t

QuestionAnswer
He moved the balls so fast (ç) in the air that Meggie's head turned when she watched (i) him.
topları havada o kadar çabuk hareket ettiriyordu ki onu izlerken Meggie'nin başı döndü.
reaction
tepki
He didn't show any reaction.
Hiçbir tepki göstermedi
to react
Tepki vermek
to shave / cut short
tıraş etmek
caterpillar
Tırtıl
caterpillars that have coloured thorns
renkli dikenleri olan tırtıllar
salto / summersault /Purzelbaum
takla
to turn a summersault / einen Purzelbaum schlagen
takla atmak
to discipline /housebreak /teach manners / bändigen
terbiye etmek
Fire is easier to discipline than a cat.
Ateşi terbiye etmek bir kediyi terbiye etmekten daha kolay.
plump /fat (t)
tombul
a plump vase
tombul bir vazo
to limp / hobble (t)
topallamak
Spittle /Spucke (t)
tükürük
Not even one
tek bir tane bile
there was not even one
tek bir tane bile yoktu
the Troyan war
Truva Savaşı
wood / wooden (t)
tahta
ok / complete
tamam
wood (t) floor
tahta zemin
piece /grain / seed
tane
History
tarih
To weigh (out) / deliberate
tartmak
to carry
taşımak
rabbit
tavşan
chicken / hen
tavuk
hastily
telaşla
to leave / to abandon (t)
Terk etmek
to go wrong /to backfire
ters gitmek
Thanks /Dank
Teşekkür
thanks
Teşekkürler
thank you
teşekkür ederim
Disgust/ repugnance/ revulsion
tiksinti
to hiss
tıslamak
ground, soil, earth
toprak
all (t) whole; entire
tüm
to derive
türemek
Turkish
Türkçe
To hold /grip/ keep / take
tutmak
Feather / hair /down / long animal hair
tüy
salt
tuz
trap
tuzak
One (of +gen) (t)
teki
to shiver / tremble (constantly) / quake / shake
titremek
orange (colour)
turuncu
foal
tay
billygoat
teke
fox
tilki
dessert
tatlı
butter
tereyağı
radish
turp
Medicine (science)
tıp
medical science
Tıp bilimi
treatment / cure
tedavi
by not having treatment
tedavi olmamakla
Adverse / opposing / perverse
ters
attitude /behaviour / manner
tavır
exactly / precisely / completely
tam
exactly / precisely / completely (t.o.)
tam olarak
completely opposite / absolutely opposite
tam ters
absolutely opposite of these
bunların tam tersi
to clear / absolve /purge
temize çıkarmak
to try to purge
temize çıkarmaya çalışmak
consolation (t)
teselli
with the consolation (t)
teselliyle
stone
taş
stony / rocky
taşlık
a rocky /rock strewn track (way)
taşlık bir yol
to prefer
tercih etmek
as if it would have preferred
tercih edermişçesine
earth coloured
toprak rengi
to hang out / to stick around / to jam in / to hook / to fit / to attach / to install / to insert
takılmak
single / exclusive / only / solitary / unique / one
tek
with one hand only / with a single hand
tek elle
hairy / feathered
tüylü
kind of ... / type of ...
bir tür...
It was that kind of day.
Bu o tür bir gündü.
God
Tanrı
He only is my rock.
Tek kayam Odur.
He only is my salvation.
Tek kurtuluşum Odur.
He only is my stronghold
Tek kalem Odur.
power (t)
takat
the powerless
takati olmayan
to stagger / stumble / trip
tökezlemek
to stumble and fall
tökezleyip düşmek
fresh
taze
fresh strength
taze güç
He carried them on his wings
onları kanatları üzerinde taşıdı
sort / kind (t)
tür
Such things / that sort of thing
bu tür şeyler
such things did not happen
bu tür şeyler olmazdı
the only thing he did
tek yaptığı
by (someone)
tarafından
by the Creator
Yaratıcı tarafından
to imprison / to hold captive
tutsak etmek
to be imprisoned / to be held captive
tutsak edilmek
They were imprisoned by the Creator.
Yaratıcı tarafından tutsak edildiler.
orangeish (s)
turuncumsu
orangeish (t)
turuncumtrak
extremely sparse / not densely populated
tek tük
bronze
tunç
familiar
tanıdık
prisoner(kl)
tutuklu
to arrest
tutuklamak
cinnamon
tarçın
to tinkle /clatter
tıngırdamak
In his bag were tools banging at each other and tinkling.
Çantasında birbirine çarpıp tıngırdayan aletler vardı.
He only looked at me. (The only thing he did was to look at me)
Tek yaptığı bana bakmıştı.
strange
tuhaf
strange things
tuhaf şeyler
You begin to think strange things
tuhaf şeyler düşünmeye başlıyorsun
abandonned / deserted / forsaken
terkedilmiş
the Forsaken
Terkedilmişler
all of (+gen)
tümü
all of the Forsaken
Terkedilmişlerin tümü
until the end of time
zamanın sonuna
prisoner(..s)
tutsak
to remain imprisoned
tutsak kalmak
they will remain imprisoned
tutsak kalacaklar
wheel (t)
teker(lek)
a star cluster
takım yıldızı
suit (clothes)
takım elbise
group /set /team
takım
doubt / uncertainty/ hesitation /perplexion
tereddüt
to hesitate
tereddüt etmek
chicken thief
tavuk hırsızı
a sheep or a chicken thief
koyun ya da tavuk hırsızı
stuffy nose
tıkalı burun
blocked /obstructed
tıkalı
way / manner (t)/ style /fashion
tarz
the way he looked at me
bana bakma tarzı
pronunciation / utterance /articulation
telaffuz
to pronounce / utter
telaffuz etmek
to be pronounced / uttered
telaffuz edilmek
his name was uttered
onun adı telaffuz ediliyordu
passion /ambition
tutku
threatening / bedrohlich
tehditkâr
repairman / mechanic
tamirci
to repair
tamir etmek
novelties / haberdashery / Kurzwaren
tuhafiye
peddler (t)
tuhafiyeci
to complete /to finish (t)
tamamlamak
television
televizyon
I watched television continuously the whole day.
Tüm gün televizyon izleyip durdum.
clean
temiz
to clean, to make sth clean
temizlemek
I cleaned the house whole day.
Tüm gün evi temizledim.
he weighed the possibilities and....
olasılıkları tartıp
his whole body was trembling
bütün bedeni titriyordu
to click / tap
tıkırdatmak
a click
tıkırtı
He heard the click.
tıkırtıyı duydu
goose feathers
kaz tüyleri
a clean face / beardless
temiz bir yüz
prudent / cautious (t)
temkinli
cautiously (t)
temkinli bir şekilde
to enjoy / drink in / relish
tadını çıkarmak
while having started to relish
tadını çıkarmaya başlamışken
to scan /sweep /comb
taramak
shrill / high pitched / strident
tiz
a strident scream
tiz bir çığlık
on / in the ground
toprağın içinde
crown
taç
They / it ressembled a crown.
bir taca benziyordu
Satisfied (t)
Tatmin olarak
to imitate
taklit etmek
advice / recommandation (t)
tavsiye
to smoke (intrans) /fume
tütmek
smoking /fuming
tüten
hill
tepe
that is between two hills
iki tepe arasındaki
testimony / witness (t)
tanıklık
for the purpose of testimony (t)
tanıklık amacıyla
to witness / testify (t)
tanıklık etmek
He came to witness to/of the light.
Işığa tanıklık etmeye geldi.
to smoke (e.g. cigarettes)
tüttürmek
to encourage to / incite / motivate
teşvik etmek
dust
toz
ceiling
tavan
walls, ceilings and floor
duvarlar, tavanlar ve zemin
painting
tablo
oddly enough / strangely enough
Tuhaftır ki
merchant / trader / dealer (t)
tüccar
brought by merchants
tüccarların getirdiği
the fine woven fabric brought by merchants
tüccarların getirdiği ince dokunmuş kumaş
the side (t)
taraf
on the opposite side
karşı tarafta
from the opposite side
karşı taraftan
from the opposite side of the World Sea
Dünya Denizi'nin karşı tarafından
with dust
tozla
covered with dust
tozla örtülmüş
theme / subject / topic (t)
tema
a topic like 'kids' having fun'
'çocukların eğlenmesi'gibi tema
a topic like 'monkeys' playing
'maymunların oynaması' gibi tema
snowstorm / blizzard
tipi
violent /intensive snowstorm
yoğun tipi
on Chinese soil
Çin topraklarında
species / Art (biol.) (e.g. wildcats)
tür
Order / Ordnung (biol.) (e.g. Carnivora/Raubtiere)
takım
She was the kind of...
O ... türüydü
She was precisely the kind of student
O tam olarak öğrenci türüydü
Yana was precisely the kind of student her mentor Arthcamu despised:'the professional amateur'.
Yana, 'profesyonel amatör' olarak, öğretmeni Arthcamu'nun tam olarak nefret ettiği öğrenci türüydü.
of all criminal types
tüm suçlu tiplerinden
wire
tel
wires
teller
with her wires
telleriyle
group (t)
topluluk
in a single movement
tek harekette
He was ready to draw the arrow in a single movement
Tek harekette oku çekmeye hazırdı.
flurry/alarm/ hastiness/panic, rush/ whirl/ fuss/ excitement/to-do
telaş
unagitated/ unruffled/ calm/ steady
telaşsız
Unhurriedly / steadily
telaşsızca
chance / coincidence
tesadüf
in the hand of chance (pl)
tesadüflerin elinde
How helpless is the power called life in the hand of chance (pl)
Hayat denilen kudret tesadüflerin elinde ne kadar aciz
And also how insignificant a coincidence it was initially!
Hem başlangıçta ne kadar ehemmiyetsiz bir tesadüf !
to treat /cure
tedavi etmek
to be finished/ completed (t)
tamamlanmak
it has been finished/ completed (t)
tamamlanmıştır
to assure/ make (someone) feel sure/ to obtain, get, procure
temin etmek
assurance /supply /procurement/receiving
temin
commonly used for Lieferstatus /Delivery Status lit. realization status
temin durumu
delivery status (correct term)
Teslim durumu
Supply Processing / in Arbeit /Beschaffung
Temini İşlemde
to click (computer)
tıklamak
dangerous
tehlikeli
And make no bones about it (let's lean over and talk straight), this is a very dangerous book.
Eğri oturup doğru konuşalım, bu çok tehlikeli bir kitap.
all kinds of
her tür
all kinds of problems
her tür sorun
Books cause all kinds of problems.
Kitaplar her tür soruna neden olurlar.
You can go out on the balcony to get fresh air.
Temiz hava almak için balkona çıkabilirsin.
gun
tabanca
He has a pistol to protect himself.
Kendini korumak için bir tabancası var.
(intensifier for places and time) 'all the way'
ta
Did you go up all the way to the third floor just to drink water?
Sırf su içmeye ta üçüncü kata mı çıktın?
He ran all the way to school.
Ta okula kadar koştu.
somehow / in one way or another (t)
bir türlü
somehow she couldn't sleep
bir türlü uyuyamıyordu
sweat
ter
He wiped off the sweat on his face with his sleeve
Yüzündeki teri koluna sildi.
to collect sth / gather sth/ hoard (t)
toplamak
he gathered himself
kendini topladı
Aunt (maternel)
Teyze
to cleanse (to render clean)
temiz kılmak
bag (t)
torba
meeting
toplantı
You organize (make) a meeting
toplantı yaparsın
to attend the meeting
toplantıya katılmak
You stay in the traffic
trafiğe kalırsın
delivery / handover
teslim
to deliver / to hand over
teslim etmek
a true / real X
tam bir X
What exactly do you want?
Tam olarak ne istiyorsun?
prison (t)
Tutukevi
just like / just as/ ebenso / genauso wie
tıpkı ... gibi
Just like the iron street gate
tıpkı demir sokak kapısı gibi
Though it was a beautiful house,it seemed as little inviting as the iron street gate.
Çok güzel bir ev olmasına rağmen, tıpkı demir sokak kapısı gibi o da hiç davetkâr gözükmüyordu.
just like tightly closed lips / sowie zusammengepreßte Lippen
tıpkı sımsıkı kapalı dudaklar gibi
The dark wooden house door just like lips tightly pressed together was so repellent that...
Kara ahşaptan ev kapısı, tıpkı sımsıkı kapalı dudaklar gibi öylesine itici duruyordu ki,
from behind one of those windows
o pencerelerin bir tanesinin arkasından
Underneath it hang another sign.
Onun altında bir tabela daha asılıydı.
temple
tapınak
lucky / fortunate (t)
tâlihli
to be in luck (t)
tâlihli olmak
less fortunate (t)
daha az tâlihli
unfortunate
kötü tâlihli
tongue twister / (nursery) rhyme
tekerleme
socially expected
toplumca beklenen
to gather / to come together / to assemble /to swarm together
toplanmak
A big crowd gathered around him.
Çevresinde büyük bir kalabalık toplandı.
seed / germ
tohum
dawnbreak /twilight / blueish colour of the sky (t)
tan
boat
tekne
Therefore Jesus entered a boat and sat down.
Bu yüzden İsa tekneye binip oturdu.
to identify
tespit etmek
The person must first identify the aspects (sides) that need to be developed,
kişi, öncelikle geliştirmesi gereken yanlarını tespit etmeli
Before exhibiting the forms of impulsive behavior, the person must first identify the things/sides that need to be developed,
Atılgan davranış biçimlerini sergilemeden önce kişi, öncelikle geliştirmesi gereken yanlarını tespit etmeli
Before exhibiting the forms of impulsive behavior, the person must first identify the things/sides that need to be developed, he has to become his own doctor.
Atılgan davranış biçimlerini sergilemeden önce kişi, öncelikle geliştirmesi gereken yanlarını tespit etmeli, kendisinin doktoru olmalıdır.
monotonous /monotone / uniform
tekdüze
witness (t) / Zeuge
tanık
The meeting is at nine.
Toplantı dokuzda.
detachment / impartiality / neutrality / objectivity
tarafsızlık
Consistency
Tutarlılık
inconsistent
tutarsız
inconsistency
tutarsızlık
chicken pie
tavuklu börek
floor (of a building)/base / sole (shoe)
taban
shoe sole
ayakkabı tabanı
Books disappeared because their covers where cut and made into shoe soles
kitaplar yok olmuş; çünkü ciltleri kesilip ayakkabı tabanı yapılmış,
door handle (t)
tutamaç
door knob
tokmak
of course /sicher
tabii ki
What is your phone number ?
Telefon numaran ne ?
my phone number
telefon numaram
How do say ... in Turkish ? (s) (lit. is it said)
Türkçede ... nasıl söylenir?
I don't know him.
Onu tanımıyorum
Nice to meet you
(sizinle) tanıştığıma memnun oldum
to meet / to introduce (t)
tanışmak
Do you speak Turkish ?
Türkçe konuşuyor musun?
I speak a little Turkish
biraz Türkçe konuşuyorum
Do you have any desserts?
Hiç tatlınız var mı?
Of course I have some water.
tabii ki biraz suyum var
taxi
taksi
Of course he likes salad.
Tabii ki salata sever.
T-shirt
tişört
slippers / flip flaps
terlik
to go to toilet
tuvalete gitmek
I need to go to toilet.
Tuvalete gitmem gerekiyor .
Do you like sweets?
Tatlı sever misin?
Congratulations !
tebrikler !
train
tren
theatre
tiyatro
I want to find the theatre.
Tiyatroyu bulmak istiyorum
to follow
takip etmek
my sweatheart
tatlım
toilet
tuvalet
toilet paper
tuvalet kâğıdı
Where is the toilet ?
tuvalet nerede?
tonne
ton
again (t)
tekrar
to repeat
tekrarlamak
rıght here
tam burada
the gym is right here
spor salonu tam burada
Can you repeat this ?
tekrarlayabilir misiniz?
tv program
televizyon programı
holiday (t)
tatil
Happy holidays !
iyi tatiller!
terminal
terminal
to take a taxi
taksi tutmak
We have to take a taxi.
Bir taksi tutmamız gerekiyor .
July
Temmuz
offer
teklif
to make an offer / to offer
teklif etmek
Let me make you an offer !
size bir teklifte bulunayım
It's a very good offer.
bu çok iyi bir teklif
ball pen
tükenmez kalem
to come to an end / to be exhausted / to run out / to be consumed
tükenmek
Maybe they'll go to the theatre.
belki tiyatroya giderler
theater play
tiyatro oyunu
to hang out (with)
-le takılmak
She will go to Turkey next winter.
gelecek kış Türkiye'ye gidecek
to clean the house
evi temizlemek
He spoke Turkish very well.
Türkçe'yi çok iyi konuşurdu.
technology
teknoloji
to refresh / renew / freshen up (replenish drinks / strength)
tazelemek
to be refreshed /replenished
tazelenmek
He seemed refreshed
tazelenmiş görünüyordu
discussion / debate / argument (mainly used for dispute)
tartışma
my dad doesn't know anything about technology
babam teknoloji hakkında hiçbir şey bilmiyor
Should we tell them about the argument?
onlara tartışmadan bahsedelim mi?
tennis
tenis
fishing
balık tutmak
to move (from somewhere)
taşınmak
experience /Erfahrung (t)
tecrübe
tour guide
tur rehberi
Then he took three arrows and nocked the first, the two others he held in his left hand.
sonra üç tane ok alıp birini yaya taktı, diğer ikisini sol elinde tuttu.
The arrow plunged hissing into the darkness.
Ok tıslayarak karanlığa daldı.
danger
Tehlike
to see whether there was any danger
tehlike olup olmadığını görmek
Eragon looked a few more minutes around to see if there was any danger, but the only thing moving was the fog.
Eragon birkaç dakika daha tehlike olup olmadığını görmek için etrafına bakındı, ama hareket eden tek şey sisti.
to be kept open
açık tutulmak
Those streets were kept open.
O sokaklar açık tutuluyordu.
Those streets were kept open by the red-cloaked (coat - c) pikemen.
O sokaklar kırmızı ceketli mızraklı askerlerle açık tutuluyordu.
all / entire / every bit
tamamı
How was your holiday?
tatilin nasıldı?
What was your best experience ?
En iyi tecrüben neydi?
This is my last offer.
bu son teklifim
to get shaved / to shave
tıraş olmak
to taste
tatmak
It was something he had never tasted before
Daha önce böyle bir şey tatmamıştı
I want to hear that story again
şu hikâyeyi tekrar duymak istiyorum
show us that video again
şu videoyu bize tekrar göster
Please don't show us those pictures again
lütfen şu fotoğrafları bize tekrar gösterme
same (t)
tıpkı
the spitting image of / Doppelgänger (t..k.. a... )
tıpkısının aynısı
we used to live in America, but we moved
Amerika'da yaşardık, ama taşındık
to climb
tırmanmak
weather forecast
hava tahmini
always read the weather forecast
her zaman hava tahminini oku
technique
teknik
to discuss / to argue
tartışmak
tournament
turnuva
to support a team (t)
takım tutmak
as we speak; right this second
tam şu anda
they're arriving in Ankara right this second
tam şu anda Ankara'ya varıyorlar
Are you following?
takip ediyor musun?
Experience (t) is the best teacher
tecrübe en iyi öğretmendir
this is just a silly argument
bu sadece aptalca bir tartışma
to describe (tf) (also for way directions - turn left, second to the right..)
tarif etmek
either describe or draw
ya tarif et ya da çiz
you can either describe the woman or you can draw a picture of her
kadını ya tarif edebilirsin ya da bir resmini çizebilirsin
to describe (tv) (a quality nice /beautiful /newly constructed - not for giving directions !)
tasvir etmek
let me give you some advice
sana biraz tavsiye vereyim
road sign
tabela
finally we found a road sign
sonunda bir tabela bulduk
eat sweet talk sweet (let's..)
tatlı yiyelim, tatlı konuşalım
frugal /genügsam / sparsam
tutumlu
this treatment works immediately
bu tedavi hemen işe yarıyor
the police can't arrest the suspect without evidence
polis şüpheliyi kanıt olmadan tutuklayamaz
designer
tasarımcı
ball
top
to thank
teşekkür etmek
I can't thank you enough
ne kadar teşekkür etsem az
to represent
temsil etmek
commercial
ticari
basic
temel
to identify / define (math/ chemistry/NOT: in criminology)
tanımlamak
God helps those who help themselves
Tanrı, kendilerine yardım edenlere yardım eder
I made a list of the places I went to on holidays.
Tatilde gittiğim yerlerin listesini yaptım.
Pass me the salt
Tuzu uzat
to ingurgitate / tuck in / stuff oneself
tıkınmak
to eat like a pig / to tug in like a pig
domuz gibi tıkınmak
A hungry chicken dreams (sees) of herself in a wheat store. meaning: [Generally used in a tongue-in-cheek way.] 1. In hopeless situations, one indulges in all sorts of wistful imaginings.
Aç tavuk kendini buğday ambarında görür.
to guess /estimate
tahmin etmek
I should have guessed
Tahmin etmeliydim
Can I taste one ?
Bir tane tadabilir miyim?
Kaki
trabzon hurması
tropical fruit /Südfrüchte
tropikal meyveler
cereal flakes / Getreideflocken
tahıl ezmesi
Vollkorn /complete (e.g. rice)
tam (taneli ) tahıl
Estragon
Tarhun
peppercorn
tane karabiber
prediction /estimation / Einschätzung /Hochrechnung/ Vorhersage
tahmin
according to estimations /nach Schätzungen / schätzungsweise
tahminlere göre
estimator / Vorhersager / forecaster
tahminci
weather forecaster
hava tahmincisi
a wild guess
kaba tahmin
a stab in the dark / wild (round) guess
yuvarlak tahmin
just as I guessed
tam tahmin ettiğim gibi
Guess the meaning
anlamı tahmin et
I never would have guessed
asla tahmin edemezdim
I thought so
ben de öyle tahmin etmiştim
You ll never guess whom I ran across a few days ago
birkaç gün önce kime rastladım tahmin bile edemezsin
as might be expected
tahmin edilebileceği gibi
overestimated
fazla tahmin edilmiş
Fill in the blanks / guess the rest yourself
gerisini sen tahmin et
guess my age
yaşımı tahmin et
Guess what (happened)
Tahmin et noldu
Lucky guess
şanslı tahmin
striped / tabby / getigert cat
tekir kedi
to pull oneself together / sich fassen / sich aufrappeln
toparlanmak
to worry s.o. / jem. beunruhigen / perturb a bit (not as strong as kaygılandırmak)
telaşlandırmak
he kept repeating
tekrarlayıp duruyordu
Everyone who tasted them would always want more
Onun tadına bakan herkes daha fazlasını isterdi.
Petal / Blütenblatt /('crown leaf') biol. otherwise ciçek yaprağı
taçyaprak
bud /Knospe
tomurcuk
Stapler /Klammeraffe /Hefter
tel zımba
Please repeat !
Tekrar et lütfen !
heel / Ferse /Hacken
topuk
finger/foot nail
tırnak
answer all (e-mail)
tümünü yanıtla
We are not technophobic people.
Teknofobik insanlar değiliz.
bottle opener /Korkenzieher
tirbuşon
Kress
tere
Can you fix it now?
Şimdi tamir edebilir misiniz?
One way / one direction
Tek yön
tourist
turist
Are there plates/dishes ?
Tabak var mı ?
Yes of course
Evet tabii
tropical belt / tropics
tropikal kuşak
Chalk
tebeşir
jewelry /ornament (t)
takı
turquoise (t)
turkuaz
Titanium / Titan -Ti 22 ( geçiş metalleri / Gümüş gri metalik beyaz)
Titanyum
shade (of a colour)
ton
in a slightly grayish shade
hafif gri tonda
crane /Kranich
turna
peacock /Pfau
tavuskuşu
peacock feather
tavuskuşu tüyü
a proud peacock
kibirli bir tavuskuşu
Lark /Feldlerche
toygar
trumpet
trompet
eclipse
tutulma
right in the middle
tam ortasında
a door having a handle of shining brass right in the middle
tam ortasında parlak pirinçten bir kolu olan kapı
It had a door having a handle of shining brass right in the middle
tam ortasında parlak pirinçten bir kolu olan kapısı vardı
tong /Greifzange (to hold e.g. cotton balls/medicin)
tutma pensesi
thermometer
termometre
to add (+)
toplamak
bathed in sweat / schweissgebadet
tere batmış
cold (icy) sweat
buz gibi ter
to shake all over / to tremble like an aspen leaf
tir tir titremek
Wad / Stapel /Bündel (e.g. banknotes, letters)
tomar
hairpin /bobby pin
toka
with a very strident voice
tiz mi tiz bir sesle
sugar tongue
şeker tutacağı
'Allahüekber' shouting
tekbir
sweetness
tatlılık
The sweetness of a friend comes from the counsel of the soul. (Prov 27 : 9)
Dostun tatlılığı candan gelen öğüttendir.
sweet
tatlı
uneasy (t)
tedirgin
uneasiness (t)
tedirginlik
She noticed the uneasiness (t) that was in his face.
yüzündeki tedirginliği fark etti.
auspicious / favorable
tekin
spooky / haunted
tekin olmayan
weird /eerie /unlucky (t)
tekinsiz
tune / timber
tını
Spit downwards, but your beard gets in the way; spit upwards, but your moustache is there. : facing a situation in which one has to choose between two equally disaster-spelling options.
Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.
to spit
tükürmek
shrine
türbe
skin (t)
ten
The ships (t) pass slowly
Tekneler yavaş yavaş geçiyor.
field
tarla
Field crow
tarla kargası
Usually they dress black like field crows
Genelde tarla kargaları gibi kara giysiler giyerler
She couldn't hinder her voice to tremble from anger.
Sesinin öfkeden titremesini engelleyemedi.
Little hill / mound / knoll
tepecik
to swob /exchange
takas etmek
pursuit / chase /Verfolgung
takip
Define it however you like
nasıl tanımlarsanız tanımlayın
agricultural worker /Landarbeiter
tarım işçisi
misfortune (t)
tâlihsizlik
counter / Theke
tezgâh
immaculate / very clean / spotless
tertemiz
Every place was scrupulously clean as if its owner spent his free time in digging out out minuscule dirt pieces that were in hidden cracks
Sanki sahibi boş zamanlarını gizli çatlaklardaki minicik pislik parçalarını kazımakla geçiriyormuş gibi her yer tertemizdi.
He wiped the counter with an old (worn) rag (piece of cloth)
Tezgâhı eskimiş bir bez parçasıyla siliyordu.
to drum (with one's fingers)
(Parmaklarıyla) tempo tutmak
The man drummed / tapped with his finger on the counter.
Adam parmağıyla tezgâhta tempo tuttu.
phrase /expression /locution
tabir
caution /measure /precaution
tedbir
to be on the safe side / to err on the side of caution
tedbiri elden bırakmamak
to throw caution to the wind
tedbiri elden bırakmak
to dispute
tartışma yaşamak
Did you have a dispute with someone?
Biriyle tartışma mı yaşadın?
Did you dispute with s. o.?
Biriyle mi tartıştın?
misfortune / ill luck
terslik
if nothing goes wrong
bir terslik olmazsa
We see each other tomorrow if nothing goes wrong /See you tomorrow...
bir terslik olmazsa yarın görüşürüz
Are you sweating ?
Sen terliyor musun?
I am sweating
terliyorum
to get a promotion
terfi almak
In that period I got promoted twice.
Bu dönemde iki kez terfi aldım.
white-skinned / fair
beyaz tenli
What a coincidence !
Ne tesadüf !
What a coincidence ! Me, too!
Ne tesadüf ! Ben de !
fully
Tamamıyla
if you fully (completely) understood
Tamamıyla anladıysanız
counter / workbank
tezgâh
the tools on the workbench
Tezgâhtaki aletler
clerk / shop assistant / salesman
tezgâhtar
He doesn't like meetings very much.
Toplantılardan çok hoşlanmaz.
to leave the shop
mağazayı terk etmek
What desserts do you have?
Tatlı olarak ne var?
What would you recommend to us?
Bize ne tavsiye edersiniz?
try something (lit: just look once at its taste)
bir tadına bak
screw driver
tornavida
You should taste every dish of Turkish cuisine.
Türk mutfağının her yemeğini tatmalısınız.
Look what a coincedence !
Tesadüfe bak!
Don't you know her/him ?
Tanımıyor musunuz?
to be stuck / to be blogged
tıkanmak
on the brigdes the traffic is blocked (clogged/stuck)
köprülerde trafik tıkanıyor
The person you meet will never stay the same as you first knew.
Tanıştığınız insan, hiç bir zaman ilk tanıdığınız gibi kalmaz.
pack up and leave
tası tarağı toplayıp gitmek
evacuation / release / discharge
tahliye
Following (after) the decision to release (him) the man was brought to his home.
Adam tahliye kararının ardından evine getirildi.
Upon(following) his release he has been viewed while preparing his suitcases at home.
Tahliyesinin ardından evinde bavullarını hazırlarken görüntülendi.
teleconference
telekonferans
video teleconferencing
görüntülü telekonferans
audio teleconferencing
görüntüsüz telekonferans
to be connected via teleconferencing
telekonferans yöntemi ile bağlanmak
The witnesses at Manisa were connected to the court via teleconferencing
Manisa'daki tanıklar telekonferans yöntemi ile mahkemeye bağlandı
representative
temsilci
This kind of stuff is on the market.
Bu tip şeyler pazarda var.
break / school break / recreation
teneffüs
during recreation (school break)
teneffüste
house-cleaning
ev temizliği
exhausted (t)
tükenmiş
He feels exhausted and frustrated.
O tükenmiş ve sinirli hissediyor.
to keep warm
sıcak tutmak
Does the coat keep you warm ? No, it doesn't.
Montu seni sıcak tutuyor mu? Hayır, sıcak tutmuyor.
pain that will never leave
hiçbir zaman terk etmeyecek olan acı
pain that will never leave completely
hiçbir zaman tam olarak terk etmeyecek olan acı
He waited for the pain that would never leave completely to subside.
Hiçbir zaman tam olarak terk etmeyecek olan acının dinmesini bekledi.
Human trafficking
İnsan Ticareti
After treatment at the hospital
Hastanesi'ndeki tedavisi sonrasında
to escalate
tırmandımak
to inflame the crisis / to escalate the crisis
krizi tırmandırmak
to increase the tension / to escalate the tension
gerilimi tırmandırmak
bölgedeki gerilimi tırmandırmak
to increase the tension in the region
we recommend that you stay away from any interference
her türlü girişimden uzak durmasını tavsiye ediyoruz
to ressort to
tevessül etmek
not to ressort to unlawful rules
hukuk dışı kurallara tevessül etmemek
she collects the dirty wash
kirli çamaşırlarını toparlayacak
a new recipe
yeni bir tarif
a whole box
bir tam kutu
Thailand / Thai
Tayland
Thai food
Thai yemeği
We will be living far away from each other after I move.
Ben taşındıktan sonra birbirimizden çok uzakta yaşayacağız.
Since I moved we live so far away from each other.
Taşındığımdan sonra birbirimizden çok uzakta yaşıyoruz.
We've been living too far from each other since I moved.
Taşındığımdan sonra birbirimizden çok uzakta yaşıyorduk.
He has never time for cleaning.
Temizliğe asla zamanı olmaz.
he is very nerveous /uneasy about it
onunla ilgili çok tedirgin
to promote
terfi ettirmek
to be promoted (...e)
terfi edilmek
to step up / to work one's way up / to advance
terfi etmek
to economize / save
tasarruf etmek
to charge /to caution
tembihlemek
she cautioned us not to talk to anyone
kimseyle konuşmamayı bize tembihledi
she had cautioned/charged me so many times
bunu bana defarlarca tembihlemişti
So that we could meet him for the first time.
onunla ilk kez tanışabilelim diye.
Let them be able to get acquainted with / that they can get to know him (imp / potential / 3pl)
tanışabilsinler
ki onunla ilk defa tanışabilsinler
so they could meet him (get to know him) for the first time.
it finished later than I expected
tahmin ettiğimden daha geç sona erdi
to ask for / to demand / to claim
talep etmek
to request a lawyer
avukat talep etmek
to demand money from someone
birinden para talep etmek
to demand a guarantee
garanti talep etmek
to ask for reduction
indirim talep etmek
to demand revenge
intikam talep etmek
to kindly request
nazikçe talep etmek
to request an autopsy
otopsi talep etmek
to ask for an appointment
randevu talep etmek
to ask for compensation / to claim damages
tazminat talep etmek
to ask for a fee
ücret talep etmek
to ask for help
yardım talep etmek
in one go / all at the same time / in one lump / all at once
tek seferde
there are hundreds of people trying all to leave at once
tek seferde gitmeye çalışan yüzlerce insan var
supply
tedarik
supplier
tedarikçi
main suppliers / key suppliers
ana tedarikçiler
I wanted advise from them.
Olardan tavsiye istedim.
portable
taşınabilr
Memory stick / flash memory
taşınabilir bellek
one of the important cities in history
tarihteki önemli şehirlerden biri
one of the most important events in history
tarihteki en önemli olaylardan biri
After ten years / For a decade the Spartans could not take Troya.
On yıl sonunda Spartalılar Truva'yı alamadı.
chicken bones
tavuk kemikleri
crocodile
timsah
psychiatric hospital / madhouse / asylum
tımarhane
Working all day long I run out of energy.
Gün boyu çalışmaktan enerjim tükeniyor.
someone I know
tanıdığım biri
somebody I didn't know
tanımadığım bir kimse
decent /well-bred /cultivated /genteel /civilized
terbiyeli
decent people
terbiyeli insanlar
reparation works
tamir işleri
new / early grown / out of season
turfanda
fruit out of season / early grown fruit
turfanda meyve
public transport vehicles
toplu taşıma araçları
Only official and public transport vehicles were allowed at the event
Sadece resmi ve toplu taşıma araçlarına izin verilen etkinlikte
saltiness
tuzluluk
to salt
tuzlamak
salinization /Versalzung (soil)
tuzlanma
basically
temel olarak
grounds (coffee) / coffee grounds leftover in the cup
telve
coffee grounds
kahve telvesi
Some people look at coffee grounds to learn about the future.
Bazıları gelecek öğrenmek için kahve telvelerine bakar.
they should be defined as (being)
olarak tanımlanmalıdırlar
fundamentally flawed
temelinden kusurludur
if / in case of / supposing that
takdirde
in case it snows / supposing it snows
kar yağdığı takdirde
otherwise / if not / or else
aksi takdirde
in this case (t)
bu takdirde
if required / if requested
istenildiği takdirde
as may be required
durum gerektirdiği takdirde
if necessary
gerektiği takdirde
if no agreement is reached / in case of non agreement
anlaşma olmadığı takdirde
in default of payment
ödenmediği takdirde
isolation / loneliness
tenhalık
my loneliness
tenhalığım
My eyes speed up your loneliness (from a poem of Attila İlhan )
gözlerim hızlandırır tenhalığını
saw
testere
handsaw
el testeresi
electric saw
elektrikli testere
an electric saw cutting trees in the forest
ormanda ağaç kesen bir elektrikli testere
trigger / Auslöser
tetik
When one opens the handle the trigger emerges
tutma yerini açınca tetiği ortaya çıkıyor
handrail /rail (t)
tırabzan
Louis XIV style
XIV Louis tarzı
colorful, polished and gold gilded XIV Louis style writing desk
renkli, cilalı ve altın yaldızlı XIV Louis tarzı yazı masası
to hold together
bir arada tutmak
road signs /Verkehrsschilder
trafik levhaları
ration /portion (t)
tayin
to determine /to name /to designate
tayin etmek
to be in control of one's destiny
kendi kaderini tayin etmek
to predetermine /to predestine
önceden tayin etmek
to appoint s. o. as an arbitrator
hakem tayin etmek
to appoint s. o. as a heir /to designate a heir
mirasçı tayin etmek
to set a target /to set a goal
hedef tayin etmek
exactly / to a T / all of a piece
tıpatıp
to fit like a glove
tıpatıp uymak
identical / replica
tıpatıp aynı
doppelg¨änger (t.. t)
tıpatıp aynısı
made from the same mold / cut from the same cloth (b.t.b.)
birbirinin tıpatıp benzeri
to bear a striking resemblance to
tıpatıp benzemek
tray
tepsi
on a silver tray
gümüş bir tepsi içinde
on a silver tray
gümüş bir tepsi içinde
Leslie would definitely go crazy if she saw that telefon laying on a silver tray.
Leslie telefonun gümüş bir tepsi içinde durduğunu görseydi kesinlikle çıldırırdı.
to threaten
tehdit etmek
full to the brim
tıka basa dolu
his bag was full to the brim 4/crammed with illegal sleeping pills
çantası tıka basa yasadışı uyku ilaçlarıyla doluydu.
to stuff oneself
tıka basa yemek
to tuck in /to overcrowd /to fill to ocerflowing /to clutter/
tıka basa doldurmak
to tuck in *to stuff one's mouth
ağzını tıka basa doldurmak
to tolerate /to suffer /to endure
tahammül etmek
I can't stand/take/endure this word
Bu kelimeye tahammül edemiyorum.
to kick
tekmelemek
to kick s.o.'s ass. / jem. in den Hintern treten
kıçını tekmelemek
to kick (s. o.) senseless
bilinci kaybolana kadar tekmelemek
to kick against smthg
bir şeyi tekmelemek
To open that door you need to give it (li. you'll give it) a good kick.
Kapıyı açmak için, güzel bir tekme atacaksın.
Comb your hair in the shower to save time.
Zamandan tasarruf etmek için saçını duşta tara.
saving /economy /retrenchment
tasarruf
to be in a bad mood (lit. one's nerves are on the hill)
sinirleri tepesinde olmak
Don't talk to him. He's in a bad mood.
Onunla konuşma. Sinirleri tepesinde.
passionate
tutkulu
I am a passionate fotographer.
Tutkulu bir fotoğraçıyım.
to freak out /see red /blow up /flip one's handle
tepesi atmak
don't freak out /don't go nuts / don't blow up
Tepen atmasın
Don't freak out, but I just lost our entire savings in a poker game.
Tepen atmasın ama, tüm birikmiş paramızı poker oyununda kaybettim.
we both stepped (went) a little backwards and smiled sweetly with a respectful expression.
ikimiz de biraz geriye gidip, tatlı tatlı, saygılı bir ifadeyle gülümsedik.
She had gathered the hair loosely with hairpins
saç tokalarıyla gevşek bir biçimde toplamıştı.
Teşekkür ederim" demek için en A smile is the best way to say "thank you".
Teşekkür ederim" demek için en iyi yol bir gülümsemesi.
Please complete your exercise.
Lütfen eğitimini tamamla.
to be on guard /to be alert (lit. to be on the trigger)
tetikte durmak
The dogs being on alert growled/snarled.
Tetikte duran köpekler hırladılar.
rifle / Jagdgewehr - a gun, especially one fired from shoulder level, having a long spirally grooved barrel intended to make a bullet spin and thereby have greater accuracy over a long distance. "a hunting rifle"
tüfek
to break out in sweat
ter basmak
the man breaking out in sweat in his parka
parkasının içinde ter basan adam
a smile (t)
tebessüm
unpretentiousness /modesty
tevazu
though a bit strange
biraz tuhaf da olsa
one for each
birer tane
There was a door at each end of the room.
Odanın iki ucunda birer tane kapı vardı.
tailor /seanstress /Schneider(in)
terzi
Smiling a girl in white extended a tray full of crystal wine glasses towards him.
Gülümseyen, beyazlı bir kız ona kristal kadehlerle dolu bir tepsini uzattı.
There is sthg I didn't fully understand (a thing got stuck to my mind)
bir şey(e) aklıma takıldı
dont worry about it too much (let your mind not be more stuck)
fazla aklın takılmasın
I haven't eaten any fish for three weeks straight (shark in Nemo)
Tam üç haftadır hiç balık yemedim.
I have never known my father.
Ben babamı hiç tanımadım.
let me introduce
tanıştırıyım
let me introduce
tanıştırıyım
to get satiated /to get filled up to the brim
tıka basa doymak
filled up to the brim (with food) but not satified in the least
tıka basa doymuş ama hiç mi hiç tatmin
filled up to the brim (with food) but not satified in the least
tıka basa doymuş ama hiç mi hiç tatmin
one by one
teker teker
they disappeared (were lost from sight) one by one
teker teker gözden kayboldular
wish /request /petition (t)
temenni
train whistle
tren düdüğü
train whistles
tren düdükleri
In fact, he was amazed at how she endured so much fatigue.
Hatta bu kadar yorgunluğa nasıl tahammül ettiğine şaşıyordu.
to honour
teşrif etmek
talısman /amulet /charm /spell
tılsım
to break the spell
tılsımı bozmak
a spell of power / a power(ful) talisman
kudret tılsımı
to rasp (voice)
törpülemek
"Your Master is coming, " the Myrdraal's voice was rasped like a dry snake skin (d) being crushed. (crumbled)
'Efendiniz geliyor,' Myrdraal'in sesi kuru bir yılan derisinin parçalanması gibi törpüleniyordu.
trollocs (half human half animal creatures from the Wheel of time)
trolloclar
The trollocs having already fallen their bellies to the ground were writhing as if they wanted to dig and enter into the ground.
Trolloclar kendilerini çoktan karın üstü yere atmışlar, yeri kazıp içine girmek istemiş gibi kıvranıyorlardı.
I serve with humility
tevazu ile hizmet ediyorum
quickly (t)
tez
May the Day of his return come quickly(t) !
Dönüş Günü tez gelsin!
to rattle /clatter (e. g. teeth)
takırdamak
they should not rattle /let them not rattle (imp neg pl)
takırdamasınlar
He pressed his teeth together, so they would not rattle.
takırdamasınlar diye dişlerini sıktı.
We shook(squeezed) hands as if we knew each other from before.
Pek eskiden tanışırmışcasına el sıkıştık.
cleanish /nearly clean
temize yakın
Normally I would wear whatever cleanish was on thefloor, but today was special.
Normalde, yerde temize yakın ne varsa alır giyerdim, ama bugün özeldi.
rape / assault
tecavüz
rapist
tecavüzcü
Turning around (to my back) I prepared to run, my mind was full of rapists and murderers.
Arkamı dönüp koşmaya hazırlandım, zihnim tecavüzcüler ve katillerle doluydu.
to kick /give a kick
tekme atmak
to plan to give a kick /to intend to kick
tekme atmayı planlamak
"Damn it Robbie! "I cursed while advancing slowly towards him planning to give him a kick.
Tekme atmayı planlayarak ona doğru ağır ağır ilerlerken, 'Kahretsin Robbie!', kükredim.
overcrowded /chock-full
tıklım tıklım
while I was trying to make myself a way through the overcrowded hallway
tıklım tıklım koridorlarda kendime yol açarken
to expose /exhibit /display (t)
teşhir etmek
as if a spotlight shone right on me and I was on display
sanki spot ışıkları doğrudan üzerime çevrilmiş ve teşhir edilmiştim.
He was clad in black and silvery tones
Siyah ve gümüşi tonlarda giyinmiş
pale skinned
soluk tenli
the Haunted Court / the Unseelie Court (Court of Dark Pixies/Feries)
Tekinsiz Divanı
why do you hang out with me all this time
neden bunca zamandır benimle takılıyorsun
To stay this long in one place is dangerous.
Bir yerde bu kadar uzun süre durmak tehlikelidir.
What liitle grass remained was yellow and dying.
Tek tük kalan otlar sararmış, ölüyordu.
I washed plates, goblets, pots and pans piling up like mountains.
Dağ gibi biriken tabak, kadeh, tencere ve tavaları yıkadım.
a grain sack
bir tahıl çuvalı
to spark /trigger /set off /induce
tetiklemek
The reason(n) was not only (s) Prince Ash, though (g) he had sparked my desire not to be noticed.
Nedeni sadece Prens Ash değildi, gerçi fark edilmeme isteğimi tetiklemişti.
I thought that more robust (drastic/sound) measures should be taken.
Daha sağlam tedbirlerin alınması gerektiği düşündüm.
lieutnant (t)
teğmen
"Leave it! You collect that later!" (e. g. dishes on the table)
'Bırak bırak, sonra toplarsın!'
When you get to know him you (will) like him a lot
tanıyınca çok seversin
to come/go somewhere even though you hate it and you dont want to do it, but you know that you have to do it whether you like it or not
tıpış tıpış gelmek / gitmek
He will come to you (whether he likes it or not)
O, sana tıpış tıpış gelecek.
pink tinted /rose coloured /bed of roses /rosarot
tozpembe
to see through rose coloured glasses
tozpembe görmek
to see the world through rose coloured glasses
dünyayı tozpembe görmek
Life is not just pink. /Life is not a bed of roses.
Tozpembe değil hayat.
tuna/thon /Thunfisch (t)
tonbalığı
doll
taş bebek