e

QuestionAnswer
legend
efsane
bandit / Räuber
eşkıya
robber stories / Räubergeschichten
eşkıya öyküleri
accompanied
eşliğinde
accompanied by an animal with sharp teeth sitting on the table and hissing at me when I entered the kitchen not knowing of anything.
Ben her şeyden habersiz mutfağa girdiğimde masanın üzerinde oturan ve bana tıslayan sivri dişli bir hayvan eşliğinde.
scratch about / grub up / scharren
eşelemek
cats scratching about the ground for sweet potatoes
Toprağı tatlı patates bulmak için eşeleyen kediler
to match / pair
eşlemek
acccompagnied by the music
müziğin eşliğinde
to become legend(ary)
efsaneleşmek
curved /tilted / bent / leaning over
eğri
bread
ekmek
hand
el
apple
elma
at least (short form = more formal) at least do ... only long form
en az(ından)
his most beloved/ his favourite
en sevdiği
the most/ the X-est
en
ultimately /after all / at length / at last / finally
eninde sonunda
man /male
erkek
early
erken
old /former /ancient
eski
to blow
esmek
meat
et
to do / make
etmek
yes
evet
child (e)
evlat
before
evvel
To smash
ezmek
donkey
eşek
plum
erik
the least
en küçük
I can't (help it)
elimde değil
humor / witticism / spirit / joking remark
espri
paper / document (e)
evrak
I am sure
eminim
Ethic
etik
from ethical aspects
etik yönden
He is obliged by ethical aspects
etik yönden zorunludur
breeze
esinti
with the hand
elle
off his hand
elinden
sure / certain / confident /positive / secure / reliable
emin
to make sure
emin olmak
I made sure / I assured myself
emin oldum
I couldn't make sure
Emin olamadım
I am not sure
Emin değilim
He always had wanted to make sure (now it's too late)/ He would have wanted to make sure (had there been an opportunity)
Emin olmak isterdi
Hear my cry , O God
Ey Tanrı, yakarışımı işit
to reach (e)
erişmek
(that) I will not be able to reach
erişemeyeceğim
a rock I will not be able to reach
erişemeyeceğim bir kaya
eternal/ everlasting
ebedi
the everlasting God
Ebedi Tanrı
to sow
ekmek
he sows
eker
to spin
eğirmek
they spin yarn
iplik eğirirler
reign / sovereignity
egemenlik
His reign
Onun egemenliği
fun / entertainment / amusement
eğlence
It sounds like great fun
büyük bir eğlence gibi geliyor
dragon
ejder(ha)
everyone I love / lit. spouse-friend
eş dost
Everyone I love came to the party.
Partiye eş dost geldi.
very old and rusty
eski püskü
not straight / bumpy
eğri büğrü
diamond
elmas
rough / uneven / bergig (with hills)
engebeli
to affect / influence /impress
etkilemek
Funny how fear can affect you.
Korkunun seni nasıl etkilediği gülünç.
inquietude / worry / concern / fear (e)
endişe
to worry / bother / mind / to feel uneasy about / to fret about(e)
endişelenmek
saddle
eyer
saddle girth /Sattelriemen/Sattelgurt
eyer kolanı
a lose saddle girth
gevşek bir eyer kolanı
you can see how much impressed everybody is
Herkesin nasıl etkilendiğini görebiliyorsunuz
to be impressed
etkilenmek
tradesman /artist
esnaf
goods / belongings / articles /luggage / baggage
eşya
things (e)
eşyalar
selling tiny haberdashery articles
ufak tefek tuhafiye eşyası satan
Travelling tradesman selling small haberdashery items by traveling in villages, markets and similar places
Köy, pazar ve benzeri yerlerde dolaşarak ufak tefek tuhafiye eşyası satan gezici esnaf
to become curved / to warp
eğrilmek
to yawn
esnemek
you are continously yawning
esneyip duruyorsun
You have been yawning continuously, I fell sleepy, too.
Esneyip duruyorsun, benim de uykum geldi.
(to delay, to put off
ertelemek
Do I have to delay my plans?
Planlarımı ertelemek zorunda mıyım?
to marry
evlenmek
Will you marry me?
Benimle evlenir misin?
made for smashing
ezmek için yapılmış
to grudge / begrudge / withhold
esirgemek
This luxury he also withheld from himself and...
Bu lüksü kendisinden de esirgeyip
to gallop
eşkin gitmek
The riders gallopped towards the trap
Biniciler tuzağa doğru eşkin gidiyordu.
well-being/ soundness (peace)
esenlik
Prince of Peace
Esenlik Önderi
as if she wanted to make sure
emin olmak istercesine
literature
edebiyat
that was around (e) him
etrafındaki
From the place where he was he could see the whole forest that was around him.
Bulunduğu yerden etrafındaki bütün ormanı görebiliyordu.
molten
erimiş
a molten crown
erimiş bir taç
win/earn Xpert points
Xper puanlar kazan:
to entertain
eğlendirmek
At least the brain wants to entertain itself with new ideas.
En azından beyin yeni fikirlerle kendini eğlendirmek ister.
to block / hinder / obstruct
engellemek
the presence of others can hinder your creativity.
başkalarının varlığı yaratıcılığınızı engelleyebilir.
to surround / to ring in
etrafını sarmak
They surrounded her.
Etrafını sardılar.
after having made sure
emin olduktan sonra
to be crushed / grinded
ezilmek
the crushed reed
ezilmiş saz
A bruised reed he will not break, and a smoldering wick he will not snuff out. In faithfulness he will bring forth justice.
Ezilmiş kamışı kırmayacak, Tüten fitili söndürmeyecek. Adaleti sadakatle ulaştıracak.
skirt
etek
the edges of his cloak
pelerininin etekleri
to play with / to finger / to handle / to touch
ellemek
he fingered the symbol
simgeyi elledi
substance / essence / base
esas
It is essential.
esastır
something essential
esas olan bir şey
There is one more (another) essential thing
esas olan bir şey daha vardır
influence / effect
etki
There are Chinese influences in the language.
dilde Çince etkisi var
evolved
evrilmiş
joint/ articulation /knuckle
eklem
arthropods / Gliederfüssler (Spinnen / Krabben...)
eklem bacaklılar
carnivorous
etobur
from the group of carnivores
etobur takımından
Big-bodied animal from the group of carnivore mammals
Memelerin et obur takımından iri gövdeli hayvan
exotic
egzotik
Exoticism
egzotiklik
vexing
eziyetli
it was vexing
eziyetliydi
He felt a bit foolish himself for wanting to check that Tam was still there
Tam'ın hâlâ orada olduğundan emin olmak istediği için kendini biraz aptal gibi hissediyordu
importance (e)
ehemmiyet
unimportant (e)
ehemmiyetsiz
retired
emekli
to sit tilted / leaning towards so
eğri oturmak
Let's sit tilted (lean over) and talk straight !
Eğri oturup doğru konuşalım !
flashlight
el feneri
to reach / attain / achieve (e)
ermek
to reach / come to an end
sona ermek
as long as (s) everything came to an end
her şey sona erdiği sürece
Even if he learned nothing it wouldn't make a difference, as long as everything came to an end.
Hiç öğrenmese bile, her şey sona erdiği sürece fark etmezdi .
husband of an aunt (also used among close friends for the other's boyfriend)
enişte
minus / lacking / missing / insufficient/ incomplete
eksik
to never omit / to always have
eksik etmemek
to show one's best endeavours
elinden geleni eksik etmemek
Now, therefore (henceforth/from now on (b)) the sword shall never depart from (lack in) your house (root)
Bundan böyle, kılıç senin soyundan sonsuza dek eksik olmayacak.
"Do I (we) lack madmen, that you have brought this one to act the madman in my presence(before me)?
Bizde deliler eksik mi ki, önümde delilik yapsın diye bu adamı getirdiniz?
The pillar of cloud by day and the pillar of fire by night did not depart from before the people.
Gündüz bulut sütunu, gece ateş sütunu halkın önünden eksik olmadı.
Will Lebanon's snow be missing from rocky hills (b)?
Kayalık bayırlardan Lübnanın karı hiç eksik olur mu?
The sin of someone talking a lot is not lacking (=When words are many, transgression is not lacking)
Çok konuşanın günahı eksik olmaz,
Don't deprive me (don't let me lack) your prayers.
Dualarını eksik etme.
drunkard /drinking
ayyaş
to conquer / capture / seize / lay hands on
ele geçirmek
They are making fun of me.
Bunlar da bana bakıp eğleniyorlar.
Are you missing/lacking anything?
Bir eksiğiniz var mı?
anxiously
evhamlı
He began (k) inspecting anxiously the closed shutters.
evhamlı bir şekilde kapalı panjurları incelemeye koyuldu.
He stood a few steps behind (g) them and began (k) to anxiously inspect the closed window shutters.
o onların birkaç adım gerisinde durup evhamlı bir şekilde kapalı panjurları incelemeye koyuldu.
Landlady
ev sahibesi
As if the landlady was watching them from behind one of those windows
sanki ev sahibesi o pencerelerin bir tanesinin arkasından onları gözetliyormuşçasına
He began to anxiously examine the closed window shutters as if the landlady was watching them from behind one of those windows
sanki ev sahibesi o pencerelerin bir tanesinin arkasından onları gözetliyormuşçasına evhamlı bir şekilde kapalı panjurları incelemeye koyuldu.
crop /corn
ekin
energetic /viguoruos
enerjik
clad in flesh and bone
ete kemiğe bürünmüş hâli
sower / farmer
ekinci
We can meet on September 10th.
10 Eylül'de buluşabiliriz
Encore / Zugabe
bi daha
meat pie
etli börek
fifty
elli
to bend / bow / double up / stoop
eğilmek
Bending (down) she looked outside through the windowpane wettened from the rain
yağmurdan ıslanmış cama doğru eğilerek dışarıya baktı.
cheek
elmacık
thoughts (e)
efkâr
chicken (meat)
tavuk eti
fish (meat)
balık eti
beef
kırmızı et
pharmacy
eczane
my favoured
en sevdiğim
brother
erkek kardeş
boyfriend
erkek arkadaş
wife / husband / spouse
I want a wife.
Bir eş istiyorum
Does your boyfriend have a job ?
Erkek arkadaşının bir işi var mı?
dress
elbise
gloves
eldiven
Oh no!
eyvah!
Don't worry !
Endişelenme !
infection
enfeksiyon
My brother studies at university
erkek kardeşim üniversitede okuyor
to go home
eve gitmek
September
Eylül
October
Ekim
I can't e (a)
-emem (-amam)
We can't e (a)
-emeyiz (-amayız)
fridge / Eisschrank
buzdolabı
wardrobe
elbise dolabı
I would love to but I have to get up early tomorrow.
çok isterim, ama yarın erken kalkmam gerekiyor
at home
evde
fun
eğlenceli
education / training
eğitim
to retire
emekli olmak
my mum and dad will retire in about three years
anne ve babam yaklaşık üç yıl içinde emekli olacaklar
Are you sure?
emin misin?
music instrument
enstrüman
economy
ekonomi
entertaining
eğlendirici
your wife is pregnant
eşiniz hamile
nervous /worried / uneasy
endişeli
to make ... nervous
endişelendirmek
debates about the economy make the Republicans nervous
ekonomi hakkındaki tartışmalar Cumhuriyetçileri endişelendiriyor
to the best of my ability
elimden geldiğince
labour / toil
emek
no pain no gain (lit. without labour there is no food)
emeksiz yemek olmaz
What is with one hand, two hands have a voice / two heads are better than one / it takes two to tango
bir elin nesi var iki elin sesi var
you reap what you sow
ne ekersen onu biçersin
order (command)/ Befehl
emir
it's an order!
bu bir emirdir!
stop worrying
endişelenmeyi bırak
'health to your hands' /ala yadik saha
el(ler)ine sağlık!
the patient has to rest for at least a week
hastanın en az bir hafta dinlenmesi gerekiyor
There were at least fifty people in the party.
Partide en az(ından) elli kişi vardı.
You have to do something. At least call him and tell him that there is a problem.
Bir şeyler yapman lazım. En azından onu arayıp bir sorun olduğunu söyle.
ex boyfriend
eski erkek arkadaş
he still cares about his ex girlfriend
eski kız arkadaşını hâlâ umursuyor
energy
enerji
to exercise
egzersiz yapmak
to wave
el sallamak
married
evli
marriage /Ehe
evlilik
if you shake your hand there are fifty of them / there are lots of other possible boy or girlfriends / there are lots of fish in the sea
elini sallasan ellisi
to make an effort
emek vermek
you have to make an effort
emek vermen gerekiyor
electronics
elektronik
parent(s)
ebeveyn
the king and queen stated that they were going to be parents
kral ve kraliçe ebeveyn olacaklarını açıkladılar
screen
ekran
to add
eklemek
e-mail
e-posta
universe
evren
safety
emniyet
seat belt
emniyet kemeri
inflation
enflasyon
One hand washes the other. / manus manum lavat.
Bir el diğerini temizler
Fear the Lord, all you His saints, for the one who fears Him lacks nothing.
RaB'den korkun, ey Onun kutsalları, çünkü Ondan korkanın eksiği olmaz.
preposition
edat
don't mention it / you are welcome
estağfurullah
sour /sauer
ekşi
hashish / secret
esrar
Mysterious / geheimnisvoll
esrarengiz
synonym
eşanlamlı
at length /broadly/ on and on (e.b.)
enine boyuna
alarming news
endişe verici haberler
I will do my best
elimden geleni yaparım - yapacağım
I am doing what I can/the best I can
elimden geleni yapıyorum
I did what I could
elimden geleni yaptım
I am trying to do my best to get permission
izin alabilmek için elimden geleni yapmaya çalışacağım
even if it was noticed
fark edilse bile
e mail address
e-posta adresi
attached files
ekli dosyalar
to attach (a file)
eklemek
I am sure he will win
Eminim ki kazanacak
eclair (pastry)
ekler
the lead singer
esas şarkıcı
latitude /Breitengrad (distance from the equator)
enlem
equator
ekvator
common swift /Mauersegler
ebabil
electrons
elektron
As for the orbit there are particles that we call electrons.
Yörüngede ise elektron dediğimiz parçacıklar var.
equal
eşit
Every atom that is in neutral state in nature has an equal number of protons and elektrons
Doğada nötr hâlde bulunan her atomun proton sayısı ile elektron sayısı birbirine eşittir.
minus / negative
eksi
equals /=
eşittir
5 - 3 = 2
beş eksi üç eşittir iki.
minus 13
eksi on üç
inequal
eşit değildir
3x5 inquals 16
üç çarpı beş eşit değildir on altı.
(4/2) - 3 * 7 + 6 = - 13
Dört bölü iki eksi üç çarpı yedi artı altı eşittir eksi on üç
because the protons are positively charged,the electrons are negatively charged
çünkü protonlar artı yüklü, elektronlar eksi yüklü.
The electric charge can be calculated.
Elektrik yükü hesaplanabiliyor.
spring balance /Federwaage
el kantarı
oval
elips
Rhombus /Raute / diamond (geometr)
eşkenar dörtgen
matchless (e)
eşsiz
doorstep / theshold
eşik
at/on the step of the Dursley's door
Dursley'lerin kapı eşiğine
to be on the verge /brink of x-ing
x-menin eşiğine gelmek
to hinder / prevent
engel olmak
you were hindering my letters ?
Sen mektuplarıma engel mi oluyordun?
eternel / ewig
ezel
from everlasting
ezelden beri
Oh Lord you are our Father. Your name is 'our Saviour' from time everlasting. (Is.63: 16)
Ya Rab, Babamız Sensin. Ezelden beri adın 'Kurtarıcımız'dır
You have given me joy. In peace (e) I lay down and sleep. For you alone,Lord keep me in safety. (Ps.4: 7-8)
Bana sevinç verdin. Esenlik içinde yatar uyurum. Çünkü yalnız Sen, ya Rab, beni güvenlik içinde tutarsın.
meek / sheepish / insecure / always bullied / looser
ezik
with a sheepish grin /insecure smile
ezik gülümseyişle
Captain Eshref who stood with a sheepish grin in front of the door
Kapının önünde ezik bir gülümseyişle dikilen Yüzbaşı Eşref
prayer call
ezan
to recite/do the prayer call
ezan okumak
from the very beginning
en başından
since the very beginning
en başından beri
Let's talk everything over from the very beginning
Her şeyi en başından konuşalım.
dark skinned / tanned / brown
esmer
aye aye, sir ! /At your order, my general!
Emredersiniz komutanım !
the day before yesterday (e/ö)
dünden evvelki - önceki gün
fleshy leaves
etli yapraklar
(it will be )worth the effort /(es wird) der Mühe wert (sein)
emeğine değecek
I can't wait until tomorrow but don't worry (m.e.) it will be worth the effort
Yarına kadar bekleyemem ama merak etme emeğine değecek
to vacuum (the house)
(evi) elektriklemek
to receive e-mails
e-posta almak
I'm trying to do my best, but it doesn't seem to like me.
Ben elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum,ama benden hoşlanıyor gibi görünmüyor.
to criticize
eleştirmek
he always criticizes me
o hep beni eleştiriyor
to accompany /to take s. o. out / to keep s. o. company /to escort
eşlik etmek
to accompany a song
bir şarkıya eşlik etmek
to accompany songs
bir şarkılara eşlik etmek
They applauded me, they accompanied my songs.
Beni alkışlıyor,şarkılarıma eşlik ediyorlardı.
Didn't I tell you before?
Sana daha evvel söylemedim mi?
a computer with a big screen
büyük ekranlı bir bilgisayar
That just means that your team has to work faster.
Yalnız bu demektir ki, senin ekibinin daha hızlı çalışması lazım.
Actually I didn't ask you a question, I gave orders.
Aslında sana bir soru sormadım, emir verdim.
No need to worry
Endişelenme gerek yok.
Women and men are completely equal!
Kadınlar ve erkekler tamamen eşit!
He hates housework.
O ev işlerinden nefret ediyor.
historical artifact
tarihî eser
to obtain
elde edilmek
obtained
elde edilen
The images obtained from security cameras
güvenlik kameralarından elde edilen görüntüler
I watched it at least 100 times.
En az 100 kez izledim.
police headquarters / police department / security directorate
Emniyet Müdürlüğü
provincial directorate of security
il emniyet müdürlüğü
the Provincial Security Directorate teams
İl Emniyet Müdürlüğüne bağlı ekipler
the ringleader / gang-leader / chief
elebaşı
the ringleader / gang-leader / chief of the criminal organization
suç örgütü elebaşı
with the security forces
Emniyet güçleri eşliğinde
next / following
ertesi
the next day / the following day
ertesi gün
nape / back of the neck / Nacken
ense
The nape is fine. Please cut the sides and the top a bit more.
Ense iyi.Yanları ve üstü biraz daha kesin, lütfen.
pet shop
evcil hayvan dükkanı
to stretch / (also : to cause to yawn)
esnetmek
The teacher tells her to stretch her legs.
Öğretmen ona bacaklarını esnetmesini söyler.
She tries to stretch her legs.
Bacaklarını esnetmeye çalışır.
to stretch the rules
kuralları esnetmek
to stretch the law
yasayı esnetmek
The teacher told me to stretch my legs.
Öğretmen bacaklarımı esnetmemi söyler.
I tried to stretch my legs.
Bacaklarımı esnetmeye çalışırım.
homeless
evsiz
homeless people
evsizler
He didn't want the girl to worry about him.
Kızın kendisi için endişelenmesini istemiyordu.
universal
evrensel
obstacle
engel
So what's the obstacle in front of Burak?
Peki Burak'ın önündeki engel ne?
Then I hope to be able to go the following day to the beach.
O zaman plaja ertesi gün gidebilmeyi umarım.
It will happen sooner or later, we should be prepared/ready for that moment.
Bu er ya da geç olacak, o an için hazırlıklı olmaliyiz.
He does not have as much as he used to have.
Eskiden olduğu kadar zamanı olmuyor.
He can't lose weight as easy as he used to.
Eskiden olduğu kadar da kolay kilo veremiyor.
to watch on the screen (telephone/pc )
ekranda izlemek
old fashioned
eski kafalı
manly
erkeksi
is not very manly
pek de erkeksi değil
fewer (number) than in the past
eskisine oranla sayıca daha az
in the past
evvelden
power switches / Lichtschalter
elektrik düğmesi
Eriğin fiyatı çok pahalıydı.
The price of the plums was very expensive.
in/during the events of / in the activities of
etkinliklerinde
During the events of a "car-free day" organized every year in the country on the third sunday of September
Ülkede her yıl eylül ayının üçüncü pazar günü düzenlenen "Arabasız Gün" etkinliklerinde
During the events of a "car-free day" organized every year in the country on the third sunday of September, this year an accident took place.
Ülkede her yıl eylül ayının üçüncü pazar günü düzenlenen "Arabasız Gün" etkinliklerinde bu yıl trafik kazası meydana geldi.
wedding ring
evlilik yüzüğü
to make a proposal (marriage)
evlilik teklif etmek
to receive a wedding proposal
evlilik teklif almak
to accept s.o.'s wedding proposal
evlilik teklifini kabul etmek
to marry
evlilik yapmak
arranged marriage
anlaşmalı evlilik
a successful marriage
başarılı evlilik
a failed/ unsuccessful marriage
başarısız evlilik
marriage counseling
evlilik danışmanlığı
wedding invitation
evlilik davetiyesi
wedding reception
evlilik resepsiyonu
wedding day
evlilik günü
wedding vows
evlilik sözü
homelessness
evsizlik
to match / to marry off
evlendirmek
and in the meantime
ve bu esnada
puberty
ergenlik
to neutralise / counteract / desactivate / cancel
etkisiz hale getirmek
to obtain / acquire
edinmek
real estate agent /Makler
emlakçı
in the real estate agent's brochure
emlakçının broşüründe
In the real estate agent's brochure the house seemed comfortable and romantic.
Emlakçının broşüründe ev konforlu ve romantik görünüyordu.
well behaved /well mannered
edepli
Suffix
eki
infinitive verb ending /infinitive suffix
mastar eki
to stand s. o. up (to not come to an appointment) jemanden versetzen
birisini ekmek
You stood me up (you didn't come to our appointment) Du hast mich versetzt
Beni ektin.
How do we fit (where is our place) in the big universal concept (plan) ?
Büyük evrensel plandaki yerimiz ne?
Don't be friends with them. They are all losers.
Onlarla dost olma. Hepsi ezikler.
impressive
etkileyici
to start from scratch /to start from the very beginning
en baştan başlamak
Moving out is like starting from scratch.
Evden taşınmak en baştan başlamak gibi.
It doesn't create a good impression.
Hiç iyi bir etki yaratmiyor.
I can't stop yawning.
esnemeden duramıyorum.
rare /unusual /exeptional (e)
ender
a rare (e) bird
ender bir kuş
Why did you block me on Twitter my friend ?
Beni Twitter'da neden engelledin arkadaşım?
virtue
erdem
Patience is a virtue.
Sabır bir erdemdir.
State (e. g. of America) /province
eyalet
which is at the foot (lit. seam) of a mountain
eteklerindeki
the maples at the mountain foot 'whose leaves had been dropped'
eteklerindeki yaprakları dökülmüş akçaağaçlar
to give away / betray
ele vermek
They gave away more (secrets) than they knew.
Bildiklerinden daha fazlasını ele veriyorlardı.
surroundings /environment (e)
etraf
In respect to the black woolen garnents, descending until the floor the environment would have been to hot.
Yere kadar inen siyah yünlere göre etraf fazla sıcak olacaktı.
this is the safest way
en emniyetlisi böyle olur
It was so much fun (e)
Çok eğlenceliydi.
wheelbarrow
el arabası
with wheelbarrows
el arabalarıyla
Gardeners came and took those accidentally left behind as well away
bahçivanlar gelip istemeden geri kalmış olanları da el arabalarıyla götürdüler
unfailing
(hiç) eksilmeyen
with the whole family
evcek
because he knew the answer he was going to get by heart
alacağı cevabı ezberden bildiği için
viper
engerek
charm /incantation /spell (e)
efsun
a, spell (e) against danger
tehlikeye karşı bir efsun
to reign /to possess /to have control over /to dominate
egemen olmak
May he come quickly to rule over the world forever
dünyaya ebediyen egemen olmak için tez gelsin
By the way, he e-mail that Cem wrote came
Bu arada, Cem'in yazdığı eposta geldi.
We are doing our best (not lacking..)
elimizden geleni eksik etmiyoruz
We will do our best
elimizden geleni yapacağız
I pushed esc
esc tuşuna bastım
to stop/hinder the continuerons flow of words I pushed Ctrl /Alt/Del. Nothing happened.
Kelimelerin sürekli akışını engellemek için Ctrl Alt Del'e bastım. Hiçbiri işe yaranadı.
The last thing I wanted was for my expensive thing(e) to get wet.
İstediğim son şey pahalı bir eşyamın islanması olurdu.
but that was the best I could do
ama elimden gelen bu kadardı
He smiled mysteriously.
Esrarengiz bir şekilde gülümsedi.
The sooner the better. /Je früher desto besser.
Ne kadar erken olursa o kadar iyi.
Ağaç gövdesi o kadar eğri büğrü ve kabaydı ki neredeyse içinden gizlice bakan yüzler görebiliyordum
The tree trunk was so gnarled and rough that I could almost see faces peering out of the trunk.
Riding bareback is not fun at all, especially if you don't have the control of the horse or its direction.
Eyersiz ata binmek hiç de eğlenceli değildir, özellikle de atın ya da gittiği yönün kontrolü sizde değilse.
to let someone get bullied by others
Birini ezdirmek
to be bullied
Kendini ezdirmek
Don't let them bully me.
Beni ezdirme onlara
It's a bit windy.
Esiyor.
to recite
ezbere okumak
Can you recite that old poem?
O eski şiiri ezbere okuyabilir misin?