b

QuestionAnswer
to take shelter / harbour / lodge /unterkommen / hausen (longer than sığınmak which is only looking for a temporary shelter)
barınmak
Once there used to lodge a merciless band of robbers there.
Orada bir zamanlar acımasız bir eşkıya çetesi barınıyormuş.
Cloth /Tuch (linen)
bez
shelter /hiding place (of low quality e.g. a dog's hut / place for homeless people )
barınak
well kept / snug / geplegt
Bakımlı
a well kept little (market) place
bakımlı küçük bir meydan
father
baba
personally / in person
bizzat
I waited for you yesterday, a pity (it was bad) that you could not find time.
Dün seni bekledim; ama zaman bulamaman kötü oldu.
If looks could kill I would have died now
Bakışlar öldürebilseydi şu an ölmüştüm.
to dominate / triumph over (b.g.)
baskın gelmek
to dominate / triumph over (b.ç.)
baskın çıkmak
memory / recollection (b) / Gedächtnis
bellek
leg
bacak
look / regard
bakış
to look
bakmak
fish
balık
to me (dat)
bana
head
baş
another
başka
to begin
başlamak
beginning
başlangıç
hood
başlık
step on / press / print / stamp
basmak
to suppress
bastırmak
west
batı
owl
baykuş
some - some (pl) (ba)
Bazı - Bazıları
Talent/skill/ adeptness/ cunning / know how/ proficiency
beceri
to be liked
beğenilmek
to like
beğenmek
single
bekâr
To expect / wait for
beklemek
Unexpected /Unforeseen /surprise
beklenmedik
To be expected
beklenmek
document / certificate (b)
belge
indicative /stating
belirten
I
ben
To ressemble /look like /remind of
benzemek
Format /style / shape / form
biçim
even
bile
to be known
bilinmek
Unknown / strange/ obscure / mysterious / that is not known
bilinmeyen
to know
bilmek
thousand
bin
a(n) /one
bir
beer
bira
to leave (behind) / to stop / to quit
bırakmak
a lot of /many
birçok
suddenly / all of a sudden (lit. from one to one)
birdenbire
one(of)
biri
a few
birkaç
together (with)-
(-le) birlikte
to end /to finish something
bitirmek
end
bitiş
to end
bitmek
we
biz
to us (dat)
bize
chapter / part
bölüm
free / empty
boş
Thus / so
Böylece
of size / tall /high / long
boylu
horn
boynuz
Along / round /over / for / throughout
boyunca
this
bu
to find
bulmak
to be found / to be (somewhere) / to exist
bulunmak
invention
Buluş
cloud
bulut
of/ from this (abl)
bundan
here (locative)
Burada
to wrap / to take on
bürünmek
all / every (b)
bütün
magic
büyü
big
büyük
ice
buz
to crouch / shrink (usually more for objects /for persons rather çömelmek)
büzülmek
knowledge / information/ understanding
bilgi
white
beyaz
whale
balina
insect / bug
böcek
almond
badem
honey
bal
pepper
biber
to brag /boast
böbürlenmek
therefore
bu yüzden
some people (bi)
birileri
achieve /succeed / accomplish
başarmak
I used to succeed
başarırdım
as is known / bekanntermaßen
bilindiği gibi
to apply (e.g. for a job)
başvurmak
the applicants
başvuranlar
he doesn't want to wait
beklemek istemez
a year and a half
bir buçuk yıl
therefore
bu yüzden
gentlemen
baylar
all the ugliness
bütün çirkinlik
my knowing
bilmem
it was my knowing / the fact was that I knew
bilmemdi
plenty
bol
with plenty of sugar
bol şekerli
tea with plenty of sugar
bol şekerli bir çay
a few months
birkaç ay
to disgust / sicken/bore
bıktırmak
Finally they sickened me
Sonunda bıktırdılar beni
to manage / to get something done (careful- not use with human direct object)
becermek
I did not manage
becermedim
I could not manage
beceremedim
I could not manage to be (+ adj)
olmayı beceremedim
primitivity / vulgarity
basitlik
It is vulgarity
basitliktir
fool (b)
budala
baby
bebek
the first
birinci
covered with clouds : cloud covered
bulutlarla kaplı
westwards
batıya
Spring (b)
bahar
The arrival (coming) of Spring (b)
Baharın gelmesi
an icy cold
buz gibi bir soğuk
a bit
biraz
blackberry / Brombeere
böğürtlen
blackberry branches / brambles
böğürtlenlerin dalları
plant
bitki
plants / vegetation
bitkiler
all the world /the whole earth
bütün dünya
creating the whole world
bütün dünyayı yaratan
His understanding cannot be grasped.
Onun bilgisi kavranamaz.
to bind / bond / connect
bağlamak
the ones connecting
bağlayanlar
But those (quant à ceux) who connect / attach
bağlayanlarsa
body (b)
beden
for your body
bedeniniz için
to mow / to reap
biçmek
he reaps
biçer
They neither sow nor reap
Ne eker ne de biçerler
to collect / to put aside / accumulate / save
biriktirmek
to collect food
yiyecek biriktirmek
they collect food
yiyecek biriktirirler
to grow
büyümek
one of these
bunlardan biri
dressed like one of them
bunlardan biri gibi giyinmiş
today
bugün
bent double / very stooped /(due to old age, infirmity, etc.)
iki büklüm
to meet s.o.
buluşmak
hoarse
boğuk
maybe
belki
or perhaps
belki de
rider
binici
copper/ Kupfer - Cu 29 (Geniş metaleri /Metalik kahverengidir)
bakır
primitive /simple / easy / lowleveled
basit
to sink (soleil)
batmak
to appear (b)
belirmek
exhausted
bitkin
Any other reason (s)
Başka herhangi sebep
Without thinking of any other reason (s)
Başka herhangi sebepten düşünmeden
since (+abl) (referring to a completed action)
beri
Me too / me neither / so do I / neither do I
Ben de
neck /Nacken
boyun
to his neck
boynuna
length
boyu
for life / lifelong
ömür boyu
lifetime warranty
ömür boyu garanti
life imprisonment / life sentence
ömür boyu hapis
body height
boy uzunluğu
cloudless
bulutsuz
the cloudless night sky
bulutsuz gece göğü
thousands
binlerce
all of them
bunların hepsi
nose / muzzle /snout
burun
to pick one's nose
burun karıştırmak
My nose is bleeding.
Burnum kanıyor.
to wipe one's nose
burnunu silmek
to blow one's nose
burnunu sümkürmek
(in) these days
bugünlerde
Tell me that !
Bana bunu söyle!
if I could know for sure
kesin olarak bilebilseydim
and if I could know for sure how the rumours started
Ve söylentinin nasıl başladığını kesin olarak bilebilseydim
throat /Hals
boğaz
to clear one's throat
boğazını temizlemek
suchlike /quasi / seinesgleichen/ihresgleichen/dergleichen
benzeri
suchlike places
benzeri yerler
region
bölge
in some regions
bazı bölgelerde
to consider one´s own, to feel one´s own
benimsemek
My father isn´t considering the same political ideas his own as my uncle .
Babam amcamla aynı siyasî düşünceleri benimsemiyor.
to accumulate (intransitive) sich anhäufen
birikmek
certain / determined (b)
belli
to talk nonsense, to prate, to talk about unnecessary things stupidly
boş boş konuşmak
It's certain what he will do.
Ne yapacağı belli
to twist / distort
bükmek
He twisted his lip in a fashion.
Dudağını bir şekilde büktü.
vaguely / indistinctly / faint / nebulous
belli belirsiz
appear and...
belirip
In the darkness vague shades appeared and...
Karanlıkta belli belirsiz gölgeler belirip
Three white horses with their riders on top
Üzerinde binicileri olan üç beyaz at
evident / pronounced /clear
belirgin
with a clear authority
belirgin bir otoriteyle
whereupon / upon this
bunun üzerine
The one having the helm on his head
Başında miğfer olan
From the place where he was
Bulunduğu yerden
a part of the forest (area)
ormanın bir bölümü
a quarter mile of the forest area
Ormanın çeyrek millik bir bölümü
suddenly / at once (b)
birden
shouts/ grudges
bağrışmalar
a hoarse scream
boğuk bir çığlık
Beer and similar beverages
Bira ve benzeri içecekler
brain (b)
beyin
emptiness / gap /space
boşluk
to want to fill this space
Bu boşluğu doldurmak istemek
When the brain gets bored
Beyin sıkılınca
The brain when it gets bored wants to fill this emptiness/gap.
Beyin sıkılınca bu boşluğu doldurmak ister.
to combine /associate (b) / assemble
birleştirmek
Combine two ideas and create a new one.
İki fikri birleştirip yeni bir fikir yaratın
horned
boynuzlu
The horned creatures
boynuzlu yaratıklar
to yell at someone
bağırmak
unconsconcious
bilinçsiz
His lips twisted in disgust
Dudakları tiksintiyle büküldü
to fascinate / to cast a spell on
büyülemek
Her beauty being fascinating to any mortal man
Herhangi ölümlü erkeği büyüleyecek olan güzelliği
after attaching
bağladıktan sonra
they would find
bulurlardı
clear / bright (b)
berrak
The sky was clear and dark
gökyüzü berrak ve karanlıktı
glacier /ice field
buzul
from the glaciers
buzullardan
president / chairman
başkan
mayor / maire
belediye başkan
prime minister / chancellor
başbakan
to point out / to specify / to note / to mention
belirtmek
He pointed out that the person was an employe working at the city hall
O, kişinin belediyede çalışan bir işçi olduğunu belirtti.
to stand next to something in order to watch it / protect it
başında durmak
to leave s.o. / sthg
başından ayrılmak
The person who for a while stayed with (watched over) the dog later left the dog.
Bir süre köpeğin başında duran kişi daha sonra köpeğin başından ayrıldı.
sometimes
bazen
And while the weather is like this
Ve hava böyleyken
who knows / who can know
kim bilebilir
to break down / to get out of order / to deteriorate
bozulmak
The walls were/had been deteriorated (Plqpf)
Duvarlar bozulmuştu
The ceiling was deteriorated with scorch marks (Plqpf)
Tavan yanık izleriyle bozulmuştu
My car broke down.
Arabam bozuldu.
waist /loins /Taille
bel
(for a wall/ceiling) to bulge/ sag / be deformed
bel vermek
deformed walls
bel veren duvarlar
to faint / to adore
bayılmak
the woman who fainted in the bus
otobüste bayılmış kadın
I adore the coffee
Kahveye bayılıyorum.
one by one
birer birer
(who/which) each and every one of them
ki hepsi birer
masterpiece
başyapıt
it was a masterpiece
başyapıttı
(Which) each and every one of them was a masterpiece
ki hepsi birer başyapıttı
skillfully
beceriyle
he skillfully was keeping his balance
beceriyle dengesini koruyordu
dwarfish /short / gedrungen / zwergenhaft
bodur
seine gedrungene Gestalt / his short stature
bodur yapısı
with white (snow) all around
beyaz içinde
Ankara woke up today with white all around.
Ankara bugüne beyaz içinde uyandı.
the Turkic language spoken in China's Xinjiang (Sincan) region.
Çin'in Sincan bölgesinde konuşulan Türki dil.
some /several / a certain number of
birtakım
watchman / guard
bekçi
watchman´s duty / Aufsicht/ la garde
bekçilik
to stand guard / monter la garde
bekçilik etmek
to be fed
beslenmek
to be fed for guardian work
bekçilik işler için beslenmek
bowels/intestine
bağırsak
bee wax
balmumu
honey and beewax making insects
bal ve bal mumu yapan böcekler
hairdresser (b)
berber
ladies' hairdresser (b)
kadın berberi
men's hairdresser
erkek berberi
deposit / accumulation
birikinti
accumulations / patches of snow
kar birikintileri
Accumulations of snow were covering the ground.
Kar birikintileri toprağı örtüyordu.
and the sun did not always have to be down.
ve her zaman güneşin batmış olması gerekmiyordu.
seen by / to judge from the number of wolves
kurtların sayısına bakılırsa
flag
bayrak
flank / side
böğür
the mare's flank
kısrağın böğrü
Head physician / Medical superintendent / Consultant / Chief physician
baştabib
the head of the hospital('s medical stuff)
hasta(ha)ne baştabibi
He was a minister
bakanlık yapmış
Lady (b)
bayan
you know very little
çok az biliyorsundur
pressure / impression / print
baskı
to press / make pressure / squeeze / bear against
baskı yapmak
the cover of the book pressed against the girl's ear
kitabın kapağı kızın kulağına baskı yapıyordu.
Meggie adored to read books by candlelight.
Meggie, mum ışığında kitap okumaya bayılıyordu.
to discharge / frei werden / sich entladen
boşalmak
commandment
buyruk
instead
bunun yerine
worse (b)
beter
hill / slope (b)
Bayır
Pretty much / considerably / quite a bit (b)
bayağı
from now on / henceforth (b)
bundan böyle
wisdom
bilgelik
from x onwards / from x until now
X-den bu yana
together with this / at the same time /however
Bununla birlikte
yoke (agricul.)
boyunduruk
Take (load) my yoke and learn from me.
Boyunduruğumu yüklenip benden öğrenin
To carry my yoke is easy, my burden is light.
Boyunduruğumu taşımak kolay, yüküm hafiftir.
ear (corn) /head of grain / Ähre
başak
When his disciples were hungry they plucked heads of grain and began to eat.
Öğrencileri acıkınca başakları koparıp yemeye başladılar.
reported /announced
bildirilen
these (following) words proclaimed by the prophet Isaiah
Peygamber Yeşaya aracılığıyla bildirilen şu söz
loyality/ allegiance / devotion / adherence / attachment
bağlılık
holiday /feastday /day off /festive /festlich
bayramlık
to talk inappropriate / curse ( lit. to festively open one's mouth)
bayramlık ağzını açmak
festive clothes / sunday clothes (e/g)
bayramlık elbise - giysi
skills
beceriler
a number of social skills
birtakım sosyal beceriler
to choke s.o/ to strangle/ to suffocate s.o. / erwürgen
boğmak
to get strangled / choke /ersticken
boğulmak
parable / comparison
benzetme
the parable of the seed
Tohum benzetmesi
Why do you talk in (with) parables to the people ?
Halka neden benzetmelerle konuşuyorsun ?
His disciples came and asked Jesus: 'Why do you talk in parables to the people?'
Öğrencileri gelip İsa'ya 'Halka neden benzetmelerle konuşuyorsun ?', diye sordular.
Ambassador
büyükelçi
Embassy
büyükelçilik
pea / Erbse
beselye
to inform / instruct
bilgilendirmek
the sources informed you (pl) wrong
kaynaklar sizi yanlış bilgilendirmiş.
The sources from whom you took this information instructed you (pl) wrong./misinformed you
Bu bilgiyi aldığınız kaynaklar sizi yanlış bilgilendirmiş.
That house is ours.
O ev bizim(ki)
to describe (a quality nice /beautiful /newly constructed - not for giving directions !)
betimlemek
Can you describe her ?
Onu betimleyebilir misin ?
Can you buy him a computer ?
Onun için bir bilgisayar alabilir misin ?
Can you find us ?
Bizi bulabilir misin ?
Don't look at him for a long time.
Ona uzun bir süre bakma
Can you give me a glass of water?
Bana bir bardak su verebilir misin?
These trees are ours.
Bu ağaçlar bizimki.
to be determined / defined
belirlenmek
the view and the intuition to be described
betimlenecek görüş ve sezgi
The situation and the event to be explained, the view and the intuition to be described
Anlatılacak hâl ve olay, betimlenecek görüş ve sezgi,
The situation and the event to be explained, the view and the intuition to be described, must be clearly and net defined in the mind of the narrator.
Anlatılacak hâl ve olay, betimlenecek görüş ve sezgi, anlatıcının zihninde açık ve net biçimde belirlenmelidir.
faint / unconscious
baygın
the faint smell (pl) of oleander (pl)
zakkumların baygın kokuları
small pasty / patty (usually filled with minced meat) / pie
börek
steam baths / Dampfbäder
buhar banyoları
knife
bıçak
I think (b)
bence
I think it's too big
Bence fazla büyük
I think so too.
Bence de öyle.
You are welcome / It's nothing
bir şey değil
kiosk
büfe
buffet
büfe
Let's go to the bank.
Bankaya gidelim.
grandmother (paternel)
babaanne
The bank is open.
banka açık
addicted
bağımlı
This is very good. / It's good
Bu çok iyi
We are addicted to sugar.
şekere bağımlıyız
date; meet-up (between two) / appointment
buluşma
It's half past eight
saat sekiz buçuk
When is your date/appointment ?
Buluşman ne zaman?
capital / Hauptstadt
başkent
pub / bar
bar
He is going to a pub.
Bir bara gidiyor.
tips / Trinkgeld / pourboire
bahşiş
white wine
beyaz şarap
a little more / more
biraz daha
Would you like some more beer ?
biraz daha bira istiyor musunuz?
building (b)
bina
The United Kingdom
Birleşik Krallık
Mr. X
X Bay
Mrs. X
X Bayan
Sometimes she wears a red dress
bazen kırmızı bir elbise giyer
wrist /ankle
bilek
gentleman
beyefendi
by the way
bu arada
bathroom
banyo
near here / dans les environs
buralarda
Is there a museum near here?
buralarda bir müze var mı?
Who is this boy?
bu erkek çocuk kim?
The doctor thinks your leg is broken.
Doktor bacağının kırıldığını düşünüyor .
Wait a minute
bir dakika bekleyin
never mind
boşver
boarding pass
biniş kartı
ticket
bilet
luggage
bagaj
suitcase
bavul
My luggage is too heavy
bagajım çok ağır
What do you(sg) want to do today ?
bugün ne yapmak istiyorsun?
the fifth
beşinci
What's the date today?
bugünün tarihi ne?
Today is the second of January
bugün iki Ocak
debt
borç
to owe / to have debt
borcu olmak
How much is it?
bu ne kadar?
It's for free !
bedava!
the bookshop has a sale on
kitapçıda indirim var
hang on
bekleyin
garden
bahçe
someone
birisi
with me
benimle
Do you want to come to the party with me ?
benimle partiye gelmek ister misin?
dirty dishes
bulaşık(lar)
which day of the week is today?
bugün haftanın hangi günü?
Today is Monday, so tomorrow is Tuesday
bugün Pazartesi yani yarın Salı
two thousand
iki bin
two thousand and one
iki bin bir
two thousand seventeen
iki bin on yedi
1945
bin dokuz yüz kırk beş
with us
bizimle
we waited for two weeks
iki hafta bekledik
science
bilim
to tell (in conversation)
bahsetmek
to tell about ...
... -den bahsetmek
exhaustion
bitkinlik
The exhaustion drained away
bitkinlik tükendi
badminton
badminton
basketball
basketbol
baseball
beyzbol
ice hockey
buz hokeyi
boxing
boks
documentary
belgesel
gardening
bahçecilik
I enjoy playing basketball
basketbol oynamayı severim
Tell me about your family
bana ailenden bahset
tubular / röhrenförmig
boru şeklinde
He would have to go home empty-handed.
eve eli boş dönmek zorunda kalacaktı.
minister
bakan
I love this place.
burasını seviyorum
It's nice here.
burası güzel
It isn't that simple
o kadar da basit değil
bike
bisiklet
to ride a bike (s)
bisiklet sürmek
to paint (a wall) + Dat. in ... colour (e.g. yeşilE)
boyamak
They are good at many things.
birçok şeyde iyiler
size / magnitude / greatness
büyüklük
the deers had nearly the size of ponies
Geyikler yaklaşık bir midilli büyüklüğündeydiler
antlers / Geweih
boynuzlar
to decorate / adorn (b)
bezemek
(it was) decorated with bells
zillerle bezenmişti
schneeweiss
bembeyaz
peace
barış
the people want peace
halk barış istiyor
successful
başarılı
a little bit
birazcık
cloudy
bulutlu
out west
batıda
there will be showers out west
batıda sağanak yağışlar olacak
success
başarı
this was a great success!
müthiş bir başarıydı!
obviously
belli ki
she obviously made a mistake
belli ki bir hata yaptı
she obviously made a mistake
belli ki bir hata yaptı
draw/ scoreless / unentschieden
berabere
to draw /tie (sport) / unentschieden spielen
berabere kalmak
Neither team won the game; they drew.
İki takım da oyunu kazanamadı; berabere kaldılar.
The two teams tied. (were even)
İki takım berabere kaldı.
bracelet
bilezik
I think this bracelet is my mum's
galiba bu bilezik annemin
cost / price (b)
bedel
blanket / cover
battaniye
broken (b)
bozuk
I don't think the broken laptop is mine
bence bozuk dizüstü bilgisayar benim değil
to stab
bıçaklamak
how did you break your nose?
burnunu nasıl kırdın?
to be a couple
beraber olmak
to make up
barışmak
(with) each other
birbiriyle
they don't speak to each other anymore
artık birbirleriyle konuşmuyorlar
we should make up
barışmalıyız
we used to be a couple, but not anymore
beraberdik, ama artık değiliz
you never speak to each other
birbirinizle hiç konuşmuyorsunuz
to step on top of
üstüne basmak
you stepped right on top of it / you hit the nail on the head
tam üstüne bastın
to depend on
bağlı olmak
it's up to me
bana bağlı
bronze (b)
bronz
pressure
basınç
blood pressure
kan basıncı
I'm sure you'll be very successful
eminim çok başarılı olacaksın
to be divorced
boşanmak
my mum and dad got divorced
anne ve babam boşandılar
sunken
battı
point of view
bakış açısı
trouble (b)
bela
we're in big trouble
büyük bir beladayız
to report
bildirmek
... the man who reported the problem
... sorunu bildiren adam
paint
boya
did you check if we need paint for the ceiling?
tavan için boyaya ihtiyacımız olup olmadığını kontrol ettin mi?
have you heard from her since yesterday?
dünden beri ondan bir haber aldın mı?
growth
büyüme
(fava) bean
bakla
Get out the beans that are in your mouth / spill the beans / let's hear it / let the cat out of the bag
ağzındaki baklayı çıkar
I am living with my family
Ailemle birlikte yaşıyorum
Divide and rule (set the others against each other so you rule over them/ org. divide et impera)
Böl ve yönet
It took me the whole day.
Bütün günümü aldı
to survive a crisis / to weather the storm / endure the difficult situation
badire atlatmak
to barely escape drowning
boğulma tehlikesi atlatmak
I do not need to know
Benim bilmeme gerek yok
to look around / to look about
bakınmak
to be sharpened / honed / gewetzt werden
bilenmek
to be painted / to make-up
boyanmak
to be soaked in blood
al kanlara boyanmak
to become steamed up, become misted over / se couvrir de buée / sich beschlagen / anlaufen
buğulanmak
to ice over / to frost over
buzlanmak
to be captivated /mesmerized / bewitched /to be under a spell
büyülenmek
troublemaker
baş belâsı
Accusative
belirtme hâli - -i hâli
Locative
bulunma hâli - -de hâli
adverb
belirteç
crisis / misfortune
badire
mist / steam / Beschlag / condensation / vapor
buğu
a great (big) lady (b), taller than any woman Edmund had seen so far
Edmund'un şimdiye kadar gördüğü kadınlardan daha uzun boylu, büyük bir bayan.
A part from this it was a beautiful face, (but) it was proud cold and stern.
Bunun dışında çok güzel bir yüzdü; gururlu, soğuk ve ciddiydi.
clumsily / awkwardly / helplessly
beceriksizce
horrible / wretched /lousy / disgusting
berbat
to spoil / to make mess of
berbat etmek
This can spoil everything.
Bu her şeyi berbat edebilir.
to turn into a mess
berbat bir hal almak
to turn into a mess
berbat bir hal almak
foul smelling / evil smelling / stinking / putrid (b)
berbat kokan
you look like a mess
berbat görünüyorsun
I know it sucks
berbat olduğunu biliyorum
It's terrible here
burası berbat
terrible times
berbat zamanlar
atrociously / accursedly / dismally / rottenly
berbat bir şekilde
wheat
buğday
a bet / a wager (b)
bahis
to bet / enter a wager (b)
bahse girmek
A wager is a fool's argument./ When a fool finds no words he enters a bet.
Ahmak adam söz bulamayınca bahse girer.
A wound inflicted by a knife will heal; but one that words inflict (= the tongue inflicts) never heals. equiv: Words cut more (or, deeper) than swords (or, the sharpest sword; or, knife, blade).
Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez.
pretext / Vorwand
bahane
You can easily find a pretext to do this
Bunu yapmak için kolaylıkla bir bahane bulabilirsin
vineyard
bağ
1. to give (as a gift) / schenken 2. to forgive
bağışlamak
The father gives to his son a vineyard, the son doesn't give to the father a bunch of grapes.
Babası oğluna bir bağ bağışlamış, oğul babaya bir salkım üzüm vermemiş.
If you take care it will become a vineyard if you don't take care it will become a mountain.
Bakarsan bağ olur bakmazsan dağ olur.
If by looking one can become a master the dog would be a butcher.
Bakmakla usta olunsa köpek kasap olurdu.
A fish stinks from the head on (a corruption begins from the top)
Balık baştan kokar.
Tell me who are your friends and let me tell you who you are.
Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.
to happen (to s.o.)
Başa gelmek
what happens (to s.o.) has to be endured (is endured)
Başa gelen çekilir.
Something weird happened to me.
Başıma garip bir olay geldi.
to cooperate (lit. give head to head)
Baş başa vermek
As long as you don't cooperate the stone won't move.
Baş başa vermeyince taş yerinden kalkmaz.
The fish that has sunk will swim on the side ( what is done is done / you can't save the situation/in for a penny in for pound)
Battı balık yan gider.
Free vinegar is sweeter than honey.
Bedava sirke baldan tatlıdır.
For a bachelor it's easy to divorce his wife. (You can't judge a person without being in their shoes)
Bekâra karı boşamak kolay.
Five fingers are not one. (Not everybody in a group can be alike)
Beş parmak bir olmaz.
gooseberry / Stachelbeere
bektaşiüzümü
Paranuss
brezilyacevizi
white rice
beyaz pirinç
Hülsenfrüchte
Bakliyat
spices /Gewürze
baharatlar
spice mixture / Kräutermischung
baharat torbası
Curry powder
baharat harmanı
rosmary
biberiye
lentghwise /continually / on and on
boyuna
to tell on and on / to describe in all details
(enine) boyuna anlatmak
magical / enchanted
büyülü
mustache / Schnurrbart
bıyık
to smirk / verschmitzt lachen
bıyık altından gülmek
What a mess !
Bu ne dağınıklık.
Yes a little
Evet biraz
Fussknöchel / ankle
ayak bileği
Wade /Unterschenkel /shank
baldır
Thumb /Daumen
başparmak
wheat flour
buğday unu
fuel / petrol
Benzin
It takes petrol.
Benzin alır.
the longest delay (waiting time)
en uzun bekletme
I hate queuing (waiting in a queue)
Kuyrukta beklemekten nefret ediyorum.
I hate to enter a queue.
Kuyruğa girmekten nefret ediyorum.
Tickets please
Biletler lütfen
Stop here !
Burada durun!
Wait here !
Burada bekleyin !
Here is a tip !
Bahşiş burada.
Can I have a helmet ? (e.g. bike/motorbike...)
Başlık alabilir miyim?
Do you like cycling (b) ?
Bisiklete binmeyi sever misin ?
How does the fridge work ?
Buzdolabı nasıl çalışıyor?
print layout
baskı sayfa düzeni
size /dimension
boyut
longitude / Längengrad /meriadian
boylam
bazalt
basalt
malachite
bakır taşı
Beryllium -Be 4
Berilyum
Borun /Bor - B 5
bor
Nightingale
bülbül
robin (n)
nar bülbülü
great tit /Kohlmeise
büyük baştankara
Blue tit
mavi baştankara
colouring pencils /Buntstifte
boyalı kalem
As (cards) (b)
birli
Scientists
bilimadamları
When scientists noticed this they realized that there were also other substances than the protons in the nuclear.
Bilimadamları bunu fark edince, çekirdekte protonlardan başka maddelerin de olduğunu anlamışlar.
When X were discovered for the first time
X ilk kez bulundukları zaman
When protons and electrons were discovered for the first time they were believed to be the smallest particles found in nature.
Protonlar ve elektronlar ilk kez bulundukları zaman, onların doğada bulunan en küçük parçacıklar olduğuna inanılıyordu.
Scientists were very surprised when they noticed this.
Bilimadamları bunu fark edince çok şaşırmışlar.
divided /:
bölü
8: 4 = 2
sekiz bölü dört eşittir iki.
to get drowned by x (e.g. a sound)
X- menin içinde boğulup gitmek
his words got drowned by Dudley's long,noiseful burp
sözcükleri Dudley'den çıkan uzun, gürültülü bir geğirmenin içinde boğulup gitti
beaker (chemistry glass cup/ measuring cup)
beher
per / apiece /each
beher
per year
beher yıl
each and every loss
beher hasar başına
each and every accident
beher kaza başına
each and any occurence
beher olay başına
to divide
bölmek
to blow (chewing gum) bubbles
(sakız) balon şişirmek
to make (chewing gum) bubbles explode
(sakız) balon patlatmak
Magic (noun)
büyücülük
Hogwarts School of Witchcraft and Wizardry
Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu
magician
büyücü
Harry Potter was a magician.
Harry Potter bir büyücüydü .
unique (b)
benzersiz
completely (b)
büsbütün
to ignore (b )
bilmezlikten gelmek
to completely ignore (b.b.g.)
büsbütün bilmezlikten gelmek
to ask in
buyur etmek
if they ever knew
bir bilseler
I don't - didn't really believe that.
Ben de aslında inanmıyorum - inanmadım
step / Stufe
basamak
dude (m/fem) (b)
be
Cheer up bro/ not all hope is lost (texting / full version)
'Üzülme be olm!' - 'Üzülme be oğlum!'
bull
boğa
like an angry bull
kızgın bir boğa gibi
bellow / Brüllen
böğürtü
to let out a bellow / to break out into a bellow
bir böğürtü koparmak
He let out a bellow like an angry bull
kızgın bir boğa gibi bir böğürtü kopardı
headfirst / headlong / thoughtlessly / Hals über Kopf
balıklama
to jump at something /to fling oneself at something / to dive headfirst into something (d/a)
balıklama dalmak - balıklama atlamak
to jump at the opportunity
firsata balıklama atlamak
Diving headfirst at Harry, he grabbed his ankle
Harry'ye doğru balıklama dalarak onu ayak bileğinden yakaladı.
something fishy (b)
bityeniği
It is clear (k) that there is something fishy.
Bir bityeniği olduğu kesin
He takes them to pieces, puts a spell on them (and)reassembles them again.
Parçalarına ayırır, büyü yapar, yeniden birleştirir.
a raid
baskın
to raid
baskın yapmak
She stood before them, her hands on her hips.
Onların önünde durdu, elleri belinde
She looked from one guilty face to the next.
Bir suçlu yüzden diğerine baktı.
bedside
başucu
who forgives all your sins (s), who heals all your disease (Ps. 103:3)
Bütün suçlarını bağışlayan, Bütün hastalıklarını iyileştiren,
blabbermouth /Schwatzkopf
Boşboğazı
Don't leave today's work for tomorrow. / Was du heute kannst besorgen, das verschiebe nicht auf morgen.
Bugünün işini yarına bırakma.
You should(will) kiss the wrist you could not twist. meaning: This is really an invitation to acknowledgement and respect when you are beaten or bested, physically or otherwise.
Bükemediğin bileği öpeceksin.
(Though) They put the nightingale into a golden cage, it still moaned for its home.
Bülbülü altın kafese koymuşlar, (yine de) 'Ah, vatanım!' demiş.
to give way to a dat.
yerini bırakmak
fisherman
balıkçı
Some fishermen go to the Black sea to fish.
Bazı balıkçılar balık tutmak için Karadeniz'e gidiyorlar.
maybe tonight, maybe tomorrow
Belki bu akşam, belki yarın.
This morning there are many fishermen in the Bosporos.
Bu sabah Boğaz'da çok balıkçı var.
Go away (from here)
Buradan git !
The fishermen are fishing until the evening.
Balıkçılar akşama kadar balık tutuyor.
What is that to me ? Qu'est- ce que cela peut me faire ?
Bana ne ?
red mullet / Rotbarbe (20cm (max 30cm) perchlike Mediterr,N.E Atlantik, Karadeniz. Live on muddy or sandy grounds)
barbunya
Perch, turbot (Steinbutt), red mullet (Rotbarbe), lobster, shrimps and mussels
Levrek, kalkan, barbunya, istakoz, karidesler ve midyeler
Guess what (b b) spoken
bil bakalım
Guess whose birthday is today. (spoken b b)
Bil bakalım bugün kimin doğum günü
Guess what happened (spoken bb)
Bil bakalım ne oldu
Guess who is here (spoken bb)
Bil bakalım kim geldi
expectations
beklentiler
I have big expectations from life and myself
Hayatımdan ve kendimden büyük beklentilerim var
to get infected / be transmitted by / catch
bulaşmak
to infect / spread infection / transmit infection
bulaştırmak
But how fear will be spread to every place, here is what he knows very well.
Ama korkunun her yere nasıl bulaştırılacağını,işte bunu çok iyi bilir.
Bead /pearl
boncuk
very black beady eyes
simsiyah boncuk gözler
Maybe this book is holding (hosting) a secret inside.
Belki de bu kitap, içinde bir sır barındırıyor.
to oppress / ho overwhelm / to weigh down / stupefy
bunaltmak
But after a while the air began to get hot and stuffy.
Fakat bir süre sonra hava ısınmaya ve bunaltmaya başladı
stuffy /oppressing/overwhelming
bunaltıcı
very different / utterly different / quite different
bambaşka
It was different, completely different
Başkaydı, bambaşka.
But if I don't like it I simply don't speak at all
Ama ben beğenmezsem, hiç konuşmam ki
Should he know, should he not know or should he never learn at all
Bilmeli mi bilmemeli mi yoksa hiç öğrenmemeli mi
chimney
baca
ties /bindings /bonds
bağlar
strong ties
güçlü bağlar
each to his own (everybody's thoughts belong to himself)
herkesin fikri kendini bağlar
who cares (spoken)
kimi bağlar
I had read a sentence similar to this.
Buna benzer bir cümleyi okumuştum.
promontory /headland / Landzunge
burun
brain storm
beyin fırtınası
(Hi) it's me!
Benim!
dude (b)
babo
dude (be)
bebe
He loves/adores (b) icecream.
Dondurmaya bayılır.
to get on a dativ (bus -train - horse - bicycle) from an ablativ (station- platform..)
binmek
I get on the train.
Trene biniyorum.
I get on the train every day from/at the same station.
Her gün aynı istasyondan trene binerim.
Are you too overwhelmed by/ sick of the heat ?
Sen de sıcaktan bunaldın mı?
to deal with / to cope with
ile baş etmek
if you knew
bir bilsen
If you knew how (much) I love you !
Seni nasıl seviyorum,bir bilsen!
How can you say these words to şe?
Bu sözü bana nasıl söyleyebilirsin?
I need to know
bilmem gerek
What time shall we meet ?
Ne zaman buluşacağız ?
Where shall we meet ?
Nerede buluşacağız ?
I go quite often, maybe once a week.
Oldukça sık giderim, belki haftada bir.
for a start / to begin with
başlangıç olarak
I take some soup to begin with
başlangıç olarak biraz çorba alayım
don't pretend you don't know
bilmiyormuş gibi davranma
It smells fishy.
Burnuma kötü kokular geliyor.
successful
başarlı
You have to work hard to be successful
Başarılı olmak için çok sıkı çalışmak zorundasınız
independant
bağımsız
being independant
bağımsız olarak
I don't have a teacher. I am learning Turkish independently.
Öğretmenim yok. Bağımsız olarak Türkçe öğreniyorum.
Vintage /Weinlese/ vendange
Bağ bozumu
to take a hot bath
sıcak banyo yapmak
I have decided to first save some more money.
İlk önce biraz daha para biriktirmeye karar verdim
He uses his computer a lot.
O, bilgisayarını çok kullanır.
He needs a new computer.
Yeni bir bilgisayara ihtiyacı var.
Her (own) computer is old and slow.
Kendi bilgisayarı eski ve yavaş.
My (own) computer ıs old and slow.
Kendi bilgisayarım eski ve yavaş.
Nightingale's nest, is a Turkish phyllo dough dessert. It takes its name from its hollow and circular shape. Having been baked, warm syrup is sprinkled, and the hollow center is filled with pistachios before being served.
Bülbül yuvası
It is quite a long time since I last saw you.
Seni son gördüğümden beri uzun zaman oldu.
I am fine (spoken) (b)
Bomba gibiyim
Excuse me ? (to draw attention e.g. to a waiter) (lit. can you look?)
Bakar mısınız ?
Yes please ? (e.g. Waiter asking for orders)
Buyurun?
on top of it / in addition/ moreover / plus / also (b)
bir de
to put it another way
bir de şu şeklide ifade edersem
And errh /Also, do you have bell pepper (pepper for stuffing) ?
Birde, dolmalık biber var mı?
How much do I owe you ?
Borcum ne kadar ?
Let me explain it to you !
Bak, sana anlatayım !
Aşağıya in ve bir bak.
Go down and look !
the overwhelming / suffocating city life
boğucu şehir hayatı
instead of the overwhelming/ suffocating noise of the city life you can hear birds singing in the trees
boğucu şehir hayatının gürültüsü yerine ağaçlarda öten kuşların ezgilerini duyabilirsin
uncontrolled / unpredictable / random
başıboş
the random (uncontrolled) oscillation of creeks
derelerin başıboş salınımı
spotted / dotted / speckled
benekli
a blue speckled butterfly
Mavi benekli kelebek
Their hides have a vivid and shiny colour, with reddish yellow and black spots.
Canlı ve parlak renge sahip postları kırmızımsı sarı ve siyah benekli.
thrush nightingale (dotted nightingale)
benekli bübül
spotted dalmatian
benekli dalmaçyalı
a spotted dress
benekli elbise
fishery / Fischerei / la pêche
balıkçılık
our family ties
aile bağımız
press members
basın mensubu
national and international press members
ulusal ve uluslararası basın mensubu
a large number of national and international press members
ulusal ve uluslararası çok sayıda basın mensubu
His arrival was followed by a large number of national and international press members.
onun gelişini de ulusal ve uluslararası çok sayıda basın mensubu takip etti.
appliance store (washing machines etc)
beyaz eşya dükkanı
balcony
balkon
tonsils / Mandeln (body)
Bademcikler
There's inflammation in your tonsils. (Mandeln)
Bademciklerinizde iltihap var.
tonsilitis / Mandelentzündung
bademcik iltihabı
bronchia / Bronchien
bronşlar
bronchitis
bronşit
They work hard and are successful at school.
Sıkı çalışırlar ve okulda başarılıdırlar.
They help each other with homework.
Birbirlerine ev ödevlerinde yardım ederler.
We help each other with homework.
Birbirimize ev ödevlerinde yardım ederiz.
to start /initiate / launch
başlatmak
to be started /initiated/ launched
başlatılmak
the initiated investigation
başlatılan soruşturma
the investigation launched after the accident
kaza sonrası başlatılan soruşturma
to wrap into the cloth /in das Tuch einwickeln
beze sarmak
we shouldn't have left (b)
bırakmamalıydık
We shouldn't have left her in trouble.
Onu zor durumda bırakmamalıydık.
Bluff / Blöff
blöf
Whether our bluff will function or not
Blöfümüzün işe yarayıp yaramayacağı
We don't know whether our bluff will function or not
Blöfümüzün işe yarayıp yaramayacağını bilmiyoruz
We don't know whether our bluff will function or not and we will never get a chance to find out.
Blöfümüzün işe yarayıp yaramayacağını bilmiyoruz ve bunu öğrenmek için asla bir şansımız olmayacak.
to disturb / to break / to spoil /to disrupt
bozmak
We are the only one's to spoil/disrupt his plans. / Wir sind die Einzigen, die seine Pläne durchkreuzen können
Onun planlarını bozabilecek olan yalnızca bizleriz.
In a written statement from the Ministry
Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada
to get on well with / to comply with / to consort / to agree with
bağdaşmak
it does not comply with (fact) / it is not compatible
bağdaşmamaktadır
it is in no way compatible
hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır
it is in no way compatible with the international rules of law
uluslararası hukuk kurallarıyla hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır.
science fiction films
bilim kurgu filmler
he had a sor throat
boğazı şişti
Sometimes, when I am ready to go, the weather is cloudy!
Bazen, tam gitmeye hazır olduğum zaman hava bulutlanır!
the classmate said he could take a look at the textbook
sınıf arkadaşı ders kitabına bakabileceğini söyledi.
My classmatte said I could have a look at the textbook.
Sınıf arkadaşım ders kitabına bakabileceğimi söyledi.
spicy / seasoned
baharatlı
spicy dishes
baharatlı yemekleri
He is not like his brother. He is very different from him.
O erkek kardeşine benzemez. O ondan çok farklı.
contagious
bulaşıcı
it was in a stupid /unreasonable way catching/contagious
Bu, mantıksız bir şekilde bulaşıcı bir durumdu
virgin
bakire
What would they usually do together?
Birlikte genellikle ne yaparlardı?
What would they usually do together?
Birlikte genellikle ne yaparlardı?
this kind of pressure
bu tarz bir baskı
He doesn't like this kind of pressure.
Bu tarz bir baskıyı sevmiyor.
to feel pressure
baskıyı hissetmek
to be unable to handle the pressure
baskıyı kaldıramamak
to increase the pressure on someone
birinin üzerindeki baskıyı artırmak
to take the pressure of someone
üzerindeki baskıyı almak
I don't know what I should do / I don't know what to do.
Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.
I am thinking about today
bugünü düsünüyorum
human science / humanities
beşeri bilimler
branch / faculty / subject
branş
I couldn't find anything for a decent price.
Uygun fiyatlı birşey bulmayı başaramadım
diapers
bebek bezi
to change the diapers
bezini değiştirmek
I helped to change the diapers
Bezini değiştirmeye yardım ettim.
dark clouds
kara bulutlar
certainly / yes / with pleasure
baş üstüne
periodocally / at certain intervals
belirli aralıklarla
periodical (newspaper)
belirli aralıklarla çıkan gazete
we will wait for you ( lady) / we'd like to see you anytime/again / we hope to see you again / come qgqin
yine bekleriz (hanımefendi)
to end up / to land in
boylamak
one day you'll end up in a madhouse
bir gün tımarhaneyi boylayacaksın
to dye hair
saçları boyamak
plentiful / abundantly / generously / plenty
bol bol
to be infested with lice
bitlenmek
everybody was infested with lice
herkes bitleniyordu
to empty /to dump / to unload
boşaltmak
to empty /to dump / to unload
boşaltmak
uniqueness /incomparability / dissimilarity
benzersizlik
A municipal bus hit the bicycle.
Bir belediye otobüsü bisiklete çarptı.
pepper shaker
biberlik
cloudiness
bulutlanma
Clouding is a kind of cloud clusters that appear(i) in the dark moments of the screen.
Bulutlanma ekranın karanlık anlarında çıkan bir tür bulut kümelerinden ibarettir.
the sky is clouded over
gökyüzü bulutlanıyor
the sky is clouded over
gökyüzü bulutlanıyor
iciness
buzlanma
similarity / ressemblance /Ähnlichkeit
benzerlik
integrity / wholeness / completeness
bütünlük
totalitarian (relating to a system (or a person belonging to it ) of government that is centralized and dictatorial and requires complete subservience to the state.
bütüncül
holistic (characterized by the belief that the parts of something are intimately interconnected and explicable only by reference to the whole. / medicine : treating the whole person- body and soul)
bütünsel
integration / replenishment / completition / condition / make up exam
bütünleme
change /coin / Wechselgeld / Kleingeld
bozuk para
coin cashing machine /Münzautomat
bozuk para bütünleme makinesi
make-up examination (to allow students, with legitimate reasons for missing a scheduled exam, to fulfil the requirements of a course, and hence avoid being penalized for factors beyond their control)
bütünleme sınavı
disk defragmentation
disk bütünleme
knowledgeable
bilgili
uninformed /ignorant / unlearned
bilgisiz
ignorance / unawareness
bilgisizlik
bovine / cattle (b)
büyükbaş
bovine animal / cattle
büyükbaş hayvan
at (least) /might as well /then
bari
this was (rep) my destiny
buymuş benim alın yazım
bad spells / evil spells
kötü büyüler
divorce
boşanma
immunity /exemption / dispensation
bağışıklık
Its super power is to have developed an unbelievable imune system.
Süper gücü, bağışıklık sisteminin inanılmaz gelişmiş olması.
to put to sleep
bayıltmak
And so if this shock does not kill it is strong enough to put opponents to sleep.
Bu şok öldürmese de karşısındaki bayıltmaya yetecek kadar güçlü.
blocked
bloke
to block / blockieren
bloke etmek
because it blocks the cell phone signals
cep telefonu sinyallerini bloke ettiği için
because it blocks the cell phone signals nobody can talk on the phone
cep telefonu sinyallerini bloke ettiği için kimse telefonla konuşamıyor
3 dimensional
3 boyutlu
Thanks to the 3D front design
3 boyutlu yüz tasarımı sayesinde
I wiped the little table with a wet cloth /Ich wischte den Wohnzimmertisch nit einem feuchten Tuch ab
Nemli bir bezle sehpanın üzerine sildim.
ballet
bale
ballet teacher
bale hocası
miserable /unfortunate (b)
bedbaht
passenger car /Personenwagen
binek aracı
indivisible
bölünemeyen
something about calculating non-divisible values
bölünemeyen değerlerinin hesaplanmasıyla ilgili bir şeyler
to nag at s.o. (for sthg) / to pester /keep on someone (about something)/to badger someone to death / plague somebody's life out
başının etini yemek
She kept pestering at me, what shall I do ?
Başımın etini yedi, ne yapayım ?
brochure
broşür
basement / cellar
bodrum
from its cellar to the roof
bodrumundan çatısına dek harika
but me / me on the other hand
bense ( ben ise)
Everybody went to the party but I (me on the other hand I) prefered to stay home.
herkes partiye gitti bense evde kalmayı tercih ettim
especially /particularly (b)
bilhassa
It had been exhibited particularly for us.
bilhassa bizim için sergilenmişti
to turn white as chalk /to turn pale from fear
beti benzi atmak
swamp
bataklık
The police couldn't find the criminal in the swamp but the insects did.
Polis bataklıkta suçluyu bulamadı ama böcekleri buldu.
to consider
göz önünde bulundurmak
Please consider me for the job.
İş için, lütfen beni göz önünde bulundurun.
to maintain /to service
bakımını yapmak
The rangers maintain the hiking trails (p) in the forest.
Korucular, ormandaki patikaların bakımını yapacak.
The technician will connect the wires /cables (k)
Teknisyen kabloları bağlayacak.
Shelter is one of the (our) three basic needs.
Üç temel ihtiyaçlarımızdan birisi barınaktır.
from the beginning until the end
baştan sona kadar
I read twice from beginning to end
Baştan sona kadar iki kez okudum.
to mess up sthg / to make a mess of / to screw up / to muck up /to make a pig's ear out of
eline yüzüne bulaştırmak
because we messed them up ourselves / Weil wir sie selbst vermasselt haben
hepsini elimize yüzümüze bulaştırdığımız için
Buy two get one for free.
İki tane alana, bir tane bedava.
I worked all day. I am exhausted.
Bütün gün çalıştım; bitkinim.
to walk up the stairs
basamakları çıkmak
to walk up the stairs one by one
basamakları tek tek çıkmak
to waver /flounder /get confused /hesitate
bocalamak
a bell trouser /trouser with wide legs
bol paça pantolon
to completely refuse
bütünüyle reddetmek
a total /complete refusal
bütünüyle reddetme
in the case of a complete refusal
bütünüyle reddetmesi durumunda
fortune /luck /chance (b)
baht
unfortunate /illfated (b)
bahtsız
whoever the unfortunates might be
bahtsızlar kim olsa olsun
And such a thing ruins the joke
böyle bir şey şakayı da bozar
pack /package /bundle
bohça
Taking his bundle he proceeded(d) towards the door.
Bohçasını alarak kapıya doğru davrandı.
this is the best way
en iyisi böyle
to spot /dapple /dot /freckle /speck
beneklemek
The deep dark sky was speckled with stars.
Kapkara gök yıldızlarla beneklenmişti.
I am not (just) a brainless eating machine. (quotation from the shark in Nemo)
Beyinsiz yemek makinesi değilim.
would you be friends with me?
Benimle arkadaş olur musun?
Start by saying your name. (colloq.)
adını söyleyerek başla bakalım
gardener
bahçıvan
for good /completely / through and through /altogether
bütün bütün
to leave for good /für immer weggehen
bütün bütün gitmek
according to my knowledge he left for good
benim bildiğim kadarıyla bütün bütün gitti
spade (b)
bel
a new gardener's spade (b)
yeni bir bahçıvan beli
discounting the fact that... /putting aside the fact that... /ignoring the fact that...
bir tarafa bırakırsak
left aside
bir tarafa bakılırsa
if things like x are/were left aside
x gibi şeyler bir tarafa bakılırsa
if things like making phone calls from the neighbour's house were left aside, he spent this week pretty much on reading books.
Komşunun evinden telefon etmek gibi şeyler bir tarafa bakılırsa, bu haftayı hemen hemen kitap okuyarak geçirmişti.
in any case /no matter what happens (b)
behemehal
a magical weapon
büyülü bir silâh
herein /avec ça /daran /darin /damit
bunda
not to be alone in this
bunda yalnız olmamak
there is nothing strange about that
bunda bir gariplik yok ki
there is some truth in that
bunda doğruluk payı var
you got that right /you are right in that /damit hast du recht
bunda haklısın
what's wrong with that
ne var bunda?
dictatorship /bossiness /tyranny /peremptoriness
buyurganlık
there was (a sound of) dictatorship in his voice
sesinde bir buyurganlık vardı
The child ran home shouting (participle)
Çocuk bağıra bağıra evine koştu.
Is there someone who can help me?
Bana yardım eden var mı?
I can't answer this question. Ask someone who knows.
Bu soruya cevap veremem. Bir bilene sor.
more than one
birden fazla
more than one moaning was heard (s. d.)
birden fazla inleme sesi duyuldu
When I'm done we feed the pigs together, ok?
işim bitince birlikte domuzları besleriz, tamam mı?
saving (b)
birikim
my iPod which I bought with my savings of a year
bir yıllık birikimimle aldığım iPod'um
without me
bensiz
This time you will have to go without me.
Bu kez bensiz gitmek zorunda kalacaksın.
to sprain /twist /get twisted
burkulmak
to sprain /twist one's ankle
ayağı burkulmak
my stomach twisted (not a very common expression)
midem bukuldu
to sniff (after crying) /schniefen
burnunu çekmek
Sniffing I backed away and wiped my eyes with my palms, I was shaking.
Burnumu çekerek gerileyip avuçlarıma gözlerimi sildim, titriyordum.
I could cope with this.
Bununla bas edebilirdim.
a metallic coppery smell
metalik bakırımsı bir koku
apparant /clear /as plain as a pikestaff (ba)
bariz
their presence was obvious, even if they did not manifest themselves (show themselves openly) once
kendilerini bir kere bile açıkça göstermeseler de varlıkları barizdi
The twigs (thin branches) looked like fine sharpened blades.
İnce dallar iyi bilenmiş ince bıçaklar gibi görünüyordu.
(How about you) don't look at me!
Bana bakmasana!
The goblins crouched and fled in all directions.
Goblinler büzülerek kaçıştılar.
idiot /fool / lummox
bön
to gawp / gawk /gaze
bön bön bakmak
work of an idiot
bön iși
blurred /blurry /foggy/cloudy/misty
bulanık
the screen was blurred and cracked
ekran bulanık ve çatlamıştı
choking /suffocating /stuffy /stifling
boğucu
change /coin /Kleingeld
bozukluk
let it sound at least / (let it be a big thing)
ses getirsin bari
if I'm going to do something /if I am getting involved
bir işler karıştıracaksam
If I am to get involved, it might as well be big (let it sound at least)
bir işler karıştıracaksam, ses getirsin bari.
to tell in all colours /to go in raptures about
ballandıra ballandıra anlatmak
the White House (lit. white palace)
Beyaz Saray
knuckle
boğum
His face was wrinkled like a tree.
Yüzü bir ağaç gibi boğum boğumdu.
thousands of times
binlerce kere
Let's divide the cake into equal parts.
Pastayı eşit parçalara bölelim.
grey /brown (old word)
boz
Steppe (flat unforested grassland)
bozkır
"Grey wolves" (turkish right wing extremist organization)
Bozkurt
pufferfish /Kugelfish
balon balığı
That is a different pair of shoes/ that's another story
o başka