'Fifty-three More Things to do in Zero Gravity' | 'Sıfır Yerçekiminde Yapabilecek Elli Üç Şey Daha' |
'Some More of God's Greatest Mistakes' | 'Tanri'nın En büyük Yanlışlarından Birkaçı Daha' |
'Where God made Mistakes (went wrong)' | 'Tanri'nın Nerede Hata Yaptı' |
(during) a big part of their lives | yaşamlarının büyük bir bölümünde |
(during/in) all this time | bütün bu zaman içinde |
a / one | bir |
a bad place | kötü bir yer |
a big mistake | büyük bir yanlış |
a big part of those living on top of it | üzerinde yaşayanların büyük bir bölümü |
a big part of those living on top of it were unhappy | üzerinde yaşayanların büyük bir bölümü mutsuzdular. |
a big part of those living on top of it were unhappy for a big part of their lives. | üzerinde yaşayanların büyük bir bölümü yaşamlarının büyük bir bölümünde mutsuzdular. |
a book called 'Every Hitchhiker's Guide to the Galaxy' | 'Her Otostopçunun Galaksi Rehberi' adında bir kitabın öyküsü. |
a coffee (to drink) | bir kahve |
a coffeeshop/ cafe | bir kafe |
a corner | bir köşe |
A girl sitting all alone in a cafe | Bir kafede yalnız başına oturan bir kız |
A girl sitting all alone on a Thursday in a little cafe in Rickmondsworth | bir perşembe günü, Rickmondsworth'da küçük bir kafede yalnız başına oturan bir kız |
a good and happy place | iyi ve mutlu bir yer |
a hammer | bir çekiç |
a hitchhiker's guide | Bir otostopçunun rehberi |
a lot / many / various / multiple | birçok |
a more controversial book | daha tartışmalı bir kitap |
a nail | bir çivi |
a remote corner, its map is not even drawn | haritası bile çizilmemiş ücra bir köşe |
a terrible and stupid catastrophy | korkunç ve aptalca bir felâket |
a very brilliant invention | Çok parlak bir buluş |
absurd / nonsensical / foolish | saçma |
actually | aslında |
actually (a) even the trees were a bad place | aslında ağaçlar bile kötü bir yerdi |
actually /frankly / in fact (d) | doğrusu |
after being nailed to a tree | bir ağaca çivilenmesinden sonra |
after one man was nailed to a tree | adamın birinin bir ağaca çivilenmesinden sonra |
all alone | yalnız başına |
All of a sudden the girl quickly realized what was the thing that had been going wrong all this time. | Kız birdenbire bütün bu zaman içinde ters giden şeyin ne olduğunu kavrayıverdi. |
already | daha şimdiden |
already (ş) | şimdiden |
Also before the girl could find a phone and tell her discovery to somebody | Kız bir telefon bulup da buluşunu birilerine söyleyemeden |
an invention | bir buluş |
and / also | da - de |
and a more controversial book than Oolon Colluphid's philosophical blockbuster trilogy books | ve Oolong Colluphid'in bombası felsefe üçlemesi kitaplarından daha tartışmalı bir kitap. |
And many of them were wretched. | Birçoğu da sefildi. |
and nobody would have to be nailed to some place (or another) | ve kimsenin bir yerlere çivilenmesi gerekmeyecekti. |
and until that dreadful catastrophy happening | o korkunç felâket olana kadar |
and'Who is the One called God (anyway)?' | ve 'Kimdir Bir Tanrı denilen?' |
approximately two thousand years after one man was nailed to a tree | adamın birinin bir ağaca çivilenmesinden yaklaşık olarak iki bin yıl sonra |
Approximately two thousand years after one man was nailed to a tree for saying how pleasant it could be just for a change to treat people well | adamın birinin sadece değişiklik olsun diye insanlara iyi davranmanın ne kadar hoş olabileceğini söylediği için bir ağaca çivilenmesinden yaklaşık olarak iki bin yıl sonra |
approximately two thousand years after one man was nailed to a tree for saying how pleasant it could be to treat people well | adamın birinin insanlara iyi davranmanın ne kadar hoş olabileceğini söylediği için bir ağaca çivilenmesinden yaklaşık olarak iki bin yıl sonra |
approximately two thousand years later on a Thursday in a small cafe in Rickmondsworth | yaklaşık olarak iki bin yıl sonra, bir perşembe günü, Rickmondsworth'da küçük bir kafede |
aproximately | yaklaşık olarak |
aproximately two thousand years later / after | yaklaşık olarak iki bin yıl sonra |
arm /branch | kol |
at an approximate distance of ninety-two million miles | aşağı yukarı doksan iki milyon mil uzaklıkta |
at the same time /also | Aynı zamanda |
At the same time it is more popular (than an ablative) | Aynı zamanda daha popüler |
At the same time it is more popular than the 'Interplanetary Home Care Compilation' | Aynı zamanda 'Gezegenlerarası Ev Bakımı Derlemesi'nden' daha popüler |
At the same time it is the story of a book, a book called 'Every Hitchhiker's Guide to the Galaxy'. | Aynı zamanda bir kitabın, "Her Otostopçunun Galaksi Rehberi' adında bir kitabın öyküsü. |
At the same time it is the story of a book. | Aynı zamanda bir kitabın öyküsü. |
At the same time it was more popular than the also a great success having 'Interplanetary House Care Compilation' | Aynı zamanda büyük bir başarının sahibi de 'Gezegenlerarası Ev Bakımı Derlemesi'nden' daha popüler |
bad | kötü |
because | çünkü |
because in spite of its many omissions and fabrications,or at least its including of to an extreme degree incomplete informations | çünkü birçok eksiğine ve uydurma, ya da en azından aşırı derecede eksik bilgi içermesine rağmen, |
because it was not the little paper pieces who were unhappy. | çünkü mutsuz olan küçük kâğıt parçaları değildi. |
before / ago / first | önce |
before the girl could find a phone | Kız bir telefon bulamadan |
before the girl could tell | kız söyleyemeden (önce) |
before the girl could tell her discovery to somebody(pl) | Kız buluşunu birilerine söyleyemeden |
before the girl told | kız söylemeden (önce) |
being | olan |
big | büyük |
blockbuster / bombshell / Knüller | bombası |
blue | mavi |
bright /brilliant / shiny | parlak |
But it is the story of that stupid and terrible catastrophy and some of its consequences. | Fakat o korkunç ve aptalca felâketin ve bazı sonuçlarının öyküsü. |
But it is the story of that stupid and terrible catastrophy. | Fakat o korkunç ve aptalca felâketin öyküsü. |
but most of the solutions were related to the movements of little green paper pieces. | fakat çözümlerin çoğu küçük yeşil kâğıt parçalarının hareketlerine ilişkindi |
But some were saying that actually even the trees were a bad place. / Quant aux arbres quelquesuns disaient que... | Bazıları ise aslında ağaçların bile kötü bir yer olduğunu söylemekteydi. |
But some were saying that even the trees were a bad place, they should not have left the oceans. | Bazıları ise aslında ağaçların bile kötü bir yer olduğunu, okyanusları terk etmemiş olmaları gerektiğini söylemekteydi. |
But the consequences of this dreadful and stupid Thursday | Fakat o korkunç ve aptalca Persembe'nin sonuçları |
by coming down | inmekle |
by coming down from the trees | ağaçlardan inmekle |
called / by the name | adında |
chapter/part | bölüm |
civilization | uygarlık |
compilation / collection / collected works | derleme |
constellation | takımyıldız |
controversial | tartışmalı |
day | gün |
degree | derece |
derived from a monkey (rep) | maymundan türemiş |
difference | değişiklik |
digital | dijital |
digital clocks / watches | dijital saatler |
Digital watches are a very bright invention. | Dijital saatler çok parlak bir buluş. |
disaster / catastrophy | felâket |
distance | uzaklık |
distant (ı) | ırak |
distant from the eye | gözden ırak |
Don't panic | Paniğe kapılmayın |
dreadful | korkunç |
earth citizen / earthling | Dünyalı |
East | doğu |
eighty | seksen |
even | bile |
even those who had a digital watch. | dijital saati olanlar bile. |
every (h) | her |
Every Hitchhiker's Galaxy Guide | Her Otostopçunun Galaksi Rehberi |
existence / presence | varlık |
external /outer / foreign /outward | dış |
extreme | aşırı |
fabrication/falsification / fiction / concoction | uydurma |
far away /out of the way / remote (ü) | ücra |
fifty | elli |
fifty-three more things to do (one can do) | yapabilecek elli üç şey daha |
First | Birincisi |
First of all | Her şeyden önce |
Firstly because it is a bit cheaper,secondly for having written on its cover in big friendly letters: 'Don't panic!' | Birincisi, biraz daha ucuz, ikincisi, kapağının üzerinde büyük dostça harflerle 'Paniğe kapılmayın' yazmakta. |
for saying / because he said | söylediği için |
for saying how nice it can (could) be | ne kadar hoş olabileceğini söylediği için |
for saying how nice it can (could) be to treat people well | insanlara iyi davranmanın ne kadar hoş olabileceğini söylediği için |
for the writing | yazmakta (için) |
forever | sonsuza kadar |
form / format/ shape / style / mode / fashion | biçim |
forty | kırk |
friendly | dostça |
from day to day / day by day | günden güne |
From now on the girl knew how the world could be transformed into good and happy place. | Artık kız dünyanın nasıl iyi ve mutlu bir yer hâline getirilebileceğini biliyordu. |
From now on the girl knew how the world could be transformed. | Artık kız dünyanın nasıl hâline getirilebileceğini biliyordu. |
from the beginning to the end / entirely / wholly/altogether | baştan sona |
From then on she knew | Artık biliyordu |
Galaxy | Galaksi |
galaxy guide(book) | Galaksi Rehberi |
God | Tanrı |
good | iyi |
Gravity | Yerçekimi |
green | yeşil |
Guide / handbook / directory | rehber |
happy | mutlu |
having also a great success | büyük bir başarının sahibi de |
he was happy | mutluydu |
he was unhappy | mutsuzdu |
he/it would not be needed | gerekmeyecekti |
her discovery | buluşu |
Hitchhiker | Otostopçu |
home care | ev bakımı |
how | nasıl |
how nice it can be | ne kadar hoş olabilecek |
hundred | yüz |
if / but / quant à | ise |
In a corner of our galaxy | Galaksimizin bir köşesinde |
In a corner of our galaxy there is a little yellow sun. | Galaksimizin bir köşesinde küçük,sarı bir güneş vardır. |
In a remote corner of our galaxy there is a little yellow sun. | Galaksimizin ücra bir köşesinde küçük,sarı bir güneş vardır. |
In a remote corner of our galaxy, its map not even drawn, there is a little yellow sun. | Galaksimizin haritası bile çizilmemiş ücra bir köşesinde küçük,sarı bir güneş vardır. |
In a remote corner of our galaxy, whose map is not even drawn, on the much less known Western spiral arm, there is, distant from the eye, a little yellow sun. | Galaksimizin haritası bile çizilmemiş ücra bir köşesinde, pek fazla bilinmeyen Batı Sarmalı kolunda, gözden ırak küçük,sarı bir güneş vardır. |
in a small cafe | küçük bir kafede |
in a small cafe in Rickmondsworth | Rickmondsworth'da küçük bir kafede |
in fact / actually / in truth | gerçekte |
In fact probably the most remarkable book ever released from the great publishing houses in the constellation of Ursa Minor of which no Man has heard. | Gerçekte, belki de Küçük Ayı takımyıldızının hiçbir Dünyalı'nın duymadığı büyük yayınevlerinin çıkardığı bütün zamanların en dikkate değer kitabı. |
in spite of a dative | rağmen |
in spite of many omissions and fabrications | birçok eksiğine ve uydurma rağmen |
in the civilisations of the Rim | Kıyısı'nın uygarlıklarında |
In the more relaxed civilisations of the Outer Eastern Rim of the Galaxy | Galaksi'nin Dış Doğu Kıyısı'nın daha rahat uygarlıklarında |
In the more relaxed civilisations of the Outer Eastern Rim of the Galaxy the 'Every Hitchhiker's Guide' has even already taken the place of the Encyclopedia Galactica, the standard source of all widom and knowledge . | Galaksi'nin Dış Doğu Kıyısı'nın daha rahat uygarlıklarında 'Her Otostopçunun Rehberi' bütün bilgi ve bilgeliğin standart kaynağı olan Galaktika Ansiklopedisi'nin yerini daha şimdiden aldı bile . |
In the orbit of this sun | Bu güneşin yörüngesinde |
In the orbit of this sun at a approximate distance of ninety-two million miles, there is a not much attention drawing green-blue planet. | Bu güneşin yörüngesinde aşağı yukarı doksan iki milyon mil uzaklıkta, pek göze batmayan yeşil-mavi bir gezegen vardır. |
In the orbit of this sun there is a green-blue planet. | Bu güneşin yörüngesinde yeşil-mavi bir gezegen vardır. |
In the orbit of this sun there is a not much attention drawing green-blue planet. | Bu güneşin yörüngesinde pek göze batmayan yeşil-mavi bir gezegen vardır. |
in two points | iki noktada |
In two points it is leaving the earlier older one far behind | daha eski olan önceki iki noktada yaya bırakıyor |
In zero gravity | Sıfır yerçekiminde |
in/with big friendly letters | büyük dostça harflerle |
information / knowledge | bilgi |
interplanetary | gezegenler arası |
it can be (fut.) | olabilecek |
It has never been published | hiç yayınlanmadı |
It has never been published on Earth | Dünya'da hiç yayınlanmadı |
It is a bit cheaper | Biraz daha ucuz |
It is much more sold than | daha çok satmış |
it is not | değil |
It is not only remarkable, it is at the same time more popular than the also a great success having 'Interplanetary House Care Compilation' | Yalnızca dikkate değer değil, aynı zamanda büyük bir başarının sahibi de 'Gezegenlerarası Ev Bakımı Derlemesi'nden' daha popüler |
It was a book more sold than 'Fifty-three More Things to do in Zero Gravity' | 'Sifır Yerçekiminde Yapabilecek Elli Üç Şey Daha'dan' daha çok satmış bir kitap. |
It was absurd. | Saçmaydı. |
it was needed | gerekiyordu |
it was not | değildi |
It was not only remarkable | Yalnızca dikkate değer değil |
It was not the paper pieces who were unhappy. | Mutsuz olan kâğıt parçaları değildi. |
its map is not even drawn | haritası bile çizilmemiş |
Its western spiral arm | Batı sarmalı kolu |
just for a change | sadece değişiklik olsun diye |
Let the difference be / for a change | değişiklik olsun diye |
letter /character / Buchstabe | harf |
life (y) | yaşam |
life forms / life styles | yaşam biçimleri |
little green paper pieces | küçük yeşil kâğıt parçaları |
living (part.pres.act.) | yaşayan |
many | birçok |
map | harita |
maybe /probably | belki de |
million | milyon |
miserable /wretched | sefil |
mistake | hata |
monkey | maymun |
more or less / approximate | aşağı yukarı |
Most of the people were uncomfortable | İnsanların çoğu rahatsızdı. |
Most of the people were uncomfortable and many of them were wretched. | İnsanların çoğu rahatsızdı birçoğu da sefil. |
most of the persons/ people | insanların çoğu |
movements | hareketler |
much more unknown - much less known (p) | pek fazla bilinmeyen |
Nevertheless | Yine de |
new | yeni |
ninety | doksan |
ninety-two | doksan iki |
ninety-two million miles | doksan iki milyon mil |
no / any | hiçbir |
No Earthman had seen it | hiçbir Dünyalı onu görmedi |
nobody | kimse |
Nonetheless altogether a remarkable book | Yine de baştan sona dikkate değer bir kitap. |
not drawing much attention | pek göze batmayan |
not heard of by any Earthman | hiçbir Dünyalı'nın duymadığı |
number | sayı |
ocean | okyanus |
omission | eksik |
on a Thursday | bir perşembe günü |
on a Thursday approximately two thousand years later/after | yaklaşık olarak iki bin yıl sonra, bir perşembe günü |
on its cover | kapağının üzerinde |
On its western arm | Batı kolunda |
on the much less known Western spiral arm | pek fazla bilinmeyen Batı Sarmalı kolunda |
on top of | üzerinde |
one man ( one of man) | adamın biri |
Oolon Coluphid's philosophical trilogy | Oolon Coluphid'in felsefe üçlemesi |
or (only one of the two options is possible) | ya da |
or at least in spite of including incomplete information to an extreme degree | ya da en azından eksik bilgi içermesine rağmen |
or at least to an extreme degree | ya da en azından aşırı derecede |
or even heard its name | hattâ adını bile duymadı |
or rather 'had' | ya da daha doğrusu 'vardı' |
orbit | yörünge |
owner | sahip |
panic | panik |
paper | kâğıt |
paper pieces | kâğıt parçaları |
philosophical trilogy | felsefe üçlemesi |
philosophy | felsefe |
phone | telefon |
piece /grain (used optional after numbers) | tane |
place | yer |
Planet | gezegen |
pleasant | hoş |
popular | popüler |
primitive | ilkel |
printingshop / publishing house | yayınevi |
problem (s) | sorun |
problem / trouble / worry / sorrow / bother | dert |
publishing houses | yayınevleri |
rather | daha doğrusu |
related | ilişkin |
relationship / relation / connection / dealing | ilişki |
relaxed (adj) | rahat |
remarkable /lit. worthy of attention/consideration / noteworthy | dikkate değer |
result /consequence /outcome / effect / conclusion | sonuç |
right / correct | doğru |
rim/ shore / coast /edge | kıyı |
sad /upsetting | üzücü |
Second | İkincisi |
Secondly for the writing on top of its cover in big friendly letters | Ikincisi kapağının üzerinde büyük dostça harflere yazmakta. |
seventy | yetmiş |
She all of a sudden quickly realized what was the thing that was going wrong. | Birdenbire ters giden şeyin ne olduğunu kavrayıverdi. |
She all of a sudden quickly realized. | Birdenbire kavrayıverdi. |
sixty | altmış |
small | küçük |
so much | o kadar |
solution /remedy / answer | çözüm |
Some (people) | bazıları |
some of its consequences | bazı sonuçları |
some place(or another) | bir yerler |
Some were (in the act of) saying | bazıları söylemekteydi |
Some were saying that even the trees were a bad place. | Bazıları ağaçların bile kötü bir yer olduğunu söylemekteydi. |
source | kaynak |
spiral | sarmal |
still | hâlâ |
story (ö) | öykü |
stupid /crazy (a) | aptalca |
success | başarı |
such / the following | şöyle |
Suddenly / all at once/ in a flash | Birdenbire |
sun | güneş |
ten | on |
ten words | on kelime |
ten words that you have seen | gördüğün on kelime |
terrible / dreadful | korkunç |
that (conj.) | ki |
that is not drawn | çizilmemiş |
that they are | olduğu |
that you have seen | gördüğün |
the (book) cover | kapak |
The 'Every Hitchhiker's Guide' has already taken its place. | 'Her Otostopçunun Rehberi' yerini daha şimdiden aldı |
The 'Every Hitchhiker's Guide' has even already taken the place of the Encyclopedia Galactica, the standard source of all widom and knowledge . | 'Her Otostopçunun Rehberi' bütün bilgi ve bilgeliğin standart kaynağı olan Galaktika Ansiklopedisi'nin yerini daha şimdiden aldı bile |
The big publishing houses no Earthman has heard of | hiçbir Dünyalı'nın duymadığı büyük yayınevleri |
The book is not an earthly book, it has never been published on Earth and until the occurence of that dreadful catastrophy no Earthman has ever seen it or heard its name. | Kitap bir Dünya kitabı değil, Dünya'da hiç yayınlanmadı, o korkunç felâket olana kadar da hiçbir Dünyalı onu görmedi, hattâ adını bile duymadı. |
The book is not an earthly book, it has never been published on Earth. | Kitap bir Dünya kitabı değil, Dünya'da hiç yayınlanmadı. |
The book is not an earthly book. | Kitap bir Dünya kitabı değil. |
the constellation of Ursa Minor ( the Small Bear) | Küçük Ayı takımyıldızı |
The Encyclopaedia Galaktica | Galaktika Ansiklopedisi |
The Encyclopaedia Galaktica being the standard source of all knowledge and wisdom | bütün bilgi ve bilgeliğin standard kaynağı olan Galaktika Ansiklopedisi |
The existence of the problem | Sorunun varlığı |
The from a monkey derived life forms living on this planet are primitive. | Bu gezegende yaşayan maymundan türemiş yaşam biçimleri ilkeldirler. |
The from a monkey derived life forms living on this planet are so primitive that they still think digital watches are a brilliant invention. | Bu gezegende yaşayan maymundan türemiş yaşam biçimleri o kadar ilkeldirler ki dijital saatlerin çok parlak bir buluş olduğunu düşünürler hâlâ. |
the girl's story | kızın öyküsü |
The Interplanetary Home Care Compilation ( the Celestial Home Care Omnibus) | Gezegenlerarası Ev Bakımı Derlemesi |
the life forms derived from a monkey | maymundan türemiş yaşam biçimleri |
The life forms living on this planet | Bu gezegende yaşayan yaşam biçimleri |
The life forms living on this planet are so primitive that they still think digital watches are a brilliant invention. | Bu gezegende yaşayan yaşam biçimleri o kadar ilkeldirler ki dijital saatlerin çok parlak bir buluş olduğunu düşünürler hâlâ. |
The life forms living on this planet are so primitive that... | Bu gezegende yaşayan yaşam biçimleri o kadar ilkeldirler ki... |
the majority of the solutions / most of the solutions | çözümlerin çoğu |
the most remarkable book ever (of all the times) | bütün zamanların en dikkate değer kitabı |
the most remarkable book ever released from publishing houses | yayınevlerinin çıkardığı bütün zamanların en dikkate değer kitabı |
the movements of little green paper pieces | küçük yeşil kâğıt parçalarının hareketleri |
The number of those thinking | düşünenlerin sayısı |
The number of those thinking they made a big mistake first of all by coming down from the trees | Her şeyden önce ağaçlardan inmekle büyük bir yanlış yaptıklarını düşünenlerin sayısı |
The number of those thinking they made a big mistake first of all by coming down from the trees increased day by day. | Her şeyden önce ağaçlardan inmekle büyük bir yanlış yaptıklarını düşünenlerin sayısı günden güne artıyordu. |
The number of those thinking they made a mistake | yanlış yaptıklarını düşünenlerin sayısı |
The number of those thinking they made a mistake increased day by day. | Yanlış yaptıklarını düşünenlerin sayısı günden güne artıyordu. |
The number was increasing day by day. | Sayı günden güne artıyordu. |
the older previous one | daha eski olanı önceki |
the outer eastern Rim | dış doğu kiyisi |
the Outer Eastern Rim of the Galaxy | Galaksi'nin Dış Doğu Kıyısı |
The paper pieces were not unhappy. | Kâğıt parçaları mutsuz değildi. |
the previous | önceki |
The problem continued its existence = the problem persisted | Sorun varlığını sürdürdü. |
the Small Bear | Küçük Ayı |
The solutions were related (to a dative) | Çözümler ilişkindi. |
the standard source of all knowledge and wisdom | bütün bilgi ve bilgeliğin standard kaynağı |
the thing that was going wrong | ters giden şey |
the west | Batı |
The western spiral | Batı sarmalı |
Then, approximately two thousand years after one man was nailed to a tree for saying how pleasant it could be just for a change to treat people well, on a Thursday, sitting all alone in a little cafe in Rickmondsworth... | Sonra, adamın birinin sadece değişiklik olsun diye insanlara iyi davranmanın ne kadar hoş olabileceğini söylediği için bir ağaca çivilenmesinden yaklaşık olarak iki bin yıl sonra, bir Perşembe günü, Rickmondsworth'da küçük bir kafede yalnız başına oturan |
Then, approximately two thousand years later on a Thursday a girl sitting all alone in a little cafe in Rickmondsworth all of a sudden quickly realized what it was that had been going wrong all the time. | Sonra, yaklaşık olarak iki bin yıl sonra, bir Perşembe günü, Rickmondsworth'da küçük bir kafede yalnız başına oturan bir kız birdenbire bütün bu zaman içinde ters giden şeyin ne olduğunu kavrayıverdi. |
there is | var |
there is (as a matter of fact) | vardır |
There is a green -blue planet | Yeşil-mavi bir gezegen vardır. |
there is a little yellow sun | Küçük sarı bir güneş vardır. |
there is not | yok |
there was / (+ personal ending on its subject: had) | vardı |
there was not | yoktu |
There were no paper pieces. | Kâğıt parçaları yoktu. |
There were no unhappy paper pieces. | Mutsuz kâğıt parçaları yoktu. |
They are primitive | ilkeldirler |
They are so primitive that... | O kadar ilkeldirler ki... |
They made a big mistake by coming down the trees. | Ağaçlardan inmekle büyük bir yanlış yaptılar. |
They should not have left the oceans. (They should not have left but they did...) il aurait fallu qu'ils ne quittent pas... | okyanusları terk etmemiş olmaları gerekti. |
They should not have left the oceans.(They should not have left but they did /they were not supposed to leave and they didn't...) il fallait qu'ils ne quittent pas... | Onların okyanusları terk etmemeleri gerekiyordu. |
they still think | düşünürler hâlâ |
They think that digital watches are a brilliant invention. | Dijital saatlerin çok parlak bir buluş olduğunu düşünürler. |
they think that they are | olduğunu düşünürler |
They thought they made a big mistake by coming down from the trees. | Ağaçlardan inmekle büyük bir yanlış yaptıklarını düşündüler. |
they were (in the act of) saying | söylemekteydiler |
they were happy | mutluydular |
they were unhappy | mutsuzdular |
thing | şey |
thinking (part.pres.act.) | düşünen |
thirty | otuz |
this | bu |
this bright idea | bu parlak fikir |
This is not that girl's story. | Bu o kızın öyküsü değil. |
This planet has a trouble. | Bu gezegenin bir derdi vardır. |
This planet has the following trouble, or rather had: | Bu gezegenin şöyle bir derdi vardır, ya da daha doğrusu vardı: |
This planet has the following trouble. | Bu gezegenin şöyle bir derdi vardır. |
This solution would work. | Bu çözüm işleyecekti. |
This time it was right, this solution would work and nobody would have to be nailed to some place (or another). | Bu kez doğruydu, bu çözüm işleyecek ve kimsenin bir yerlere çivilenmesi gerekmeyecekti. |
This time it was right. | Bu kez doğruydu. |
This too was very absurd, because on the whole it was not the little paper pieces who were unhappy. | Bu da çok saçmaydı, çünkü eninde sonunda mutsuz olan küçük kâğıt parçaları değildi. |
This too was very absurd. | Bu da çok saçmaydı. |
those living (part.pres.act. plural) | yaşayanlar |
those living on top of it | üzerinde yaşayanlar |
those thinking (part.pres.act.plural) | düşünenler |
those thinking they made a mistake | yanlış yaptıklarını düşünenler |
those who made a mistake / that they made a mistake | yanlış yaptıkları |
Thursday | Perşembe |
Thus /so | böylece |
Thus the problem persisted (continued its existence) | Böylece sorun varlığını sürdürdü. |
Thus the problem persisted; most of the people were uncomfortable and many of them wretched, even those who had a digital watch. | Böylece sorun varlığını sürdürdü; insanların çoğu rahatsızdı birçoğu da sefil, dijital saati olanlar bile |
Thus the problem persisted; most of the people were uncomfortable and many of them wretched. | Böylece sorun varlığını sürdürdü; insanların çoğu rahatsızdı birçoğu da sefil. |
to leave someone to pedestrian = to leave someone far behind | Yaya bırakmak |
to be / become | olmak |
to be drawn | çizilmek |
to be known | bilinmek |
to be lost / disappear / vanish /wither away | yitmek |
to be lost and gone | yitip gitmek |
to be lost and gone forever | sonsuza kadar yitip gitmek |
to be nailed | çivilenmek |
to be nailed to some place (or another) | bir yerlere çivilenmek |
to be published | yayınlanmak |
to be suggested / recommended / proposed | önerilmek |
to be transformed | hâline getirilmek |
to come true / to materialize /to take place | gerçekleşmek |
to continue something/maintain / keep / remain / carry on | sürdürmek |
to derive from an abl. | türemek |
to descend / come down / alight | inmek |
to draw | çizmek |
to draw attention | göze batmak |
to give way to / to be overcome by | kapılmak |
to go wrong | ters gitmek |
to hear | duymak |
to include | içermek |
to increase | artmak |
to know (knowledge) / wissen / savoir | bilmek |
to leave / forsake / abandon | terk etmek |
to leave the oceans | okyanusları terk etmek |
to live | yaşamak |
to make | yapmak |
to make a mistake | Yanlış yapmak |
to nail | çivilemek |
to one (or another) / to some people / to someone ('s') | birilerine |
to propose / suggest / recommend | önermek |
to publish /issue | yayınlamak |
to quickly realize /grasp | kavrayıvermek |
to quickly X | X-ivermek |
to realize / grasp / understand/ perceive | kavramak |
to release (publish) | çıkarmak |
to see | görmek |
to sit | oturmak |
to think | düşünmek |
to this problem | Bu soruna |
To this problem various solutions were suggested | Bu soruna birçok çözüm önerildi |
To this problem various solutions were suggested, but most of the solutions were related to the movements of little green paper pieces. | Bu soruna birçok çözüm önerildi, fakat çözümlerin çoğu küçük yeşil kâğıt parçalarının hareketlerine ilişkindi. |
to transform/ work up into / resolve ( lit. be brought to the state of) | hâline getirmek |
to treat so well | iyi davranmak |
to work | işlemek |
too much (p) | pek fazla |
tree | ağaç |
trilogy | üçleme |
twenty | yirmi |
two | iki |
two thousand years later/after | iki bin yıl sonra |
ultimately / on the whole | eninde sonunda |
uneasy / un comfortable | rahatsız |
unhappy | mutsuz |
unknown / obscure /strange /mysterious | bilinmeyen |
various solutions were suggested | birçok çözüm önerildi |
very (ç) | çok |
What was sad | üzücü olan |
What was sad is that a disaster took place | üzücü olan bir felâketin gerçekleşmesi |
What was sad is that a terrible and stupid catastrophy took place | üzücü olan korkunç ve aptalca bir felâketin gerçekleşmesi |
What was sad is that a terrible and stupid catastrophy took place and this bright idea was lost forever. | Üzücü olan korkunç ve aptalca bir felâketin gerçekleşmesi ve bu parlak fikrin sonsuza kadar yitip gitmesi. |
What was sad is that this bright idea was lost and gone forever. | Üzücü olan bu parlak fikrin sonsuza kadar yitip gitmesi. |
What was sad is that, also before the girl could find a phone and tell her discovery to somebody, a terrible and stupid catastrophy took place and this bright idea was lost forever. | Üzücü olan, kız bir telefon bulup da buluşunu birilerine söyleyemeden, korkunç ve aptalca bir felâketin gerçekleşmesi ve bu parlak fikrin sonsuza kadar yitip gitmesi. |
what was the thing that was going wrong | ters giden şeyin ne olduğu |
where | nerede |
wisdom | bilgilik |
word (k) | kelime |
Wow ! | Vay ! |
Wow ! There are already eighty new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün seksen yeni kelime var. |
Wow ! There are already fifty new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün elli yeni kelime var. |
Wow ! There are already forty new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün kırk yeni kelime var. |
Wow ! There are already ninety new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün doksan yeni kelime var. |
Wow ! There are already one hundred and eighty new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün yüz seksen tane yeni kelime var. |
Wow ! There are already one hundred and fifty new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün yüz elli tane yeni kelime var. |
Wow ! There are already one hundred and forty new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün yüz kırk tane yeni kelime var. |
Wow ! There are already one hundred and ninety new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün yüz doksan tane yeni kelime var. |
Wow ! There are already one hundred and seventy new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün yüz yetmiş tane yeni kelime var. |
Wow ! There are already one hundred and sixty new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün yüz altmış tane yeni kelime var. |
Wow ! There are already one hundred and ten new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün yüz on tane yeni kelime var. |
Wow ! There are already one hundred and thirty new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün yüz otuz tane yeni kelime var. |
Wow ! There are already one hundred and twenty new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün yüz yirmi tane yeni kelime var. |
Wow ! There are already one hundred new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün yüz yeni kelime var. |
Wow ! There are already seventy new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün yetmiş yeni kelime var. |
Wow ! There are already sixty new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün altmış yeni kelime var. |
Wow ! There are already ten new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün on yeni kelime var. |
Wow ! There are already thirty new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün otuz yeni kelime var. |
Wow ! There are already twenty new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün yirmi yeni kelime var. |
Wow ! There are already two hundred and fifty new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün iki yüz elli tane yeni kelime var. |
Wow ! There are already two hundred and fifty new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün iki yüz elli tane yeni kelime var. |
Wow ! There are already two hundred and forty new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün iki yüz kırk tane yeni kelime var. |
Wow ! There are already two hundred and on new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün iki yüz on tane yeni kelime var. |
Wow ! There are already two hundred and thirty new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün iki yüz otuz tane yeni kelime var. |
Wow ! There are already two hundred and twenty new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün iki yüz yirmi tane yeni kelime var. |
Wow ! There are already two hundred new words you have seen. | Vay. Şimdiden gördüğün iki yüz tane yeni kelime var. |
wrong /mistake | yanlış |
yellow | sarı |