z

QuestionAnswer
emaciated (abgemagert)
zayıflamış
poisonous
zehirli
a poisonous snake
zehirli bir yılan
to turn/transform into a poisonous snake
zehirli bir yılana dönüşmek
time (z)
zaman
anyway / in first place / already
zaten
floor
zemin
armour / shield
zırh
summit
zirve
difficult
zor
to be forced to / to sweat to / to have difficulties to / to suffer violence / to be bullied
zorlanmak
giraffe
zürafa
olive oil
zeytinyağı
olive
zeytin
damage
zarar
to (do) harm / to damage
zarar vermek
I am harming myself
kendime zarar veriyorum
intelligent (z)
zeki
an intelligant person
zeki bir insan
obligatory / necessary / unavoidable
zorunlu
it is obliged / he is obliged
zorunludur
to weaken / to grow weak ( to get thin)
zayıflamak
he weakens
zayıflar
He neither grows tired nor weak
Ne yorulur ne de zayıflar
to weaken / to grow weak ( because of illness)
zayıf düşmek
weak / thin
zayıf
lily
zambak
with great difficulty / hardly
zar zor
emerald
zümrüt
Ever since
o zamandan beri
to confuse sb (z k)
zihni karıştırmak
police (z)
Zabıta
poison
zehir
to poison
zehirlemek
I lost 3 kilos of weight within two weeks.
İki haftada üç kilo zayıfladım.
elegant / graceful
zarif
His eyebrows gracefully tilted
kaşları zarif bir şekilde yana yatmış
victory / triumph ( z)
zafer
the taste of victory
zaferinin tadı
pleasure / delight
zevk
to take a great pleasure in
büyük zevk almak
particle / speck / atom
zerre
dust particles
toz zerreleri
dust particles hanging in the air
havada asılı toz zerreleri
once (upon a time)
bir zamanlar
once (being) bright
bir zamanlar parlak olan
to suffer damage / hurt
zarar görmek
undammaged
zarar görmemiş
in an undammaged state
zarar görmemiş bir hâlde
How much is the damage ?
Zarar ne kadar ?
How much damage is there?
Ne kadar zarar var?
Is there this much damage?
Bu kadar zarar var mı ?
Membrane / skin
zar
hymenoptera / Hautflügler (highly specialized insects with complete metamorphosis that include the bees, wasps, ants, ichneumon flies, sawflies, gall wasps, and related forms, often associate in large colonies with complex social organization)
zarkanatlı
a honey and beewax producing (making) stinging insect of the hymenoptera (Membranewings/Hautflügler)
Zarkanatlılardan, bal ve bal mumu yapan, iğnesiyle sokan böcek
to enjoy (z) an ablative
zevk almak
He enjoyed all of them.
O hepsinden zevk alırdı.
He enjoyed all the criminal types who were his usual pupils at the stronghold.
O, kalede kendisinin her zamanki öğrencileri olan tüm suçlu tiplerinden zevk alırdı.
powerful/ violent/ furious/ hard / difficult
zorlu
Winter had passed hard enough on the farms
Kış çiftliklerde yeterince zorlu geçmişti.
harder than than (any) the oldest people remembered
en yaşlı kişilerin hatırladığından daha zorlu
now and again/ now and then / every so often/from time to time/ occasionally
zaman zaman
pneumonia
zatürree
She was bothered /uncomfortable by a light pneumonia.
Hafif bir zatürreeden rahatsızdı.
Generally (speaking) books do not cause much harm.
Genellikle kitaplar çok zarar vermez.
persecution
zulüm
to persecute / bully / tyrannise
zulmetmek
when they persecute you
zulmettikleri zaman
He rang the door bell.
O kapı zili çaldı.
Can you visit us today ?
Bugün bizi ziyaret edebilir misin
Oleander
zakkum
a soft (fine) wind was carrying the faint smell (pl) of oleander (pl) from somewhere
ince bir rüzgâr zakkumların baygın kokularını taşıyordu bir yerlerden.
to encounter / experience persecution
zulme uğramak
When he experiences persecution because of (due to) the Word of God
Tanrı sözünden ötürü zulme uğrayınca
rich
zengin
wealth
zenginlik
the deceitfulness of wealth
zenginliğin aldatıcılığı
chain
zincir
I have already a phone.
Zaten bir telefonum var.
He has already a phone but he wants a new one.
Zaten bir telefonu var ama yenisini istiyor.
to visit
ziyaret etmek
on time
zamanında
bell
zil
to be thrilled / his skirts ring bells
etekleri zil çalmak
These are tough times.
bunlar zor zamanlar
cruel
zalim
if you ever have time
zamanın olursa
rather than x
x- den ziyade
he wanted rather meat than bread
ekmekten ziyade et istedi
He wants his beer rather cold than lukewarm
Birasını ılıktan ziyade soğuk istiyor
'Ha !', said the queen talking rather to herself than to Edmund.
'Ha !', dedi kraliçe, Edmund'dan ziyade kendi kendine konuşarak.
He prefered rather driving by car than to walk.
Yürümekten ziyade araba sürmeyi tercih etti.
clarion / oboe like reed instrument (slang:penis /drunk)
zurna
a tightly fitting trousers
zurna gibi
With a flourish of trumpets / with a lot of toedoe
davul zurna ile
as drunk as can be
zil zurna sarhoş
to get drunk as a skunk
zurna olmak
Mosquito buzz is music enough to those who (choose to) comprehend; drums and trumpets will not be adequate for those who do not (choose not to) comprehend. equiv: A word to the wise is enough.
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
bother /trouble / Mühe / Anstrengung
zahmet
to bother / to take the trouble to / Sich sie Mühe machen
zahmet etmek
Don't bother yourself / machen Sie sich keine Umstände
Zahmet etmeyiniz
to take great pain (to do something) / große Mühe haben(z. ç.)
(bir şeyi yapmak için) çok zahmet çekmek
if it's not too much trouble
çok zahmet olmayacaksa
if it doesn't inconvenience you
eğer zahmet olmazsa
Really ! You shouldn't have (bothered yourself)
gerçekten! bu kadar zahmet etmeseydin!
Sorry to have bothered you
sana da zahmet oldu
I am sorry to have troubled you (pl)
size zahmet verdiğim için üzgünüm
I hope it's no trouble
umarım zahmet olmaz
no pain no gain (z)
zahmet olmadan rahmet olmaz
Could I trouble you for another glass of water?
zahmet olmayacaksa sana bir bardak su daha alabilir miyim?
troublesome / inconvenient / painful /hard (z)
zahmetli
a demanding job
zahmetli iş
easy /painless (z)
zahmetsiz
easy peasy / fast and painless
çabuk ve zahmetsiz
dice
zar
for / because (z) / inasmuch / for as much / likewise
zira
to waste
ziyan etmek
envelope
zarf
A thick wad of envelopes / ein dickes Bündel/Stapel Briefumschläge
Kalın bir zarf tomarı
right on time / exactly on time / pünktlich
tam zamanında
to harm / do harm (z. d.)
zararı dokunmak
People who do not harm anyone
kimseye zararı dokunmayan insanlar
once upon a time / at one time (z. b.)
zamanın birinde
adultery
zina
Why do I have to tell (a) you (pl) ?
Neden size anlatmak zorundayım?
fit (z)
zinde
to feel fit
kendini zinde hissetmek
the suspect (z)
zanlı
bounce / jump
zıplamak
to jump on a trampolin
trambolinde zıplamak
to leap for joy
sevinçten zıplamak
The suspects were referred to the judicial court of Izmir.
Zanlılar İzmir Adliyesine sevk edildi.
He didn't have a light schedule in a long time.
Uzun zamandır hafif bir programı olmamıştı.
I don't have a lot of free time in the evening
Akşamları çok fazla boş zamanım yok
How much free time do you have in the evening?
Akşamları ne kadar boş vaktin olur?
During meetings, when he tried to say something, his boss won't allow him to speak.
Toplantılar sırasında, bir şey söylemeye çalıştığı zaman patronu konuşmasına izin vermiyor.
During the meetings, when I tried to say something my boss wouldn't let me talk.
Toplantılar sırasında, birşey söylemeye çalıştığım zaman Patronum konuşmama izin vermezdi.
to be required
zorunlu olmak
I am not sure why this is necessary/required.
Bunun neden zorunlu olduğundan emin değilim.
If you are close to here, visit me too.
Buraya yakınsan, bana da uğra.
to have a soft spot for s.o.
birine (karşı) zaafı olmak
Erdem who had a soft spot for Elif
Elif'e zaafı olan Erdem
to rise in price / to get more expensive
zam gelmek
The fuel price went up.
Petrole zam geldi.
harmless
zararsız
He was completely harmless
O tamamen zararsızdı
Anyway I was a little late too.
Ben de biraz geç kaldım zaten.
that's exactly what i'm saying
ben de öyle diyorum zaten
to get rich / to become rich
zenginleşmek
you shouldn't have! (What a trouble you made to yourself)
ne zahmet ettin!
you shouldn't have! (Why did you trouble yourself)
niçin zahmet ettiniz
to injure / to bruise
zedelemek
to be injured
zedelenmek
snob/ pretentious asshole / Schnösel /Lackaffe /Arschloch
züppe
pitch darkness
zifiri karanlık
to feast /regale
ziyafet çekmek
We suspected him to order Italian or chinese food and regaling himself.
Onun Italyan ya da Çin yemeği siparişi verip kendine ziyafet çektiğinden şüpheleniyorduk.
tasteless / unenjoyable / of poor taste / styleless
Zevksiz
There are no problems, there are only challenges (difficulties).
Sorunlar yoktur, sadece zorluklar vardır.
How boring would life be without any challenges. (if there were not any challenges)
Hayat, zorluklar olmasa ne kadar da sıkıcı olurdu.
time and space
zaman ve mekan
banquet
ziyafet
mind (z)
zeka
He has got an analytical mind.
Analitik bir zekası var.
There was no star (to be seen) in the inky night.
Zifiri karanlıkta hiç yıldız yoktu.
poor you /poor soul /die /der Ärmste /das arme Ding
zavallıcık
to keep fit
zinde tutmak
it kept us fit
bizi zinde tuttu.
the tag (game of purchase) kept us fit
kovalamaca bizi zinde tuttu
grace /elegance /refinement /tactfulness /kindness (z)
zarafet
to bother /to take the trouble (z. g) /to enter into trouble to...
zahmete girmek
to take much trouble to do sthg / to take great pain to do a thing
bir şeyi yapmak için büyük zahmete girmek
It was like apart from a few touches he didn't care to bother for the details. /As for the details he didn't seem to have cared enough for more than just a few taps.
Ayrıntı olarak da birkaç dokunuştan öte bir zahmete girecek kadar umursamamış gibiydi.
gracefully
zarafetle
When the girl gracefully moved away...
Kız zarafetle ulaşırken
weakness
zaaf
whenever he fancied to have determined (found) a weakness in the people he now served)
Artık hizmetinde olduğu kişilerde ne zamanbir zaaf saptadığını sansa,
forced / restrained /stiff
zoraki
"Alright." he said a bit forced. "I will do so."
'Tamam,' dedi biraz zoraki. 'Öyle yapacağım.'
with the grace of a viper
engerek zarafetiyle
when he moved with the grace of a viper
engerek zarafetiyle hareket ederken
to the last shred of my very soul
ruhumun en son zerresine
I will serve him whole heartedly to the last shred of my very soul
ona ruhumun en son zerresine kadar canı gönülden hizmet ederim
in the back of his mind
zihninin gerisinde
In the back of his mind a voice kept talking/saying with fear.
Zihninin gerisinde bir ses korkuyla konuşup duruyordu.
He searched for an answer that his mind would be able to grasp without getting split in two.
Zihninin ikiye bölünmeden kavrayabileceği bir yanıt aradı.
he struggled to his feet
zorlanarak doğruldu
The rider was tall and lean (thin)
Binici uzun ve zayıftı.
to throb /pulsate
zonklamak
my leg throbbed
bacağım zonkluyordu