"dass" Verbindungssätze

QuestionAnswer
Maçı kazanacak. Bunu tahmin ediyorum.
Onun maçı kazanacağını tahmin ediyorum.
Ich vermute, dass er das Match gewinnen wird.

Das türkische Verb "tahmin etmek" (erraten, vermuten) verlangt den Akkusativ (belirli nesne hâli). Das bedeutet, dass das Objekt, auf das sich "tahmin etmek" bezieht, im Akkusativ stehen muss.

Zum Beispiel:

- Onun ne yapacağını tahmin ettim. (Ich habe vermutet, was er/sie tun wird.)

- Sonucu tahmin edemedim. (Ich konnte das Ergebnis nicht vorhersagen.)

In beiden Fällen steht das Objekt, das vermutet oder erraten wird, im Akkusativ.
O maçı kazandı. Bunu tahmin etmiştim.
Onun maçı kazandığını tahmin etmiştim.
Ich hatte vermutet, dass er das Match gewonnen hatte.

Das türkische Verb "tahmin etmek" (erraten, vermuten) verlangt den Akkusativ (belirli nesne hâli). Das bedeutet, dass das Objekt, auf das sich "tahmin etmek" bezieht, im Akkusativ stehen muss.

Zum Beispiel:

- Onun ne yapacağını tahmin ettim. (Ich habe vermutet, was er/sie tun wird.)

- Sonucu tahmin edemedim. (Ich konnte das Ergebnis nicht vorhersagen.)

In beiden Fällen steht das Objekt, das vermutet oder erraten wird, im Akkusativ.
İngilizce konuşuyorsun. Bunu biliyorum.
Senin İngilizce konuştuğunu biliyorum.
Ich weiß, dass du Englisch sprichst.
Türkçe konuşuyordun. Bunu biliyordum.
Senin Türkçe konuştuğunu biliyordum.
Ich wusste, dass du Türkisch sprichst.
Sen İngilizce konuşacaksın. Bunu biliyorum.
Senin İngilizce konuşacağını biliyorum.
Ich weiß, dass du Englisch sprechen wirst.
Sen Türkçe konuşacaksın. Bunu biliyordum.
Senin Türkçe konuşacağını biliyordum.
Der Satz "Senin Türkçe konuşacağını biliyordum" auf Türkisch kann manchmal ein wenig verwirrend sein, wenn man die genaue Zeitform des Verbs zu übersetzen versucht, vor allem aufgrund von Nuancen in den Zeiten, die im Deutschen und Türkischen unterschiedlich ausgedrückt werden könnten.

Die korrekte Übersetzung und Bedeutung dieses Satzes ist:

"Ich wusste, dass du Türkisch sprechen würdest."

Hier ist eine detaillierte Erklärung der Satzstruktur:

Senin: Dein.

Türkçe konuşacağını: Dass du Türkisch sprechen wirst. Hier wird "konuşacağını" verwendet, was eine zukünftige Zeitform (Future Tense) in einer Nebensatzkonstruktion darstellt, die im Deutschen mehr dem Konjunktiv II, also einer Möglichkeitsform entspricht.

biliyordum: Ich wusste. Es steht im Imperfekt und drückt hier aus, dass das Wissen in der Vergangenheit lag und über eine gewisse Zeit andauerte.

Die Verwendung von "konuşacağını" in der Satzkonstruktion macht deutlich, dass eine Handlung oder ein Zustand für eine zukünftige Zeit angenommen wurde, was im Deutschen oft mit dem Konjunktiv II ("würdest") ausgedrückt wird, um eine Hypothese oder Unsicherheit für vergangene Zustände/zukünftig angenommene Handlungen zu beschreiben.

Im Gegensatz dazu würde "Ich habe gewusst, dass du Türkisch sprechen werden wirst" eher eine direkte, feststehende Zukunftshandlung ausdrücken, was hier nicht ganz zutreffend ist, da es in diesem Kontext nicht darum geht, eine direkte Zukunftshandlung zu betonen, sondern vielmehr eine Erwartung oder Annahme für die Zukunft, die aus der Vergangenheit heraus formuliert wurde.
Sen geçen yıl evlenmişsin. Bunu bilmiyordum.
Senin geçen yıl evlendiğini bilmiyordum
Ich habe nicht gewusst, dass du letztes Jahr geheiratet hast.
Evlenecekmişsin. Bunu bilmiyorum.
Senin evleneceğini bilmiyorum.
Dass du heiraten wirst, weiß ich nicht.
Ne söylüyor? Onu dinliyorum.
Onun ne söylediğini dinliyorum.
Ich höre, was er sagt.
Ne söyleyecek? Onu dinleyeceğim
Onun ne söyleyeceğini dinleyeceğim.
"Ich werde hören, was er/sie sagen wird."
Ne konuşuyor? Onu anlamıyorum.
Onun ne konuştuğunu anlamıyorum.
"Ich verstehe nicht, was er/sie spricht."
Ne zaman geri gelecek? Bunu bilmiyoruz.
Onun ne zaman geri geleceğini bilmiyoruz.
"Wir wissen nicht, wann er/sie zurückkommen wird."
unklar, [undurch]sichtig
belirsiz
(Onlar) niçin bize yalan söylüyor? Bu belirsiz.
Onların niçin bize yalan söylediği belirsiz
Ohne Fall: bu belirsiz
sicher sein [über etwas]
- e emin olmak
(Onlar) bana inanacak. Ben eminim.
Onların bana inanacağına eminim.
Ich bin mir sicher, dass sie mir glauben werden.
Lügen erz[ä]hlen
yalan söylemek
offensichtlich, klar, deutlich
belli
(Onlar) bize yalan söylüyor. Bu çok belli.
Onların bize yalan söylediği çok belli.
Beni aradın. Bunu biliyorum.
Senin beni aradığını biliyorum.
Sınavı geçeceksin. Öyle düşünüyorum.
Senin sınavı geçeceğini düşünüyorum.
Nuri yemek hazırlayacak. Nuri söylüyor.
Nuri yemek hazırlayacağını söylüyor. Yoksa Nuri yemek kendisinin hazırlayacağıni söylüyor
Wenn das Subjekt im Relativsatz gleich ist wie das im Hauptsatz, wird das Objekt (Pronomen) im Nebensatz weggelassen oder durch das Reflexivpronomen "kendi" ersetzt.
gestehen, bekennen, zugeben, gestehen [etwas bestimmtes]
-i itiraf etmek
Sen suç işlemişsin. Sen bunu itiraf ettin.
Suç işlediğini itiraf ettin. Yoksa: Suç işlediğini kendini itiraf ettin.
Selbe Subjekte
Sen yabancısın. Ben bunu biliyorum.
Ben senin yabancı olduğunu biliyorum.
Verbale Adjektive mit olmak (Hilfsverb sein) werden im Relativsatz mit "olduğunu" wiedergegeben: yabancı-sın wird im Relativsatz zu yabancı olduğunu
(Onlar) yabancı değilmiş. Ben bunu öğrendim.
Onların yabancı olmadığını öğrendim.
"Ich habe erfahren, dass sie keine Ausländer sind."
(O) İngilizce konuşuyor. (Sen) Bunu biliyor musun?
Onun İngilizce konuştuğunu biliyor musun?
"Weißt du, dass er/sie Englisch spricht?"
İngilizce konuşuyor. Bunu bilmiyor musun?
Onun İngilizce konuştuğunu bilmiyor musun?
"Weißt du nicht, dass er/sie Englisch spricht?"