o

QuestionAnswer
He /she / it / that
o
You are always welcome. (May it be, I always wait)
Olsun, her zaman beklerim.
Jungle book/ das Dschungelbuch
Ormanın kitabı
spoilsport / Spielverderber
oyunbozan
I don't want to be a spoilsport
Oyunbozan olmak istemem
hide and seek
saklambaç
to play hide and seek
saklambaç oynamak
room
oda
to read
okumak
ocean
okyanus
Uncommon/ unusual /extraordinairy/ abnormal (d)
olağandışı
possibility
olasılık
to become
olmak
shoulder
omuz
in her / in him
onda
they
onlar
his /her
onun
there
Orada
wood / forest / jungle
orman
1. one´s immediate surroundings, the area around one. 2. middle, central.
ortalık
Hitch hiker
otostopçu
living room / sitting room
oturma odası
to sit
oturmak
baby goat / kid
oğlak
to/at them
onlara
event
olay
this event happened
bu olay olmuştu
the essence of the event / the chief point of the incidence
olayın özü
a doll
oyuncak bir bebek
if I am
olsam
ten
on
nineteen
on dokuz
the ninetenth
on dokuzuncu
the ninetenth century
on dokuzuncu yüzyıl
its being thicker / it to be thicker (acc. case)
onun daha kalın olmasını
arrow
ok
(a) bow and arrow (lit. arrow and bow)
ok ve yay
The arrow was ready to be pulled
Ok çekilmeye hazırdı.
grass / herb
ot
Honour
onur
my honour
onurum
Oven / stove / furnace (january)
ocak
to be thrown into the furnace
ocağa atılmak
whereas / however
oysa
However (whereas) Your heavenly Father knows
Oysa göksel Babanız bilir
then / in that case
o zaman
In that case / therefore (h)
O hâlde
quite / rather /pretty
oldukça
to rubb (over)/ massage
ovalamak
He rubbed his head.
Kafasının üstüne ovaladı.
He did not even have to be there.
Onun oralarda olması bile gerekmiyordu.
When will that be?
Ne zaman olacak?
With all of / with the utmost of
olanca ... ile
with all his might
olanca kuvvetiyle
with all the heavyness (impact/weight) of his task/office
görevinin olanca ağırlığı ile
to acknowledge / affirm /confirm
onaylamak
He shook his head disapprovingly
onaylamayarak başını salladı.
He is in a room.
Bir odada.
together with it
onunla beraber
game (not sports)
oyun
toy
oyuncak
affirmation / confirmation / approval /okay
onay
to play
oynamak
they should have been here a month ago
bir ay önce burada olmalıydılar
to show up / come into the open
ortaya çıkmak
showing his teeth (lit. in a fashion that his teeth would emerge)
dişleri ortaya çıkacak şekilde
It wouldn't be good at all.
Hiç iyi olmazdı.
arrows with goose feathers attached
kaz tüylerini takılı olduğu oklar
quiver (o)
okluk
a quiver with arrows inside
okların bulunduğu bir okluk
exceptional/ extraordinary / remarkable / spectacular (...ü)
olağanüstü
as if she wanted to make sure that it was there
orada olduğundan emin olmak istercesine
authority
otorite
with authority
otoriteyle
to create/ form / constitute
oluşturmak
They formed a blood lake
bir kan gölü oluşturdular
until they formed a ring of fire
bir yangın halkası oluşturana dek
with an extraordinary speed (...ü)
olağanüstü bir hızla
place /environment ( where you are / not surroundings) / atmosphere (o)
ortam
to hang out with many people (to flow into the places/environments)
ortamlara akmak
someone who is the centre of conversation at every table (lit the man of the place)
ortam adamı
the temperature of this place/location
ortam sıcaklığı
Let's not talk about this here/in this place (in the presence of these people)
Bu ortamda bunu konuşmayalım.
It stayed where it was
olduğu yerde kaldı
It stayed vibrating where it was
titreyerek olduğu yerde kaldı
grassland / pasture
otlak
The traces showed that the deer had been on the grassland only half an hour before.
İzler geyiğin yalnızca yarım saat önce otlakta olduğunu gösteriyordu.
where I (we) live
bizim orası
common name
ortak adı
common name for bipedal, two winged volatile/flying animals
iki ayaklı, iki kanatlı uçucu hayvanların ortak adı
gourmand / glutton / voracious
obur
People like Yana always looked for exceptions, different possibilities and exoticism.
Yana gibi kişiler; kuraldışılıkları, farklı olasılıkları ve egzotikliği ararlardı.
in the hand of toys called coincidence/chance (an addition which is incorrectly making a double passive /common mistake)
tesadüf den(il) en oyuncakların elinde
Don't read !
Okumayın
Do not read beyond this page !
Bu sayfadan sonrasını okumayın !
a possibility
bir olasılık
The book she had read was under her head.
Okuduğu kitap başının altındaydı.
to rubb (against each other)
ovuşturmak
she rubbed her eyes and...
gözlerini ovuşturup
whatever the methodes/ egal durch welche Methoden
ne şekilde olursa olsun
however /peu importe comment
nasıl olursa olsun
however whatever the means /wie und wodurch auch immer
ne şekilde ya da nasıl olursa olsun
Therefore (o.i.) do not fear.
Onun için korkmayın.
to prophesy / to inform in advance
olacakları önceden bildirmek
the fast(ing)
oruç
to fast
oruç tutmak
to put forth / to produce
ortaya koymak
ockergelb
koyu sarı
Rhododendron
ormangülü
Only one magpie from inside one of the rhododendron bushes growing around the house...
Yalnızca, evin çevresinde büyüyen ormangülü çalılarının birinin içinden bir tane saksağan
just happen to
oluvermek
'People' reading this (news) also read ...
Bu haberi okuyanlar bunları da okudu
It is (possible) / (es) kommt vor
olur
to enter a group of friends/ to be around new people
ortama girmek
to become the favourite of the group of friends/new people which is entered (= which one has entered)
girilen ortamın favorisi olmaktır.
Impulsiveness is to become the favourite of the group of friends/new people which is entered (= which one has entered)
Atılganlık girilen ortamın favorisi olmaktır.
people who are always longed for (who are always missed)
hep özlenen kişiler
There are those people who are always longed for (who are always remembered/missed)
hep özlenen o kişiler vardır
(even/what is more) they are loved for an unknown reason
ya sebebi bilinmeden sevilirler
There are those people who are always longed for (who are always remembered/missed) (even) loved for an unknown reason
Hep özlenen o kişiler vardır ya sebebi bilinmeden sevilirler
backbone /spine
omurga
with a disagreeing voice
onaylamayan bir sesle
The answer that uncle (a) gave with a/his disagreeing voice
Amca'nın onaylamayan sesiyle verdiği cevap
Turn on the television at ten o'clock today.
Bugün onda televizyonu aç.
Where is theirs?
Onlarınki nerede ?
plain / meadow
ova
thirty
otuz
Obelix (the greedy /gourmand)
Oburix
the Middleages
Ortaçağlar
Thousands of books disappeared in the Middleages.
Ortaçağda binlerce kitap yok olmuş.
Thousands of books disappeared in the Middleages, because with their pages steam baths were heated.
Ortaçağda binlerce kitap yok olmuş, çünkü sayfalarıyla buhar banyoları ısıtılmış.
fine with me
olur
Is it for me ?
O benim için mi ?
It is for you.
O senin için.
She is wonderful
o harika
It's nice
o hoş
son
oğul
Who are they?
onlar kim?
That isn't my daughter.
O kızım değil
He works in an office.
Bir ofiste çalışıyor.
hotel
otel
stuff like that
onun gibi şeyler
bus
otobüs
I have to have...
... -m olması gerekiyor
You have to have...
... -n olması gerekiyor
You have to have a ticket and a visa .
bir biletin ve vizen olması gerekiyor
the tenth
onuncu
how many chairs are in the living room.
oturma odasında kaç sandalye var?
to play a game
oyun oynamak
I won't be at school tomorrow.
yarın okulda olmayacağım
with him
onunla
with them
onlarla
I loved him.
onu sevdim
cavity
oyuk
she had a pretty good career five years ago
beş yıl önce oldukça iyi bir kariyeri vardı
bus trip
otobüs gezisi
The moonlight was illuminating a motionless lump (stack) consisting of up to twenty deers on the grass.
Ay ışığı, yirmi kadar geyiğin çimenlerin üstünde oluşturduğu hareketsiz yığını aydınlatıyordu.
than /in comparison to / in proportion to
oranla
compared to them
onlara oranla
their hair (fur) was so white that compared to them even the snow seemed less white
tüyleri öylesine beyazdı ki kar bile onlara oranla daha az beyaz görünmekteydi
they nearly sat down
oturayazdılar
player /actor
oyuncu
he's the player of the year
o yılın oyuncusu
he's the player of the year
o yılın oyuncusu
to send off (the game)
... oyundan atmak
send him off!
onu oyundan at!
please sit down
lütfen oturun
vote
oy
probably
büyük olasılıkla
it is a piece of cake!
çocuk oyuncağı!
it is a piece of cake!
çocuk oyuncağı!
natural /normal / usual/ common
olağan
it was the natural choice
olağan bir seçimdi
(that is) in the middle
ortadaki
we walked into the jungle
ormana girdik
the arrow hasleft the bow / the dies are cast
ok yaydan çıktı
without
olmadan
crime scene
olay yeri
negative
olumsuz
positive
olumlu
think positively
olumlu düşün
organisation
organizasyon
rate
oran
to develop at a ... rate
... oranında artmak
My house has two rooms
Evim iki odalı
My house has one room
Evim tek odalı
encampment / milit.camp
ordugah
to encamp
ordugah kurmak
The Angel of the Lord encamps around those who fear Him, he delivers them.
RaB'bin meleği Ondan korkanların çevresine ordugah kurar, kurtarır onları.
to idle / to hang around / to potter / to linger
oyalanmak
seat / potty (Nachttopf)
oturak
on a higher seat
daha yüksek bir oturakta
Behind the dwarf in the middle of the sledge on a higher chair a very different person was sitting
Cücenin arkasında, kızağın ortasında, daha yüksek bir oturakta çok farklı biri oturmaktaydı
possibility
olanak
Only it seemed that there was no possibility (for him) to move
ancak kıpırdamasına olanak yokmuş gibi görünüyordu
Edmund was sure she was goıng to do something frightful, only it seemed that there was no possibility (for him) to move
Edmund onun korkunç bir şey yapacağına emindi, ancak kıpırdamasına olanak yokmuş gibi görünüyordu
ripe / reif
olgun
Are they ripe ?
Bunlar olgun mu?
He tried to behave normal (as usual)
olağan davranmaya çalıştı
impossible (o)
olanaksız
benches
oturma bankları
When does the bus leave?
Otobüs ne zaman kalkar ?
self portrait
otoportre
portrait
portre
portrait drawing
portre çizimi
portrait painting
portre resim
portrait fotography
portre fotoğraf
automatic
otomatik
automatically
otomatik olarak
opal
opal
Onyx
oniks
Obsidian (black shining stone) (o)
obsidyen
oxygen / Sauerstoff - O 8
oksijen
school direktor
okul müdürü
knight /Bube /valet (cards) (o)
oğlan
playcard
oyun kağıdı
to mix the cards
oyun kartları karmak
opera
opera
to consist of / to be formed by
oluşmak
An atom consists of a nucleus and an orbit.
Bir atom; çekirdek ve yörüngeden oluşur.
Back then / in those days they were only a theory.
O zamanlar bunlar sadece teori.
Back then proton,neutron and electrons were believed to be the smallest materials.
O zamanlar, en küçük maddelerin proton, nötron ve elektron olduğuna inanılıyordu.
It (there) is the only place I've got.
Sahip olduğum tek yer orası.
(fire)wood / log (o)
odun
They threw the blabbermouth into Hell; he shouted "The logs are wet!"
Boşboğazı cehenneme atmışlar; "odun yaş" diye bağırmış.
Why don't you sit / come on sit down (insisting imp.) (sg)
otursana
Why don't you sit / come on sit down (insisting imp.) (Pl)
otursanıza
as strong as she could be /as strong as possible
olabildiğince güçlü
trying to appear as strong as possible
olabildiğince güçlü görünmeye çalışarak
At the most inappropriate moments
en olmadık zamanlarda
to focus
odaklamak
to be focussed on a dative /to stay focussed /to concentrate /to set sight on sthg
odaklanmak
Her eyes were focussed on his lips.
Gözleri adamın dudaklarına odaklanmıştı
We got another problem. / Another problem arose (took shape) for us.
bizim başka bir sorunumuz oluştu.
a magic spray that you can create yourself pretty easily.
Oldukça kolay bir şekilde kendin oluşturabileceğin sihirli bir sprey
when he was/had made sure (...c.)
emin olunca
when he was/had made completely sure (...c.) that she had fallen asleep
onun uykuya daldığından iyice emin olunca
when he was/had made completely sure (...c.) that she had fallen asleep he made a move about to enter her room.
Onun uykuya daldığından iyice emin olunca odasına girmek üzere hareket geçti.
should it be or not
Olmalı mı olmamalı mı
should it be or not or should it never change
Olmalı mı olmamalı mı yoksa hiç değişmemeli mi
woody / holzig
odunsu
The smoke coming out of the chimneys gave a woody smell to the air.
Bacalardan çıkan duman havaya odunsu bir koku veriyordu.
bard
ozan
Who wants to play a game ?
Kim oyun oynamak ister?
because he is in love with that girl
o kız aşık olduğundan
This can happen
Bu olabilir
Now the truth comes out !
Şimdi gerçek ortaya çıkıyor !
Is it /can it be because he doesn't trust you ?
Size güvenmediği için olabilir mi?
The bus waiting at the station was ours.
Durakta bekleyen otobüs, bizimkiydi.
The bus waiting at the station was ours.
Durakta bekleyen otobüs, bizimkiydi.
The bus we waited for came late.
Bizim beklediğimiz otobüs çok geç geldi.
He thinks it's boring
(Onun) sıkıcı olduğunu düşünüyor.
He thinks they are boring.
Onların sıkıcı olduğunu düşünüyor.
middle-size /medium
orta
two middle-size cups of coffee
iki tane orta şekerli kahve
to reach a compromise
orta yol bulmak
medium size
orta boy
medium size pizza
orta boy pizza
secondary school
orta dereceli okul
mediocrity
orta hal
average quality
orta kalite
middle ear
orta kulak
middle finger
orta parmak
middle class / bourgeoisie
orta sınıf
I happen to be (become like) one of the characters.
Ben de karakterlerden biri oluveririm.
authentic
otantik
inauthentik
otantik olmayan
He likes to play games on his computer.
Bilgisayarında oyun oynamayı sever.
She always makes him do his homework.
Ona her zaman ödevlerini yaptırtır.
She always makes me do my homework.
Bana her zaman ödevlerimi yaptırtır.
I don't like to do homeworks.
Ben ödev yapmayı sevmem.
highway (o)
otoyol
The highway is too crowded to move.
Otoyol hareket edemeyecek kadar kalabalık.
scrubb / rubb /massage
ovmak
to scrubb the bathtop
banyo küveti ovmak
to scrubb one's eyes
gözlerini ovmak
to scrubb with a brush
fırça ile ovmak
With her hand she scrubbed her eyes, that were puffy from crying.
Eliyle ağlamaktan şişmiş gözlerini ovdu.
The smallest dog is also the smartest.
En küçük köpek aynı zamanda en akıllı olan.
I try to think positive
olumlu düşünmeye çalışıyorum
the buses stopped running
otobüsler çalışmayı bıraktı
Next I will try to go before the busses stop runnıng.
Bir sonraki sefer, otobüsler sona ermeden gitmeye çalışacağım.
to be worried about how safe it will be
ne kadar güvenli olacağından endişeli olmak
to be concerned about how safe it is to travel by plane
uçakla seyahat etmenin ne kadar güvenli olacağından endişeli olmak
a reading experience
okuma tecrübesi
I think a printed book is more comfortable than e-books and can provide a reasonable reading experience.
Bence basılı bir kitap, e-booklarından daha komforlu ve makul bir okuma tecrübesini verebilir.
by almost a third
nerdeyse üçte bir oranında
in proportion / at a rate of
oranında
a fifty per cent chance of rain
yüzde elli oranında yağmur yağma ihtimali
armee / military
ordu
They opened the door, and the Spartan army entered the castle.
Kapıları açtılar ve Sparta ordusu kaleye girdi.
After reading a little I sleep.
Biraz okuduktan sonra uyuyorum.
"A week after the incident still could not come to himself," he said
"Olaydan bir hafta sonra hala kendine gelememişti' dedi
to mend / repair / restore
onarmak
Even when his brain and his heart get fixed he can restore them.
Beyni ve kalbi zedelendiğinde bile onarabiliyor.
toy tank / Spielzeugpanzer
oyuncak tank
to distract /divert /ablenken
oyalamak
Distract me a bit /Lenk mich etwas ab.
Beni biraz oyala
not to pay the slightest attention / pano heed to something
(hiç) olmalı olmamak
The custom officer paid no heed and put the suitcase on a table.
Gümrük memuru oralı olmayıp bavulu bir masanın üzerine koydu.
to really jnderstand sthg/to grasp sthg (o)
oturmak
I didn't quite grasp (o) this topic.
Bu konu bende tam oturmadı.
some spots (places) not understood (o)
oturmayan bazı yerler
we will spread light on / flash on some not understood spots
oturmayan bazı yerleri ışık tutmuş olacağız,
teddy bear
oyuncak ayı
Bringing teddy bears to school is not allowed.
Okula oyuncak ayı getirilemez.
without a hidden purpose/agenda
gizli bir amacı olmaksızın
to be focussed /to focus on work
çalışmaya odaklanmak
to stick to the point
konuya odaklanmak
to focus (be focussed) on the main points
en önemli şeylere odaklanmak
to keep one's eyes on the prize
sonuca odaklanmak
partner (o)
ortak
As the boy's (ç) eyes (gaze) were fixed on Talean however much he tried to hide his horror Davian could read it in his eyes.
Çocuk, bakışlarıyla Talean'a odaklandığı sırada her ne kadar dehşetini saklamaya çalışsa da, Davian bunu onun gözlerinden okuyabiliyordu.
to take away /remove /kill /eliminate / to do away with
ortadan kaldırmak
to take away the meaning/sense
manayı ortadan getirmek
I knew it was not going to be easy
Kolay olmayacağını biliyordum.
They think they own the world.
Dünya onların sanıyorlar.
I saw all what happened.
Bütün olanları gördüm.
Can't be /no way /impossible /oops a daisy
olamaz
why not?
olamaz mı?
What should I do for my child who is sick?
Hasta olan çocuğuma, ne yapmalıyım?
Those who do not have time don't watch tv.
Vakti olmayanlar, televizyon seyretmiyor.
Only those who have a lot of money can buy a yacht.
Yalnız çok parası olanlar, bir yat alabilir.
Nevernever (Faeryland)
Olurolmaz
Mist wrapped around my ankles as if alive, stroking/caressing my skin with his wet fingers.
Sis canlıymış gibi ayak bileklerimi sardı, ıslak parmaklarıyla tenimi okşadı.
tuna /thon /Thunfisch (o)
orkinos