de böyle bir şey kastetmediğini söyledi.
fault (k)
kabahat
I thought it was his fault
Onun kabahati sandım
boiling / scalding hot / kochend / brodelnd
kaynar
nightmare
kâbuş
It was a nightmare.
Bir kâbuştu.
with the sugar tongue clamped to his nose
burnuna kenetlenmiş şeker tutacağıyla
to deepen / darken / thicken
koyulaşmak
The more the number of fireflies increased the more also the darkness deepened.
Ateşböceklerinin sayısı arttıkça, karanlık daha da koyulaşıyordu.
The more the darkness thickened the more also the humming approached.
Karanlık koyulaştıkça uğultu da yaklaşıyordu.
Nothing can save me anymore.
Artık beni hiçbir şey kurtaramaz.
to be seized with / to be taken by / to abandon oneself to
kapılmak
being seized by horror
dehşete kapılarak
to reveal oneself
kendini ele vermek
She had a beauty that didn't reveal itself on first sight.
İlk bakışta kendini ele vermeyen bir güzelliği vardi
to be discovered
keşfedilmek
She had a beauty that is slowly discovered
ağır ağır keşfedilen bir güzelliği vardı
She had a beauty that didn't reveal itself on first sight but is slowly discovered.
İlk bakışta kendini ele vermeyen ağır ağır keşfedilen bir güzelliği vardi
You are my Fatger, my God and the Rock of my salvation. (Ps 89: 27)
Babam sensin ... Tanrım, kurtuluşum kayası !
broken (seems to be broken /might be fixed)
kırılmış
sorrow / grief
keder
She felt her grief lightened.
Kederinin haflediğini hissetti.
Two watermelons will not fit in one armpit; One cannot carry two watermelons under one armpit. meaning: This is meant to be a warning against doing more than one thing at a time.)
Bir koltuğa iki karpuz sığmaz.
to interrupt
sözünü kesmek
excavation / Ausgrabung
kazı
tomb / sepulchre
kabir
to bring s.o/sthg in /to make gain
kazandırmak
to immunize
bağısıklık kazandırmak
to clarify /to bring in clarity (a.k.)
açıklık kazandırmak
to get s.o. adopt a habit
alışkanlık kazandırmak
to add meaning to / to give a new meaning to
anlam kazandırmak
to give insight to
anlayış kazandırmak
to add distraction
ayrıcalık kazandırmak
to give a point of view
bakış açısı kazandırmak
to raise awareness /consciousness
bilinç kazandırmak
to introduce a new word into a language
bir dile kelime kazandırmak
to make something valuable
bir şeye değer kazandırmak
to reintegrate s.o. into society
birisini topluma kazandırmak
to add dimension
boyut kazandırmak
to revive/ revitalize / to make lively
canlılık kazandırmak
to provide experience
deneyim kazandırmak
to regularize
devamlılık kazandırmak
to dynamize
dinamizm kazandırmak
to buy some extra time
fazladan zaman kazandırmak
to speed up
hız kazandırmak
to stabilize
istikrar kazandırmak
to shoot a ball high (football)
topa yükselik kazandırmak
to legitimize
meşruluk kazandırmak
to break out (prison)
özgürlüğünü kazandırmak
striking ginger (colour) / bloodred
kıpkızıl
Would you close the door ! / close the door !
kapıyı kapar mısın
Would you put the volume down
Sesi kısar mısın lütfen
traditional coffee shop
kahve
I wonder should one sleep (with) open or closed windows at night?
Acaba geceleri pencere açık mı yatmalı, kapalı mı?
How many (persons) are you ?
Kaç kişisiniz ?
We are six (persons).
Altı kişiyiz.
Turbot / Steinbutt - Plattfisch 50-70 cm, eyes on the right side, Northsea, Estsea,Mediterr.,Atlantik, Marmara, Karadeniz
kalkan
shrimp / crevette / Krabbe
karides
to tamper witb / to irritate
kurcalamak
He seemed a little troubled. I asked if there was anything; He did not share. I did not put my nose into it.
Biraz sıkıntılı görünüyordu. Bir şey olup olmadığını sordum; paylaşmadı. Ben de daha fazla kurcalamadım.
Don't mess/tamper with things you don't know
Bilmediğin şeyleri kurcalama
But another question worried ( her head)/ made her think even more.
Ama başka bir soru kafasını daha da kurcalıyordu.
an undiscovered world
keşfedilmemiş dünya
to be dragged into an undiscovered unknown world
keşfedilmemiş bilinmeyen dünyaya sürüklenmek
headquarters
karargâh
coward
korkak
If you dig among the stones
taşların arasını kazarsan
established / set
kurulmuş
The aloe plants set/were established with their fleshy leaves like spiders on the road.
Sarısabır bitkileri etli yapraklarıyla örümcek gibi yola kurulmuslardı.
genista /Ginster
katırtırnağı
hidden / sheltered /secluded/ snug (k)/ işsiz, sessiz, göze çarpmayan
kuytu
it was in a sheltered /secluded (k) place (nothing happens there ever)
kuytu bir yerdeydi
Goddamn /godforsaken
kahrolası
canaanites
kena(a)niler
opposition /contrast / hostility
karşıtlık
in a sharp contrast to
kesin bir karşıtlık içinde
low contrast
düşük karşıtlık
high contrast
yüksek karşıtlık
to dazzle / bedazzle the eye
göz kamaştırmak
brother /bro /dude
kardeş
brother /bro /dude (shortened in texting)
krdş
What are you doing bro (slang)
Napıyon krdş
dude /bro (k... o)
kardo
crowd /crowded
kalabalık
It is always crowded here.
Burası hep kalabalıktır.
Who is at the door?
Kapıda kim var?
to slaughter /kill /slay
katletmek
Who wants to kill/slaughter (k) me ? (a bit unnatural though)
Beni kim katletmek ister ?
Who wants to join me ?
Kim bana katılmak ister?
We did not decide yet
henüz karar vermedik.
We did not decide yet where we will go.
Nereye gideceğimize, henüz karar vermedik.
We did not decide yet what we will do.
Ne yapacağımıza henüz karar vermedik.
claustrophobia
kapalı alan korkusu
to have it's source in/ to root in / to be derived from / to originate
kaynaklanmak
Where does his claustrophobia come / originate from ?
Kapalı alan korkusunu nereden kaynaklanıyor ?
Accidents happen unexpected (better be prepared!) - lit. Accidents don't say: I am coming
Kaza geliyorum demez
to meet /receive / welcome
karşılamak
rent (fee to pay for renting e.g. a flat)
kira
to share the rent
kirayı paylaşmak
roughly (k)
kabaca
roughly (k) / about what time ?
kabaca ne zamandı ?
jeweler /jewelry store
kuyumcu
He goes to the jeweler
kuyumcuya gider
I hope my girlfriend likes the necklace.
Umarım kız arkadaşım kolyeyi beğenir.
He hopes his girlfriend will like the neckless.
Kız arkadaşının kolyeyi beğeneceğini umuyor.
a silver necklace and a gold bracelet
gümüş kolye ve altın bileklik
shredded wheat (cakes) egypt. kunafa
kadayıf
How old do I look?
Kaç gösteriyorum?
countryside
kırlık
to enter the countryside
kırlığa girmek
After Istanbul the train entered the countryside.
İstanbuldan sonra tren kırlığa girdi.
continent
kıta
İstanbul is a city that connects two continents.
İstanbul iki kıtayı bağlayan bir şehirdir.
It was a great pleasure to meet you again.
Sizinle yeniden karşılaşmak büyük bir keyifti.
as far as I know
bildiğim kadarıyla
concept / notion / term
kavram
misconception
kavram hatasi
basic concept
temel kavram
abstraction / abstract concept
soyut kavram
legal concept
yasal kavram
concept and context
kavram ve bağlam
mold / pattern (k)
kalıp
to use a x pattern
x-in kalıbını kullanmak
I missed dinner.
Yemek saatini kaçırdım.
I live in a rented flat
dairede kirada oturuyorum
Let's go ! / Let's leave !
Kalkalım !
Shall I close the door?
Kapıyı kapatayım mı ?
camping equipment
Kamp malzemeleri
Let's come to the subject
konuya gelelim
It was five to eight.
beşe sekiz kalaydı
I think he lost his mind.
Aklını kaçırmış galiba!
Concerning the food I am still undecided.
Yemeğe gelince, henüz kararsızım.
No need to fear (you don't need to fear)
Korkmana gerek yok.
No need to fear (you don't need to fear)
Korkmana gerek yok.
to explore mountain roads
dağ yollarını keşfetmek
to hug / embrace (k)
kucaklaşmak
to embrace nature
doğayla kucaklaşmak
winding streams /meandering streams
kıvrıla kıvrıla akan dereler
to wiggle / to worm
kıvrıla kıvrıla gitmek
You can cut your ties with the rest of the world.
Dünyanın geri kalanıyla bağınızı kesebilirsiniz.
hustle and bustle / commotion
koşuşturma
all that hustle and bustle
bütün o koşuşturmalar
in short / in brief / in a word
kısacası
curly
Kıvırcık
overweight
kilolu
overweight
kilolu
overweight
kilolu
I am not overweight, I am slim.
Ben kilolu değilim, zayıfım.
My father works together with his younger brother. (lit. my young uncle)
Babam küçük amcamla beraber çalışıyor.
He is a kind, very calm and romantic man.
O iyi kalpli, çok sakin ve romantik bir adam.
comedian
komedyen
nuts (k)
kuruyemiş
low fat cream
az yağlı krem
The butterfly landed (perched) on her palm.
Kelebek avucuna kondu.
to stir /move (k)
kımıldamak
The butterfly did not move from its place.
Kelebek yerinden kımıldamadı.
to be offended ) to be angry
küsmek
He is mad at you
Sana küsmüştür
hemosphere
yarım küre
the nothern hemosphere
kuzey yarım küre
The Republic of Turkey is the northern hemisphere
Türkiye Cumhuriyeti, kuzey yarım kürededir
In both the European and the Asian continent
hem Avrupa hem de Asya kıtasında
Turkey has territories in both the European and the Asian continent.
Türkiye'nin hem Avrupa hem de Asya kıtasında toprakları vardır.
square kilometer
kilometre kare
The world's surface area is approximately 510 million square kilometers.
Dünyanın yüzölçümü yaklaşık 510 milyon kilometre karedir.
Russia constitutes 17 million square kilometers of this.
Rusya bunun 17 milyon kilometre karesini oluşturmaktadır.
slaughtered by traitors
hainlerin katlettiği
Headquarters
Karargah
the General Staff Headquarters
Genelkurmay Karargahı
the security cameras of the General Staff Headquarters
Genelkurmay Karargahı'nın güvenlik kameralar
The images obtained from the security cameras of the General Staff Headquarters revealed that the martyrs were brutally murdered.
Genelkurmay Karargahı'nın güvenlik kameralarından elde edilen görüntüler şehitlerin hunharca katlettiğini ortaya çıktı.
hatred (k)
kin
retaliation
kısas
I want retaliationm it's my right...
Ben kısas istiyorum, bu hakkım...
to live from hand to mouth / to make both ends meet / to earn a bare living
kıt kanaat geçinmek
to make something bleed
kanatmak
they made our hearts bleed
yüreğimizi kanattılar
handcuff /wristlet
kelepçe
electronic clam or handcuff (around hand or foot)
elektronik kelepçe
a public witness /evidence for the prosecution
kamu tanığı
decision stage / decision phase / decision-making process
karar aşaması
in the process of decision-making
karar aşamasında
to fire (k)
kovmak
because they fired him on the grounds of removing the unrest out of the Manisa church
Manisa kilisesinden huzursuzluk çıkardığı gerekçesiyle kovdukları için
The witness who pointed out that he had made these statements feeding himself with hatred becaused they had sacked him on grounds of removing the unrest from the Manisa
Manisa kilisesinden huzursuzluk çıkardığı gerekçesiyle kovdukları için kendisinin düşmanlık besleyerek bu ifadeleri verdiğini belirten tanık
the verdict / court order
mahkeme kararı
stationary / Schreibwaren
kırtasiye
Schreibwarenhandlung
kırtasiyeci
for rent /rental
kiralık
a house for rent
kiralık ev
to search for a house for rent
kiralık ev aramak
I want to rent a house.
Ben ev kiralamak istiyorum.
My house is for rent.
Benim evim kiralık.
How much is the rent?
Kira ne kadar?
cafeteria
kafeterya
He decided to work.
Çalışmaya karar verdi.
He decided to quit smoking.
Sigara içmeyi bırakmaya karar verdi.
He decided to leave cigarettes (quit smoking)
Sigarayı bırakmaya karar verdi.
Hıs muscles ache
Onun kasları ağrır.
muscle pain
kas ağrısı
to lose weight
kilo vermek
to lift weights
ağırlık kaldırmak
weight lifting
ağırlık kaldırma
weight lifting
ağırlık kaldırma
within / within the scope of / within the context of
kapsamında
paper tissue /tissue
kağıt mendil
to whinny / to neigh (horse) / hennir / wiehern
kişnemek
In the distance a horse whinnied.
Uzaklarda bir at kişnedi
cunning
kurnaz
Maybe we were much more cunning than him after all.
belki yine de ondan çok daha kurnazdık
choked/husky / dimmed /heiser /belegt (k)
kısık
to stew / cook on a low fire / dämpfen
kısık ateşte pişirmek
dimmed light
kısık ışık
with a husky voice (k) /in a low voice
kısık sesli
to chuckle
kısık sesle gülmek
smuggling / trafficking / fraud
Kaçakçılık
migrant smuggling
Göçmen Kaçakçılığı
the Iraki born migrant smuggler
Irak uyruklu göçmen kaçakçısı
saved (k) computer
kaydedildi
changes are saved (computer)
değişiklikler kaydedildi
report was saved (computer)
rapor kaydedildi
to be registered / recorded
kaydedilmek
good neighborly relations
iyi komşuluk ilişkileri
the continuation of good neighborly relations
iyi komşuluk ilişkilerinin sürmesi
rural
kırsal
the countryside
kırsal kesim
what was told in the lesson confused him
derste anlatılanlar kafasını karıştırmıştı
What was told in the lesson confused me
derste anlatılanlar kafamı karıştırmıştı
He was confused by what was said in the lesson. / He mixed up...
Derste anlatılanlardan kafası karışmıştı.
I was confused by what was said in the lesson / I mixed up what was told in the lesson
Derste anlatılanlardan kafamı karışmıştı.
What was he confused about ? (spoken)
Onun neyden kafası karışmıştı?
What were you confused about ? (spoken)
Senin neyden kafanı karışmıştı?
to decide on/ settle / opt pour un locative
karar kılmak
They decide on a restaurant.
Bir restorantta karar kıldılar.
When our neighbour Emre was young he had a big family.
Komşumuz Emre'nin gençken büyük bir ailesi vardı.
compote
komposto
gooseberry compote / Stachelbeerkompott
bektaş üzümü kompostosu
he could not stand him / he dislıked him
onu katlanamıyordu
He would continue to be in many films and remain popular.
Birçok filmde olmaya devam edecek ve popüler olarak kalacaktı.
Our teacher is not a/ the man to be fired.
Bizim hocamız kovulacak adam değil.
He is afraid to be fired if he makes one more mistake
Bir hata daha yaparsa kovulacağından korkuyor.
I will be his first speech
onun ilk konuşması olacak
more opportunities to speak
konuşmasına daha çok fırsat
qualified
kalifiye
I couldn't close my eyes.
Gözlerimi kapayamadım.
to meet the conditions
koşulları sağlamak
I decided to look on Internet
internetten bakmaya karar verdim
to easily get broken
kolayca kırılmak
under no circumstances
hiçbir koşulda
to enjoy a good family life
iyi bir aile hayatının keyfini sürmek
If they're late, they'll miss the train.
Daha fazla geç kalırlarsa, treni kaçıracaklar.
I hope we won't have to go to court.
Mahkemeye gitmek zorunda kalmayacağımızı umuyorum.
I hope we won't have to ressort to legal means. (lit. to apply for legal ways)
Yasal yollara başvurmak zorunda kalmayacağımı umuyorum.
They were hoping we would be all in the same dormitory.
Hepimizin aynı koğuşta kalacağını umuyorlardı.
dormitory
koğuş
He pointed out that the deal (agreement) would not only be on paper.
Anlaşmaların yalnızca kağıt üzerinde kalmayacağını söylediklerini belirtti.
When the research (pl) is complete, I hope that diabetics will not need to make insulin injections.
Araştırmalar tamamlandığında, şeker hastalarının insülin iğnesi yapmasına gerek kalmayacağını umuyorum
the person who is the one to drive back home
eve dönüşte kullanacak olan kişi
the person to drive back home should not drink alcohol
eve dönüşte kullanacak olan kişi alkol içmemelidir
for my part / for all I care / for what concerns me / (if it remains to me) synonym to bana gelince
bana kalırsa
useful
kullanışlı
to come in handy
kullanışlı olmak
impractical
kullanışlı olmayan
She thought she ought to be more careful of herself
Kendi kendine daha dikkatli olması gerektiğini düşündü
chemical
kimyasal
natural and chemical drugs
doğal ve kimyasal ilaçlar
dry land /shore / earth / ground
kara
(roe) deer /Reh
karaca
to bustle about / to cause to run
koşturmak
to run around like crazy
deli gibi koşturmak
nobody came
kimse gelmedi
pavement / sidewalk / trottoir
kaldırım
to walk on the sidewalk / auf dem Bürgersteig gehen
kaldırımda yürümek
pry about, spy outkolaçan etmek, prowl, walk about
kolaçan etmek
We were arguing about whether the man was a thief spying out the neighbourhood, a privat detective or an evil magician.
Adamın çevreyi kolaçan eden bir hırsız, özel dedektif ya da kötü bir büyücü olup olmadığı konusunda tartışmıştık.
to mount /to build 7 to fictionalize
kurgulamak
to be fictionalized /to be made up / to be composed / to be formulated
kurgulanmak
One of the beautiful fictional fantasy novels
güzel kurgulanmış fantastik romanlardan biri
the story can be something real or fictional
hikâye gercek veya kurgulanmış bir şey olabilir
97/5000 This story needs to be well edited. In other words, the story should be based on a real conflict.
Bu hikayenin iyi kurgulanması da gerekiyor. Yani, hikaye gerçek bir çatışma üzerine kurgulanmalı.
Not edited by the author either
Yazarı tarafından da kurgulanmamıştır
an afterwards fictionalized/made/build diary
sonradan kurgulanmış bir günlük
clarinet player
klarnet çalıcısı
clarinet
klarnet
pessimistic
kötümser
pessimism
kötümserlik
record /registration / enrolement
kayıt
registered / recorded / listed / enrolled
kayıtlı
unregistered / reckless / carefree / careless / lightheaded / unreserved
kayıtsız
reserve / disinterest / coldness / indifference / negligence / listlesness / lukewarmness
kayıtsızlık
Look I have a wineglass in my hand
bir kadehim var bak elimde
offended / resentful / mimosa
küskün
Belıeve (me) I am not resentful to (offended by) love
inan sevgiye küskün değilim
forlon /lonely /orphan / all alone (k)
kimsesiz
Are all these just destiny/ fate (related) ? / Are all these just a question of fate ?
Tüm bunlar yalnızca kaderle mı ilgili ?
Some people believe in destiny.
Bazı insanlar kadere inanır.
a concept error
kavram yanılgısı
a concept difficult to define
tanımlaması zor bir kavramdır
Some people try to change their fate.
Bazı insanlar kadelerini değiştirmeye çalışılar.
to bless
kutsamak
He put his hands on them and blessed them.
Ellerini üzerlerine koyup onları kutsadı.
flawlessly / in a perfect way
kusursuz bir şekilde
Oppossum / Beutelratte
keseli sıçan
to seize /capture/confiscate /hold/ command (a place) /usurp a dative
el koymak
The children held (commanded over) the dark corner under the stairs.
Çocuklar merdivenin altındaki karanlık köşeye el koymuşlardı.
doomsday / apocalypse / end of the world /(ressurection)
kıyamet
an apocalypse to break loose /all hell to break loose
kıyamet koparmak
if they knew hell would break loose
bilseler kıyamet kopardı
twitch /wriggle/ motion /unsteadiness
kıpırtı
The bad twitching inside of me turned with slow but sure steps into a frightening reality.
içimdeki kötü kıpırtı yavaş ama kesin adımlarla korkunç bir gerçeğe dönüştü.
riot /turmoil /uproar /disturbance
kargaşa
vigorously /energisch
kuvvetlice
handle /grip / Griff
kulp
Stomachripper (piercing through the stomach)
karındeşen
Jack the Ripper
Karındeşen Jack
I chewed /bit my lower lip
Alt dudağımı kemirdim.
to include / to cover / to contain
kapsamak
How much of our time does the the time you spent in the past take (comprise) ?
Geçmişte geçirdiğin zaman günümüzdeki zamanın ne kadarını kapsıyor ?
to fan / blow up / waken / instigate / embitter / "put oil into the fire"
körüklemek
to awaken interest / to stimulate interest
ilgi körüklemek
to add fuel to the fire (increase a dispute)
kızgınlığını körüklemek
to embitter a quarrel
bir kavgayı körüklemek
to fan the flames (to make the fire bigger)
ateşi körüklemek
I shouldn't have told you a thing to stimulate (fuel) your curiosity/interest (i)
Senin ilgini körükleyecek bir şey anlatmamalıydım
let alone / besides / then again
kaldı ki
then again I shouldn't even know these things myself
kaldı ki bunları ben bile bilmemeliyim
looney / mental / crank / nuts
kaçık
to puff up / to blow up / cause to swell
kabartmak
to whet s.o.'s appetite / das Wasser im Munde zusammenlaufen lassen
iştahını kabartmak
matchstick /Streichholzstäbchen
kibrit çöpü
Anyone who has a hair longer than a matchstick looks like a girl.
Saçları kibrit çöpünden uzun olan herkes kıza benziyor
incomparable
kıyaslanamaz
He cannot be compared to ordinary people like you.
Senin gibi sıradan insanlarla kıyaslanamaz
Her hands clasped the edges of his chair tightly.
Elleri sandalyesinin kenarlarını sıkıca kavramıştı
I was suspected of drug trafficking.
Uyuşturucu kaçakçılığı yaptığımdan şüphe ediliyordu.
And I still didn't know how to get out of this.
Ve hâlâ bu durumdan nasıl kurtulacağımı bilmiyordum.
rosehip /églantier /Hagebutte
kuşburnu
to cause s.o. to worry a lot / to perturb s. o. strongly (much more than telaşlandırmak)
kaygılandırmak
to be engraved (script) e. g. on a stone
kazınmak
Can I borrow your pencil sharpener?
Kalem tıraşını ödünç alabilir miyim??
Be careful not to anger the wild elephants.
Yabani filleri kızdırmamaya dikkat et.
We need to think outside the box (mold /pattern)
Kalıpların dışında düşünmeliyiz.
crystal
kristal
There is a fine (massive/solid) crystal chandelier hanging in the room.
Odada som kristalden bir avize asılı.
forester /woodsman /ranger / protector/Förster
korucu
She has a comical way of saying things
Her şeyi komik bir şekilde söylüyor.
The explosion frightened the people away.
Patlama, insanları korkutup kaçırdı.
Who doesn't ! / Wer würde würde das nicht tun!
Kim etmiyor ki?
ground meat / Gehacktes
kıyma
I need half a kilo of ground meat.
Yarım kilo kıymaya ihtiyacım var.
air conditioning
klima
Turn on the air conditioner, please.
Klimayı aç lütfen.
box
kutu
What's inside the box?
Kutuda ne var?
Now let's see what's in the box. Nothing! Absolutely nothing!
Şimdi kutuda ne olduğuna bakalım. Hiçbir şey! Kesinlikle hiçbir şey yok!
helmet (k) e. g. for bike riding /work
kask
Wear your helmet when you ride your bike.
Bisikletine binerken kaskını tak.
Can you count all the jellybeans in that jar?
Kavanozdaki jöle fasulyelerini sayabilir misin?
snowball
kartopu
He threw a snowball at me.
Bana bir kartopu attı.
partly / partially / to a certain extend / teilweise / zum Teil
kismen
partly to keep the identity of victims secret / teilweise, um die Identität der Opfer geheim zu halten
kısmen kurbanların kimliğini gizli tutmak amacıyla
partly also because of the horrific nature of the events / und teilweise wegen der schrecklichen Natur der Ereignisse
kısmen de olayların dehşetengiz tabiatı nedeniyle
the same dull beech leaves
aynı donuk kayın ağacı yaprakları
mode / mood
kip
imperativ mood / Befehlsform
emir kipi
to laugh out loud
kahkahayla gülmek
When we saw the picture, we laughed out loud.
Resmi gördüğümüzde kahkahayla güldük.
speech disorder
konuşma bozukluğu
tag (game of)
kovalamaca
to play tag
kovalamaca oynamak
fate
kader
Fate brought me here.
Beni buraya kader getirdi.
scary
korkutucu
He had a scary face.
Korkutucu bir yüzü vardı.
Dig until you find oil.
Petrol bulana kadar kaz.
What do you think the speech implied?
Konuşma sence neyi kastetti?
accidentally
kazara
beaver
kunduz
coppice /Wäldchen
koruluk
Would you like to hike through the woods(coppice/Wäldchen) ?
Korulukta yürüyüşe çıkmak ister misin?
the helicopter descended drawing a curve
helikopter kavis çizerek alçalıyordu.
cluster (k) /flock /pile/ cloud
küme
cumulus cloud
küme bulut
tossing cloud (pile /heap-k) of power like snow into the air
toz gibi kardan bir kümeyi havaya savurarak
to be blessed
kutsanmak
croissant
kruvasan
cardamom
kakule
celery
kereviz
celery seeds
kereviz tohumu
overwhelming
kahretici
this was an overwhelming loss
Bu kahretici bir kayıptı.
this was an overwhelming loss, of which the emotional wounds in her heart (k) still were unclosed.
Bu kalbindeki duygusal yaraları hâlâ kapanmayan kahretici bir kayıptı.
public opinion
kamuoyu
barren
kıraç
the barren land a.. z)
kıraç arazı
infrared
kızılötesi
mournfully
kederle
to cackle
kesik kesik gülmek
to explode /effervesce /bubble over
köpürmek
This cliff could not be compared /was uncomparable to any cliff in our world.
Bu uçurum dünyamızdaki hiçbir uçurumla kıyaslanamazdı.
arched /gewölbt
kemerli
echoing in the arched room
kemerli odada yankılanan
the gabbling of geese (gabbling like geese have the habit of doing)
kazların usul gevezelikleri
the murmur echoing in the arched room like the gabbling of geese
kemerli odada kazların usul gevezelikleri gibi yankılanan mırıltı
to sniff at/to consider unimportant / to turn up one's nose / die Nase rümpfen
burun kıvırmak
He sniffed /turned up his nose at the murmur echoing in the arched room like the gabbling of geese
kemerli odada kazların usul gevezelikleri gibi yankılanan mırıltıya burun kıvırdı
log /stump /block
kütük
The flames were dancing on the logs in the fireplace.
Şöminedeki kütüklerin üzerinde alevler dans ediyordu.
hunchback
kamburu
to stoop /to arch the back /to slouch
kamburunu çıkarmak
He stooped to hide (g) his height.
Boyunu gizlemek için kamburunu çıkardı.
the bulgy folds of the cloak hi d (g) that he stooped/slouched to desguise (g) his height
Pelerinin şişkin kıvrımları, boyunu gizlemek için çıkardığı kamburunu gizliyordu.
a span /eine Spanne (length measuring unit)
karış
material / fabric /cloth in the length of a tailor's span
bir terzi karışı boyu kumaş
Anything could be slipped into a drink.
Bir içkiye her türlü şey katılmış olabilirdi.
handcuff
kelepçe
to murder /slaughter (k)
katledilmek
Without noticing he approached the wine glass to his lips.
Fark etmeden kadehi dudaklarına yaklaştırdı.
meeting /encounter (k)
karşılaşma
Until our next meeting
Bir dahaki karşılaşmamıza kadar
I wished I had come earlier...
Keşke daha önce gelseydim...
Don't vomit (on a dat.)
kusma sakın
conclusion /belief/opinion
kanı
he believed /he was convinced (k)
kanısındaydı
Bilbo was convinced that Lobelia had nicked quite a few (e) spoons from the house.
Bilbo, Lobelia'nın evden epeyce kaşık yürütmüş olduğu kanısındaydı.
contract /agreement
kontrat
to renew the contract
kontratı yenilemek
motion / slight movement
kımıltı
motionless
kımıltısız
to stay motionless
kımıltısız durmak
He was cled in black clothes that didn't sway, that remained motionless when he moved
hareket ederken dalgalanmadan kımıltısız duran siyah giysilere bürünmüştü
the great Lord of the Dark
Karanlığın Yüce Efendisi
"Fall on your bellies, you worms!"
'Karınlarınızın üzerine çökün, sizi solucanlar!'
to fall to the ground /prostrate oneself /grovel
yere kapanmak
to fall flat to the ground
kapaklanmak
the man fell with his face flat to the ground
adam yüzüstü kapaklandı
the man fell with his face flat to the ground an grunted because he hit the stone and hurt himself
adam yüzüstü kapaklandı ve taşa çarpıp yaralandığı için homurdandı.
(from) something like
kabilinden
the words from something like an incantation (e)
bir efsun kabilinden sözcükler
Words from something like an incantation against danger came to the tip of his tongue.
Dilinin ucuna tehlikeye karşı bir efsun kabilinden sözcükler geldi
The great Lord of the Dark is my Master and I will serve him whole heartedly to the last shred of my very soul (from the Wheel of Time)
Karanlığın Yüce Efendisi benim Efendimdir ve ona ruhumun en son zerresine kadar canı gönülden hizmet ederim.
My Lord is the Master of death. I will serve Him without expecting any reward towards the Day of his coming. (from the Wheel of time)
Benim Efendim ölümün Efendisidir. Hiçbir karşılık beklemeden onun geleceği Gün için hizmet ederim.
unmixed /unblended /pure /entire /clean
katışıksız
with pure(k) fear in his gaze / its very gaze fear
bakışlarında katışıksız korkuyla
order /comnand
komuta
to obey a comnand /to comply to a command
komuta uymak
Who is the tallest between us?
İçimizde en uzun boylu olan kim?
Has the passport you(sg) lost been found?
Kaybettiğin pasaport bulundu mu?
Has the passport you(pl) lost been found?
Kaybettiğiniz pasaport bulundu mu?
I know who he is.
Onun kim olduğunu biliyorum.
He talks as if he knows everything.
Her şeyi bilircesine konuşuyor
When I got a bad grade in the turkish exam yesterday I was very sad.
Dün Türkçe sınavında kırık not alınca çok üzüldüm
Her unemployed husband is looking for a new job.
İşsiz olan kocası, yeni bir iş arıyor.
The party that had the majority in the Parliament, formed the government.
Mecliste çoğunluğu olan parti, hükümet kurdu.
ass /popo
kıç
to cross one's arms
kollarını kavuşturmak
to cross one's arms
kollarını kavuşturmak
I crossed my arms
kollarımı kavuşturdum
the sound of my heart (beat) was ringing in my ears
kalbimin sesi kulaklarımda çınlıyordu
Behind me someone exploded into laughter.
Arkamdan birisi bir kahkaha patlattı.
He pulled his earplugs off
kulaklıklarını çıkardı
I sat there for a while glued to the spot staring at where the creature had been and disappeared.
Bir an yaratığın görünüp kaybolduğu yere bakarak oturduğum yerde kalakaldım.
to snigger / to laugh in one's sleeve
kıs kıs gülmek
provocative /tantalizing
kışkırtıcı
a voice to a tantalizing degree familiar
kışkırtıcı bir derecede tanıdık bir ses
to lean back
kaykılmak
I leaned away from him
ondan uzağa kaykıldım
to move /stir something
kıpırdatmak
he moved his lips and whispered a single word
dudaklarını kıpırdatıp tek bir kelime fısıldadı
tighten /cramp /contract (k)
kasılmak
my stomach twisted(k) so much that a lump sat in my throat
midem o kadar kasılmıştı ki boğazıma bir yumru oturdu
blood was leaking from my jeans
kan kotumdan sızıyordu
What do you mean (when you said), that was not your brother?
O kardeşin değil derken ne kastettin?
to prickle /to tickle
karıncalanmak
Despite the fear prickling in my stomach
Korkunun midemde karıncalanmasına rağmen
mold /mildew /mouldiness
küf
a smell of rot and mold
bir çürük ve küf kokusu
I heard the door shutting behind me.
Arkamdan kapının kapandığını duydum.
turkish pine /Türkische Kiefer /Kalabrische Kiefer /Pinus brutia /found in the Aegean region, mainly in Southern Turkey
kızılçam
clay /mud
kil
mud huts
kilden kulübeler
The squat (dwarfish/gedrungen) ugly creatures were gnawing on bones.
Bodur, çirkin yaratıklar kemik kemiriyordu.
soda lid /crown cork / crown cap
gazoz kapağı
When one of them managed to open the soda pop and to spray bubbling soda everywhere, his friends squawked angrily. .
Bir tanesi gazoz kapağını açmayı başarıp köpüren gazozu her yere püşkürtünce arkadaşları öfkeyle ciyakladılar.
curved
kıvrık
a curved, pointed knife out of rusty bronze
kıvrık, paslanmış bronzdan sivri uçlu bir bıçak
centaurs
kentaurlar
How would I survive?
Nasıl hayatta kalacaktım?
pessimistic (k)
karamsar
the atmosphere was more pessimistic (k)
atmosfer daha karamsardı
to give rein to (k) /to get carried away by
kaptırmak
Don't lose your heart on /Don't let your heart get carried away by a fairytale prince. It never ends well.
Kalbini bir peri prensine kaptırma. Sonu asla iyi olmaz.
disguise /costume
kılık
to disguise / to masquerade /sich verkleiden
kılık değiştirmek
maybe.. I disguise myself
belki... kılık değiştiririm
a shortcut
bir kestirme
we are taking(going) a shortcut
kestirmeden gidiyoruz
move!
kımılda!
Anyway the concept of freedom is higly overrated.
Zaten özgürlük kavramı fazla abartılıyor.
head (ke..)
kelle
head hunter
kelle avcısı
heads (ke...) will role
çok kelle gidecek
pike /pickaxe
kazma
Your head (acc. ke...) , on a pike (on the end of a pike)
Kelleni, bir kazmanın ucunda.
hedgehog
kirpi
Libelle / damselfly /odonata
Kızböceği
Libellen /damselflies
Kızböcekleri
Libellen /damselflies
Kızböcekleri
an apocolapsypse broke out
kıyamet koptu
I will do it myself
Ben yapacağım kendi ellerimle
"I will leave your coffee here(lit. like this)"
'Kahvenizi böyle bırakıyorum.'
Don't do again work according to your head without asking me!
'Bir da ha bana sormadan kafanıza göre iş yapmayın!
(blood) brother (spoken)
kan kardeşi - kanka
filthy rich /stinkreich
kalantor
It was a bad day, it passed...
Kötü bir gündü, geçti...
Therefore don't look at the law all of you = so sorry for all of you
o yüzden kusura bakmayın hepiniz
stiff
kasıntı
restlessly /with steadily excited fidgeting movements /little by little but always moving
kıpır kıpır
He was excitedly moving / Er zappelte aufgeregt
kıpır kıpırdı
He kept fidgeting /er zappelte unaufhörlich
kıpır kıpır duruyordu
my inside keeps stirring >I am really excited about something (e. g exam)
içim kıpır kıpır
congress (activity)
kurultay
I wished (+if verb form)
keşke
I wished I were there.
Keşke orada olsaydım.