Reading Turkish: Narnia Günlükleri - Birinci Kitap - Büyücünün Yeğeni

QuestionAnswer
"...after crying." she was going to say, but she thought it wouldn't be very polite.
'... ağladıktan sonra.' diyecekti,ama bunun pek nazik olmayacağını düşünmüştü.
"Digory"said the boy.
'Digory' dedi çocuk.
"He is either crazy" said Digory "or he is keeping a secret."
'Ya deli' dedi Digory 'ya da bir sır saklıyor.'
"How exciting !" said Polly.
'Ne heyecanlı!' dedi Polly.
"How exciting !" said Polly. "I didn't know that your house was this interesting."
'Ne heyecanlı!' dedi Polly. 'Sizin evin bu kadar ilginç olduğunu bilmezdim.'
"Hullo", said Polly
'Merhaba', dedi Polly.
"Hullo", said the boy. "What is your name?"
'Merhaba', dedi çocuk. 'Senin adın ne?'
"I didn't know. I am sorry."said Polly humbly.
'Bilmiyordum. Özür dilerim.' dedi Polly alçakgönüllükle.
"I don't know. He could never talk enough."
'Bilmiyorum. Hiç yeteri kadar konuşamadı.'
"I wash my face' said Polly, "which is what you need to do too, especially..." she said and stopped.
'Ben yüzümü yıkarım,' dedi Polly, 'ki senin de yapman gereken budur, özellikle...' dedi ve sustu.
"Is Mr. Ketterley really crazy?"
'Bay Ketterley gerçekten deli mi ?'
"It is not even half as funny as Polly." said Digory.
'Polly'nin yarısı kadar garip bile değil.'dedi Digory.
"London is not a bad place" Polly said indignantly.
'Londra kötü bir yer değil ki' dedi Polly kızgınlıkla.
"No it is not." said Digory.
'Hayır değil.' dedi Digory.
"Of course it is funny." said Polly.
'Elbette garip.' dedi Polly.
"Polly"said Polly. "And yours?"
'Polly' dedi Polly. 'Seninki ne?'
"What a funny name!" said Polly.
'Ne garip bir isim!' dedi Polly.
"What kind of things does he want to tell you?"
'Ne tür şeyler söylemek istiyor sana?'
"You also would cry" he continued.
'Sen de ağlardın' diye devam etti.
"You also would cry" he continued. "if your whole life had passed on the country and you had a horse and a river flowed at the bottom of the garden"
'Sen de ağlardın' diye devam etti. 'eğer bütün hayatın taşrada geçseydi ve bir atın olsaydı ve bahçenin dibinden bir nehir aksaydı.'
"You also would cry" he continued. "if your whole life had passed on the country and you had a horse and a river flowed at the bottom of the garden and if then also you were brought to live to a horrible place like this.
'Sen de ağlardın' diye devam etti. 'eğer bütün hayatın taşrada geçseydi ve bir atın olsaydı ve bahçenin dibinden bir nehir aksaydı ve sonra da yaşamak için bunun gibi kötü bir yere getirilseydin.'
"You might think it is interesting" said Digory.
'İlginç olduğunu düşünebilirsin' dedi Digory.
"You might think it is interesting" said Digory. "But if you had to sleep there you wouldn't like it at all."
'İlginç olduğunu düşünebilirsin' dedi Digory. 'Fakat orada uyumak zorunda olsaydın bundan hiç de hoşlanmazdın.'
'All right' said Polly.
'Pekâlâ' dedi Polly.
'I am game if you are.' said Polly.
'Sen varsan ben de varım.' dedi Polly.
'I was referring to the house on your other (far) side.'
'Ben sizin öbür yanınızdaki evi kastetmiştim.'
'If so we can go until the end of all these row houses.'
'Öyleyse biz tüm bu sıra evlerin sonuna kadar gidebiliriz.'
'If so, I think we should go and take a glance. ' said Digory.
'Öyleyse, sanırım gidip bir göz atmamız gerekiyor.' dedi Digory.
'Let's not go if you don't want to' said Digory.
'İstemiyorsan gitmeyelim' dedi Digory.
'Look here,' he said. 'Until where does this tunnel go? I mean, does at the end of the house the tunnel end, too?'
'Buraya bak,' dedi. 'Bu tünel nereye kadar gidiyor? Yani evin sonunda tünel de bitiyor mu?' '
'Look here,' he said. 'Until where does this tunnel go?'
'Buraya bak,' dedi. 'Bu tünel nereye kadar gidiyor?'
'No,' said Polly.
'Hayır,' dedi Polly.
'No,' said Polly. 'The walls don't go (pass) beyond the ceiling. The tunnel continues. Until where I don't know.'
'Hayır,' dedi Polly. 'Duvarlar tavanın ötesine geçmiyor. Tünel devam ediyor. Nereye kadar bilmiyorum.'
'Shall we go and try now?' said Digory.
'Şimdi gidip deneyelim mi?' dedi Digory.
'We can also get into the other houses.'
'Diğer evlerin içine de girebiliriz.'
'What?'
'Ne?'
'Why?'
'Neden?'
'Yes and we also get caught as thieves. No thanks. '
'Evet, ve de hırsız diye yakalanırız! Hayır teşekkürler.'
'Yes and we also get caught as thieves.'
'Evet, ve de hırsız diye yakalanırız!'
'Yes we can go.' said Polly.
'Evet gidebiliriz' dedi Polly.
'You are very smart. I was referring to the house on your other (far) side.' - 'Why?'
'Pek akıllısın. Ben sizin öbür yanınızdaki evi kastetmiştim.' - 'Neden?'
(one's) own
kendi
(the) there (acc)
orayı
a boy
bir erkek çocuk
a brick wall
tuğla duvar
a caverne where smugglers took refuge
kaçakçıların sığındığı bir mağara
a few (+sg)
birkaç
a few apples
birkaç elma
a floor/ground (z)
bir zemin
a girl by the name Polly Plumber
Polly Plumber adında bir kız
a horrible place
kötü bir yer
a horrible place like this
bunun gibi kötü bir yer
a long row
uzun sıra
a long row of houses
uzun sıra evler
a money box
bir para kutusu
a money box with several precious things inside
içinde değişik değerli şeylerin bulunduğu bir para kutusu
a place like a tunnel
tünel gibi bir yer
a river
bir nehir
a scream
bir çığlık
a secret
bir sır
a sign
bir işaret
a sign of weakness
bir zayıflık işareti
a sloping roof
eğimli bir çatı
a story she was in the middle of writing
yazmakta olduğu bir hikâye
a thing
bir şey
a thing that happened long time ago
uzun zaman önce olmuş bir şey
a tunnel consisting on one side of a brick wall
bir yanı tuğla duvardan oluşan bir tünel
a tunnel consisting on one side of a brick wall, as to its other side of a sloping roof
bir yanı tuğla duvar, diğer yanı ise eğimli bir çatıdan oluşan bir tünel
adjacent / connected/ attached / joined
bitişik
adjacent to each other / joined together
birbirine bitişik
adventure
macera
after crying
ağladıktan sonra
again
yine
all
bütün
all your life
bütün hayatın
all right / jolly well
pekâlâ
almost every day
hemen hemen her gün
always
hep
and
ve
and / also
da - de
And again (also) in those days
Ve yine o günlerde
And again (also) in those days there lived a girl in London by the name Polly Plumber
Ve yine o günlerde Londra'da, Polly Plumber adında bir kız yaşıyordu.
and also if the reason for this was that they take care of your mother
ve bunun sebebi de onların annene bakmalarıysa
and Aunt Letty is saying
ve Letty Teyze söylüyor
and Aunt Letty is saying that I mustn't go there
ve Letty Teyze oraya gitmemem gerektiğini söylüyor.
and he continued to speak
ve konuşmaya devam ediyordu.
And I say (that)!
Ve ben derim ki!
And if he then also had dried his face with his hands
ve sonra da yüzünü elleriyle kurulamış olsaydı
and if then also you were brought to live to a horrible place like this.
ve sonra da yaşamak için bunun gibi kötü bir yere getirilseydin
and if you had a horse
ve bir atın olsaydı
and if you had to live with your crazy uncle and your aunt
ve eğer deli dayın ve teyzenle yaşamak zorunda kalmışsan
And if your father was far off in India
Ve eğer baban uzaklarda, Hindistan'daysa
And if your father was far off in India and if you had to live with your crazy uncle and your aunt
Ve eğer baban uzaklarda, Hindistan'daysa ve eğer deli dayın ve teyzenle yaşamak zorunda kalmışsan
And if your father was far off in India and if you had to live with your crazy uncle and your aunt ( Who would like that ?) and also if the reason for this (s) was that they take care of your mother and that your mother was sick and going to die.
Ve eğer baban uzaklarda, Hindistan'daysa ve eğer deli dayın ve teyzenle yaşamak zorunda kalmışsan ( Bundan kim hoşlanır ki ? ) ve bunun sebebi de onların annene bakmalarıysa ve annen hastaysa ve ölecekse .
And if your father was far off in India and if you had to live with your crazy uncle and your aunt ( Who would like that ?) and also if the reason(s) for this was that they take care of your mother
Ve eğer baban uzaklarda, Hindistan'daysa ve eğer deli dayın ve teyzenle yaşamak zorunda kalmışsan (Bundan kim hoşlanır ki ? ) ve bunun sebebi de onların annene bakmalarıysa
and if your mother was going to die
ve annen ölecekse
and if your mother was sick
ve annen hastaysa
and if your mother was sick and going to die
ve annen hastaysa ve ölecekse
And in fact what the boy had been doing was nearly this.
Gerçekte çocuğun yaptığı da hemen hemen buydu.
And in fact what the boy was doing
Gerçekte çocuğun yaptığı da
and similar things
ve buna benzer şeyler
And then also because she didn't know what to say
Ve sonra da ne diyeceğini bilemediği için
And then also because she didn't know what to say, she asked with the intention to draw Digory's attention to cheerful topics:
Ve sonra da ne diyeceğini bilemediği için Digory'nin aklını neşeli konulara çelmek üzere sordu :
and then also he had dried his face with his hands
ve sonra da yüzünü elleriyle kurulamıştı
angry (k)
kızgın
another
başka
another house
başka bir ev
another house than that (house)
o evden başka bir ev
apple
elma
as for /as to /if
ise
as if he was trying not to cry
sanki ağlamamaya çalışıyormuş gibi
as, that is /connecting quotations or direct speech to a verb other than demek
diye
at meal time / at dinner
yemekte
at the end of the house
evin sonunda
At the end of the house the tunnel ends, too.
Evin sonunda tünel de bitiyor.
at/from the bottom of the garden
bahçenin dibinden
attic / loft
tavan arası
aunt (mother's side)
teyze
awake
uyanık
back garden / backyard
arka bahçe
bad
kötü
beam (wood) /rafter /timber /Balken
kiriş
because
çünkü
because
çünkü
because it explains
çünkü anlatır
Because it is empty.
Çünkü boş.
because it was the beginning of the summer holidays
yaz tatilinin başlangıcı olması nedeniyle
Because like everyone else he wondered why the house was empty for a long time (fact).
Çünkü, herkes gibi o da, evin uzun süredir neden boş olduğunu merak ediyordu.
because of (it being)
olması nedeniyle
because this only makes your mouth water unnecessarily
çünkü bu sadece boşu boşuna ağzınızı sulandırır.
because up to now there was no child in that house.
çünkü şimdiye kadar o evde hiç çocuk yoktu.
bed
yatak
before / ago / first
önce
beginning
başlangıç
beginning of the summer holidays
yaz tatilinin başlangıcı
better
daha iyi
between
arasında
between our own world and the land of Narnia
kendi dünyamızla Narnia ülkesi arasında
between some tiles of the roof
çatının bazı kiremitlerinin arasında
beyond
öte
beyond the ceiling
tavanın ötesine
both of them /either
her ikisi de
Both of them felt
Her ikisi de hissediyordu
bottle
şişe
botton
dip
box
kutu
brick /tile
tuğla
broken
kırık
broken kitchen chairs
kırık mutfak sandalyeleri
but
fakat
But both of them
Ama her ikisi de
But both of them felt that not doing it would be a sign of weakness.
Ama her ikisi de onu yapmamanın bir zayıflık işareti olacağını hissediyordu.
But both of them felt that once if an idea was brought up not to do it would be a sign of weakness.
Ama her ikise de, bir kere fikir ortaya atıldı mı onu yapmamanın bir zayıflık işareti olacağını hissediyordu.
but he was more interested in the ressearch work.
fakat daha fazla araştırma işiyle ilgileniyordu.
But if you had to sleep there
Fakat orada uyumak zorunda olsaydın
But if you had to sleep there, you wouldn't like it at all.
Fakat orada uyumak zorunda olsaydın bundan hiç de hoşlanmazdın.
but she thought it wouldn't be very polite.
ama bunun pek nazik olmayacağını düşünmüştü.
But the boy was excited.
Fakat çocuk heyecanlıydı.
But the boy was too excited to listen and continued to speak.
Fakat çocuk dinlemeyecek kadar heyecanlıydı ve konuşmaya devam ediyordu.
But the boy was too excited to listen.
Fakat çocuk dinlemeyecek kadar heyecanlıydı.
but the meals were better.
fakat yemekler daha iyiydi.
But there is more.
Fakat dahası var.
by putting
koyarak
by putting these on top of the beams she had been able to create a floor
Bunları kirişlerin üzerine koyarak bir zemin oluşturabilmişti.
candle
mum
cave / cavern
mağara
ceiling
tavan
chair
sandalye
cheap
ucuz
cheerful topics
neşeli konular
chest /box
sandık
child
çocuk
childhood
çocukluk
closed
kapalı
cold
soğuk
collar
yaka
comrade
yoldaş
consisting of
oluşan
consisting of a sloping roof
eğimli bir çatıdan oluşan
Count me in
Ben de varım
country(side) /province /backwoods (otherwise kırsal)
taşra
covered (k)
kaplanmış
covered (k) with plaster
sıvayla kaplanmış
crazy
deli
crazy
deli
crazy (ç)
çılgın
curiously (i)
ilgiyle
dark
karanlık
day
gün
delicious
lezzetli
Dessert / Sweetie
tatlı
diary
günlük
different /several /diverse
değişik
Digory (had) liked
Digory sevmişti
Digory (had) liked the cave a lot (Polly didn't allow him to see the story) but he was more interested in the ressearch work.
Digory mağarayı çok sevmişti (Polly hikâyeyi görmesine izin vermemişti) fakat araştırma işiyle çok fazla ilgileniyordu.
Digory (had) liked the cave a lot.
Digory mağarayı çok sevmişti.
Digory said with a loud voice like someone too unhappy to care if anyone knew that he had cried: "Ok,I cried. Here it is."
Digory, kimsenin ağladığını bilmesine aldırmayacak kadar mutsuz biri gibi yüksek sesle: 'Tamam, ağladım. İşte.' dedi.
Digory, don't you want to go outside and play in the garden?
Digory, dışarıya çıkıp bahçede oynamak istemez misin?
dirtier
daha kirli
dirty
kirli
doing it (verbal noun)
onu yapma
Don't make the child worry, Andrew.
Çocuğu meraklandırma, Andrew.
Don't you want
istemez misin
Don't you want to play
oynamak istemez misin
door
kapı
eighty
seksen
either ...or
ya ... ya da
empty
boş
empty bottles
boş şişeler
enough (up to enough)
yeteri kadar
especially
özellikle
even
bile
even more /still more
daha da
even much more
daha da çok
every (h)
her
every day
her gün
everybody
herkes
excited
heyecanlı
excited / emotional
heyecanlı
experienced / lived
yaşanan
face
yüz
false-coiner /counterfighter
kalpazan
far away
uzaklarda
fifty
elli
First he had rubbed his hands on the ground
Önce ellerini toprağa bulamıştı
first(ly)
öncelikle
Firstly this seems a bit suspicious to me.
Öncelikle bu bana biraz kuşkulu görünüyor.
floor /base /Boden (t)
taban
floor /hallway
koridor
food
yemek
foot
ayak
footsteps (sound of..)
ayak sesleri
forty
kırk
from beam to beam
kirişten kirişe
from between some tiles of the roof
çatının bazı kiremitlerinin arasından
from the hallway towards your room
koridordan senin odana
from the ones now/ from the present ones/ from the current ones
şimdikinden
from this
bundan
funny /strange / odd (g)
garip
gap /space inbetween / Zwischenraum
ara
ginger /Ingwer
zencefil
ginger ale /ginger pop /ginger beer
zencefilli gazoz
girl
kız
good
iyi
grandfather
dede
great
harika
ground
toprak
half
yarı
Half as funny as Polly
Polly'nin yarısı kadar garip
Half of Polly
Polly'nin yarısı
hand
el
happy /cheerful
neşeli
haunted
perili
he /she said
dedi
He always has to hide himself from his old comrades.
hep eski yoldaşlarından saklanmak zorundadır.
He climbed to the top of the wall and showed his face.
Duvar üstüne tırmanıp yüzünü gösterdi.
He continued
devam etti
He could never talk enough
hiç yeteri kadar konuşamadı
he could not be
olamazdı
he could not be dirtier from this
bundan daha kirli olamazdı
he doesn't even try
denemez bile
he doesn't even try to talk
konuşmayı denemez bile
he doesn't even try to talk with my aunt
teyzemle konuşmayı denemez bile
he doesn't try
denemez
he felt
hissediyordu
He felt that not doing it would be a sign of weakness.
Onu yapmamanın bir zayıflık işareti olacağını hissediyordu.
He felt that not doing it would be.
onu yapmamanın olacağını hissediyordu
he had smeared /rubbed (rep)
bulamıştı
He is either crazy or he is keeping a secret
Ya deli ya da bir sır saklıyor
he like everyone else
herkes gibi o da
he said with a loud voice
yüksek sesle dedi
He said with a loud voice: "Ok, I cried, here it is."
Yüksek sesle: 'Tamam ağladım işte.' dedi.
He was excited.
Heyecanlıydı
He was much more excited
çok daha fazla heyecanlıydı
He was much more excited than his speech revealed.
Konuşmasının açığa vurduğundan çok daha fazla heyecanlıydı.
He wondered that the house was empty for a long time (fact).
Evin uzun süredir boş olduğunu merak ediyordu.
He wondered why the house was empty for a long time (fact).
Evin uzun süredir neden boş olduğunu merak ediyordu.
He wondered.
Merak ediyordu.
heavily /slowly
ağır ağır
heavy /hard
ağır
here (abouts) (nom.)
burası
here (it is)/ now / as you see / voilà
işte
Here she was hiding a money box and a few apples.
Burada bir para kutusu ve birkaç elma saklıyordu.
Here she was hiding a money box with several precious things inside, a story she was in the middle of writing and a few apples.
Burada, içinde değişik değerli şeylerin bulunduğu bir para kutusu, yazmakta olduğu bir hikâye ve birkaç elma saklıyordu.
Here she was hiding a money box, a story she was in the middle of writing and a few apples.
Burada bir para kutusu, yazmakta olduğu bir hikâye ve birkaç elma saklıyordu.
Here she was hiding a money box.
Burada bir para kutusu saklıyordu.
Here the boy's face suddenly (a) changed.
Burada çocuğun yüzü aniden değişti.
Here the boy's face suddenly changed as if he was trying not to cry.
Burada çocuğun yüzü aniden sanki ağlamamaya çalışıyormuş gibi değişti.
high /top
üst
him to see the story /his seeing the story
hikâyeyi görmesi
His eyes are so scary, that...
Gözleri öylesine korkunç ki.
his hands
elleri
his talking
konuşması
his wife
karısı
holiday
tatil
honestly / to tell the truth / frankly / indeed
doğrusu
horse
at
house
ev
how
nasıl
how cheap and delicious they were
onların ne kadar ucuz ve lezzetli olduğu
How cool! You have learned eighty words.
Ne harika! Seksen sözcük öğrendin.
How cool! You have learned fifty words.
Ne harika! Elli sözcük öğrendin.
How cool! You have learned forty words.
Ne harika! Kırk sözcük öğrendin.
How cool! You have learned hundred and eighty words.
Ne harika! Yüz seksen tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned hundred and fifty words.
Ne harika! Yüz elli tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned hundred and forty words.
Ne harika! Yüz kırk tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned hundred and ninety words.
Ne harika! Yüz doksan tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned hundred and seventy words.
Ne harika! Yüz yetmiş tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned hundred and sixty words.
Ne harika! Yüz altmış tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned hundred and ten words.
Ne harika! Yüz on tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned hundred and thirty words.
Ne harika! Yüz otuz tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned hundred and twenty words.
Ne harika! Yüz yirmi tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned hundred and twenty words.
Ne harika! Yüz yirmi tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned ninety words.
Ne harika! Doksan sözcük öğrendin.
How cool! You have learned one hundred words.
Ne harika! Yüz sözcük öğrendin.
How cool! You have learned seventy words.
Ne harika! Yetmiş sözcük öğrendin.
How cool! You have learned sixty words.
Ne harika! Altmış sözcük öğrendin.
How cool! You have learned ten words.
Ne harika! On sözcük öğrendin.
How cool! You have learned thirty words.
Ne harika! Otuz sözcük öğrendin.
How cool! You have learned three hundred and fifty words.
Ne harika! Üç yüz elli tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned three hundred words.
Ne harika! Üç yüz tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned twenty words.
Ne harika! Yirmi sözcük öğrendin.
How cool! You have learned two hundred words.
Ne harika! İki yüz tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned two hundred and fifty words.
Ne harika! İki yüz elli tane sözcük öğrendin.
How exciting!
Ne heyecanlı!
How great!
Ne harika!
how nice (fact)
ne güzeldir
How nice to be able to do this much ressearch with a candle in a big house or in a row of houses
Büyük bir evde ya da bir sıra evlerde, bir mumla bu kadar araştırma yapabilmek ne güzeldir.
How shall we know that we are not in another house than that one.
'O evden başka bir evde olmadığımızı nereden bileceğiz?'
How will we know? (lit. from where will we know?)
Nereden bileceğiz?
humbly / submissively
alçakgönüllükle
hundred
yüz
I
ben
I am sorry.
Özür dilerim.
I am sure
eminim
I am sure Digory doesn't want to listen to such things.
Eminim Digory böyle şeyleri dinlemek istemez.
I cried
ağladım
I didn't (use to) know that your (pl/formal) house was this much interesting.
Sizin evin bu kadar ilginç olduğunu bilmezdim.
I didn't know.
Bilmiyordum.
I don't like very much
pek hoşuna gitmiyor
I heard a scream
bir çığlık duydum
I mean, does at the end of the house the tunnel end, too?
Yani evin sonunda tünel de bitiyor mu?
I wash my face
Ben yüzümü yıkarım
I went to his office in order to talk to Jack
Jack'le konuşmak üzere ofisine gittim.
I will tell you (pl/formal)
sizlere söyleyeceğim
I won't tell you
sizlere söylemeyeceğim
if
eğer
if a river flowed
bir nehir aksaydı
if a river flowed at the bottom of the garden
bahçenin dibinden bir nehir aksaydı
if all your life
eğer bütün hayatın
If he first had rubbed his hands on the ground
Önce ellerini toprağa bulamış olsaydı
If he first had rubbed his hands on the ground, then had cried thorougly and then also had dried his face with his hands
Önce ellerini toprağa bulamış, sonra iyice (bir) ağlamış ve sonra da yüzünü elleriyle kurulamış olsaydı
If he first had rubbed his hands on the ground, then had cried thorougly and then also had dried his face with his hands, he couldn't have been dirtier from that.
Önce ellerini toprağa bulamış, sonra iyice (bir) ağlamış ve sonra da yüzünü elleriyle kurulamış olsaydı, bundan daha kirli olamazdı.
If he then had cried thorougly
sonra iyice (bir) ağlamış olsaydı
if you (pl) stepped in between the beams
eğer kiriş aralarına basarsanız
If you (pl) stepped in between the beams, you would find yourself in the room underneath.
Eğer kiriş aralarına basarsanız, kendinizi aşağıdaki odada bulurdunuz.
if you (pl) stepped on
eğer basarsanız
If you (pl/formal) were a child in those days
O günlerde, eğer çocuksanız,
if you climb (pl)
tırmanırsanız
if you don't want
istemiyorsan
If you go for it count me in. / If you do it, I am game.
Sen varsan ben de varım.
if you want
istiyorsan
If you were a child in those days, you had to wear that stiff and stearched collar every day
O günlerde,eğer çocuksanız, her gün o sert ve kolalı yakayı takmak zorundaydınız.
If you were a child in those days, you had to wear that stiff and stearched collar every day
O günlerde,eğer çocuksanız, her gün o sert ve kolalı yakayı takmak zorundaydınız.
If you were a child in those days, you had to wear that stiff and stearched collar every day and the schools in general were worse than the present ones, but the meals were better.
O günlerde,eğer çocuksanız, her gün o sert ve kolalı yakayı takmak zorundaydınız, ve okullar genellikle şimdikinden daha kötüydü, fakat yemekler daha iyiydi.
if you were brought
getirilseydin
if you were brought to a horrible place like this
bunun gibi kötü bir yere getirilseydin
if you were left to live / if you had to live
yaşamak zorunda kalmışsan
if your father was in India
eğer baban Hindistan'daysa
if your whole life had passed on the country
eğer bütün hayatın taşrada geçseydi
if your whole life had passed on the country and you had a horse
eğer bütün hayatın taşrada geçseydi ve bir atın olsaydı
if your whole life had passed on the country and you had a horse and a river flowed at the bottom of the garden
eğer bütün hayatın taşrada geçseydi ve bir atın olsaydı ve bahçenin dibinden bir nehir aksaydı.
important
önemli
in /from the hallway
koridordan
in a big house
büyük bir evde
in fact / in reality
gerçekte
in general
genellikle
in Lewisham Road
Lewisham yolunda
in order to / like için but more: with the intention to
üzere
in the bed
yatakta
in the beginning of 'Treasure Island'
Define Adası'nın başlangıcında
in the room underneath
aşağıdaki odada
in this way /thus
bu şekilde
In those days
O günlerde
In those days Sherlock Holmes still lived in Baker Street and the Bastables still searched for treasure in Lewisham way.
O günlerde, Sherlock Holmes hâlâ Baker Street'te yaşıyordu ve Bastables hâlâ Lewisham yolunda define arıyordu.
In those days the Bastables still searched for treasure in Lewisham way.
O günlerde Bastables hâlâ Lewisham yolunda define arıyordu.
in your grandfather's childhood
dedenizin çocukluğunda
inclined /sloping /curved
eğimli
India
Hindistan
indignantly / entrüstet
kızgınlıkla
indoor
ev içi
indoor exploration
ev içi araştırması
infiltrate / leak /creep /filter out /effuse /emanate
sızmak
inside
içinde
inside the house
evin içinde
interesting
ilginç
into the other houses
diğer evlerin içine
island
ada
It is a very important story,
Çok önemli bir hikâyedir,
It is a very important story, because it narrates how the coming and goings between our own world and the land of Narnia began.
Çok önemli bir hikâyedir, çünkü kendi dünyamızla Narnia ülkesi arasındaki gidiş gelişlerin nasıl başladığını anlatır.
it is not
değil
it makes your mouth water
ağzınızı sulandırır
It narrates how the coming and goings started
Gidiş gelişlerin nasıl başladığını anlatır.
It was nearly this
hemen hemen buydu.
its other side
diğer yanı
kind / polite / courteous
nazik
kitchen
mutfak
kitchen chairs
mutfak sandalyeleri
land / country
ülke
last night
dün gece
Let's go
gidelim
Let's not go
Gitmeyelim
Let's not go if you don't want.
İstemiyorsan gitmeyelim
Let's try
deneyelim
life (h)
hayat
light (noun)
ışık
light was (in the middle of) infiltrating
ışık sızmaktaydı
Light was infiltrating from inbetween the tiles of the roof.
çatının bazı kiremitlerinin arasından ışık sızmaktaydı.
like
gibi
like everyone else
herkes gibi
Like everyone else he, too wondered.
Herkes gibi o da merak ediyordu.
like someone who is to unhappy too care if anyone knew that he had cried
kimsenin ağladığını bilmesine aldırmayacak kadar mutsuz biri gibi
like there is in the beginning of Treasure Island
Define Adası'nın başlangıcındaki gibi
London is not a bad place....
Londra kötü bir yer değil ki.
long
uzun
long time
uzun süre
long time ago
uzun zaman önce
Look here
buraya bak
lumber room /storage room/ Rumpelkammer
sandık odası
Magician / Wizard
Büyücü
Maybe he keeps his crazy (ç) wife locked up there. .
Belki de çılgın karısını orada kapalı tutuyor.
mind (a) /Verstand /brain /sense
akıl
money
para
more
daha fazla
mouth
ağız
Mr. and Mrs.
Bay ve Bayan
Mr. and Mrs. Ketterley (pl. optional)
Bay ve Bayan Ketterley'ler
much more
çok daha fazla
much more than his speech revealed
Konuşmasının açığa vurduğundan çok daha fazla
my aunt always shuts him up
teyzem onu hep susturuyor.
My father is saying that is empty.
Babam boş olduğunu söylüyor.
My father is saying that it is empty since we moved here.
'Babam biz buraya taşındığımızdan beri boş olduğunu söylüyor.'
My father is saying.
Babam söylüyor.
name
ad
name (i)
isim
nearly
hemen hemen
Nephew /niece
yeğen
night
gece
ninety
doksan
no
hayır
no / any
hiç
No thanks.
Hayır teşekkürler.
nobody
hiç kimse
nobody said
hiç kimse laf etmemişti
Nobody said the word 'haunted'.
Hiç kimse 'perili' diye laf etmemişti.
not doing it
onu yapmama
now
şimdi
of course (e)
elbette
of the old pirates
eski korsanlardan
office
ofis
often /frequently
sık sık
Ok
tamam
Ok I cried. Here it is.
Tamam ağladım işte.
old /ancient
eski
on top of (direction - dative)
üstüne
Once (when) an idea was brought up
bir kere fikir ortaya atıldı mı
once /one time
bir kere
once /when
mi /mı /mu
once the idea was brought up
bir kere fikir ortaya atıldı
one (of its) side(s)
bir yanı
one morning
bir sabah
One morning a boy climbed onto the wall and showed his face.
Bir sabah, bir erkek çocuk duvar üstüne tırmanıp yüzünü gösterdi.
One morning she was in the back garden, when a boy climbed onto the wall of the neighbour garden and showed his face.
Bir sabah, bir erkek çocuk yan bahçenin duvarı üstüne tırmanıp yüzünü gösterdiğinde arka bahçedeydi.
One morning, she was in the back garden.
Bir sabah, arka bahçedeydi.
One morning, when she was in the back garden,
Bir sabah, kız arka bahçedeyken,
One morning, when she was in the back garden, a boy climbed onto the wall of the next door garden and showed his face.
Bir sabah kız arka bahçedeyken, bir erkek çocuk, yan bahçenin duvarı üstüne tırmanıp yüzünü gösterdi.
One night - it was last night
Bir gece - yani dün gece-
One night - it was last night- when I went to bed I heard a scream.
Bir gece - yani dün gece- yatmaya giderken bir çığlık duydum.
One night - it was last night- when I went to bed passing the bottom of the attic stairs, (to tell the truth I don't like very much to pass there) I heard a scream.
Bir gece - yani dün gece- tavan arasına çıkan merdivenlerin dibinden geçerek yatmaya giderken ( oradan geçmek pek hoşuna gitmiyor doğrusu) bir çığlık duydum.
One night - it was last night- when I went to bed passing the bottom of the attic stairs, I heard a scream.
Bir gece - yani dün gece- tavan arasına çıkan merdivenlerin dibinden geçerek yatmaya giderken bir çığlık duydum.
one of the houses
evlerin biri
one side consisting of a wall
bir yanı duvardan oluşan
only
sadece
Or he is one of the old pirates like at the beginning of Treasure Island
Ya da Define Adası'nın başlangıcındaki gibi eski bir korsanlardandır
Or he is one of the old pirates like at the beginning of Treasure Island and always has to hide himself from his old comrades.
Ya da Define Adası'nın başlangıcındaki gibi eski bir korsanlardandır ve hep eski yoldaşlarından saklanmak zorundadır.
or in a row of houses
ya da sıra evlerde
Or maybe he is a false-coiner. (fact)
Ya da belki de kalpazandır.
our own world
kendi dünyamız
packing /Verpackung /emballage
ambalaj
parts of old packaging boxes
eski ambalaj kutularının parçaları
Passing the bottom of the attic stairs when going to bed
tavan arasına çıkan merdivenlerin dibinden geçerek yatmaya giderken
piece /grain (used optional after numbers)
tane
pieces
parçalar
pirate (k)
korsan
plaster
sıva
Polly didn't allow him to see the story.
Polly onun hikâyeyi görmesine izin vermemişti.
Polly didn't allow.
Polly izin vermemişti.
Polly had discovered long time ago the water tank that could be seen when the small door of the lumber room in the attic of their houses was opened and the dark place that was behind it which you could reach if you climbed with a bit of care.
Polly, uzun zaman önce, evlerinin tavan arasındaki sandık odasının küçük kapısı açıldığında görülebilen su deposunu ve onun arkasındaki, biraz dikkatle tırmanırsanız ulaşabileceğiniz, karanlık yeri keşfetmişti.
Polly had discovered the dark place.
Polly karanlık yeri keşfetmişti.
Polly had explored
Polly keşfetmişti
Polly had explored the water tank that could be seen when the small door of the lumber room was opened
Polly sandık odasının küçük kapısı açıldığında görülebilen su deposunu keşfetmişti.
Polly had explored the water tank that could be seen when the small door of the lumber room was opened and the dark place that was behind it which you could reach if you climbed with a bit of care
Polly sandık odasının küçük kapısı açıldığında görülebilen su deposunu ve onun arkasındaki, biraz dikkatle tırmanırsanız ulaşabileceğiniz, karanlık yeri keşfetmişti.
Polly had explored the water tank that could be seen when the small door of the lumber room was opened and the dark place that was behind it.
Polly sandık odasının küçük kapısı açıldığında görülebilen su deposunu ve onun arkasındaki karanlık yeri keşfetmişti.
Polly lived in one of a long row of houses, joined together.
Polly, birbirine bitişik, uzun sıra evlerin birinde yaşıyordu.
Polly thought, too.
Polly de düşünüyordu.
Polly was using
Polly kullanıyordu
Polly was using the section
Polly bölümü kullanıyordu.
Polly was using the section right next to the water tank
Polly su deposunun hemen yanındaki bölümü kullanıyordu.
Polly was using the section right next to the water tank as a cave.
Polly su deposunun hemen yanındaki bölümü bir mağara gibi kullanıyordu.
Polly was using the section right next to the water tank as a cavern where smugglers would take refuge.
Polly su deposunun hemen yanındaki bölümü kaçakçıların sığındığı bir mağara gibi kullanıyordu.
Polly was very surprised, because up till now there had never been any children in that house.
Polly çok şaşırmıştı, çünkü şimdiye kadar o evde hiç çocuk yoktu.
Polly was very surprised.
Polly çok şaşırmıştı.
Polly, too thought the same things.
Polly de aynı şeyleri düşünüyordu.
precious / valuable
değerli
precious things
değerli şeyler
press /print /step on
basmak
rainy
yağışlı
really
gerçekten
reason (s)
sebep
reason /cause / reason (n)
neden
research work
araştırma işi
ressearch / exploration
araştırma
right next to
hemen yanında
right next to the water tank
su deposunun hemen yanında
roof (ç)
çatı
row / queue / line
sıra
sea
deniz
seat
oturak
seats of broken kitchen chairs
kırık mutfak sandalyelerinin oturakları
section /chapter / part
bölüm
seventy
yetmiş
several precious things
değişik değerli şeyler
Shall we go and try?
Gidip deneyelim mi?
Shall we try?
Deneyelim mi?
she asked
sordu
she had been able to create
oluşturabilmişti
she had been able to create a floor
bir zemin oluşturabilmişti
She had brought parts of old packaging boxes and similar things there and by putting these on top of the beams she had been able to create a floor.
Eski ambalaj kutularının parçalarını ve buna benzer şeyleri oraya getirmişti ve bunları kirişlerin üzerine koyarak bir zemin oluşturabilmişti.
She had brought parts of old packaging boxes there and by putting these on top of the beams she had been able to create a floor.
Eski ambalaj kutularının parçalarını oraya getirmişti ve bunları kirişlerin üzerine koyarak bir zemin oluşturabilmişti.
She had brought parts of old packaging boxes there.
Eski ambalaj kutularının parçalarını oraya getirmişti.
She had brought parts of old packaging boxes, seats of broken kitchen chairs and similar things there and by putting these on top of the beams she had been able to create a floor.
Eski ambalaj kutularının parçalarını, kırık mutfak sandalyelerinin oturaklarını ve buna benzer şeyleri oraya getirmişti ve bunları kirişlerin üzerine koyarak bir zemin oluşturabilmişti.
She had brought seats of broken kitchen chairs and similar things.
Kırık mutfak sandalyelerinin oturaklarını ve buna benzer şeyleri getirmişti.
she had brought there
oraya getirmişti
she had put these
bunları koymuştu
She had put these on top of the beams.
Bunları kirişlerin üzerine koymuştu.
She lived in one of a long row of houses.
Uzun sıra evlerin birinde yaşıyordu.
She lived in one of the houses.
Evlerin birinde yaşıyordu.
She often would drink a ginger beer there.
Sık sık zencefilli gazoz içerdi orada.
She says:" Don't you worry the boy,Andrew!" or "I am sure Digory doesn't want to listen to such things." or "Digory, wouldn't you like to go outside and play in the garden?"
'Çocuğu meraklandırma, Andrew!' ya da 'Eminim Digory böyle şeyleri dinlemek istemez.' ya da 'Digory, dışarıya çıkıp bahçede oynamak istemez misin?' diyor.
she was going to say
diyecekti
she was in the middle of writing
yazmaktaydı
she would drink
içerdi
Sherlock Holmes lived still in Baker Street
Sherlock Holmes hâlâ Baker Street'te yaşıyordu
siblings
kardeşler
side (y)
yan
side / next
yan
similar /suchlike
benzer
similar to her
ona benzer - onun benzeri
since both didn't go to the sea
ikisi de denize gitmeyecekleri için
since it was just the beginning of the summer holiday
henüz yaz tatilinin başlangıcı olması nedeniyle
Since it was just the beginning of the summer holidays, as both didn't go to the sea, they met each other almost every day.
Henüz yaz tatilinin başlangıcı olması nedeniyle ikisi de denize gitmeyecekleri için, hemen hemen her gün buluştular.
since we moved
biz taşındığımızdan beri
since we moved here
biz buraya taşındığımızdan beri
since years
yıllardan beri
sixty
altmış
smart /clever
akıllı
smuggler
kaçakçı
so frightening that
öylesine korkunç ki
so unhappy that he didn't care if anyone knew
kimsenin bilmesine aldırmayacak kadar mutsuz
so unhappy that he didn't care if anyone knew that he had cried
kimsenin ağladığını bilmesine aldırmayacak kadar mutsuz
so, that is, I mean (filling word)
yani
some
bazı
some tiles of the roof
çatının bazı kiremitleri
sound /voice /noise
ses
stairs
merdivenler
status /condition / position / situation
durum
stearched
kolalı
stiff
sert
stiff and stearched
sert ve kolalı
still (h)
hâlâ
still /just /yet
henüz
story
hikâye
strange /foreign
yabancı
study room
çalışma odası
such
öylesine
suddenly / abruptly / all of a sudden (a)
aniden
summer
yaz
summer holidays
yaz tatili
suspicious
kuşkulu
talking /speech /conversation
konuşma
tank
depo
ten
on
ten words
on sözcük
terrible / awful /scary
korkunç
than his speech revealed
Konuşmasının açığa vurduğundan
thanks
teşekkürler
that I mustn't go there
oraya gitmemem gerektiği
that is / I mean (filling word)
yani
that is in the beginning of Treasure Island
Define Adası'nın başlangıcındaki
that it would be a sign of weakness
bir zayıflık işareti olacağı
that it wouldn't be very kind
bunun pek nazik olmayacağı
that not doing it would be
onu yapmamanın olacağı
that she was in the middle of writing
yazmakta olduğu
that somebody knew
kimsenin bilmesi
that summer
o yaz
that summer being
o yazın olması
that summer being the coldest summer
o yazın en soğuk yaz olması
that summer being the coldest summer since years
o yazın yıllardan beri en soğuk yaz olması
that summer being the rainest and coldest summer
o yazın en yağışlı ve soğuk yaz olması
that summer being the rainest and coldest summer since years
o yazın yıllardan beri en yağışlı ve soğuk yaz olması
that summer was the rainest and coldest summer experienced since years
o yazın yıllardan beri yaşanan en yağışlı ve soğuk yaz olmasıydı
that the house was empty for a long time (fact)
Evin uzun süredir boş olduğu
that they look after your mother
Onların annene bakmaları
that we are not in another house
başka bir evde olmadığımız
that we are not in another house than that (house)
o evden başka bir evde olmadığımız
the beginning of 'Treasure Island'
Define Adası'nın başlangıcı
the bottom of the attic stairs
tavan arasına çıkan merdivenlerin dibi
the bottom of the garden
bahçenin dibi
The boy's face changed.
Çocuğun yüzü değişti.
the coldest
en soğuk
the coldest summer
en soğuk yaz
the coming (and) goings
gidiş gelişler
the comings and goings between our own world and the land of Narnia
kendi dünyamızla Narnia ülkesi arasındaki gidiş gelişler
the dark place
karanlık yer
the dark place that was behind it
onun arkasındaki karanlık yer
The diaries (chronicles) of Narnia
Narnia Günlükleri
The empty bottles made the place (there) look even much more like smuggler caves.
Boş şişeler orayı daha da çok kaçakçı mağaralarına benzetiyordu.
The empty bottles made the place (there) look like
Boş şişeler orayı benzetiyordu
the end
son
the end of the house
evin sonu
the floor of this tunnel
bu tünelin tabanı
the gaps inbetween the beams were only covered with plaster
Kirişlerin arası sadece sıvayla kaplanmıştı
the highest / the top
en üst
The house was long time empty.
Ev uzun süre boştu.
the house which is on the other side of you(rs)
sizin öbür yanınızdaki ev
the idea was brought up
fikir ortaya atıldı
the land of Narnia
Narnia ülkesi
the lumber room which was in the attic (between the ceilings) of their houses
evlerinin tavan arasındaki sandık odası
The Magician's Nephew
Büyücünün Yeğeni
the main reason /the real reason (n)
asıl neden
the main reason for their embarking on this adventure
Bu maceralara atılmalarının asıl nedeni
The main reason for their embarking on this adventure was that that summer was the rainest and coldest summer since years.
Bu maceralara atılmalarının asıl nedeni, o yazın yıllardan beri yaşanan en yağışlı ve soğuk yaz olmasıydı.
the meals
yemekler
the next (door) garden
yan bahçe
the next garden's wall
yan bahçenin duvarı
the other
diğer
the other
diğer
the other / the far off
öbür
the other houses
diğer evler
the reason(s) for this
bunun sebebi
the same
aynı
the same things
aynı şeyler
the schools
okullar
The schools in general were worse than the present ones.
Okullar genellikle şimdikinden daha kötüydü.
the section right next to the water tank
su deposunun hemen yanındaki bölüm
the sound of Uncle Andrew's footsteps
Andrew Dayı'nın ayak sesleri
the space /gap between the beams
kirişlerin arası
the stairs going out to the attic/ the attic stairs
tavan arasına çıkan merdivenler
The strange boy's (ç) face was very dirty.
Yabancı çocuğun yüzü çok kirliydi.
the top floor
en üst kat
The tunnel continues.
Tünel devam ediyor.
The tunnel ends.
Tünel bitiyor.
the two (of them) / both
ikisi de
the unmarried siblings
bekâr kardeşler
The walls don't go (pass) beyond the ceiling.
Duvarlar tavanın ötesine geçmiyor.
the water tank that could be seen
görülebilen su deposu
the water tank that could be seen when the small door of the lumber room was opened
sandık odasının küçük kapısı açıldığında görülebilen su deposu
The wrong door
Yanlış kapı
then /after
sonra
then /if so /in that case
öyleyse
then he had cried thorougly / then he had had a good cry
sonra iyice (bir) ağlamıştı
Then there is something more.
Sonra bir şey daha var.
there
orada
There is a study in the top floor and Aunt Letty is saying that I mustn't go there.
En üst katta bir çalışma odası var ve Letty Teyze oraya gitmemem gerektiğini söylüyor.
There is a study in the top floor.
En üst katta bir çalışma odası var.
There lived (o) only the unmarried siblings, Mr. and Mrs. Ketterley.
Orada sadece bekâr kardeşler, Bay ve Bayan Ketterley'ler oturuyordu.
There lived a girl in London
Londra'da bir kız yaşıyordu.
There was no child in that house.
O evde hiç çocuk yoktu.
there was not/ (+ personal ending on its subject: didn't have)
yoktu
Therefore she looked curiously at the boy.(ç)
Bu yüzden ilgiyle çocuğa baktı.
therefore/ for this reason
bu yüzden
They both felt that it would be a sign of weakness.
Her ikisi de, bir zayıflık işareti olacağını hissediyordu.
they look after your mother
Onlar annene bakarlar
they met almost every day
hemen hemen her gün buluştular
they met/got to know each other
birbirleriyle tanışmış oldular
thief
hırsız
things which you can call indoor exploration
ev içi araştırması diyebileceğiniz şeyler
thirty
otuz
this
bu
This (hereabouts) was a place like a tunnel consisting on one side of a brick wall, as to its other side of a sloping roof.
Burası, bir yanı tuğla duvar, diğer yanı ise eğimli bir çatıdan oluşan tünel gibi bir yerdi.
This (hereabouts) was a place like a tunnel.
Burası tünel gibi bir yerdi.
This (hereabouts) was a place.
Burası bir yerdi.
This is the story of something that happened long time ago
Bu uzun zaman önce olmuş bir şeyin hikâyesidir
This is the story of something that happened long time ago in your grandfather's childhood.
Bu, uzun zaman önce, dedenizin çocukluğunda olmuş bir şeyin hikâyesidir
This is the story of...
Bu ... hikâyesidir
This situation
bu durum
This situation led them to do some things inside the house which you can call indoor exploration.
Bu durum onları evin içinde, ev içi araştırması diyebileceğiniz bir şeyler yapmaya yöneltti.
This situation led them to do some things inside the house.
Bu durum onları evin içinde bir şeyler yapmaya yöneltti.
This situation led them to do some things.
Bu durum onları bir şeyler yapmaya yöneltti.
This tunnel had no floor. (lit. there was not the floor of this tunnel)
Bu tünelin tabanı yoktu.
thorougly / quite / fully / completely
iyice (bir)
thought /idea
fikir
Thus Polly and Digory met/got to know each other.
Polly ve Digory bu şekilde birbirleriyle tanışmış oldular.
tile (k)
kiremit
time
zaman
time /period (s)
süre
to allow
izin vermek
to approach
yaklaşmak
to approach from the hallway
koridordan yaklaşmak
to arrive (v) /be there /get to
varmak
to ask
sormak
to be able to do this much ressearch with a candle
bir mumla bu kadar araştırma yapabilmek
to be about to x
X - üzere olmak
to be brought up
ortaya atılmak
to be caught /to get caught
yakalanmak
to be found /to be present (se trouver/sich befinden)
bulunmak
to be in the middle of infiltrating
sızmakta
to be in the middle of writing
yazmakta
to be interested in
(ile) ilgilenmek
to be interested in ressearch work
araştırma işiyle ilgilenmek
to be surprized
şaşırmak
to become strong
güçlenmek
to begin
başlamak
to bother / to mind / to care
aldırmak
to bring
getirmek
to change
değişmek
to change something
değiştirmek
to climb
tırmanmak
To climb to the top of the wall
duvar üstüne tırmanmak
to come
gelmek
to come up with /to bring forward
ortaya atmak
to consist of / be formed / take shape /occur
oluşmak
to continue
devam etmek
to create / form / constitute
oluşturmak
to cry
ağlamak
to direct /lead /destine /orient
yöneltmek
to do
yapmak
to do
yapmak
to do it
onu yapmak
to do some things
bir şeyler yapmak
to draw Digory's attention to cheerful topics
Digory'nin aklını neşeli konulara çelmek
to draw one's attention to (old expression)
aklını çelmek
to drink
içmek
to dry
kurulamak
to each other
birbirine
to eat
yemek
to end
bitmek
to enter /to go in
girmek
to explore /discover
keşfetmek
to feel
hissetmek
to find
bulmak
to flow
akmak
to go
gitmek
to go and take a glance
gidip bir göz atmak
to go and try
gidip denemek
to go and...
gidip
to go on adventures /to embark on an adventure
maceralara atılmak
to go outside
dışarıya çıkmak
to go outside and play in the garden
dışarıya çıkıp bahçede oynamak
to go to bed / schlafen gehen
yatmaya gitmek
to hear
duymak
to here (dative)
buraya
to hide
saklamak
to hide oneself (s)
saklanmak
to jump
atlamak
to jump from beam to beam
kirişten kirişe atlamak
to keep a secret
bir sır saklamak
to keep switched off (e. g. telefon) / to keep shut (e. g. mouth) /to keep someone locked up
kapalı tutmak
to learn
öğrenmek
to lie awake
uyanık uzanmak
to like (h) an ablative
hoşlanmak
to like / please /plaire
hoşuna gitmek
to liken /to simulate /to make look like
benzetmek
to listen
dinlemek
to listen to the footsteps approaching
ayak seslerinin yaklaştığını dinlemek
to listen to Uncle Andrew's footsteps heavily approaching
Andrew Dayı'nın ayak seslerinin ağır ağır yaklaştığını dinlemek
to listen to Uncle Andrew's footsteps heavily approaching from the hallway towards your room
Andrew Dayı'nın ayak seslerinin ağır ağır koridordan senin odana yaklaştığını dinlemek
to listen to(it/them) approaching
yaklaştığını dinlemek
to listen, while laying awake in bed, to Uncle Andrew's footsteps heavily approaching from the hallway towards your room
Yatakta uyanık uzanırken Andrew Dayı'nın ayak seslerinin ağır ağır koridordan senin odana yaklaştığını dinlemek
to live
yaşamak
to love /like
sevmek
to make one's mouth water
ağzını sulandırmak
to make someone curious / to cause s.o. to worry
meraklandırmak
to mean /to aim at /refer to
kastetmek
to meet
buluşmak
to move (houses)
taşınmak
to pass
geçmek
to pass /go /outrun/surpass
geçmek
to pass there
oradan geçmek
to play
oynamak
to put
koymak
to reach
ulaşmak
to reveal
açığa vurmak
to say
söylemek
to say a word as 'haunted'
'perili' diye bir laf etmek
to search for treasure
define aramak
to see
görmek
to see the story
hikâyeyi görmek
to seem / appear
görünmek
to show
göstermek
to show one's face
yüzünü göstermek
to silence s.o./ to shut s.o. up
susturmak
to sit / to live
oturmak
to sleep
uyumak
to sleep (go to bed)
yatmak
to smear / rubb
bulamak
to stop speaking / to shut up / to fall silent
susmak
to take (somewhere)
götürmek
to take a glance at /to look at
bir göz atmak
to take refuge
sığınmak
to talk /chat (l. e.)
laf etmek
to tell / narrate / explain
anlatmak
to tell the truth I don't like very much
pek hoşuna gitmiyor doğrusu
to tell the truth I don't like very much to pass there
oradan geçmek pek hoşuna gitmiyor doğrusu
to think
düşünmek
to think /fancy
sanmak
to try
denemek
to try (one time experiment)
denemek
to use
kullanmak
to wash
yıkamak
to wear the collar
yakayı takmak
to wonder
merak etmek
to write
yazmak
to Y in order to X / with intention to X
X-mek üzere Y-mek
to(wards) your room
senin odana
treasure
define
treasure
define
treasure island / die Schatzinsel
define adası
tunnel
tünel
twenty
yirmi
uncle ( mother's side)
dayı
unhappy
mutsuz
unhappy enough not to care
aldırmayacak kadar mutsuz
unmarried
bekâr
unnecessarily (b)
boşu boşuna
until now
şimdiye kadar
until the end (dat) of all these row houses
bu sıra evlerin sonuna kadar
until where
nereye kadar
Until where does this tunnel go?
Bu tünel nereye kadar gidiyor?
Until where I don't know.
Nereye kadar bilmiyorum.
vegetable
sebze
very
çok
very (p)
pek
wall
duvar
water
su
water down / dillute
sulandırmak
water tank
su deposu
way /road
yol
we
biz
we can enter
girebiliriz
We can get caught as thieves
hırsız diye yakalanırız
we can go
biz gidebiliriz
We can go until the end of the houses.
Biz evlerin sonuna kadar gidebiliriz.
we get caught
yakalanırız
we will know
bileceğiz
weak /slim
zayıf
weakness
zayıflık
what do you think it is like
nasıl bir şey sence
What do you think it is like, while you are awake in bed, to listen to the sound of Uncle Andrew's footsteps slowly approaching your room from the hallway ?
Yatakta uyanık uzanırken Andrew Dayı'nın ayak seslerinin ağır ağır koridordan senin odana yaklaştığını dinlemek nasıl bir şey sence?
What kind of
Ne tür
What the boy was doing
Çocuğun yaptığı
Whatever (happens) / at any rate / in any case
Ne olursa olsun
when
ne zaman
When I was going to bed (-ken Gerund)
yatmaya giderken
When I went to sleep I head a scream.
yatmaya giderken bir çığlık duydum.
when it comes to
gelince
when it comes to desserts
Tatlılara gelince
When it comes to sweets how cheap and delicious they were I won't tell you
Tatlılara gelince, onların ne kadar ucuz ve lezzetli olduğunu sizlere söylemeyeceğim
When it comes to sweets how cheap and delicious they were I won't tell you, because this only makes your mouth water unnecessarily
Tatlılara gelince, onların ne kadar ucuz ve lezzetli olduğunu sizlere söylemeyeceğim, çünkü bu sadece boşu boşuna ağzınızı sulandırır.
When the small door of the lumber room was opened
sandık odasının küçük kapısı açıldığında
when you lie awake in bed
Yatakta uyanık uzanırken
whenever (s. o. x'es)
ne zaman X- sa - se
Whenever he wants to tell me something
ne zaman bana bir şey söyleyecek olsa
Whenever he wants to tell me something at meal time
Yemekte ne zaman bana bir şey söyleyecek olsa
Whenever he wants to tell me something at meal time -he doesn't even try to talk with my aunt - my aunt always shuts him up.
Yemekte ne zaman bana bir şey söyleyecek olsa - teyzemle konuşmayı denemez bile - teyzem onu hep susturuyor.
whenever it is
ne zaman olsa
whenever you want
ne zaman istersen
where to (dat)
nereye
which is on the other side of you(pl)
öbür yanınızdaki
which is on your (pl) side
yanınızdaki
Which is what you need to do, too
ki senin de yapman gereken budur
which you can call
diyebileceğiniz
which you can reach if you climb with a bit of care
biraz dikkatle tırmanırsanız ulaşabileceğiniz
which you will be able to reach (pl) /which you can reach
ulaşabileceğiniz
Who would like this?
Bundan kim hoşlanır ki ?
wife
karı
with a loud voice
yüksek sesle
with a candle
bir mumla
with care /gingerly /attentively/sorgfältig
dikkatle
with each other / one another (they)
birbirleriyle
with the intention to draw Digory's attention to cheerful topics
Digory'nin aklını neşeli konulara çelmek üzere
with your uncle and aunt
dayın ve teyzenle
word (l)
laf
word (s)
sözcük
work
world
dünya
worse
daha kötü
wrong
yanlış
year
yıl
yes
evet
yes
evet
Yes, I think this too.
Evet, bunu ben de düşündüm.
yesterday
dün
you (pl) had to
zorundaydınız
You (pl) had to jump from beam to beam
kirişten kirişe atlamak zorundaydınız
You (pl) had to jump from beam to beam and the gaps inbetween the beams were only covered with plaster.
Kirişten kirişe atlamak zorundaydınız ve kirişlerin arası sadece sıvayla kaplanmıştı.
you (pl) would find yourself
kendinizi bulurdunuz
You also would cry
Sen de ağlardın
you are a child
bir çocuksun
You are very (p) smart.
Pek akıllısın.
You cried too
Sen de ağladın
You had to wear that stiff and stearched collar every day
Her gün o sert ve kolalı yakayı takmak zorundaydınız
you have learned
öğrendin
you might think
düşünebilirsin
You need to eat vegetable to grow strong.
Güçlenmek için sebze yemelisin.
you should eat
yemelisin
you would find yourself in the room underneath
kendinizi aşağıdaki odada bulurdunuz
you wouldn't like it at all
bundan hiç de hoşlanmazdın
your (pl) grandfather
dedeniz
your (pl) side
yanınız
your crazy uncle
deli dayın