g

QuestionAnswer
women in magnificent dresses
görkemli giysiler içinde kadınlar
seemingly / apparently /within sight
görünürde
Apparently he was not there. / He was not in sight
Görünürde yoktu.
livelihood / living / Unterhalt
Geçim
With this I gain (ensure) my lifelihood.
Geçimimi bununla sağlıyorum.
How the rhinoceros's skin got creased / wie das Nashorn seine Falten bekam
gergedan'ın cildi nasıl buruştu
to have a talk with / confer / discuss / reason / argue /powwow
görüşmek
I personally reasoned with the wind
Bizzat rüzgâr ile görüştüm
I would love to see you soon.
Seninle en yakın zamanda görüşmeyi çok isterim.
galaxy
galaksi
I think I didn't hear your knocking at the door ?
Kapıya vurduğunu duymadım galiba ?
newspaper
gazete
night
gece
last night
geçen gece
last / past / previous
geçen
to pass
geçmek
to come
gelmek
young
genç
youth
gençlik
That he /they should
gerektiği
back / rear (g)
geri
to the back / backwards
geriye
Bring (me)
getirin
To fetch/ bring
Getirmek
planet
gezegen
like
gibi
to enter / to get in / insert (g)
girmek
to go
gitmek
to hide sthg (g)
gizlemek
shadow
gölge
view
gör
to see
görmek
to be seen
görülmek
trunk /stem /body /Rumpf
gövde
eye
göz
however / but
gelgelelim
favourite (g)
gözde
To draw much attention / to stick out / hit one in the eye
göze batmak
power
güç
powerful
güçlü
Bye bye
Güle güle
day
gün
Good morning
günaydın
still / yet / even so / nevertheless (g)
gene de
sun
güneş
diary
günlük
beautiful
güzel
to take away / remove / to drive someone (somewhere)
götürmek
grey
gri
Duty / task / mission / service
görev
when he came
geldiğinde
to grind / grit / gnash (teeth)
gıcırdatmak
the arrivals / the people coming
gelenler
in my youth
gençliğimde
to be unable to sleep at night- pres. part. fut.
geceleri uyuyamayacak
really / truly / indeed
gerçekten
usually /generally (g)
genelde
a shirt
bir gömlek
young ones / young men
gençler
last year (s)
geçen sene
to wear
giymek
he wished that he had worn
o giymiş olmayı isterdi
though /although (g)
gerçi
to creak
gıcırdamak
the creaking
gıcırtı
the creaking of the axle
aksın gıcırtısı
the soft creaking of the axle
aksın yumuşak gıcırtısı
the creaking sounded loud
gıcırtı yüksek geliyordu
to smell nice
güzel kokmak
my mighty rock / rock of my strength
güçlü kayam
a strong tower / a tower of strength
güçlü bir kule
to make strong / to strengthen
güçlendirmek
Even young 'men' grow tired and weak
gençler bile yorulup zayıf düşer
sky
gök
in the sky
gökte
the birds flying in the sky
gökte uçan kuşlar
heavenly
göksel
your heavenly Father
Göksel Babanız
clothing
giyecek
glory / splendour / magnificence / majesty / brilliance
görkem
despite his glory
görkemine karşın
dressed
giyinmiş
to dress somebody / to robe
giydirmek
need (g)
gereksinme
your (pl) need
gereksinmeniz
that you have a need
gereksinmeniz olduğu
that you have a need for these
bunlara gereksinmeniz olduğu
to widen / broaden / extend / spread out (g)
genişlemek
his smile broadened
gülümsemesi genişledi
smile
gülümseme
to laugh
gülmek
Don't laugh
Gülme
wrestling
güreş
a wrestling match
bir güreş maçı
silver
gümüş
greyish (s)
grimsi
greyish (t)
grimtrak
limply / loosely / flabbily / schlaff
gevşekçe
his bag hang(a) loosely on one shoulder
çantası bir omuzunda gevşekçe asılıydı
to send
göndermek
to show / to indicate (g)
göstermek
even if he looked old
yaşlı gösterse de
rose
gül
clothes
giysi(ler)
his clothes (sg)
giysisi
He had plenty of work clothes.
Bol bir iş giysisi vardı.
a croak
bir gıklama
He could only get out a croak.
Ancak bir gıklama çıkarabildi.
funny / ridiculous
gülünç
to watch / observe / spy
gözlemek
They are watching like hawks.
şahin gibi gözlüyorlar
to be buried / to sink into +dat
gömülmek
to sink into silence
sessizliğe gömülmek
Best wishes for recovery. /Gute Besserung.
Geçmiş olsun
thinking about what he should say
ne söylemesi gerektiğini düşünerek
when it comes to me /concerning me
bana gelince
to back off / to fall back
gerilemek
When is he going to come?
Ne zaman gelecek?
in the dead (lit. blind) of the night
gecenin köründe
belly
göbek
his belly
göbeği
his belly shook with laughter
göbeği kahkaha ile salladı
in the night / by night
geceleyin
trust /confidence / faith
güven
safety /security
güvenlik
itinerant / traveling / ambulant / umgerziehend
gezici
peddler (g e)
gezici esnaf
strange / odd / poor / helpless (g)
garip
to find strange
garipsemek
Why are you finding strange that I tell this?
Bunu anlatmamı niye garipsiyorsun?
to be late
gecikmek
guitar
gitar
We played guitar and sang songs.
Gitar çalıp şarkı söyledik.
to stay somewhere (only) at night
gecelemek
They will stay with us for three or four days.
Üç-dört gün bizde geceleyecekler.
usually (g)
genellikle
I usually don´t watch tv
Genellikle televizyon izlemem.
The metal expands if you heat it.
Metali ısıtırsan genişler.
Did you have a nice time ?
iyi zaman geçirdin mi ?
sun light
güneş ışığı
(in order) to be able to come
gelebilmek için
lose /limb
gevşek
a loose stone
gevşek bir taş
south
güney
Southpole
güney kutbu
to leave behind / to outdistance
geride bırakmak
getting out of their hiding place
Gizlendikleri yerden çıkan
chest
göğüs
onto his chest
göğüsüstü
The horse fell with his chest hard to the ground
At göğüsüstü yere gömüldü.
She looked back
geriye baktı
She looked back at her guards
geriye, korumalarına doğru baktı.
lake
göl
a piece of granit
granit parçası
Comments will come to you right away. (3 sg imp let comments come...)
anında görüşler gelsin
lack of manners /ill breeding
görgüsüzlük
to turn back / to return
geri dönmek
When she saw that there was no way
Bir yol olmadığını görünce
But it was too late.
Ama çok geç kalmıştı.
sky
gökyüzü
Angrily he looked to the sky
Öfkeyle gökyüzüne baktı.
the rest of (g)
gerisi
the rest (g) of the forest
ormanın gerisi
deer / Hirsch
geyik
to be able to come until here
buraya kadar gelebilmek
autumn (g)
güz
a silver coloured cloud
gümüş renkli bir bulut
to pass / spend / undergo
geçirmek
security camera
güvenlik kamerası
He began to study (examine) the security camera
güvenlik kamerasını incelemeye başladı.
image / picture / display / view
görüntü
the security camera's pictures
güvenlik kamerasının görüntüleri
to bury s.o. / dig in s.o. /to commit s.o. to the ground
gömmek
without seeing / before seeing
görmeden
to ignore/ to pretend not to see / to turn a blind eye on
görmezden gelmek
it ignored the things at the side
kenardaki şeyleri görmezden gelmişti
beauty
güzellik
her golden-haired beauty was spoiled (rep)
altın saçlı güzelliği bozulmuş
flashy / spectacular /showy /dressy / resplendant
gösterişli
His clothes were spectacular /resplendant.
Giysileri gösterişliydi.
His clothes once were spectacular /resplendant.
Giysileri bir zamanlar gösterişliydi.
The way passed the forest and the rugged plains.
Yol ormandan ve engebeli düzlüklerden geçiyordu.
I think (g)
galiba
according to some
kimilerine göre
to develop / evolve / progress /take place
gelişmek
Here is how the event/ it usually takes place: /the event usually develops as follows
Vak'a genelde şu şekilde gelişir:
imigration
göç
overview
genel bakış
An overview of the language
Dile genel bir bakış
Words borrowed (passed) from Russian)
Rusçadan geçmiş sözcükler
A number of words borrowed from Russian entered the language through technology
Teknoloji ile dile giren birtakım sözcükler Rusçadan geçmiş
developed
gelişmiş
beak (of a bird)
gaga
beaked / having a beak
gagalı
general name
genel ad
general name given to all primates other than man
insandan başka bütün primatlara verilen genel ad
bodied / with a body
gövdeli
with a big body/ big sized
iri gövdeli
Big-bodied animal
iri gövdeli hayvan
migrant/ migrating /migratory (animals)
göçücü
kingdom / Reich (biol.) (e.g. animalia/ vielzellige Tiere)
âlem
from children up to young people
çocuk ve gençlere kadar
from ambitious children up to young people thinking that the art of lockpicking might facilitate their career
kilit kırma sanatının, kariyerlerini kolaylaştırabileceğini düşünen hırslı çocuk ve gençlere kadar
random / casual
gelişigüzel
With a casual fascination
gelişigüzel bir hayranlıkla
with a casual fascination unknown to criminals
suçlular tarafından bilinmeyen gelişigüzel bir hayranlıkla
safe
güvenli
It was no longer safe.
Artık güvenli değildi.
his chest
göğsü
with his broad chest and face
geniş göğsü ve yüzüyle
reality
gerçeklik
a monument of reality / a pillar of reality
bir gerçeklik anıtı
Let me pass
geçeyim
Let me pass immediately to the events
Hemen olaylara geçeyim.
update
güncelle
secret / hidden (adj)
gizli
The name of this book is secret
Bu kitabın adı gizli.
to trust / to count on
güvenmek
I can trust you.
Sana güvenebilirim.
Good. Now I know I can trust you.
İyi. Şimdi sana güvenebileceğimi biliyorum.
I came to see you.
Seni görmeye geldim.
Nowadays
Günümüzde
to google - or more common...
gugıllamak - google'lamak
sailor/ Matrose
gemici
lantern / Seemannslaterne
gemici feneri
until I/you(...) come(s)
gelinceye dek
until I come (...ne k)
ben gelene kadar
until I come (...in.. d)
Ben gelinceye dek
until the Son of man comes (...in.. d)
insanoğlu gelinceye dek
For also there is nothing hidden that will not be known
Çünkü gizli olup da bilinmeyecek hiçbir şey yoktur.
day light
gün ışığı
by day light / in the day light
gün ışığında
bride /daughter-in-law
gelin
day time (opposite of gece)
gündüz
I will sign (it ) some time in the day
Gün içinde imzalarım.
He slept during the day and worked at night.
Gündüz uyuyup gece çalışıyordu.
The (whole) day over
Gün boyunca
rainbow
gökkuşağı
sin
günah
sinner
günahkâr
the school she went to
gittiği okul
bigger than the school Meggie went to last year
Meggie'nin geçen yıl gittiği okuldan daha büyük
to seem /look / appear (...k)
gözükmek
when Mo and Meggie arrived at (came to) the door
Mo'yla Meggie kapının önüne gelince
when Mo and Meggie arrived at (came to) the door he stood a few steps behind (g) them and...
Mo'yla Meggie kapının önüne gelince o onların birkaç adım gerisinde durup
unnecessary things
gereksiz şeyler
If you are going to steal my time with unnecessary things
gereksiz şeylerle zamanımı çalacaksanız
to pick (birds) / picken
gagalamak
A couple of fat sparrows picked invisible insects among the gravel.
bir çift şişman serçeler çakılların arasındaki görünmeyen böcekleri gagaladı.
to spy on / pry / watch / observe / peek
gözetlemek
heart / soul / feelings (g)
gönül
reliable / trustworthy / dependable /faithful / treu
Güvenilir
to know/learn from a reliable source
güvenilir bir kaynaktan öğrenmek
a reliable person (b) / (i)
güvenilir birey - insan
a trusted/ trustworthy friend
güvenilir dost
authenticity
güvenilir olma
generally recognized as safe
genellikle güvenilir kabul edilen
maximum dependable capacity
azami güvenilir kapasite
smiling / cheerful / merry
Güleç
to be buried alive
canlı canlı gömülmek
impulsive / foolheardy /unflinching (g.k.)
Gözü kara
sunrise
güneşin doğuşu
sunrise / daybreak
gündoğumu
to develop something / improve / cultivate / advance / build up
geliştirmek
to improve oneself (morals/ skills)
kendini geliştirmek
I improved my German
Almancamı geliştirdim.
My German improved.
Almancam gelişti.
to beautify / to embellish
güzelleştirmek
to make your life beautiful
hayatınızı güzelleştirmek
To be enterprising (impulsive) improves your life.
Atılgan olmak, hayatınızı geliştirir.
introduction
Giriş
This much is enough for introduction.
Bu kadar giriş için yeterlidir.
developement / evolution
gelişim
about development
gelişim üzerine
The best step about/on developement
Gelişim üzerine en iyi adım
The best step on development begins with making a decision to change .
Gelişim üzerine en iyi adım değişime karar vermekle başlar.
smile / laughter /cackle
gülüş
really / very (with adj / adv but not for verbs)
gayet
zeal / effort / endeavour
gayret
the zeal of the Lord
Rabb'in gayreti
For the zeal for your house has consumed me,
Çünkü evin için gösterdiğim gayret beni yiyip bitirdi,
For I can testify about them that they are zealous for God, but their zeal is not based on knowledge.
Onlara ilişkin tanıklık ederim ki, Tanrı için gayretlidirler; ama bu bilinçli bir gayret değildir.
The answer was very monotone.
Cevap gayet tekdüzeydi.
I can't take you (pl) to the park today.
Bugün sizi parka götüremem.
Can you see us?
Bizi görebiliyor musun ?
Are you able to bring it here ?
Onu buraya getirebiliyor musun ?
Can you bring it here ?
Onu buraya getirebilir misin ?
When can we see him?
Ne zaman onu görebiliriz?
Can you buy us a guitar ?
Bize bir gitar alabilir misin ?
difficult (g)
güç
to stroll / stray / wander about (g) breeze (wind)
gezinmek
the wind breezing on her skin (t)
teninde gezinen rüzgâr
To feel the wind breezing on her skin much more she closed her eyes
Teninde gezinen rüzgâr çok daha hissetmek için gözlerini kapadı.
to thump violently
güm güm atmak
while her heart thumped violently
yüreği güm güm atarken
to catch s.o. 's eye (x'yle...pl verb)
göz göze gelmek
He caught Meggie's eye
Meggie'yle göz göze geldiler
Let's go
gidelim
weak (g)
güçsüz
You are very young.
çok gençsin.
train station (more commonly used)
gar
to be going
... gidiyor olmak
journalist
gazeteci
waiter
garson
I am a journalist.
bir gazeteciyim
to seem / to appear / to show up / to see (a specialist);
(gibi) görünmek
You should see a doctor.
bir doktora görünmelisin
the past
geçmiş
gram
gram
Can you drive me to this hotel, please ?
beni bu otele götürebilir misiniz lütfen?
a show
gösteri
to travel (g)
gezmek
tonight
bu gece
late
geç
ship
gemi
delayed
gecikmeli
Do you want to come?
gelmek istiyor musun?
I think they'll go shopping instead.
galiba bunun yerine alışverişe gidecekler
next (point in time); the future
gelecek
to return (something)
geri vermek
trip (g)
gezi
Have a nice journey
güle güle gidin
to sleep in
geç kalkmak
last night
dün gece
Last time we took a taxi.
geçen sefer bir taksi tuttuk
golf
golf
South America
Güney Amerika
thriller (literature) / tension (e.g politics)
gerilim
she prefers thrillers
gerilimleri tercih eder
to come back; to get back; to return
geri gelmek
buckskin / chamois / Gemseleder
güderi
can't / unable
gücü yetmez
I can't afford to buy her a new dress.
Ona yeni bir elbise almaya gücüm yetmez.
I can't even afford to buy a used car.
Kullanılmış bir araba bile almaya gücüm yetmez.
He couldn't afford to buy meat.
Et satın almaya gücü yetmezdi.
to loosen up
gevşetmek
Tension
Gerginlik
He carefully loosened the tension of the bow and proceeded.
Dikkatle yayın gerginliğini gevşetip ilerledi.
nice looking / appearing pleasant to the eye
göze hoş görünen
creating (Pres Part) nice looking patterns
göze hoş görünen desenleri oluşturan
seen (Pres Part)
görülen
seen (Pres Part) from different angles
değişik açılardan görülen
intricate
girift
Intricate stone works
girift taş işlemeler
the strangest
en garip
I put my foot into it / Ich bin ins Fettnäpfchen getreten
Gerçekten pot kırdım.
opinion / idea
görüş
What's your opinion ?
görüşün ne?
to play guitar
gitar çalmak
He is especially good at playing the guitar
özellikle gitar çalmada iyi
when the daylight reflected
günışığı yansıdığında
bit / Kandare /Trense (Teil des Halfters im Pferdemaul) (g)
gem
Write when you get there
gidince yaz
to get a new job
yeni bir işe girmek
looks/appearance
görünüş
necessary
gerekli
to be sunny
güneşli olmak
security guard
güvenlik görevlisi
goal (in a match)
gol
to blink
göz açıp kapamak
in the blink of an eye
göz açıp kapayıncaya kadar
flu
grip
when I was young
gençken
my grandma and grandpa went to Africa when they were young
büyükanne ve büyükbabam gençken Afrika'ya gittiler
unreliable
güvenilmez
thunderstorm
gökgürültülü fırtına
down south
güneyde
there is no need
gerek yok
idiot / jerk /retarded
gerizekalı
I was buying his present (h) when he walked (g) into the shop (m)
markete girdiğinde hediyesini alıyordum
this is a matter of opinion
bu bir görüş meselesi
according to
göre
Stretch your feet according to your quilt / Don't spend more than you can afford.
ayağını yorganına göre uzat
truth; fact; real
gerçek
to get along (well)
iyi geçinmek
manners
görgü
etiquette
görgü kuralları
eye witness / witness
görgü tanığı
in broad daylight
güpegündüz
he robbed the bank in broad daylight
bankayı güpegündüz soydu
the witness saw the suspect
görgü tanığı şüpheliyi gördü
sun cream
güneş kremi
there was a chance of sunshine
güneş açma ihtimali vardı
... so we brought suntan lotion
... bu yüzden güneş kremi getirdik
alibi
gerekçe
he wants to travel the world
dünyayı gezmek istiyor
pride
gurur
to be proud of ...
...-le gurur duymak
I am proud of you
seninle gurur duyuyorum
to mumble
gevelemek
to mumble
gevelemek
what things (a lot of things) can happen before sunrise /every cloud has a silver lining / tomorrow is another day
gün doğmadan neler doğar
you can count on me
bana güvenebilirsin
at midnight
gece yarısı
to involve; to require
gerektirmek
have you considered getting glasses?
gözlük almayı düşündün mü?
I came, I saw, I conquered/ Veni vidi vici
Geldim, gördüm, yendim
The truth will set you (sg) free / Veritas vos liberabit
Gerçek seni özgür kılar
Jesus said : You will know the truth and the truth will set you (pl) free. (Joh 8: 31)
İsa, 'Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak' dedi.
Easy to see, hard to foresee
Görmek kolay, önceden görmek zordur
to rain cats and dogs
gök delinmek
It rained cats and dogs in Istanbul
İstanbul'da gök delindi
to stretch (oneself)
gerinmek
to hide oneself / to be concealed / to disguise / to be kept secret / to take cover
gizlenmek
to bite on one's bit (Kandare/ piece of the rein that is in the horses mouth)
gemini ısırmak
they stood biting on their bits (Kandare) and panting
gemlerini ısırıp soluyarak dikildiler.
grapefruit
greyfrut
Guave
Guave
candied fruit
glaze meyeler
to risk /dare / der Gefahr ins Auge sehen
göze almak
He decided not to dare it
Bunu göze alamayacağına karar verdi
tensely / nervously
gergin gergin
to catch a glimpse / den Blick streifen / to catch s.o.'s eye
gözüne ilişmek
Give us today our daily bread. Matta 6 :11
Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver.
What comes to you (pl) even every hair on your (pl) head is counted. Matta 10:30
Size gelince, başınızdaki bütün saclar bile sayıldır.
Klatschmohn / poppy
gelincik
Nice to see you
Seni görmek ne güzel.
What does it mean? /was bedeuted das?
Bu ne anlama geliyor ?
In box
gelen kutusu
outbox
giden kutusu
outgoing messages
giden mesajlar
send box
gönderilen kutusu
Spam
gereksiz
snappish /ein Stinker
gıcık
to get someone's hackles on /to drive s.o. crazy /to give s.o. the pip
gıcık etmek
snappishly
gıcık bir şekilde
to get irrititated (g)
gıcık olmak
to hate (slang) (g)
gıcık almak
to have a frog in one's throat
boğazında gıcık olmak
you make me sick (slang)
Beni gıcık ediyorsun
He pissed me off.
Beni gıcık etti.
entrepreneur / Unternehmer
girişimci
It seems very strange to me.
Bana çok garip geliyor.
sparkling water
gazlı su
No entry / kein Zutritt
Girilmez
lyrics
güfte
to sunbathe
güneşlenmek
How much is it per day ?
Günlüğü ne kadar ?
deck (ship)
güverte
How do I get to the deck?
Güverteye nasıl ulaşırım ?
sapphire (g)
gökyakut
graphite
grafit
Gneis (rock /metamorphose of granit/ can contain quarts, potassium,feldspar and sosium feldspar)
gnays
silver white
Gümüşümsü beyaz
pigeon
gücercin
a broody hen
gurk tavuk
broodiness
gurk olması
These are not things one can actually see.
Bunlar aslında görülebilen şeyler değil.
to burp
geğirmek
a burp
geğirme
width
genişlik
Length width and height
Uzunluk, genişlik ve uzunluk
set square / Dreieck (tool for drawing)
gönye
passage
geçit
hidden passages
gizli geçitler
He missed the castle (ş) with its hidden passages and its ghosts
Gizli geçitleri ve hayaletleriyle şatoyu özlüyordu.
to satisfy / eliminate / supply for
gidermek
Can it eliminate / supply for man's lonliness?
Insanın yalnızlığını giderebilir mu?
to give confidence / to reassure a dative
güven vermek
his presence reassuring people
varlığı insana güven veren
to enter the new year
yeni yıla girmek
When you enter this year God wants to be also your Father
Tanrı bu yıla girerken senin de baban olmak istiyor.
I think (s) it will be good if we go/pass another time over the program.
Sanırım programın üstünden bir daha geçsek iyi olacak.
daredevil / bold (g)
gözüpek
to stand up to / to face / resist /die Stirn bieten (lit. die Brust aufspannen)
göğüs germek
And up to now he has faced a lot of dangers.
Şimdiye kadar da pek çok tehlikeye göğüs gerdi.
safe/ secure
güvencede
security in an abstract way e.g. insurance policy / plan B
güvence
I regret that I ever went
gittiğime gideceğime pişman oldum
in a safe place
güvenli yerde
Do/did you really believe that
Gerçekten inanıyor musun / inandın mı
a very beautiful girl
Güzel mi güzel bir kız
to tense / to strain / to tighten
gerilmek
She felt that her entire body tensened with fear.
Bütün bedeninin korkuyla gerildigini hissetti.
She backed off panicking.
Panikleyerek geriledi.
to sin
günah işlemek
difficulty (g)
güçlük
She had difficulty to understand what was happening
Neler olduğunu anlamakta güçlük çekiyordu.
to roar / thunder
gürlemek
Why don't you go / come on go (insisting imp.) (Sg)
gitsene
Why don't you go / come on go (insisting imp.) (Pl)
gitsenize
My car was broken in / Mein Auto wurde aufgebrochen
arabama hırsız girdi
I will be coming (spoken) very late tonight. There is also a chance that I don't come at all.
Bu akşam çok geç gelcem. Hiç gelmeme ihtimali de yok değil.
talkative /chatty
geveze
Ahmet is a talkative child. He starts to ask questions.
Ahmet geveze bir çocuk. Soru sormaya başlıyor.
(with) each passing day
her geçen gün
the problem growing (with) each passing day
her geçen gün büyüyen problem
to make a living from / to live from / to get along with a gen+la
geçinmek
He makes a living from this.
Bununla geçiniyor.
steadily / increasingly / ever
giderek
the slopes were steadily rising/getting steeper (d) rep.
yamaçlar giderek dikleşmişti
The little hills/ mounds had turned into mountains and also the cliffs on both sides of the street steadily steepened.
Tepecikler dağlar hâline gelmiş, yolun iki tarafındaki yamaçlar da giderek dikleşmisti.
Germany is a place worth visiting. / deserves to be visited
Almanya çok gidilesi bir yer.
as far as I can see / as much as I am concerned / it strikes me that
gördüğüm kadarıyla
As far as I can see you were born in the wrong story
gördüğüm kadarıyla yanlış bir öyküde doğmuşsunuz
since she had last seen
görmeyeli
It was long time since the girl had last seen the sea (from a story told in past tense)
Kız denizi görmeyeli çok olmuştu.
The colour of the sky had changed /turned to pink and lemon yellow.
Gökyüzünün rengi pembe ve limon sarısına dönmüştü.
Should he see, should he not see or should he better not look around at all
Görmeli mi görmemeli mi yoksa hiç bakınmamalı mı
But if I do not look around, I simply can't see anything (what shall I do)
Ama ben bakınmazsam, hiç göremem ki
nomade
göçebe
They were a group of nomades
göçebe bir gruptu
But he didn't want to wait until they would come.
Ama onlar gelene kadar beklemek istemiyordu.
You (pl) will go Slang
Gitçeniz
transition point / crossing point /
geçiş noktası
Watchtower (Jehovah witnesses)
gözcü kulesi
tide /Gezeiten (g)
gelgit
the other day /any past day including önceki gün (the day before yesterday) except yesterday which is dün
geçen gün
to glance /skim / cast an eye on
göz gezdirmek
I like to cast an eye on the newspapers.
Gazetlere göz gezdirmeyi severim.
I like to cast an eye on the newspapers in the mornings before breakfast
Sabahları kahvaltıdan önce gazetlere göz gezdirmeyi severim.
to be late
geç kalmak
He is always late for work.
İşe hep geç kalır.
I was late at work today.
Bugün işe geç kaldım.
to go on on outing (around the city)
gezmeye çıkmak
I want to go. I love to go.
Gitmek istiyorum. Gitmeyi severim.
I could go if you want me to go.
Benden gitmemi istersen,gidebilirim.
I could go if you go.
Sen gidersen,gidebilirim.
I would go if I had the time.
Zamanım olsa,giderdim.
I would go if you went.
Sen gidersen,ben de giderdim.
I have to go. / I must go.
Ben gitmek zorundayım.
I have to go. I have no choice.
Ben gitmek zorundayım.Başka seçeneğim yok.
He is too young to go to school.
O okula gitmek için çok küçük.
He is too young to go to school. (g.k.)
O okula gidemeyecek kadar küçük.
I will tell you the truth
ben size gerçeği söyleyeceğim
because I don't get on well with my boss
patronumla geçinemediğim için
lack of confidence
güven eksikliği
maybe I have a lack of confidence
belki de güven eksikliğim var
probably I have a lack of confidence
Herhalde güven eksikliğim var
dimple
gamze
with her dimples appearing on her cheek(s) when she laughs
Güldüğünde, yanağında beliren gamzeleriyle,
She is a pretty cute girl with dimples on her cheek(s) when she laughs.
Güldüğünde, yanağında beliren gamzeleriyle, oldukça sevimli bir kız.
I understand increasingly better
giderek daha iyi anlıyorum
He is very busy every day. ( Lit. His days pass very busy)
Günleri çok yoğun geçer.
He is nervous. (g)
gergindir
He feels nervous (g) because he doesn't go to many parties.
Çok fazla partiye gitmediği için gergin hissediyor.
Use it with pleasure
güle güle kullan
to dodge / avoid / slide over/ to pass off
geçiştirmek
No! (slang/rude / like Fuck off!)
Git ya!
counter / office /guichet
gişe
26/5000 He said the box office (guichet) will close now.
Gişe şimdi kapanacak dedi.
realistic /down to earth / practical
gerçekçi
Choose realistic goals.
Gerçekçi hedefler seç.
Watch your development and celebrate your success.
Gelişimini izle ve başarını kutla.
good-humoured / smiling
güler yüzlü
smilingly
güler yüzlü bir şekilde
he walked and walked
gide gide .... vardı
secretly
gizlice
One day five small ducks secretly hid. Mother duck said (rep) quack quack, four ducks have come back. (from a children's song)
Bir gün beş küçük ördek saklanmışlar gizlice. Anne ördek vak vak demiş, dört ördek geri gelmiş.
One day one small duck secretly hid. Mother duck said (rep) quack quack, the last duck didn't come back either. (from a children's song)
Bir gün bir küçük ördek saklanmışlar gizlice Anne ördek vak vak demiş, son ördek de gelmemiş
One day dear Mother duck swam crying. Mother duck said (rep) quack quack, five ducks came back. (from a children's song)
Bir gün annecik ördek ağlıyormuş yüzerek Anne ördek vak vak demiş, beş ördek geri gelmiş.
When I saw the images, I was very sad and cried.
Görüntüleri izleyince çok üzüldüm ve ağladım.
Head of staff / chief
Genelkurmay
I f we won't go now
Şimdi gitmeyeceksek
If we won't go now, when will we go ?
Şimdi gitmeyeceksek ne zaman gideceğiz?
lovesick
sevdalı
to be taken into custody
gözaltına alınmak
5 suspects were taken into custody.
5 şüpheli gözaltına alındı.
The skirt looks good but my legs are cold.
Etek iyi gözüküyor ama bacaklarım üşüyor.
I look good but my legs are cold.
İyi gözüküyorum ama bacaklarım üşüyor.
I didn't bring food from home.
Evden yemek getirmedim.
the tension in the region
bölgedeki gerilim
He had to go to a meeting.
Bir toplantıya gitmesi gerekiyordu
He needed to see a lot of clients.
Birçok müşteriyi araması gerekiyordu.
After he went to the office, he would have lunch with his boss.
Ofise gittikten sonra patronuyla öğle yemeği yiyecekti.
compost
organik gübre
secretly / sneaky
gizliden gizliye
This was their first visit to that restaurant. (here: restorant = restoran - depending on pronunciation)
Bu onların o restoranta ilk gidişleriydi.
This was our first visit to that restaurant. (here: restorant = restoran - depending on pronunciation)
Bu bizim o restoranta ilk gidişimizdi.
If he had gone west he should have come to a lake by now.
Eğer batıya gidiyor olsaydı, şu ana kadar bir göle gelmiş olmalıydı.
He thought he might have been going north instead.
Onun yerine kuzeye gidiyor olabileceğini düşündü.
He thought he might have been going north instead.
Onun yerine kuzeye gidiyor olabileceğini düşündü.
Why did he have to stop?
Neden durması gerekti?
He will have to go more often to the dentist.
Dişçiye daha çok gitmesi gerekecek.
Let's go, it's late.
Gidelim artık, geç oldu.
If you sleep late you can't get up early.
Geç yatarsan, erken kalkamazsın.
to widen sthg / to spread out sthg / to expand sthg
genişletmek
to expand the company
şirkete genişletmek
şirkete denizaşırı ülkelerde genişletmek
to expend the company overseas
Traffic has continued to deteriorate steadily/ progressively in the past years.
Geçen yıllarda trafik gittikçe kötüleşmeye devam etti.
progressively / steadily / more and more
gittikçe
traditionnel / conventionnel
geleneksel
recently / the other day
geçenlerde
roe deers and deers / Rehe und Hirsche
karacalar ve geyikler
Sometimes you can hear their laughter.
Siz de bazen onların gülüşünü duyabilirsiniz.
What did you do after our last meeting?
Neler yaptın en son görüşmemizden sonra?
optician
gözlükçü
to fill s.o. with pride
gururlandırmak
They believe in what they can see, hear, touch, taste and smell.
Görebildikleri, işitebildikleri, dokunabildikleri, tadabildikleri ve koklayabildikleri şeylere inanıyorlar.
observation
gözlem
basical observation / simple observation
basıt gözlem
demonstrations / manifestations
gösteriler
face the music / stand up to something /put a brave front on something / resist/grit one's teeth /breast
göğüs germek
attempt /enterprise / endeavour
girişim
a new fascist coup attempt
yeni bir faşist darbe girişim
And it was the king in person who had to face/resist a new fashist coup attempt
yeni bir faşist darbe girişime göğüs gerenin de bizzat kral oldu
My train takes you to the wrong cities ( from a poem of Attila İlhan )
Yanlış şehirlere götürür trenlerim.
invisible
görünmez
One (i) could think some times that one is invisible, right?
İnsan bazen görünmez olduğunu düşünebiliyor değil mi
sundial /Sonnenuhr
güneş saati
food / nutrition
gıda
related to the consumed food
tüketilen gıdalarla ilgili
food industry /Lebensmittelindustrie
gıda endüstrisi
customs officer / Zollbeamter
gümrük memuru
when it was so unnecessary
bu kadar gereksizken
And also when it was so unnecessary that I added another challenge to the pile of difficulties 'on my head'.
Hem de başımdaki zorluk yığınının üstüne bir zorluk daha eklemem bu kadar gereksizken.
unaware / unguarded
gafil
to catch unguarded / to catch by surprise
gafil avlamak
I managed to catch myself unawares.
Ben kendimi gafil avlamayı başardım.
The truth is (in a place) out there (= for you to be discovered)
Gerçek orada (bir yerde)
He sat down and loosened his tie.
Oturup, kravatını gevşetti.
to look nice
güzel görünmek
This banquet looks nice.
Ziyafet güzel görünüyor.
If I'm having a bad day, I'll tell all my Facebook friends!
Kötü bir gün geçiriyorsam, tüm Facebook arkadaşlarıma söylerim!
task distribution
görev dağılımı
His answers were ridiculous.
Onun cevapları gülünçtü.
Insecurity
güvensizlik
insecurity, resentment (indignation,), hesitation and fear
güvensizlik, içerleme, tereddüt ve korku
the warmth that was in his smile
gülümseyişindeki sıcaklık
smile (... y..)
gülümseyiş
pond /small lake
gölet
Ignore that last part.(or chapter)
O son bölümü göz ardı et.
income / earning /revenue
gelir
Costs are up, revenue is down. What can you do?
Masraflar yükseldi, gelirler düştü. Ne yapabilirsin?
to be on edge
sinirleri gerilmek
middle name
göbek adı
first name, middle name and last name
ilk adı, göbek adı ve soyadı
temporary
geçici
temporarily
geçici bir süre
the words hung temporarily in space
kelimler geçici bir süre boşlukta asılı kaldı
to get in somebodies good graces / to get on the good side of someone /to get into someone's favour /to be into someone's good book
birinin gözüne girmek
quite elaborated /quite developed
oldukça gelişmiş
a quite elaborated music
oldukça gelişmiş bir müzik
it (this) was a highly developed music that could not be fully understood in the first hearing
ilk duyuşta tam olarak algılanamayan oldukça gelişmiş bir müzikti bu
She thought she needed to go one or two steps backwards.
Bir-iki adım geri çekilmesi gerektiğini düşündü.
the intricate patterns on the mosaic floor
mozaik zeminindeki girift desenler
mistrusting /insecure
güvensiz
Until Frodo comes the safest place for it will be there.
Frodo gelinceye kadar onun için en emniyetli yer orası.
transient
çabuk gelip geçen
While he dressed /while he put on his clothes
elbisesini giyinirken
visible /in sight / observable
gözle görülür
a visible shiver
gözle görülür bir ürperti
a visible shiver traveled over everyone who was exposed to that eyeless look.
o gözsüz bakışa maruz kalan herkeste gözle görülür bir ürperti gezindi.
whole heartedly
canı gönülden
I will serve him whole heartedly
ona canı gönülden hizmet ederim
Last week we went to the cinema.
Geçen hafta sinemaya gittik.
Was the car he showed you new?
Gösterdiği araba yeni mi?
Since I came here (old form) I have been working a lot.
Buraya geleli çok çalıştım
Stay at home until your dad comes.
Babanı gelene kadar, evde kal.
As soon as the tourists xame to İstanbul they went to the market.
Turistler İstanbul'a gelir gelmez çarşıya gitti.
Luke ignored me and took a sip of his coffee.
Luke beni görmezden gelip kahvesinden bir yudum aldı.
mob /crowd / mass
güruh
the mass/crowd of people
insan güruhu
to stay at the edge of the mob/crowd of people
insan güruhunun kıyısında kalmak
silvery
gümüşi
you weren't supposed to see this
bunu görmemeliydin
you weren't supposed to see any of these
bunların hiçbirini görmemeliydin
valid
geçerli
my previous offer is still valid.
önceki teklifi hâlâ geçerli
Time to go!
Gitme zamanı geldi!
We could feel the watching us. (We could feel their eyes upon us)
Gözlerini üzerimizde olduğunu hissedebiliyorduk.
trophy /plunder / loot / booty
ganimet
The fight ended when one hit the other with a club hard on his head and left with the trophy.
Biri diğerini başına sopayla sertçe vurup ganimetle oradan ayrılınca kavga bitti.
to provide for
geçindirmek
The chef provides for you
şef sizi geçindirir
The chef provides for you
şef sizi geçindirir
gradually /more and more (g.. d.)
gitgide
gradually /more and more (g.. d.)
gitgide
As if I was getting further and further from my goal of rescuing Ethan.
Sanki Ethan'ı kurtarma amacımdan gitgide uzaklaşıyordum.
grudge / rancour /spite /malice
garez
She had a serious grudge against me.
O bana karşı ciddi bir garezi vardı.
The next two days passed in the blink of an eye.
Sonraki iki gün göz açıp kapayıncaya kadar geçti.
He narrowed (squeezed) his eyes and smiled
Gözlerini kısıp gülümsedi
wrath / rage /fury (g)
gazap
to draw s. o.' s fury upon oneself
birinin gazabını üzerine çekmek
I don't have the intention to embarrass her and draw her fury upon me.
Onu utandırıp da gazabını üzerime çekmeye niyetim yok.
skyscraper
gökdelen
I looked at the looming (huge) skyscrapers
devasa gökdelenlere baktım
whirlpool /swirl
girdap
a swirl of dry leaves
bir kuru yaprak girdabı
to smile
gülücük atmak
Bring me a coffee!
Bana bir kahve getir!
to be introuble /to be on deep waters /to be in a tight corner /to in an awkward situation
güç durumda (olmak)
the president who was in deep waters
güç durumdaki başkan
bushy (moustache /grass) /full/loud voice
gür
Our customs must seem strange to you.
Geleneklerimiz size yabancı görünüyor olmalı.
to keep an eye on sthg /to protect sthg
göz kulak olmak
protect it /keep an eye on it
ona göz kulak ol