Reading Turkish: Narnia Günlükleri - Birinci Kitap - Büyücünün Yeğeni

QuestionAnswer
"...after crying." she was going to say, but she thought it wouldn't be very polite.
'... ağladıktan sonra.' diyecekti,ama bunun pek nazik olmayacağını düşünmüştü.
My father is saying that it is empty since we moved here.
'Babam biz buraya taşındığımızdan beri boş olduğunu söylüyor.'
"Is Mr. Ketterley really crazy?"
'Bay Ketterley gerçekten deli mi ?'
'I was referring to the house on your other (far) side.'
'Ben sizin öbür yanınızdaki evi kastetmiştim.'
"I wash my face' said Polly, "which is what you need to do too, especially..." she said and stopped.
'Ben yüzümü yıkarım,' dedi Polly, 'ki senin de yapman gereken budur, özellikle...' dedi ve sustu.
"I didn't know. I am sorry."said Polly humbly.
'Bilmiyordum. Özür dilerim.' dedi Polly alçakgönüllükle.
"I don't know. He could never talk enough."
'Bilmiyorum. Hiç yeteri kadar konuşamadı.'
'Look here,' he said. 'Until where does this tunnel go? I mean, does at the end of the house the tunnel end, too?'
'Buraya bak,' dedi. 'Bu tünel nereye kadar gidiyor? Yani evin sonunda tünel de bitiyor mu?' '
'Look here,' he said. 'Until where does this tunnel go?'
'Buraya bak,' dedi. 'Bu tünel nereye kadar gidiyor?'
"Digory"said the boy.
'Digory' dedi çocuk.
'We can also get into the other houses.'
'Diğer evlerin içine de girebiliriz.'
"Of course it is funny." said Polly.
'Elbette garip.' dedi Polly.
'Yes we can go.' said Polly.
'Evet gidebiliriz' dedi Polly.
'Yes and we also get caught as thieves. No thanks. '
'Evet, ve de hırsız diye yakalanırız! Hayır teşekkürler.'
'Yes and we also get caught as thieves.'
'Evet, ve de hırsız diye yakalanırız!'
"No it is not." said Digory.
'Hayır değil.' dedi Digory.
'No,' said Polly.
'Hayır,' dedi Polly.
'No,' said Polly. 'The walls don't go (pass) beyond the ceiling. The tunnel continues. Until where I don't know.'
'Hayır,' dedi Polly. 'Duvarlar tavanın ötesine geçmiyor. Tünel devam ediyor. Nereye kadar bilmiyorum.'
"London is not a bad place" Polly said indignantly.
'Londra kötü bir yer değil ki' dedi Polly kızgınlıkla.
"Hullo", said Polly
'Merhaba', dedi Polly.
"Hullo", said the boy. "What is your name?"
'Merhaba', dedi çocuk. 'Senin adın ne?'
"What a funny name!" said Polly.
'Ne garip bir isim!' dedi Polly.
"How exciting !" said Polly.
'Ne heyecanlı!' dedi Polly.
"How exciting !" said Polly. "I didn't know that your house was this interesting."
'Ne heyecanlı!' dedi Polly. 'Sizin evin bu kadar ilginç olduğunu bilmezdim.'
"What kind of things does he want to tell you?"
'Ne tür şeyler söylemek istiyor sana?'
'What?'
'Ne?'
'Why?'
'Neden?'
How shall we know that we are not in another house than that one.
'O evden başka bir evde olmadığımızı nereden bileceğiz?'
'You are very smart. I was referring to the house on your other (far) side.' - 'Why?'
'Pek akıllısın. Ben sizin öbür yanınızdaki evi kastetmiştim.' - 'Neden?'
'All right' said Polly.
'Pekâlâ' dedi Polly.
to say a word as 'haunted'
'perili' diye bir laf etmek
"Polly"said Polly. "And yours?"
'Polly' dedi Polly. 'Seninki ne?'
"It is not even half as funny as Polly." said Digory.
'Polly'nin yarısı kadar garip bile değil.'dedi Digory.
"You also would cry" he continued.
'Sen de ağlardın' diye devam etti.
"You also would cry" he continued. "if your whole life had passed on the country and you had a horse and a river flowed at the bottom of the garden and if then also you were brought to live to a horrible place like this.
'Sen de ağlardın' diye devam etti. 'eğer bütün hayatın taşrada geçseydi ve bir atın olsaydı ve bahçenin dibinden bir nehir aksaydı ve sonra da yaşamak için bunun gibi kötü bir yere getirilseydin.'
"You also would cry" he continued. "if your whole life had passed on the country and you had a horse and a river flowed at the bottom of the garden"
'Sen de ağlardın' diye devam etti. 'eğer bütün hayatın taşrada geçseydi ve bir atın olsaydı ve bahçenin dibinden bir nehir aksaydı.'
'I am game if you are.' said Polly.
'Sen varsan ben de varım.' dedi Polly.
"He is either crazy" said Digory "or he is keeping a secret."
'Ya deli' dedi Digory 'ya da bir sır saklıyor.'
She says:" Don't you worry the boy,Andrew!" or "I am sure Digory doesn't want to listen to such things." or "Digory, wouldn't you like to go outside and play in the garden?"
'Çocuğu meraklandırma, Andrew!' ya da 'Eminim Digory böyle şeyleri dinlemek istemez.' ya da 'Digory, dışarıya çıkıp bahçede oynamak istemez misin?' diyor.
'If so we can go until the end of all these row houses.'
'Öyleyse biz tüm bu sıra evlerin sonuna kadar gidebiliriz.'
'If so, I think we should go and take a glance. ' said Digory.
'Öyleyse, sanırım gidip bir göz atmamız gerekiyor.' dedi Digory.
"You might think it is interesting" said Digory.
'İlginç olduğunu düşünebilirsin' dedi Digory.
"You might think it is interesting" said Digory. "But if you had to sleep there you wouldn't like it at all."
'İlginç olduğunu düşünebilirsin' dedi Digory. 'Fakat orada uyumak zorunda olsaydın bundan hiç de hoşlanmazdın.'
'Let's not go if you don't want to' said Digory.
'İstemiyorsan gitmeyelim' dedi Digory.
'Shall we go and try now?' said Digory.
'Şimdi gidip deneyelim mi?' dedi Digory.
to be interested in
(ile) ilgilenmek
name
ad
island
ada
mind (a) /Verstand /brain /sense
akıl
smart /clever
akıllı
to draw one's attention to (old expression)
aklını çelmek
to flow
akmak
to bother / to mind / to care
aldırmak
unhappy enough not to care
aldırmayacak kadar mutsuz
sixty
altmış
humbly / submissively
alçakgönüllükle
but she thought it wouldn't be very polite.
ama bunun pek nazik olmayacağını düşünmüştü.
But both of them felt that once if an idea was brought up not to do it would be a sign of weakness.
Ama her ikise de, bir kere fikir ortaya atıldı mı onu yapmamanın bir zayıflık işareti olacağını hissediyordu.
But both of them
Ama her ikisi de
But both of them felt that not doing it would be a sign of weakness.
Ama her ikisi de onu yapmamanın bir zayıflık işareti olacağını hissediyordu.
packing /Verpackung /emballage
ambalaj
the sound of Uncle Andrew's footsteps
Andrew Dayı'nın ayak sesleri
to listen to Uncle Andrew's footsteps heavily approaching from the hallway towards your room
Andrew Dayı'nın ayak seslerinin ağır ağır koridordan senin odana yaklaştığını dinlemek
to listen to Uncle Andrew's footsteps heavily approaching
Andrew Dayı'nın ayak seslerinin ağır ağır yaklaştığını dinlemek
suddenly / abruptly / all of a sudden (a)
aniden
to tell / narrate / explain
anlatmak
gap /space inbetween / Zwischenraum
ara
between
arasında
ressearch / exploration
araştırma
research work
araştırma işi
to be interested in ressearch work
araştırma işiyle ilgilenmek
back garden / backyard
arka bahçe
the main reason /the real reason (n)
asıl neden
horse
at
to jump
atlamak
foot
ayak
footsteps (sound of..)
ayak sesleri
to listen to the footsteps approaching
ayak seslerinin yaklaştığını dinlemek
the same
aynı
the same things
aynı şeyler
to reveal
açığa vurmak
heavy /hard
ağır
heavily /slowly
ağır ağır
mouth
ağız
after crying
ağladıktan sonra
I cried
ağladım
to cry
ağlamak
to make one's mouth water
ağzını sulandırmak
it makes your mouth water
ağzınızı sulandırır
in the room underneath
aşağıdaki odada
My father is saying that is empty.
Babam boş olduğunu söylüyor.
My father is saying.
Babam söylüyor.
the bottom of the garden
bahçenin dibi
at/from the bottom of the garden
bahçenin dibinden
if a river flowed at the bottom of the garden
bahçenin dibinden bir nehir aksaydı
press /print /step on
basmak
Mr. and Mrs.
Bay ve Bayan
Mr. and Mrs. Ketterley (pl. optional)
Bay ve Bayan Ketterley'ler
some
bazı
another
başka
another house
başka bir ev
that we are not in another house
başka bir evde olmadığımız
to begin
başlamak
beginning
başlangıç
unmarried
bekâr
the unmarried siblings
bekâr kardeşler
Maybe he keeps his crazy (ç) wife locked up there. .
Belki de çılgın karısını orada kapalı tutuyor.
I
ben
Count me in
Ben de varım
I wash my face
Ben yüzümü yıkarım
similar /suchlike
benzer
to liken /to simulate /to make look like
benzetmek
even
bile
we will know
bileceğiz
I didn't know.
Bilmiyordum.
a boy
bir erkek çocuk
One night - it was last night
Bir gece - yani dün gece-
One night - it was last night- when I went to bed passing the bottom of the attic stairs, (to tell the truth I don't like very much to pass there) I heard a scream.
Bir gece - yani dün gece- tavan arasına çıkan merdivenlerin dibinden geçerek yatmaya giderken ( oradan geçmek pek hoşuna gitmiyor doğrusu) bir çığlık duydum.
One night - it was last night- when I went to bed passing the bottom of the attic stairs, I heard a scream.
Bir gece - yani dün gece- tavan arasına çıkan merdivenlerin dibinden geçerek yatmaya giderken bir çığlık duydum.
One night - it was last night- when I went to bed I heard a scream.
Bir gece - yani dün gece- yatmaya giderken bir çığlık duydum.
to take a glance at /to look at
bir göz atmak
a sign
bir işaret
once /one time
bir kere
once the idea was brought up
bir kere fikir ortaya atıldı
Once (when) an idea was brought up
bir kere fikir ortaya atıldı mı
with a candle
bir mumla
to be able to do this much ressearch with a candle
bir mumla bu kadar araştırma yapabilmek
a river
bir nehir
if a river flowed
bir nehir aksaydı
a money box
bir para kutusu
one morning
bir sabah
One morning, when she was in the back garden, a boy climbed onto the wall of the next door garden and showed his face.
Bir sabah kız arka bahçedeyken, bir erkek çocuk, yan bahçenin duvarı üstüne tırmanıp yüzünü gösterdi.
One morning, she was in the back garden.
Bir sabah, arka bahçedeydi.
One morning a boy climbed onto the wall and showed his face.
Bir sabah, bir erkek çocuk duvar üstüne tırmanıp yüzünü gösterdi.
One morning she was in the back garden, when a boy climbed onto the wall of the neighbour garden and showed his face.
Bir sabah, bir erkek çocuk yan bahçenin duvarı üstüne tırmanıp yüzünü gösterdiğinde arka bahçedeydi.
One morning, when she was in the back garden,
Bir sabah, kız arka bahçedeyken,
a secret
bir sır
to keep a secret
bir sır saklamak
one (of its) side(s)
bir yanı
one side consisting of a wall
bir yanı duvardan oluşan
a tunnel consisting on one side of a brick wall, as to its other side of a sloping roof
bir yanı tuğla duvar, diğer yanı ise eğimli bir çatıdan oluşan bir tünel
a tunnel consisting on one side of a brick wall
bir yanı tuğla duvardan oluşan bir tünel
a sign of weakness
bir zayıflık işareti
that it would be a sign of weakness
bir zayıflık işareti olacağı
a floor/ground (z)
bir zemin
she had been able to create a floor
bir zemin oluşturabilmişti
a scream
bir çığlık
I heard a scream
bir çığlık duydum
you are a child
bir çocuksun
a thing
bir şey
to do some things
bir şeyler yapmak
which you can reach if you climb with a bit of care
biraz dikkatle tırmanırsanız ulaşabileceğiniz
to each other
birbirine
adjacent to each other / joined together
birbirine bitişik
with each other / one another (they)
birbirleriyle
they met/got to know each other
birbirleriyle tanışmış oldular
a few (+sg)
birkaç
a few apples
birkaç elma
adjacent / connected/ attached / joined
bitişik
to end
bitmek
we
biz
since we moved here
biz buraya taşındığımızdan beri
We can go until the end of the houses.
Biz evlerin sonuna kadar gidebiliriz.
we can go
biz gidebiliriz
since we moved
biz taşındığımızdan beri
empty
boş
empty bottles
boş şişeler
The empty bottles made the place (there) look like
Boş şişeler orayı benzetiyordu
The empty bottles made the place (there) look even much more like smuggler caves.
Boş şişeler orayı daha da çok kaçakçı mağaralarına benzetiyordu.
unnecessarily (b)
boşu boşuna
this
bu
This is the story of...
Bu ... hikâyesidir
This situation
bu durum
This situation led them to do some things.
Bu durum onları bir şeyler yapmaya yöneltti.
This situation led them to do some things inside the house.
Bu durum onları evin içinde bir şeyler yapmaya yöneltti.
This situation led them to do some things inside the house which you can call indoor exploration.
Bu durum onları evin içinde, ev içi araştırması diyebileceğiniz bir şeyler yapmaya yöneltti.
the main reason for their embarking on this adventure
Bu maceralara atılmalarının asıl nedeni
The main reason for their embarking on this adventure was that that summer was the rainest and coldest summer since years.
Bu maceralara atılmalarının asıl nedeni, o yazın yıllardan beri yaşanan en yağışlı ve soğuk yaz olmasıydı.
until the end (dat) of all these row houses
bu sıra evlerin sonuna kadar
Until where does this tunnel go?
Bu tünel nereye kadar gidiyor?
the floor of this tunnel
bu tünelin tabanı
This tunnel had no floor. (lit. there was not the floor of this tunnel)
Bu tünelin tabanı yoktu.
This is the story of something that happened long time ago
Bu uzun zaman önce olmuş bir şeyin hikâyesidir
therefore/ for this reason
bu yüzden
Therefore she looked curiously at the boy.(ç)
Bu yüzden ilgiyle çocuğa baktı.
in this way /thus
bu şekilde
This is the story of something that happened long time ago in your grandfather's childhood.
Bu, uzun zaman önce, dedenizin çocukluğunda olmuş bir şeyin hikâyesidir
to smear / rubb
bulamak
he had smeared /rubbed (rep)
bulamıştı
to find
bulmak
to be found /to be present (se trouver/sich befinden)
bulunmak
to meet
buluşmak
from this
bundan
he could not be dirtier from this
bundan daha kirli olamazdı
you wouldn't like it at all
bundan hiç de hoşlanmazdın
Who would like this?
Bundan kim hoşlanır ki ?
by putting these on top of the beams she had been able to create a floor
Bunları kirişlerin üzerine koyarak bir zemin oluşturabilmişti.
She had put these on top of the beams.
Bunları kirişlerin üzerine koymuştu.
she had put these
bunları koymuştu
a horrible place like this
bunun gibi kötü bir yer
if you were brought to a horrible place like this
bunun gibi kötü bir yere getirilseydin
that it wouldn't be very kind
bunun pek nazik olmayacağı
the reason(s) for this
bunun sebebi
Here she was hiding a money box.
Burada bir para kutusu saklıyordu.
Here she was hiding a money box and a few apples.
Burada bir para kutusu ve birkaç elma saklıyordu.
Here she was hiding a money box, a story she was in the middle of writing and a few apples.
Burada bir para kutusu, yazmakta olduğu bir hikâye ve birkaç elma saklıyordu.
Here the boy's face suddenly (a) changed.
Burada çocuğun yüzü aniden değişti.
Here the boy's face suddenly changed as if he was trying not to cry.
Burada çocuğun yüzü aniden sanki ağlamamaya çalışıyormuş gibi değişti.
Here she was hiding a money box with several precious things inside, a story she was in the middle of writing and a few apples.
Burada, içinde değişik değerli şeylerin bulunduğu bir para kutusu, yazmakta olduğu bir hikâye ve birkaç elma saklıyordu.
here (abouts) (nom.)
burası
This (hereabouts) was a place.
Burası bir yerdi.
This (hereabouts) was a place like a tunnel.
Burası tünel gibi bir yerdi.
This (hereabouts) was a place like a tunnel consisting on one side of a brick wall, as to its other side of a sloping roof.
Burası, bir yanı tuğla duvar, diğer yanı ise eğimli bir çatıdan oluşan tünel gibi bir yerdi.
to here (dative)
buraya
Look here
buraya bak
section /chapter / part
bölüm
all
bütün
all your life
bütün hayatın
Magician / Wizard
Büyücü
The Magician's Nephew
Büyücünün Yeğeni
in a big house
büyük bir evde
How nice to be able to do this much ressearch with a candle in a big house or in a row of houses
Büyük bir evde ya da bir sıra evlerde, bir mumla bu kadar araştırma yapabilmek ne güzeldir.
and / also
da - de
even more /still more
daha da
even much more
daha da çok
more
daha fazla
better
daha iyi
dirtier
daha kirli
worse
daha kötü
uncle ( mother's side)
dayı
with your uncle and aunt
dayın ve teyzenle
grandfather
dede
your (pl) grandfather
dedeniz
in your grandfather's childhood
dedenizin çocukluğunda
he /she said
dedi
treasure
define
treasure
define
treasure island / die Schatzinsel
define adası
the beginning of 'Treasure Island'
Define Adası'nın başlangıcı
in the beginning of 'Treasure Island'
Define Adası'nın başlangıcında
that is in the beginning of Treasure Island
Define Adası'nın başlangıcındaki
like there is in the beginning of Treasure Island
Define Adası'nın başlangıcındaki gibi
to search for treasure
define aramak
crazy
deli
crazy
deli
your crazy uncle
deli dayın
to try
denemek
to try (one time experiment)
denemek
he doesn't try
denemez
he doesn't even try
denemez bile
Let's try
deneyelim
Shall we try?
Deneyelim mi?
sea
deniz
tank
depo
to continue
devam etmek
He continued
devam etti
precious / valuable
değerli
precious things
değerli şeyler
it is not
değil
different /several /diverse
değişik
several precious things
değişik değerli şeyler
to change
değişmek
to change something
değiştirmek
Digory (had) liked the cave a lot (Polly didn't allow him to see the story) but he was more interested in the ressearch work.
Digory mağarayı çok sevmişti (Polly hikâyeyi görmesine izin vermemişti) fakat araştırma işiyle çok fazla ilgileniyordu.
Digory (had) liked the cave a lot.
Digory mağarayı çok sevmişti.
Digory (had) liked
Digory sevmişti
to draw Digory's attention to cheerful topics
Digory'nin aklını neşeli konulara çelmek
with the intention to draw Digory's attention to cheerful topics
Digory'nin aklını neşeli konulara çelmek üzere
Digory, don't you want to go outside and play in the garden?
Digory, dışarıya çıkıp bahçede oynamak istemez misin?
Digory said with a loud voice like someone too unhappy to care if anyone knew that he had cried: "Ok,I cried. Here it is."
Digory, kimsenin ağladığını bilmesine aldırmayacak kadar mutsuz biri gibi yüksek sesle: 'Tamam, ağladım. İşte.' dedi.
with care /gingerly /attentively/sorgfältig
dikkatle
to listen
dinlemek
botton
dip
as, that is /connecting quotations or direct speech to a verb other than demek
diye
which you can call
diyebileceğiniz
she was going to say
diyecekti
the other
diğer
the other
diğer
the other houses
diğer evler
into the other houses
diğer evlerin içine
its other side
diğer yanı
to go outside and play in the garden
dışarıya çıkıp bahçede oynamak
to go outside
dışarıya çıkmak
ninety
doksan
honestly / to tell the truth / frankly / indeed
doğrusu
status /condition / position / situation
durum
wall
duvar
He climbed to the top of the wall and showed his face.
Duvar üstüne tırmanıp yüzünü gösterdi.
To climb to the top of the wall
duvar üstüne tırmanmak
The walls don't go (pass) beyond the ceiling.
Duvarlar tavanın ötesine geçmiyor.
to hear
duymak
yesterday
dün
last night
dün gece
world
dünya
you might think
düşünebilirsin
to think
düşünmek
hand
el
of course (e)
elbette
his hands
elleri
fifty
elli
apple
elma
I am sure
eminim
I am sure Digory doesn't want to listen to such things.
Eminim Digory böyle şeyleri dinlemek istemez.
the coldest
en soğuk
the coldest summer
en soğuk yaz
the highest / the top
en üst
the top floor
en üst kat
There is a study in the top floor and Aunt Letty is saying that I mustn't go there.
En üst katta bir çalışma odası var ve Letty Teyze oraya gitmemem gerektiğini söylüyor.
There is a study in the top floor.
En üst katta bir çalışma odası var.
old /ancient
eski
parts of old packaging boxes
eski ambalaj kutularının parçaları
She had brought parts of old packaging boxes there and by putting these on top of the beams she had been able to create a floor.
Eski ambalaj kutularının parçalarını oraya getirmişti ve bunları kirişlerin üzerine koyarak bir zemin oluşturabilmişti.
She had brought parts of old packaging boxes there.
Eski ambalaj kutularının parçalarını oraya getirmişti.
She had brought parts of old packaging boxes and similar things there and by putting these on top of the beams she had been able to create a floor.
Eski ambalaj kutularının parçalarını ve buna benzer şeyleri oraya getirmişti ve bunları kirişlerin üzerine koyarak bir zemin oluşturabilmişti.
She had brought parts of old packaging boxes, seats of broken kitchen chairs and similar things there and by putting these on top of the beams she had been able to create a floor.
Eski ambalaj kutularının parçalarını, kırık mutfak sandalyelerinin oturaklarını ve buna benzer şeyleri oraya getirmişti ve bunları kirişlerin üzerine koyarak bir zemin oluşturabilmişti.
of the old pirates
eski korsanlardan
house
ev
indoor
ev içi
indoor exploration
ev içi araştırması
things which you can call indoor exploration
ev içi araştırması diyebileceğiniz şeyler
The house was long time empty.
Ev uzun süre boştu.
yes
evet
yes
evet
Yes, I think this too.
Evet, bunu ben de düşündüm.
inside the house
evin içinde
the end of the house
evin sonu
at the end of the house
evin sonunda
At the end of the house the tunnel ends, too.
Evin sonunda tünel de bitiyor.
that the house was empty for a long time (fact)
Evin uzun süredir boş olduğu
He wondered that the house was empty for a long time (fact).
Evin uzun süredir boş olduğunu merak ediyordu.
He wondered why the house was empty for a long time (fact).
Evin uzun süredir neden boş olduğunu merak ediyordu.
one of the houses
evlerin biri
She lived in one of the houses.
Evlerin birinde yaşıyordu.
the lumber room which was in the attic (between the ceilings) of their houses
evlerinin tavan arasındaki sandık odası
if
eğer
if your father was in India
eğer baban Hindistan'daysa
if you (pl) stepped on
eğer basarsanız
if all your life
eğer bütün hayatın
if your whole life had passed on the country
eğer bütün hayatın taşrada geçseydi
if your whole life had passed on the country and you had a horse
eğer bütün hayatın taşrada geçseydi ve bir atın olsaydı
if your whole life had passed on the country and you had a horse and a river flowed at the bottom of the garden
eğer bütün hayatın taşrada geçseydi ve bir atın olsaydı ve bahçenin dibinden bir nehir aksaydı.
if you (pl) stepped in between the beams
eğer kiriş aralarına basarsanız
If you (pl) stepped in between the beams, you would find yourself in the room underneath.
Eğer kiriş aralarına basarsanız, kendinizi aşağıdaki odada bulurdunuz.
inclined /sloping /curved
eğimli
a sloping roof
eğimli bir çatı
consisting of a sloping roof
eğimli bir çatıdan oluşan
but
fakat
but he was more interested in the ressearch work.
fakat daha fazla araştırma işiyle ilgileniyordu.
But there is more.
Fakat dahası var.
But if you had to sleep there
Fakat orada uyumak zorunda olsaydın
But if you had to sleep there, you wouldn't like it at all.
Fakat orada uyumak zorunda olsaydın bundan hiç de hoşlanmazdın.
but the meals were better.
fakat yemekler daha iyiydi.
But the boy was too excited to listen and continued to speak.
Fakat çocuk dinlemeyecek kadar heyecanlıydı ve konuşmaya devam ediyordu.
But the boy was too excited to listen.
Fakat çocuk dinlemeyecek kadar heyecanlıydı.
But the boy was excited.
Fakat çocuk heyecanlıydı.
thought /idea
fikir
the idea was brought up
fikir ortaya atıldı
funny /strange / odd (g)
garip
night
gece
when it comes to
gelince
to come
gelmek
in general
genellikle
in fact / in reality
gerçekte
And in fact what the boy was doing
Gerçekte çocuğun yaptığı da
And in fact what the boy had been doing was nearly this.
Gerçekte çocuğun yaptığı da hemen hemen buydu.
really
gerçekten
if you were brought
getirilseydin
to bring
getirmek
to pass
geçmek
to pass /go /outrun/surpass
geçmek
like
gibi
Let's go
gidelim
to go and...
gidip
to go and take a glance
gidip bir göz atmak
to go and try
gidip denemek
Shall we go and try?
Gidip deneyelim mi?
the coming (and) goings
gidiş gelişler
It narrates how the coming and goings started
Gidiş gelişlerin nasıl başladığını anlatır.
we can enter
girebiliriz
to enter /to go in
girmek
to go
gitmek
Let's not go
Gitmeyelim
to see
görmek
the water tank that could be seen
görülebilen su deposu
to seem / appear
görünmek
to show
göstermek
to take (somewhere)
götürmek
His eyes are so scary, that...
Gözleri öylesine korkunç ki.
day
gün
diary
günlük
to become strong
güçlenmek
You need to eat vegetable to grow strong.
Güçlenmek için sebze yemelisin.
great
harika
life (h)
hayat
no
hayır
No thanks.
Hayır teşekkürler.
nearly
hemen hemen
It was nearly this
hemen hemen buydu.
almost every day
hemen hemen her gün
they met almost every day
hemen hemen her gün buluştular
right next to
hemen yanında
still /just /yet
henüz
since it was just the beginning of the summer holiday
henüz yaz tatilinin başlangıcı olması nedeniyle
Since it was just the beginning of the summer holidays, as both didn't go to the sea, they met each other almost every day.
Henüz yaz tatilinin başlangıcı olması nedeniyle ikisi de denize gitmeyecekleri için, hemen hemen her gün buluştular.
always
hep
He always has to hide himself from his old comrades.
hep eski yoldaşlarından saklanmak zorundadır.
every (h)
her
every day
her gün
You had to wear that stiff and stearched collar every day
Her gün o sert ve kolalı yakayı takmak zorundaydınız
both of them /either
her ikisi de
Both of them felt
Her ikisi de hissediyordu
They both felt that it would be a sign of weakness.
Her ikisi de, bir zayıflık işareti olacağını hissediyordu.
everybody
herkes
like everyone else
herkes gibi
he like everyone else
herkes gibi o da
Like everyone else he, too wondered.
Herkes gibi o da merak ediyordu.
excited / emotional
heyecanlı
excited
heyecanlı
He was excited.
Heyecanlıydı
story
hikâye
to see the story
hikâyeyi görmek
him to see the story /his seeing the story
hikâyeyi görmesi
India
Hindistan
thief
hırsız
We can get caught as thieves
hırsız diye yakalanırız
he felt
hissediyordu
to feel
hissetmek
no / any
hiç
nobody
hiç kimse
Nobody said the word 'haunted'.
Hiç kimse 'perili' diye laf etmemişti.
nobody said
hiç kimse laf etmemişti
He could never talk enough
hiç yeteri kadar konuşamadı
to like (h) an ablative
hoşlanmak
to like / please /plaire
hoşuna gitmek
still (h)
hâlâ
the two (of them) / both
ikisi de
since both didn't go to the sea
ikisi de denize gitmeyecekleri için
interesting
ilginç
curiously (i)
ilgiyle
as for /as to /if
ise
name (i)
isim
Don't you want
istemez misin
if you don't want
istemiyorsan
if you want
istiyorsan
good
iyi
thorougly / quite / fully / completely
iyice (bir)
to allow
izin vermek
she would drink
içerdi
inside
içinde
a money box with several precious things inside
içinde değişik değerli şeylerin bulunduğu bir para kutusu
to drink
içmek
work
light (noun)
ışık
light was (in the middle of) infiltrating
ışık sızmaktaydı
here (it is)/ now / as you see / voilà
işte
I went to his office in order to talk to Jack
Jack'le konuşmak üzere ofisine gittim.
false-coiner /counterfighter
kalpazan
closed
kapalı
to keep switched off (e. g. telefon) / to keep shut (e. g. mouth) /to keep someone locked up
kapalı tutmak
door
kapı
covered (k)
kaplanmış
dark
karanlık
the dark place
karanlık yer
siblings
kardeşler
wife
karı
his wife
karısı
to mean /to aim at /refer to
kastetmek
smuggler
kaçakçı
a caverne where smugglers took refuge
kaçakçıların sığındığı bir mağara
(one's) own
kendi
our own world
kendi dünyamız
between our own world and the land of Narnia
kendi dünyamızla Narnia ülkesi arasında
the comings and goings between our own world and the land of Narnia
kendi dünyamızla Narnia ülkesi arasındaki gidiş gelişler
you would find yourself in the room underneath
kendinizi aşağıdaki odada bulurdunuz
you (pl) would find yourself
kendinizi bulurdunuz
to explore /discover
keşfetmek
Which is what you need to do, too
ki senin de yapman gereken budur
so unhappy that he didn't care if anyone knew that he had cried
kimsenin ağladığını bilmesine aldırmayacak kadar mutsuz
like someone who is to unhappy too care if anyone knew that he had cried
kimsenin ağladığını bilmesine aldırmayacak kadar mutsuz biri gibi
that somebody knew
kimsenin bilmesi
so unhappy that he didn't care if anyone knew
kimsenin bilmesine aldırmayacak kadar mutsuz
tile (k)
kiremit
broken
kırık
broken kitchen chairs
kırık mutfak sandalyeleri
seats of broken kitchen chairs
kırık mutfak sandalyelerinin oturakları
She had brought seats of broken kitchen chairs and similar things.
Kırık mutfak sandalyelerinin oturaklarını ve buna benzer şeyleri getirmişti.
beam (wood) /rafter /timber /Balken
kiriş
the space /gap between the beams
kirişlerin arası
the gaps inbetween the beams were only covered with plaster
Kirişlerin arası sadece sıvayla kaplanmıştı
from beam to beam
kirişten kirişe
to jump from beam to beam
kirişten kirişe atlamak
You (pl) had to jump from beam to beam
kirişten kirişe atlamak zorundaydınız
You (pl) had to jump from beam to beam and the gaps inbetween the beams were only covered with plaster.
Kirişten kirişe atlamak zorundaydınız ve kirişlerin arası sadece sıvayla kaplanmıştı.
forty
kırk
dirty
kirli
girl
kız
angry (k)
kızgın
indignantly / entrüstet
kızgınlıkla
stearched
kolalı
talking /speech /conversation
konuşma
his talking
konuşması
than his speech revealed
Konuşmasının açığa vurduğundan
much more than his speech revealed
Konuşmasının açığa vurduğundan çok daha fazla
He was much more excited than his speech revealed.
Konuşmasının açığa vurduğundan çok daha fazla heyecanlıydı.
he doesn't even try to talk
konuşmayı denemez bile
floor /hallway
koridor
in /from the hallway
koridordan
from the hallway towards your room
koridordan senin odana
to approach from the hallway
koridordan yaklaşmak
terrible / awful /scary
korkunç
pirate (k)
korsan
by putting
koyarak
to put
koymak
to use
kullanmak
to dry
kurulamak
box
kutu
suspicious
kuşkulu
bad
kötü
a horrible place
kötü bir yer
word (l)
laf
to talk /chat (l. e.)
laf etmek
in Lewisham Road
Lewisham yolunda
delicious
lezzetli
London is not a bad place....
Londra kötü bir yer değil ki.
There lived a girl in London
Londra'da bir kız yaşıyordu.
adventure
macera
to go on adventures /to embark on an adventure
maceralara atılmak
cave / cavern
mağara
He wondered.
Merak ediyordu.
to wonder
merak etmek
to make someone curious / to cause s.o. to worry
meraklandırmak
stairs
merdivenler
once /when
mi /mı /mu
candle
mum
kitchen
mutfak
kitchen chairs
mutfak sandalyeleri
unhappy
mutsuz
The diaries (chronicles) of Narnia
Narnia Günlükleri
the land of Narnia
Narnia ülkesi
how
nasıl
what do you think it is like
nasıl bir şey sence
kind / polite / courteous
nazik
how nice (fact)
ne güzeldir
How great!
Ne harika!
How cool! You have learned sixty words.
Ne harika! Altmış sözcük öğrendin.
How cool! You have learned ninety words.
Ne harika! Doksan sözcük öğrendin.
How cool! You have learned fifty words.
Ne harika! Elli sözcük öğrendin.
How cool! You have learned forty words.
Ne harika! Kırk sözcük öğrendin.
How cool! You have learned ten words.
Ne harika! On sözcük öğrendin.
How cool! You have learned thirty words.
Ne harika! Otuz sözcük öğrendin.
How cool! You have learned eighty words.
Ne harika! Seksen sözcük öğrendin.
How cool! You have learned seventy words.
Ne harika! Yetmiş sözcük öğrendin.
How cool! You have learned twenty words.
Ne harika! Yirmi sözcük öğrendin.
How cool! You have learned hundred and sixty words.
Ne harika! Yüz altmış tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned hundred and ninety words.
Ne harika! Yüz doksan tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned hundred and fifty words.
Ne harika! Yüz elli tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned hundred and forty words.
Ne harika! Yüz kırk tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned hundred and ten words.
Ne harika! Yüz on tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned hundred and thirty words.
Ne harika! Yüz otuz tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned hundred and eighty words.
Ne harika! Yüz seksen tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned one hundred words.
Ne harika! Yüz sözcük öğrendin.
How cool! You have learned hundred and seventy words.
Ne harika! Yüz yetmiş tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned hundred and twenty words.
Ne harika! Yüz yirmi tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned hundred and twenty words.
Ne harika! Yüz yirmi tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned three hundred and fifty words.
Ne harika! Üç yüz elli tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned three hundred words.
Ne harika! Üç yüz tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned two hundred and fifty words.
Ne harika! İki yüz elli tane sözcük öğrendin.
How cool! You have learned two hundred words.
Ne harika! İki yüz tane sözcük öğrendin.
How exciting!
Ne heyecanlı!
Whatever (happens) / at any rate / in any case
Ne olursa olsun
What kind of
Ne tür
when
ne zaman
Whenever he wants to tell me something
ne zaman bana bir şey söyleyecek olsa
whenever you want
ne zaman istersen
whenever it is
ne zaman olsa
whenever (s. o. x'es)
ne zaman X- sa - se
reason /cause / reason (n)
neden
How will we know? (lit. from where will we know?)
Nereden bileceğiz?
where to (dat)
nereye
until where
nereye kadar
Until where I don't know.
Nereye kadar bilmiyorum.
happy /cheerful
neşeli
cheerful topics
neşeli konular
There was no child in that house.
O evde hiç çocuk yoktu.
another house than that (house)
o evden başka bir ev
that we are not in another house than that (house)
o evden başka bir evde olmadığımız
In those days
O günlerde
In those days the Bastables still searched for treasure in Lewisham way.
O günlerde Bastables hâlâ Lewisham yolunda define arıyordu.
If you (pl/formal) were a child in those days
O günlerde, eğer çocuksanız,
In those days Sherlock Holmes still lived in Baker Street and the Bastables still searched for treasure in Lewisham way.
O günlerde, Sherlock Holmes hâlâ Baker Street'te yaşıyordu ve Bastables hâlâ Lewisham yolunda define arıyordu.
If you were a child in those days, you had to wear that stiff and stearched collar every day and the schools in general were worse than the present ones, but the meals were better.
O günlerde,eğer çocuksanız, her gün o sert ve kolalı yakayı takmak zorundaydınız, ve okullar genellikle şimdikinden daha kötüydü, fakat yemekler daha iyiydi.
If you were a child in those days, you had to wear that stiff and stearched collar every day
O günlerde,eğer çocuksanız, her gün o sert ve kolalı yakayı takmak zorundaydınız.
If you were a child in those days, you had to wear that stiff and stearched collar every day
O günlerde,eğer çocuksanız, her gün o sert ve kolalı yakayı takmak zorundaydınız.
that summer
o yaz
that summer being the coldest summer
o yazın en soğuk yaz olması
that summer being the rainest and coldest summer
o yazın en yağışlı ve soğuk yaz olması
that summer being
o yazın olması
that summer being the coldest summer since years
o yazın yıllardan beri en soğuk yaz olması
that summer being the rainest and coldest summer since years
o yazın yıllardan beri en yağışlı ve soğuk yaz olması
that summer was the rainest and coldest summer experienced since years
o yazın yıllardan beri yaşanan en yağışlı ve soğuk yaz olmasıydı
office
ofis
the schools
okullar
The schools in general were worse than the present ones.
Okullar genellikle şimdikinden daha kötüydü.
he could not be
olamazdı
because of (it being)
olması nedeniyle
consisting of
oluşan
to consist of / be formed / take shape /occur
oluşmak
she had been able to create
oluşturabilmişti
to create / form / constitute
oluşturmak
ten
on
ten words
on sözcük
similar to her
ona benzer - onun benzeri
they look after your mother
Onlar annene bakarlar
that they look after your mother
Onların annene bakmaları
how cheap and delicious they were
onların ne kadar ucuz ve lezzetli olduğu
doing it (verbal noun)
onu yapma
to do it
onu yapmak
not doing it
onu yapmama
He felt that not doing it would be a sign of weakness.
Onu yapmamanın bir zayıflık işareti olacağını hissediyordu.
that not doing it would be
onu yapmamanın olacağı
He felt that not doing it would be.
onu yapmamanın olacağını hissediyordu
the dark place that was behind it
onun arkasındaki karanlık yer
there
orada
There lived (o) only the unmarried siblings, Mr. and Mrs. Ketterley.
Orada sadece bekâr kardeşler, Bay ve Bayan Ketterley'ler oturuyordu.
to pass there
oradan geçmek
to tell the truth I don't like very much to pass there
oradan geçmek pek hoşuna gitmiyor doğrusu
she had brought there
oraya getirmişti
that I mustn't go there
oraya gitmemem gerektiği
(the) there (acc)
orayı
to be brought up
ortaya atılmak
to come up with /to bring forward
ortaya atmak
seat
oturak
to sit / to live
oturmak
thirty
otuz
to play
oynamak
Don't you want to play
oynamak istemez misin
money
para
pieces
parçalar
very (p)
pek
You are very (p) smart.
Pek akıllısın.
I don't like very much
pek hoşuna gitmiyor
to tell the truth I don't like very much
pek hoşuna gitmiyor doğrusu
all right / jolly well
pekâlâ
haunted
perili
Polly was using the section
Polly bölümü kullanıyordu.
Polly, too thought the same things.
Polly de aynı şeyleri düşünüyordu.
Polly thought, too.
Polly de düşünüyordu.
Polly didn't allow.
Polly izin vermemişti.
Polly had discovered the dark place.
Polly karanlık yeri keşfetmişti.
Polly had explored
Polly keşfetmişti
Polly was using
Polly kullanıyordu
Polly didn't allow him to see the story.
Polly onun hikâyeyi görmesine izin vermemişti.
a girl by the name Polly Plumber
Polly Plumber adında bir kız
Polly had explored the water tank that could be seen when the small door of the lumber room was opened
Polly sandık odasının küçük kapısı açıldığında görülebilen su deposunu keşfetmişti.
Polly had explored the water tank that could be seen when the small door of the lumber room was opened and the dark place that was behind it which you could reach if you climbed with a bit of care
Polly sandık odasının küçük kapısı açıldığında görülebilen su deposunu ve onun arkasındaki, biraz dikkatle tırmanırsanız ulaşabileceğiniz, karanlık yeri keşfetmişti.
Polly had explored the water tank that could be seen when the small door of the lumber room was opened and the dark place that was behind it.
Polly sandık odasının küçük kapısı açıldığında görülebilen su deposunu ve onun arkasındaki karanlık yeri keşfetmişti.
Polly was using the section right next to the water tank as a cave.
Polly su deposunun hemen yanındaki bölümü bir mağara gibi kullanıyordu.
Polly was using the section right next to the water tank as a cavern where smugglers would take refuge.
Polly su deposunun hemen yanındaki bölümü kaçakçıların sığındığı bir mağara gibi kullanıyordu.
Polly was using the section right next to the water tank
Polly su deposunun hemen yanındaki bölümü kullanıyordu.
Thus Polly and Digory met/got to know each other.
Polly ve Digory bu şekilde birbirleriyle tanışmış oldular.
Polly was very surprised, because up till now there had never been any children in that house.
Polly çok şaşırmıştı, çünkü şimdiye kadar o evde hiç çocuk yoktu.
Polly was very surprised.
Polly çok şaşırmıştı.
Half of Polly
Polly'nin yarısı
Half as funny as Polly
Polly'nin yarısı kadar garip
Polly lived in one of a long row of houses, joined together.
Polly, birbirine bitişik, uzun sıra evlerin birinde yaşıyordu.
Polly had discovered long time ago the water tank that could be seen when the small door of the lumber room in the attic of their houses was opened and the dark place that was behind it which you could reach if you climbed with a bit of care.
Polly, uzun zaman önce, evlerinin tavan arasındaki sandık odasının küçük kapısı açıldığında görülebilen su deposunu ve onun arkasındaki, biraz dikkatle tırmanırsanız ulaşabileceğiniz, karanlık yeri keşfetmişti.
only
sadece
to hide
saklamak
to hide oneself (s)
saklanmak
chair
sandalye
chest /box
sandık
lumber room /storage room/ Rumpelkammer
sandık odası
When the small door of the lumber room was opened
sandık odasının küçük kapısı açıldığında
the water tank that could be seen when the small door of the lumber room was opened
sandık odasının küçük kapısı açıldığında görülebilen su deposu
as if he was trying not to cry
sanki ağlamamaya çalışıyormuş gibi
to think /fancy
sanmak
reason (s)
sebep
vegetable
sebze
eighty
seksen
You cried too
Sen de ağladın
You also would cry
Sen de ağlardın
If you go for it count me in. / If you do it, I am game.
Sen varsan ben de varım.
to(wards) your room
senin odana
stiff
sert
stiff and stearched
sert ve kolalı
sound /voice /noise
ses
to love /like
sevmek
Sherlock Holmes lived still in Baker Street
Sherlock Holmes hâlâ Baker Street'te yaşıyordu
often /frequently
sık sık
She often would drink a ginger beer there.
Sık sık zencefilli gazoz içerdi orada.
row / queue / line
sıra
plaster
sıva
covered (k) with plaster
sıvayla kaplanmış
I didn't (use to) know that your (pl/formal) house was this much interesting.
Sizin evin bu kadar ilginç olduğunu bilmezdim.
the house which is on the other side of you(rs)
sizin öbür yanınızdaki ev
I won't tell you
sizlere söylemeyeceğim
I will tell you (pl/formal)
sizlere söyleyeceğim
infiltrate / leak /creep /filter out /effuse /emanate
sızmak
to be in the middle of infiltrating
sızmakta
to take refuge
sığınmak
the end
son
then /after
sonra
Then there is something more.
Sonra bir şey daha var.
If he then had cried thorougly
sonra iyice (bir) ağlamış olsaydı
then he had cried thorougly / then he had had a good cry
sonra iyice (bir) ağlamıştı
she asked
sordu
to ask
sormak
cold
soğuk
water
su
water tank
su deposu
right next to the water tank
su deposunun hemen yanında
the section right next to the water tank
su deposunun hemen yanındaki bölüm
water down / dillute
sulandırmak
to stop speaking / to shut up / to fall silent
susmak
to silence s.o./ to shut s.o. up
susturmak
to say
söylemek
word (s)
sözcük
time /period (s)
süre
floor /base /Boden (t)
taban
Ok
tamam
Ok I cried. Here it is.
Tamam ağladım işte.
piece /grain (used optional after numbers)
tane
holiday
tatil
Dessert / Sweetie
tatlı
when it comes to desserts
Tatlılara gelince
When it comes to sweets how cheap and delicious they were I won't tell you
Tatlılara gelince, onların ne kadar ucuz ve lezzetli olduğunu sizlere söylemeyeceğim
When it comes to sweets how cheap and delicious they were I won't tell you, because this only makes your mouth water unnecessarily
Tatlılara gelince, onların ne kadar ucuz ve lezzetli olduğunu sizlere söylemeyeceğim, çünkü bu sadece boşu boşuna ağzınızı sulandırır.
ceiling
tavan
attic / loft
tavan arası
the stairs going out to the attic/ the attic stairs
tavan arasına çıkan merdivenler
the bottom of the attic stairs
tavan arasına çıkan merdivenlerin dibi
Passing the bottom of the attic stairs when going to bed
tavan arasına çıkan merdivenlerin dibinden geçerek yatmaya giderken
beyond the ceiling
tavanın ötesine
to move (houses)
taşınmak
country(side) /province /backwoods (otherwise kırsal)
taşra
aunt (mother's side)
teyze
my aunt always shuts him up
teyzem onu hep susturuyor.
he doesn't even try to talk with my aunt
teyzemle konuşmayı denemez bile
thanks
teşekkürler
if you climb (pl)
tırmanırsanız
to climb
tırmanmak
ground
toprak
brick /tile
tuğla
a brick wall
tuğla duvar
tunnel
tünel
The tunnel ends.
Tünel bitiyor.
The tunnel continues.
Tünel devam ediyor.
a place like a tunnel
tünel gibi bir yer
cheap
ucuz
which you will be able to reach (pl) /which you can reach
ulaşabileceğiniz
to reach
ulaşmak
awake
uyanık
to lie awake
uyanık uzanmak
to sleep
uyumak
far away
uzaklarda
long
uzun
a long row
uzun sıra
a long row of houses
uzun sıra evler
She lived in one of a long row of houses.
Uzun sıra evlerin birinde yaşıyordu.
long time
uzun süre
long time ago
uzun zaman önce
a thing that happened long time ago
uzun zaman önce olmuş bir şey
to arrive (v) /be there /get to
varmak
and
ve
and if your mother was sick
ve annen hastaysa
and if your mother was sick and going to die
ve annen hastaysa ve ölecekse
and if your mother was going to die
ve annen ölecekse
And I say (that)!
Ve ben derim ki!
and if you had a horse
ve bir atın olsaydı
and similar things
ve buna benzer şeyler
and also if the reason for this was that they take care of your mother
ve bunun sebebi de onların annene bakmalarıysa
And if your father was far off in India
Ve eğer baban uzaklarda, Hindistan'daysa
And if your father was far off in India and if you had to live with your crazy uncle and your aunt
Ve eğer baban uzaklarda, Hindistan'daysa ve eğer deli dayın ve teyzenle yaşamak zorunda kalmışsan
And if your father was far off in India and if you had to live with your crazy uncle and your aunt ( Who would like that ?) and also if the reason for this (s) was that they take care of your mother and that your mother was sick and going to die.
Ve eğer baban uzaklarda, Hindistan'daysa ve eğer deli dayın ve teyzenle yaşamak zorunda kalmışsan ( Bundan kim hoşlanır ki ? ) ve bunun sebebi de onların annene bakmalarıysa ve annen hastaysa ve ölecekse .
And if your father was far off in India and if you had to live with your crazy uncle and your aunt ( Who would like that ?) and also if the reason(s) for this was that they take care of your mother
Ve eğer baban uzaklarda, Hindistan'daysa ve eğer deli dayın ve teyzenle yaşamak zorunda kalmışsan (Bundan kim hoşlanır ki ? ) ve bunun sebebi de onların annene bakmalarıysa
and if you had to live with your crazy uncle and your aunt
ve eğer deli dayın ve teyzenle yaşamak zorunda kalmışsan
and he continued to speak
ve konuşmaya devam ediyordu.
and Aunt Letty is saying that I mustn't go there
ve Letty Teyze oraya gitmemem gerektiğini söylüyor.
and Aunt Letty is saying
ve Letty Teyze söylüyor
And then also because she didn't know what to say
Ve sonra da ne diyeceğini bilemediği için
And then also because she didn't know what to say, she asked with the intention to draw Digory's attention to cheerful topics:
Ve sonra da ne diyeceğini bilemediği için Digory'nin aklını neşeli konulara çelmek üzere sordu :
and if then also you were brought to live to a horrible place like this.
ve sonra da yaşamak için bunun gibi kötü bir yere getirilseydin
And if he then also had dried his face with his hands
ve sonra da yüzünü elleriyle kurulamış olsaydı
and then also he had dried his face with his hands
ve sonra da yüzünü elleriyle kurulamıştı
And again (also) in those days
Ve yine o günlerde
And again (also) in those days there lived a girl in London by the name Polly Plumber
Ve yine o günlerde Londra'da, Polly Plumber adında bir kız yaşıyordu.
to be about to x
X - üzere olmak
to Y in order to X / with intention to X
X-mek üzere Y-mek
either ...or
ya ... ya da
Or maybe he is a false-coiner. (fact)
Ya da belki de kalpazandır.
Or he is one of the old pirates like at the beginning of Treasure Island
Ya da Define Adası'nın başlangıcındaki gibi eski bir korsanlardandır
Or he is one of the old pirates like at the beginning of Treasure Island and always has to hide himself from his old comrades.
Ya da Define Adası'nın başlangıcındaki gibi eski bir korsanlardandır ve hep eski yoldaşlarından saklanmak zorundadır.
or in a row of houses
ya da sıra evlerde
He is either crazy or he is keeping a secret
Ya deli ya da bir sır saklıyor
strange /foreign
yabancı
The strange boy's (ç) face was very dirty.
Yabancı çocuğun yüzü çok kirliydi.
collar
yaka
we get caught
yakalanırız
to be caught /to get caught
yakalanmak
to wear the collar
yakayı takmak
to approach
yaklaşmak
to listen to(it/them) approaching
yaklaştığını dinlemek
side / next
yan
side (y)
yan
the next (door) garden
yan bahçe
the next garden's wall
yan bahçenin duvarı
that is / I mean (filling word)
yani
so, that is, I mean (filling word)
yani
I mean, does at the end of the house the tunnel end, too?
Yani evin sonunda tünel de bitiyor mu?
your (pl) side
yanınız
which is on your (pl) side
yanınızdaki
wrong
yanlış
The wrong door
Yanlış kapı
to do
yapmak
to do
yapmak
half
yarı
bed
yatak
in the bed
yatakta
when you lie awake in bed
Yatakta uyanık uzanırken
to listen, while laying awake in bed, to Uncle Andrew's footsteps heavily approaching from the hallway towards your room
Yatakta uyanık uzanırken Andrew Dayı'nın ayak seslerinin ağır ağır koridordan senin odana yaklaştığını dinlemek
What do you think it is like, while you are awake in bed, to listen to the sound of Uncle Andrew's footsteps slowly approaching your room from the hallway ?
Yatakta uyanık uzanırken Andrew Dayı'nın ayak seslerinin ağır ağır koridordan senin odana yaklaştığını dinlemek nasıl bir şey sence?
to sleep (go to bed)
yatmak
When I was going to bed (-ken Gerund)
yatmaya giderken
When I went to sleep I head a scream.
yatmaya giderken bir çığlık duydum.
to go to bed / schlafen gehen
yatmaya gitmek
summer
yaz
summer holidays
yaz tatili
beginning of the summer holidays
yaz tatilinin başlangıcı
because it was the beginning of the summer holidays
yaz tatilinin başlangıcı olması nedeniyle
to write
yazmak
to be in the middle of writing
yazmakta
that she was in the middle of writing
yazmakta olduğu
a story she was in the middle of writing
yazmakta olduğu bir hikâye
she was in the middle of writing
yazmaktaydı
rainy
yağışlı
to live
yaşamak
if you were left to live / if you had to live
yaşamak zorunda kalmışsan
experienced / lived
yaşanan
food
yemek
to eat
yemek
the meals
yemekler
at meal time / at dinner
yemekte
Whenever he wants to tell me something at meal time
Yemekte ne zaman bana bir şey söyleyecek olsa
Whenever he wants to tell me something at meal time -he doesn't even try to talk with my aunt - my aunt always shuts him up.
Yemekte ne zaman bana bir şey söyleyecek olsa - teyzemle konuşmayı denemez bile - teyzem onu hep susturuyor.
you should eat
yemelisin
enough (up to enough)
yeteri kadar
seventy
yetmiş
Nephew /niece
yeğen
to wash
yıkamak
year
yıl
since years
yıllardan beri
again
yine
twenty
yirmi
there was not/ (+ personal ending on its subject: didn't have)
yoktu
way /road
yol
comrade
yoldaş
to direct /lead /destine /orient
yöneltmek
with a loud voice
yüksek sesle
he said with a loud voice
yüksek sesle dedi
He said with a loud voice: "Ok, I cried, here it is."
Yüksek sesle: 'Tamam ağladım işte.' dedi.
face
yüz
hundred
yüz
to show one's face
yüzünü göstermek
time
zaman
weak /slim
zayıf
weakness
zayıflık
ginger /Ingwer
zencefil
ginger ale /ginger pop /ginger beer
zencefilli gazoz
you (pl) had to
zorundaydınız
study room
çalışma odası
roof (ç)
çatı
some tiles of the roof
çatının bazı kiremitleri
between some tiles of the roof
çatının bazı kiremitlerinin arasında
from between some tiles of the roof
çatının bazı kiremitlerinin arasından
Light was infiltrating from inbetween the tiles of the roof.
çatının bazı kiremitlerinin arasından ışık sızmaktaydı.
crazy (ç)
çılgın
child
çocuk
childhood
çocukluk
Don't make the child worry, Andrew.
Çocuğu meraklandırma, Andrew.
What the boy was doing
Çocuğun yaptığı
The boy's face changed.
Çocuğun yüzü değişti.
very
çok
much more
çok daha fazla
He was much more excited
çok daha fazla heyecanlıydı
It is a very important story,
Çok önemli bir hikâyedir,
It is a very important story, because it narrates how the coming and goings between our own world and the land of Narnia began.
Çok önemli bir hikâyedir, çünkü kendi dünyamızla Narnia ülkesi arasındaki gidiş gelişlerin nasıl başladığını anlatır.
because
çünkü
because
çünkü
because it explains
çünkü anlatır
Because it is empty.
Çünkü boş.
because this only makes your mouth water unnecessarily
çünkü bu sadece boşu boşuna ağzınızı sulandırır.
because up to now there was no child in that house.
çünkü şimdiye kadar o evde hiç çocuk yoktu.
Because like everyone else he wondered why the house was empty for a long time (fact).
Çünkü, herkes gibi o da, evin uzun süredir neden boş olduğunu merak ediyordu.
the other / the far off
öbür
which is on the other side of you(pl)
öbür yanınızdaki
before / ago / first
önce
If he first had rubbed his hands on the ground
Önce ellerini toprağa bulamış olsaydı
If he first had rubbed his hands on the ground, then had cried thorougly and then also had dried his face with his hands
Önce ellerini toprağa bulamış, sonra iyice (bir) ağlamış ve sonra da yüzünü elleriyle kurulamış olsaydı
If he first had rubbed his hands on the ground, then had cried thorougly and then also had dried his face with his hands, he couldn't have been dirtier from that.
Önce ellerini toprağa bulamış, sonra iyice (bir) ağlamış ve sonra da yüzünü elleriyle kurulamış olsaydı, bundan daha kirli olamazdı.
First he had rubbed his hands on the ground
Önce ellerini toprağa bulamıştı
first(ly)
öncelikle
Firstly this seems a bit suspicious to me.
Öncelikle bu bana biraz kuşkulu görünüyor.
important
önemli
beyond
öte
such
öylesine
so frightening that
öylesine korkunç ki
then /if so /in that case
öyleyse
especially
özellikle
I am sorry.
Özür dilerim.
you have learned
öğrendin
to learn
öğrenmek
land / country
ülke
high /top
üst
on top of (direction - dative)
üstüne
in order to / like için but more: with the intention to
üzere
Let's not go if you don't want.
İstemiyorsan gitmeyelim
to be surprized
şaşırmak
now
şimdi
from the ones now/ from the present ones/ from the current ones
şimdikinden
until now
şimdiye kadar
bottle
şişe