h

QuestionAnswer
light /slight
hafif
to make a pounce /jump/ move
Bir hamle yapmak
statue/ sculpture
heykel
Jugglery / das Jonglieren / Gaukelei
Hokkabazlık
to juggle / jonglieren
Hokkabazlık yapmak
to juggle with coloured balls
renkli toplarla hokkabazlık yapmak
Concerning Dustfinger, having forgotten about the world,he juggled with colourful balls.
Toz Parmak ise dünyayı unutmuş renkli toplarla hokkabazlık yapıyordu.
horned beetles
boynuzlu böcekler
snout beetle (weevil) / Rüsselkäfer
hortumlu böcek
to sob / hiccup / schluchzen
hıçkırmak
Status /condition / situation
Hâl
still
hâlâ
to spend / use up/ expend
harcamak
To move/ act
hareket etmek
movement
hareket
map
harita
line
hat
even (h)
hatta
air / weather
hava
no
Hayır
to admire
hayranlık duymak
admiration
hayranlık
animal
hayvan
animal(like) - without (s ) coming from arabic / with (s) turkish
hayvan(s)ı
Yet/ still
Henüz
all of
hepsi
whoever
her kimse
However much / although
her ne kadar
everything
her şey
Above all / first of all / before anything else
her şeyden önce
every
her
any
herhangi
no/any
hiç
Never /no time
hiçbir zaman
none
hiçbir
turkey (bird)
hindi
Rustle/ rustling /crackling
hışırtı
to feel / to sense
hissetmek
to make someone feel
hissettirmek
to grumble 1. to mutter angrily to oneself, grumble in low tones. 2. (for a bear) to growl.
homurdanmak
pleasant
hoş
welcome
hoş geldin(iz)
'I feel welcomed'
Hoş buldum
keep well / Goodbye
Hoşça kal(ın )
how nice
ne kadar hoş
sick
hasta
grumpy / spiteful / vicious / disagreable / ill tempered
huysuz
illness /disease
hastalık
rooster
horoz
hamster
hamster
mustard
hardal
carrot
havuç
carrot juice
havuç suyu
habit / temper / nature / character / humor
huy
to feel pleasure
haz duymak
out of my spite
huysuzluğumdan
than everybody
herkesten
everybody
herkes
I know much better than anybody else that
herkesten çok daha iyi biliyorum ki
pleasure /gratification
haz
at least
hiç değilse
immediately /at once
hemen
always / every time
her zaman
almost always
hemen her zaman
Every moment
her an
right away
hemencecik
I was softening right away / I would soften right away
hemencecik yumuşayıveriyordum
besides that / and also
hem de
and how / und wie / indeed
hem de nasıl
someone who is said not to be able to succeed to become anything
hiçbir şey olmayı başaramamış biri
not fitting for anything / someone useless
hiçbir şeye yaramayan
to aerate/ ventilate / fan (out)
havalandırmak
ready
hazır
a ready bow
hazır bir yay
a gentle (light) breeze
hafif bir esinti
(inner) peace
huzur
Which
hangi
Which one of you
Hangi biriniz
always / all the time
hep
Every day's trouble
Her günün derdi
Every day's trouble is sufficient to itself.
Her günün derdi kendine yeter.
come on !
haydı gel !
quickly (adv) all of a sudden fast
hızla
quick / rapid/fast / hasty (adj)
hızlı
He had never thought ( +-iğini)
Hiç düşünmemişti
just outside the village
köyün hemen dışında
as always / as usual
her zamanki gibi
prison
hapis(hane)
special / specific to (preceded by dat)
has
no voice came out
hiç ses çıkmadı
to remember
hatırlamak
to remind s.o. (Dat)
hatırlatmak
to remind oneself
kendine hatırlatmak
since a week
bir haftadan beri
They didn't see anything.
Hiçbir şey görmediler.
thief
hırsız
theft / shoplifting/ robbery
hırsızlık
speed
hız
to accelerate
hızlandırmak
to imagine / daydream/ phantasieren / sich ausmalen / to picture
hayal etmek
imagination / fantasy /fancy/ reverie/ (day)dream
hayal
He tried to imagine it.
Hayal etmeye çalıştı.
to like (+abl)
hoşlanmak
I did not like (+abl)
hoşlanmadım
I did not like the way (t) he looked at me
Bana bakma tarzından hoşlanmadım.
(It seems) you didn't like it either
sen de hoşlanmamışsın
worse than not having any
hiç yoktan daha kötü
inn
han
innkeeper
hancı
He is at present in the inn.
Şu anda handa.
with estonishment
hayretle
more colours than you can imagine
hayal edebileceğinizden daha çok renk
fireworks
havaifişekler
especially / particularly /above all
hele
He never goes there in particular.
Hele oraya hiç gitmez.
What beautiful girls especially Ayşe.
Ne güzel kızlar, hele Ayşe.
And me? I wasn't aware of a thing.
Hele ben ! Hiç şeyden haberim yoktu.
just /if only (h) ( with a imperative or subjunctive verb) (h)
hele
Just let him do it (imp 3sg) I tear him to pieces!
Hele yapsın, parçalarım onu!
If you'll only be quiet for a minute.
Hele sus bir dakika!
Just win this prize, and I' ll buy you a car!
Bu ödülü kazan hele, sana araba alacağım.
Do at least this much today and you can do the rest tomorrow.
Hele bugün bu kadarını yap da gerisini yarın tamamlarsın.
She is at least seventy years.
Hele yetmiş yaşında var.
At last the wind has died down.
Hele rüzgâr kesildi.
at least / at last (h)
hele
Just look at...
Hele bak...
Just look at how our Ahmet has grown!
Hele bak, Ahmet'imiz nasıl büyüdü!
Just let...
Hele bir...
Just let him not come!
Hele bir gelmesin !
Just let her try !
Hele bir denesin!
Just / if only ( with imp. or subj.)
Hele bir...
Just let me finish my book, and then we'll talk.
Hele bir kitabımı bitireyim,o zaman konuşuruz.
furthermore /and what's more (h)
Hele de
Thank goodness !
Hele şükür !
Nobody went there at night especially (not) alone.
Kimse geceleyin oraya gitmezdi, hele yalnız.
What are we going to do with the fireworks ?
havaifişekleri ne yapacağız ?
story (h)
hikâye
teacher (h)
hoca
I couldn't go out (of the house) because I was ill.
Hasta olduğumdan evden çıkamadım.
to remind again and again/continuously
hatırlatıp durmak
Do I have to remind again and again everytime?
Her zaman hatırlatıp durmak zorunda mıyım?
mistake (h)
hata
I need to decrease my mistakes.
Hatalarımı azaltmam gerek.
I will make you decrease your mistakes.
Sana hatalarını azalttıracağım.
to get ill
hastalanmak
to get excited / to get thrilled
heyecanlanmak
He got excited
Heyecanlandı
to get ready / to get prepared
hazırlanmak
'Get ready!' he whispered.
'Hazırlanın,' diye fısıldadı.
a dagger
bir hançer
wonderful / fantastic
harika
Wonderful Counselor
Harika Öğütçü
The horses snorted nervously and...
Atlar telaşla homurdanıp
with/at the speed of an animal
hayvanı bir hızla
with grunts
homurtuyla
The creatures began with grunts to descend the path.
Yaratıklar homurtuyla patikadan aşağı inmeye başladılar.
ring/cercle (h)
halka
to scream / yell (h) monolog
haykırmak
to fly at an arrow speed
bir ok hızıyla uçmak
to animate / move
hareketlendirmek
A light breeze moved the air.
Hafif bir esinti havayı hareketlendiriyordu.
to prepare / to make ready
hazırlamak
right (h)
haklı
to be right (h)
haklı olmak
Every place was full of the dead.
Her yer ölülerle doluydu.
carpet
halı
wall carpets/ tapestries
duvar halıları
her still open eyes
hâlâ açık gözleri
Where is everybody hiding ? (Where did everybody hide?)
Herkes nereye saklandı ?
restless
huzursuz
air filter (car) (h)
hava filtresi
hump / Höcker
hörgüç
humpbacked / gehöckert
hörgücü olan
a humpbacked animal used for carrying loads
hörgücü olan, yük taşımakta kullanılan hayvan
cucumber (h)- word deriving from Farsi
hıyar
service (h)
hizmet
in the government service
devlet hizmetinde
ambitious
hırslı
being his usual students
kendisinin her zamanki öğrencileri olan
unpleasant
hoş olmayan
creating unpleasant thoughts
hoş olmayan düşünceler yaratan
It was an uneasy morning creating unpleasant thoughts.
hoş olmayan düşünceler yaratan sıkıntılı bir sabahtı.
Every now and then he reminded the mare to continue to walk by touching slightly her flank.
Zaman zaman kısrağın böğrüne hafifçe dokunarak, yürümeye devam etmesini hatırlatıyordu.
and also / likewise
hem
to be astonished / surprised
hayret etmek
just /sooner
daha hemen
I had just recently arrived
daha hemen gelmiştim
respect (h)
hürmet
to respect (h)
hürmet etmek
They called the lady a pilgrim and all her neighbours respected (her.)
Hacı hanım diyorlar ve bütün komşuları hürmet ediyorlardı.
transfer (e.g. money)
havale
The money transfer is completed
Havale tamamlanmıştır
my account
Hesabım
Quick Order Line
Hızlı Sipariş Hattı
except
hariç
Generally (speaking) books do not cause much harm, except when you read them (that is).
Genellikle kitaplar çok zarar vermez, okuduğun zaman(lar) hariç.
Which bus do we need (l) to take to go to the hospital?
Hastaneye gitmek için hangi otobüse binmemiz lazım?
to bark
havlamak
A dog began to bark somewhere in the darkness of the night.
Gecenin karanlığında bir yerlerde bir köpek havlamaya başlamıştı.
Her father did not like fire at all.
Ateşten hiç hoşlanmıyordu babası.
Aunt (paternel)
Hala
synagogue
havra
Pretty much / considerably / quite a bit (still in use but oldfashioned)
hayli
Then for a while nothing happened.
Sonra bir süre için hiçbir şey olmadı.
even though they X
X-dikleri hâlde
pleased / satisfied / delighted (h)
hoşnut
to be pleased (h)
hoşnut olmak
to become discouraged
hevesi kırılmak
It is easy (for a person) to become discouraged while looking for a job.
İş ararken insanın hevesi hemen kırılabiliyor.
peaceful /restful /at ease
huzurlu
moving /mobile/ animated/restless (h)
hareketli
to live through lively times (days)
hareketli günler yaşamak
mobile/moving camera
hareketli kamera
quicksand /Treibsand
hareketli kum
escalator / Rolltreppe
hareketli merdiven
this is (the thing) what I always (saw and) dreamed of
Bu hep (görüp) hayal ettiğim şey
enthusiam (h) / zeal / desire
heves
Enthusiasm (h) without knowledge is good for nothing
Bilgisiz heves işe yaramaz
Enthusiam without knowledge is good for nothing, hastiness misleads people. (drops them to errors)
Bilgisiz heves işe yaramaz, acelecilik insanı yanılgıya düşürür.
weekends
Hafta sonları
I am not busy at weekends.
Hafta sonları meşgul değilim.
My dog is barking.
Köpeğim havlıyor.
point / issue / matter (h)
husus
the matters to be covered (explained, described)
Anlatılacak, betimlenecek hususlar,
dough
Hamur
pastries (h.i.)
Hamur işleri
wrong (h)
haksız
I am wrong (h)
haksızım
You are wrong (h)
haksızsın
Am I wrong (h)
haksız mıyım
account / bill
hesap
Are you (pl) ready?
Hazır mısınız?
Are you ready to order?
Sipariş vermek için hazır mısınız?
cool (also for people) / airy
havalı
cool looking
havalı görünen
the coolest person ever
gelmiş geçmiş en havalı kişi
I think it's cool.
bence havalı
That's great
bu harika!
I don't have anything
hiçbir şeyim yok
I don't have any water
Hiç suyum yok
Do you have a map?
Bir haritan var mı?
Can I have the bill please ?
hesabı alabilir miyim lütfen?
You speak too fast.
çok hızlı konuşuyorsunuz
India
Hindistan
my darling (my life)
hayatım
rapidly increasing
hızla artan
to) sprint
tam hızla koşma(k)
(going at) high-speed
büyük hızla giden
fast/quickly growing
hızla büyüyen
rapidly changing
hızla değişen
at that (this) speed / at that rate
bu hızla
at top speed
son hızla
at a slow rate
yavaş bir hızla
to quickly stand/get up
hızla ayağa kalkmak
to dash / to quickly run
hızla koşmak
to yabber ( speak so fast that it won't be understood)
anlaşılmayacak şekilde hızlı konuşmak
to drive too fast (s/k)
biraz hızlı sürmek - kullanmak
to move very fast
çok hızlı hareket etmek
to breath heavily (fast)
çok hızlı solumak
to outdistance
daha hızlı gitmek
to act fast
hızlı davranmak
quick/fast thinking
hızlı düşünme
rapid improvement (d)
hızlı düzelme
rapid improvement (g)
hızlı gelişme
I write stories every day.
Her gün hikâyeler yazarım .
lady (h)
hanımefendi
ladies and gentlemen
hanımefendiler ve beyefendiler ...
in life
hayatta
not in a million years ! (lit. not in life)
hayatta olmaz!
Come on !
hadi canım !
Damn !
hay aksi!
gift / present
hediye
He gives me a present every day.
bana her gün bir hediye veriyor
news
haberler
Our mother always watches the news.
Annemiz haberleri her zaman izler
whatever
her neyse
airport (airfield) / for domestic flights
havaalanı
Which city should we visit ?
Hangi şehri ziyaret edelim?
You have to show your passport in the airport.
havaalanında pasaportunu göstermen gerekiyor
June
Haziran
We can't spend all of our money.
bütün paramızı harcayamayız
helicopter
helikopter
to solve / to settle /figure out
halletmek
I solved that / I figured out
hallettim
hold on/ stay online
hatta kalın
all of us
hepimiz
nobody / no one /anyone
hiç kimse
I don't want to do anything.
hiçbir şey yapmak istemiyorum
to run fast
hızlı koşmak
No one wants to hang out with me.
hiç kimse benimle takılmak istemiyor
exciting
heyecanlı
airport (international)
havalimanı
That would be great.
bu harika olur
life / life time
hayat
What do you want to do in life ?
hayatta ne yapmak istiyorsun?
from the air and the water
havadan sudan
we can always talk about the weather
her zaman havadan konuşabiliriz
He said she should not spend her strength.
kadının gücünü harcamaması gerektiğini söyledi.
to talk about everything and anything (chitchatting)
havadan sudan konuşmak
about (h)
hakkında
Indian
Hintli
feeling
his
the feeling that something bad is goingto happen / ill boding
kötü bir şey olacağı hissiyle
Men usually would come from there with ill boding (with the feeling that something bad was going to happen)
erkekler genellikle kötü bir şey olacağı hissiyle gelirlerdi oralardan.
For the rapidly approaching winter
Hızla yaklaşan kış için
His family needed this meat for the rapidly approaching winter.
Hızla yaklaşan kış için ailesinin bu ete ihtiyacı vardı.
His family needed this meat for the rapidly approaching winter.
Hızla yaklaşan kış için ailesinin bu ete ihtiyacı vardı.
Behind him there was a wide grass and tree circle.
Arkasında geniş bir çimen ve ağaç halkası vardı.
The Indian restaurant was definitly the best one.
Hint restoranı kesinlikle en iyisiydi
government (h)
hükümet
people /folk
halk
The government does not have much power/ authority.
hükümetin çok yetkisi yok
it was great
harikaydı
the sight was great
görüntü harikaydı
The sight /view of the sled was great
kızağın görüntüsü harikaydı
he felt much better
çok daha iyi hissetti
come on, dude
hadi la
souvenir / Reiseandenken
hediyelik eşya
anything; nothing
hiçbir şey
a matter of life and death
hayat memat meselesi
pregnant
hamile
to be disappointed
hayal kırıklığına uğramak
referee
hakem
to make a mistake
hata yapmak
I made a mistake
bir hata yaptım
Let everybody know
herkes bilsin
I wanted everyone to know
Herkes bilsin istedim
Can you imagine ?
hayal edebilir misin?
pill
hap
to be in trouble
hapı yutmak
We are in trouble.
hapı yuttuk
fast food
hazır yiyecek
everywhere
her yerde
nowhere
hiçbir yerde
there were witnesses everywhere
her yerde görgü tanıkları vardı
it's my dream to become a musician
hayalim bir müzisyen olmak
I always dreamed of being a professional golf player
her zaman profesyonel bir golf oyuncusu olmayı hayal ettim
dream job
hayaldeki iş
imagine your dream job
hayalindeki işi düşün
the man of my dreams
hayallerimin erkeği
the woman of my dreams
hayallerimin kadını
... because she's the woman of my dreams
... çünkü hayallerimin kadını
what's the man of your dreams like?
hayallerindeki erkek nasıl birisi?
the man of my dreams is brave and gentle
hayallerimdeki erkek cesur ve nazik
good luck with / congrats to
hayırlı olsun
best wishes on / congratulations to your new job
yeni işin hayırlı olsun
good luck with it
hayırlı uğurlu olsun
fortunate / beneficial / good
hayırlı
don't make the same mistake again
aynı hatayı tekrar yapma
judge (h)
hakim
prison cell
hücre
once in a lifetime
hayatta bir kere
this is a once in a lifetime experience
bu hayatta bir kere yaşayacağın bir tecrübe
term /rule / judgement
hüküm
terms and conditions
hükümler ve koşullar
to hear from ...
...-den haber almak
The dog who barks doesn't bite
havlayan köpek ısırmaz
They all take to the same door / all roads lead to Rome
hepsi aynı kapıya çıkar
what are you doing on the weekend ?
Hafta sonu ne yapıyorsun ?
What languages do you speak ?
Hangi dilleri biliyorsun?
Each bird flies with its own kind /Birds of a feather flock together
Her kuş kendi türüyle uçar
Everybody lies
Herkes yalan söyler
Better than nothing
Hiç yoktan iyidir
escape with light scrapes / walk away from the accident with only minor injuries
hafif sıyrıklarla atlatmak
to shake a disease or illness off
hastalığı atlatmak
to ruin /devastate / ravage / make havoc of (h)
harap etmek
limit (h) boundary / measure
had
there is no limit to the account of his wealth
servetinin haddi hesabı yokmuş
Cashewnut
hintfındığı
Date (fruit) Dattel
hurma
Coconut
hindistancevizi
Mustard seed / Senfkorn
hardal tohumu
cereals
hububat
cereal types / Getreidearten
hububat türleri
I suppose / in any case / presumedly / anyway
herhalde
weather report
hava raporu
Imagination / Einbildungskraft
hayal gücü
imaginative
hayal gücü kuvvetli
literary-minded / unimaginative
hayal gücü olmayan
to adress s.o. (dative) as (x-i diye
hitap etmek
he forgot to adress her as Your Majesty
ona 'Majesteleri' diye hitap etmeyi unutmuştu
birch /Birke
huş ağacı
chicoree /endive
hindiba
like-minded
hemfikir
Don't you think so?
Hemfikir değil misin?
For a week
Bir haftalık
It was not my fault.
Benim hatam değildi.
loud speaker
hoparlör
fans
hayranlar
Zoo
hayvanat bahçesi
Are there towels ?
Havlu var mı ?
Do you provide maps ?
Harita verer misiniz ?
Let's go !
Hadi gidelim!
tornado /hose
hortum
hydrogene H 1
hidrojen
helium - He 2
Helyum
in common language
Halk dilinde
to spell
hecelemek
to calculate
hesaplamak
to be calculated
hesaplanmak
their numbers could be calculated
onların sayıları hesaplanabiliyordu
hall / lobby (h)
hol
calculator / Taschenrechner
hesap makinesi
volume
hacim
to lock up / detain / einsperren
hapsetmek
not in the least / not ever / so far from
hiç mi hiç
not to ressemble in the least
hiç mi hiç benzememek
barks / yelps
havlayışlar
naughty / good for nothing / lazy
haylaz
sensitive /tender/ delicate (h)
hassas
kind, thoughtful and sensitive
müşfik, düşünceli ve hassas
The bear knows as many means of escape as the multitude of tricks that the hunter knows.
Avcı ne kadar hile bilirse, ayı da o kadar yol bilir.
damage / havoc / injury (h)
hasar
The damage was minimal.
Hasar asgariydi.
It suffered severe damage (h)
ciddi hasar gördü.
financial damage (h)
maddi hasar
permanent damage (h)
kalıcı hasar
There is no permanent damage. (h)
kalıcı hasar yok.
estimated damage (h)
tahmini hasar
The line (phone) is very bad.
Hat çok kötü.
Have a nice weekend !
İyi haftasonları !
Is everybody ok ? / Geht es allen gut ?
herkes iyi mi?
Stop the thief ! / Haltet den Dieb !
Hırsızı durdurun !
I want to declare a theft / Ich möchte einen Diebstahl melden
bir hırsızlık rapor etmek istiyorum
There is a thief! Stop him!
Hırsız var ! Durdurun!
next week / in a week
haftaya
he will come back in a week
Bir haftaya dönecek
See you next week
Haftaya görüşürüz
You will have to wait until next (g h) week
Gelecek haftaya kadar beklemeniz gerekecek.
I ll have an exam next week
Haftaya sınavım var
week by week
haftadan haftaya
to be postponed until next (g h) week
gelecek haftaya ertelenmek
to extend /last until next week
gelecek haftaya sarkmak
presumably / in any case / sans doute
her halde
You(formel) are certainly / presumably a doctor?
Siz her halde doktorsunuz ?
Cheap as well as clean. And the fish is very fresh.
Hem ucuz hem de temiz. Balıklar da çok taze.
level / alignment (h)
hiza
With his hand he pointed at his knee level. (h) Er deutete mit der Hand auf seine Kniehöhe.
Eliyle diz hizasını işaret etti.
sad (h) / melancholic / gloomy
hüzünlü
a sad (h) smile
hüzünlü bir gülümseme
Here, he put on again that mysterious sad and in the same time proud smile.
İşte yine o gizemli, hüzünlü ve aynı zaman kibirli gülümsemesini takınmıstı.
almost / pretty much / practically
hemen hemen
to snore
horlamak
He began to snore
horlamaya başladı
When he was beginning to snore in the back.
O, arkasında horlamaya başladığında
insult / Beleidigung
hakaret
Is that an insult now ?
Bu bir hakaret mi şimdi ?
ruined /devastated /ramshackle/ broken down / kaputt
harap
devastated vineyards
harap olmuş üzüm bağları
te ruined remains of a house
bir evin harap olmuş kalıntıları
funnel / Trichter
huni
straw /wicker / Stroh
hasır
The floor was spread (s) with loose straw.
Yere gevşek hasır serilmişti.
grand / majestic
haşmetli
to prove right / to justify /to legitimize
haklı çıkarmak
harvest (h)
hasat
to harvest /reap (h)
hasat etmek
handball
hentbol
dude (h)
hacıpampa
to get pregnant
hamile kalmak
The woman got pregnant and bore him (k) a son.
Kadın hamile kalıp kendisine bir oğul doğurdu.
to get grumpy / ill-tempered
huysuz olmak
In the mornings I get generally ill-tempered.
Sabahları genelde huysuz olurum.
if only I could remember
bir hatırlasam
if only I could remember what it was
bir de ne olduğunu hatırlasam.
if only I could remember where I put my bag
Çantamı nereye koyduğumu bir hatırlasam!
I know I am right
Ben haklı olduğum biliyorum.
I am just trying to remember.
Hatırlamaya çalışıyorum.
to communicate / correspond
haberleşmek
to correspond by e-mail
e-posta ile haberleşmek
once a week
haftada bir
That's all
Hepsi bu
He does not seem to like me
benden hoşlanıyor gibi görünmüyor.
He does not seem to like me
benden hoşlanıyor gibi görünmüyor.
Did you like the picture?
Resim hoşuna gitti mi?
Did you like the movie?
Film hoşuna gitti mi?
Did you solve these problems using a calculator?
Bu problemleri hesap makinesi kullanarak mı çözdün?
all of the dishes
bulaşıkların hepsi
All of the dishes were washed
Bulaşıkların hepsi yıkandı
The mischievous /naughty (h) student was warned by the teacher.
Haylaz öğrenci, öğretmen tarafından uyarıldı.
immediately after
hemen sonra
I remember, but not very well.
Hatırlıyorum, ama çok iyi değil.
except
haricinde
between these three meals (in the times between...)
Bu üç öğünün haricinde aralarda
I suppose it's broken. /Probably it's broken
Bozuk herhalde.
I suppose you're wondering why you are here
herhalde neden burada olduğunu merak ediyorsundur
I guess you're busy
meşgulsün herhalde
You might have heard me tell this before
önceden anlattığımda duymuşsun herhalde
You wouldn't believe it if I told you
size anlatsam herhalde inanmazdınız
I'l probably make it over there in July
temmuz'da oraya gelirim herhalde
I must be getting old
yaşlanıyorum herhalde
Come here at once !
Hemen buraya gel!
Is everythıng there ?
Her şey var mı?
I just went outside without saying anything.
Hiç birşey demeden hemen dışarıya çıktım.
guy /bloke
herif
a shitty guy
bok(tan) herif
He's a shit(ty guy)
Bok(tan) herif o
That's life
Hayat böyle işte
you never know ( nothing is clear)
hiç belli olmaz
You (pl) will like this discovery quite.
Bu keşif oldukça hoşunuza gidecektir.
She was very pleased about my gift.
O, hediyemden çok hoşnuttu.
air pollution
hava kirliliği
traitor
hain
It was like the feeling I had on July 15th.
15 Temmuz'da yaşadığım his gibiydi.
It was like the feeling when we first met.
İlk tanıştığımız zaman duygu gibiydi.
brutally / violently / bloodthirstily
hunharca
the brutally slaughtered martyr
hunharca katledilen şehit
to be devastated
harap olmak
3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası aldı.
3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası aldı.
judgeship / magistracy / Magistratur / Richteramt
hakimlik
by the jury
hakimlikçe
about/ on a Nominative
hakkındaki
about a subject
bir konu hakkındaki
to have basic knowledge about a subject
bir konu hakkındaki temel bilgilere sahip olmak
to raise concern about
bir şey hakkındaki endişeleri dile getirmek
What are the charges against this man?
Bu adam hakkındaki suçlamalar ne?
his opinion on the merits /on the principle
esas hakkındaki mütalaası
The prosecutor began to give his deliberation on the merits/principles
Savcı esas hakkındaki mütalaasını vermeye başladı
to possess / to dominate / to master / to control / to rule over
hâkim olmak
he does not have other information than that
bunun dışındaki bilgilere hâkim değil
Because I don't have all the information.
Çünkü tüm bilgilere hâkim değilim
I am not familiar with technical information. (lit. not a judge of)
Ben teknik bilgilere hâkim değilim.
Most technical knowledge he does not dominate.
Çoğu teknik bilgilere hakim degil.
He expressed that, he does not have other information than this.
Bunun dışındaki bilgilere hakim olmadığını ifade etti.
Brunson's case, which contains (about which are found) important allegations, officially began.
Hakkında önemli iddiaların bulunduğu Brunson'un davası resmen başladı.
under house arrest
ev hapsine
to be put under house arrest
ev hapsine alınmak
He was held under house arrest.
ev hapsinde tutuluyor.
Yaralı bir hayvanın çaresız sesini benzer bir sesle hıçkırdı.
She sobbed with a voice similar to the desperate sounds of a wounded animal
If you are ready, I'm ready too.
Sen hazırsan, ben de hazırım.
to sneeze
hapşırmak
Everyone agreed on this.
Bu konuda herkes hemfikirdi.
to join the story
hikayeye katılmak
If you come all at the same time we ll go together.
Hepimiz aynı saatte gelirsek, birlikte gideceğiz.
to make a wrong move
yanlış bir hamle yapmak
anyway / in any case / at any rate
her halükarda
Life is full of difficult choices.
Hayat zor seçtimlerle dolu.
trick / deception cheating / gimmick / decoy / subterfuge
hile
to worm one's way
hile ile sokulmak
to decoy away from
hile ile uzaklaştırmak
to play a trick / to deceive / to manoeuver / to manipulate / to play dirty
hile yapmak
optical trick
optik hile
Therefore they thought of a trick.
Bu yüzden bir hile düşündüler.
anchovy (small, common forage fish Most species found in marine waters, several will enter brackish water,some restricted to fresh water. Over140 species; found in the Atlantic, Indian and Pacific Oceans,in the Black Sea and the Mediter.oily fish
hamsi
The only thing that ghosts really could do was to scare people.
Hayatlerin gerçekten yapabilecekleri tek şey insanları korkutmakta.
weekday(s)
hafta içi
every weekday
hafta içi her gün
visitors per weekday
hafta içi günlerindeki ziyaretçi
none (of them) came
hiçbiri gelmedi
treason / treachery /betrayal / foulplay / nastiness / disloyality
hainlik
to stab in the back/ to betray / to play foul
hainlik etmek
high treason
krala hainlik
determine your speed
hızını belirle
determine your (pl) speed
hızınızı belirleyin
longing
hasret
I'm drinking the longing
hasretini içiyorum
Hoping that Allah will change the direction/course of human history they pray and go out on their pilgrimages.
Allah'ın dinleyeceğini ve insanlık tarihinin yönünü değiştireceğini umarak dua eder ve haç yolculuklarına çıkarlar.
to tick all the boxes (to satisfy all of the apparent requirements for success ) (lit.to be a cure in/for every pain)
her derde deva olmak
to aspire / to long for /to desire
heveslenmek
one's fingers itch to do sthg
bir işi yapmaya çok heveslenmek
targeted / gezielt
hedeflenmiş
Come on now stupid machine/tool !
Hadı artık aptal alet !
a sneeze
hapşırık
to become / to get / to turn
hale gelmek
to become addicted
bağımlı hale gelmek
to become helpless
aciz hale gelmek
to become known
bilinir hale gelmek
to become a nuisance / to become unbearable / to become obnoxious
çekilmez bir hale gelmek
to become more independent
daha bağımsız hale gelmek
to get worse
daha da kötü bir hale gelmek
to be saturated
doygun hale gelmek
to become necessary
gerekli hale gelmek
to get ready
hazır hale gelmek
to become operative
işler hale gelmek
become uncontrollable
kontrol edilemez hale gelmek
to become available / usable
kullanılabilir hale gelmek
to become useless /disfunctional / unusable
kullanılamaz hale gelmek
become more self-confident
kendine daha fazla güvenli hale gelmek
to become important /signification
önemli hale gelmek
to become familiar
tanıdık hale gelmek
to become unrecognizable
tanınmaz hale gelmek
to become debatable /to become a highly controversial topic
tartışılır hale gelmek
to become risky
riskli hale gelmek
to turn to a threat
tehdit eder hale gelmek
to become efficient
verimli hale gelmek
to become wide-spread
yaygın hale gelmek
become exempt (from)
muaf hale gelmek
to render (h.g.)
hale getirmek
to make addicted
bağımlı hale getirmek
to make people dependent on the product sold
insanı satılan ürüne bağımlı hale getirmek
they take advantage of an oddity the human brain of making him addicted to the product sold
insan beyinin, insanı satılan ürüne bağımlı hale getirmek tuhaflığından istifade ediyorlar
they take advantage of an oddity the human brain of making him addicted to the product sold
insan beyinin, insanı satılan ürüne bağımlı hale getirmek tuhaflığından istifade ediyorlar
to rule over
hükmetmek
Twelve animals rule over this kingdom.
On iki hayvan bu krallığa hükmeder.
to dream /imagine (h. k.)
hayal kurmak
I think (s) everyone's dreaming (h. k.) a little too much
herkesin biraz fazla hayal kurduğunun sanıyorum
I think (s) everyone in this family is dreaming (h. k.) a little too much
Bu ailede herkesin biraz fazla hayal kurduğunun sanıyorum
to be crazy about
hastası olmak
I am crazy about this song
Bu şarkının hastasıyım
I am crazy about this song
Bu şarkının hastasıyım
We need to talk about our feelings.
Hislerimiz hakkında konuşmamız gerek.
No news is good news.
Hiç haber olmaması, iyi haber demektir.
Nothing. Absolutely nothing!
Hiçbir şey. Kesinlikle hiçbir şey!
I will not (cannot) tolerate this insult.
Bu hakarete katlanamam!
How cute
ne hoş
How cool!
Ne harika!
How cool is Apple's new product!
Apple'ın yeni ürünü ne harika!
cardigan
hırka
a woolen cardigan
yünlü bir hırka
a too big woolen cardigan that baggy pockets on each side
her yanında sarkık cepleri olan bol, yünlü bir hırka
joggler
hokkabaz
The audience applauded the juggler.
Seyirciler hokkabazı alkışladı.
to rig /fraud /cheat
hile karıştırmak
The election was rigged./frauded
Seçime hile karıştırılmıştı.
disappointment
hayal kırıklığı
I couldn't hide my disappointment over the defeat.
Yenilgimizden dolayı, hayal kırıklığımı saklayamadım.
Bu I've been up all night studying for this test.
Bu teste hazırlanmak için bütün gece ders çalıştım.
communication (h)
haberleşme
to control /master onself
Kendine hâkim olmak
You'd better learn to control yourself.
Kendine hâkim olmayı öğrensin iyi edersin.
angrily (h)
hiddetle
outline
ana hat
together with the outlines
ana hatlarla birlikte
memory /Gedächtnis /mémoire
hafıza
He had a very good memory /Il avait une très bonne mémoire /Er hatte ein sehr gutes Gedächtnis.
çok iyi bir hafızaya sahip oldu
You are an example to all of us!
Hepimize örnek oluyorsun.
You are looking for thrill (h) in the wrong place.
Yanlış yerde heyecan arıyorsun.
nurse (ha)
hastabakıcı
to despise
hor görmek
From the day İhsan's mother had held this little shop he had disliked her, despised her.
İhsan'ın annesinin bu küçük dükkanını tuttuğu günden beri beğenmemiş, hor görmüştü.
occurence /phenomenon /incident /happening (h)
hadise
an unbelievable phenomenon (h)
inanılmayan bir hadise
fever /feverishness (h)
humma
without waiting to see whether there was someone else moving
Hareket eden başka birinin olup olmadığını görmek için beklemeden
to devastate /to inflict damage on
hasar vermek
aware
haberdar
please let me know
lütfen haberdar edin
to snort
homurtuyla gülmek
to get done with / en finir avec
halledip kurtulmak
under everybody's nose
herkesin burnunun dibinde
daydreamer
hayalperest
a loud snore
gürültü bir horlama
scrap /junk /completely worn out/ready for the scrap heap /Schrott
hurda
the tool had turned into scrap(totally ruined)
alet hurdaya dönmüştü
raging /combattive /ill-tempered
hırçın
a raging ocean
hırçın bir okyanus
to work like a beaver
harıl harıl çalışmak
cockroach
hamamböceği
if I disappoint him another time...
Onu bir daha hayal kırıklığına uğratırsam....
to cry one's eyes out
hüngür hüngür ağlamak
We need to talk about iur feelings.
Hislerimiz hakkında konuşmamız gerek.