Reading Turkish: Soğuk Büyü - Kate Elliott

QuestionAnswer
(by) listening
dinleyerek
(by) sweeping
süpürerek
(by) sweeping the direction she had come from
geldiği yönü süpürerek
(for) a while
bir süre
(sound of) footsteps
ayak sesleri
... and received in return some luxuries like Drua spells protecting the house or door and window locks sealed by a blacksmith with magic to keep out unwanted visitors.
ve karşılığında, evi koruyan drua tılsımları gibi bazı lüks şeyler veya istenmeyen ziyaretçileri dışarıda tutmak için bir demircinin sihriyle mühürlenmiş kapı ve pencere kilitleri alırlardı.
a /one
bir
a clean slip
temiz bir külot
a clean slip, double long socks and a woolen corset that I had tied on a kneelong pettycoat
temiz bir külot, iki kat uzun çorap ve dize kadar bir kombinezonun üzerine bağladığım yün korse
a few /several
birkaç
a few times (d)
birkaç defa
a narrow cut hip-long jacket
dar kesimli kalçaya kadar bir ceket
a narrow cut jacket
dar kesimli bir ceket
a piece of the railing
parmaklığın bir parçası
a written contract
yazılı bir sözleşme
a written contract stating that we could read my father's diaries and the other books
babamın günlüklerini ve diğer kitapları okuyabileceğimizi belirten yazılı bir sözleşme
a written contract stating...
... belirten yazılı bir sözleşme
after
sonra
after sharing
paylaştıktan sonra
after sharing the same bed
aynı yatağı paylaştıktan sonra
after sharing the same bed for years
yıllarca aynı yatağı paylaştıktan sonra
after sharing with my cousin Beatrice the same bed for years
Yıllarca kuzenim Beatrice ile aynı yatağı paylaştıktan sonra
After sharing with my cousin Beatrice the same bed for years, I knew that Bee's sleep was very heavy.
Yıllarca kuzenim Beatrice ile aynı yatağı paylaştıktan sonra, Bee'nin uykusunun çok ağır olduğunu biliyordum.
all (h)
her
already
çoktan
although (ever how much)
her ne kadar
Although my uncle had clearly forbidden this clearly to my cousin and me
her ne kadar amcam bunu kuzenim ve bana açıkça yasaklamış olsa da.
Although my uncle had forbidden
her ne kadar amcam yasaklamış olsa da
an outfit suitable for me
üzerime uygun bir kıyafet
and /also(following noun, participle...)
da - de
and also on top (... st)
ve üstüne de
and I also passed on top a narrow cut hip-long jacket fitting last year's fashion
ve üstüne de geçen senenin modasına uygun dar kesimli kalçaya kadar bir ceket geçirdim.
and the little girls
küçük kızlar da
as for
-ysa
As for my uncle and his servant they would generally be up before sunrise
amcam ve uşağıysa genelde şafaktan önce ayaklanmış olurlardı
As for my uncle and his waiter
amcam ve uşağıysa
as if I were apar of the railing
parmaklığın bir parçasıymışım gibi
as long as +-dik participle
sürece
as long as we didn't waste
harcamadığımız sürece
as long as we didn't waste the expensive candles
pahalı mumları harcamadığımız sürece
as long as we were
olduğumuz sürece
as long as we were in the living room
oturma odasında olduğumuz sürece
as long as we were in the living room and did not waste the expensive candles
oturma odasında olduğumuz ve pahalı mumları harcamadığımız sürece
as soon as I/you/he... felt
hisseder hissetmez
As soon as my feet felt the brutal cold of the wood floor
Ayaklarım tahta zeminin acımasız soğukluğunu hisseder hissetmez
asleep /in sleep
uykuda
at least
en azından
At these early hours of the day
Günün bu erken saatlerinde
At these early hours of the day the cook must have been lightening the oven in the kitchen two floors beneath.
Günün bu erken saatlerinde, iki kat aşağıdaki mutfakta, aşçı fırını yakıyor olmalıydı.
attic
tavan arası
aunt (by marriage) /sister-in-law /girlfriend (of a close friend)
yenge
because
çünkü
bed
yatak
bedroom
yatak odası
Bee's sleep
Bee'nin uykusu
before /earlier
önce
before /earlier
daha önce
before he noticed
o fark etmeden önce
before sunrise
şafaktan önce
Being the far outspread Hassi Barahal clan's local representatives
Uzak diyarlara kadar yayılmış Hassi Barahal klanının yerel temsilcileri olarak
Being the far outspread Hassi Barahal clan's local representatives, they discreetly bought and sold information...
Uzak diyarlara kadar yayılmış Hassi Barahal klanının yerel temsilcileri olarak, tedbiri elden bırakmadan bilgi alıp satar...
below
aşağı
blacksmith
demirci
boot
bot
burning
yanan
but there was not a soul
ama kimsecikler yoktu
but/ however /yet
ancak
Callie went next to the front door and began to sweep the entrance hall.
Callie ön kapının yanına gidip antreyi süpürmeye başladı.
Callie went next to the front door and...
Callie ön kapının yanına gidip
Callie went out without looking at me out of my sight sweeping the direction she had come from. .
Callie bana bakmadan geldiği yönü süpürerek görüş alanımdan çıktı.
Callie went out without looking at me out of my sight.
Callie bana bakmadan görüş alanımdan çıktı.
Callie went out without looking at me sweeping out of my sight.
Callie bana bakmadan süpürerek görüş alanımdan çıktı.
Callie went out without looking at me.
Callie bana bakmadan çıktı.
candle
mum
candle light
mum ışığı
carefully
dikkatle
Carefully listening to the surroundings I began to advance on the second floor.
Etrafı dikkatle dinleyerek ikinci katta ilerlemeye başladım.
ceiling/roof
tavan
clan
klan
clean
temiz
clearly
açıkça
closed
kapalı
clothes / outfit / costume (k)
kıyafet
clumsily /fumblingly
beceriksizce
coat hanger
askılık
cold
soğuk
coming from behind me
arkamdan gelen
contract
sözleşme
cook
aşçı
cool(ness) / chill
serinlik
corset /bodice
korse
cough (noun)
öksürük
cousin
kuzen
cracked /shaky (voice) / geplatzt /gebrochen (z. B. Stimme)
çatlamış
dawn / daybreak
şafak
day
gün
decoration /brand /mark /token (betrothal /engagement)
nişan
diary
günlük
doing (lit. seeing) every work of the house
evin her işini gören
door
kapı
door and window locks
kapı ve pencere kilitleri
door lock
kapı kilidi
double /twice
iki kat
down floor
alt kat
Drua (characters in the story with magic powers)
Drua
Drua spells
Drua tılsımları
druid
kelt rahibi
due to the early hours of the day
günün erken saatleri olması sebebiyle
ear
kulak
early
erken
egg
yumurta
eiderdown
kuştüyü yorgan
eighty
seksen
empty
boş
entree /hall /entrance /vestibule
antre
environment /surrounding /circle (ç)
çevre
even (h)
hatta
even to us
hatta bize
evening
akşam
every work of the house
evin her işi
expensive
pahalı
expertly /skillfully
ustalıkla
Expertly wielding their spoons they were preparing the meals of the day.
Kaşıklarını ustalıkla kullanarak günün yemeklerini hazırlıyorlardı.
eye
göz
family
aile
far /remote /distant (u)
uzak
far lands (d)
uzak diyarlar
fashion
moda
father
baba
feather
kuş tüyü
fence /rail/ grid /Geländer
parmaklık
field of view
görüş alanı
fifty
elli
finger
parmak
fire (controlled)
ateş
firstly
öncelikle
Firstly, it was (also) them that I had to avoid.
Öncelikle kaçınmam gereken de onlardı.
fitting last year's fashion
geçen senenin modasına uygun
fitting/appropriate /suitable
uygun
floor (z)
zemin
floor / etage
kat
food /meal
yemek
foot
ayak
footsteps coming from behind me
arkamdan gelen ayak sesleri
for years
yıllarca
forty
kırk
from above the railing
parmaklıkların üzerinden
from behind me
arkamdan
from my field of view /out of my sight
görüş alanımdan
from my uncle's (a) sitting room
amcamın oturma odasından
from the wardrobe
gardıroptan
from tightly clutching
sıkıca kavramaktan
front door
ön kapı
garden
bahçe
generally
genelde
girl
kız
governess / nursery governess
mürebbiye
gradually /slowly
giderek
he must have been burning. (sthg)
yakıyor olmalıydı
He even made us sign a written contract stating that we could read my father's diaries and the other books as long as we were in the living room and did not waste the expensive candles.
Hatta bize, babamın günlüklerini ve diğer kitapları, oturma odasında olduğumuz ve pahalı mumları harcamadığımız sürece okuyabileceğimizi belirten yazılı bir sözleşme imzalattırmıştı.
He made us even sign a written contract stating that we could read my father's diaries and the other books
Hatta bize, babamın günlüklerini ve diğer kitapları okuyabileceğimizi belirten yazılı bir sözleşme imzalattırmıştı.
He made us sign a contract
bize bir sözleşme imzalattırmıştı
heavy
ağır
her (akk)
onu
hip
kalça
history
tarih
hot
sıcak
hour
saat
hours
saatler
house
ev
however much I jump
ne kadar zıplarsam zıplayayım
however much I jump in the bed
yatakta ne kadar zıplarsam zıplayayım
However much I jumped in the bed, she wouldn't wake up.
Yatakta ne kadar zıplarsam zıplayayım uyanmayacaktı.
However much I jumped in the bed, she wouldn't wake up; I knew it because I had tried this several times before.
Yatakta ne kadar zıplarsam zıplayayım uyanmayacaktı; biliyordum çünkü daha önce bunu birkaç defa denemiştim.
however much I x
ne kadar x-ersem x-eyim
However our governess staying together with them on the top floor could be awake
Ancak onlarla birlikte üst katta kalan mürebbiyemiz uyanmış olabilirdi .
However our governess staying together with them on the top floor could be awake, as for my uncle and his servant they would generally be up before sunrise.
Ancak onlarla birlikte üst katta kalan mürebbiyemiz uyanmış olabilirdi , amcam ve uşağıysa genelde şafaktan önce ayaklanmış olurlardı.
hundred
yüz
I am glad /I am thrilled
çok sevindim
I began to advance on the second floor.
İkinci katta ilerlemeye başladım.
I began to listen
dinlemeye başladım
I began to listen to the magic threads
büyü dizilerini dinlemeye başladım
I chose an outfit suitable for me from the wardrobe
Gardıroptan üzerime uygun bir kıyafet seçtim
I chose an outfit suitable for me from the wardrobe: a clean slip, double long socks and a woolen corset that I had tied on a kneelong pettycoat.
Gardıroptan üzerime uygun bir kıyafet seçtim: temiz bir külot, iki kat uzun çorap ve dize kadar bir kombinezonun üzerine bağladığım yün korse.
I closed my eyes
gözlerimi kapadım
I closed my eyes and began to listen to the magic threads in order to follow the activity in the house.
Gözlerimi kapadım ve evdeki hareketliliği takip etmek için büyü dizilerini dinlemeye başladım.
I could see my own reflection.
kendi yansımamı görebiliyordum
I could see the magic threads woven all over the house.
Ev boyunca örülmüş büyü dizilerini görebiliyordum.
I fumblingly put on the two underskirts and my skirt on top
beceriksizce iki jüponu ve üzerine eteğimi giydim
I had brought
getirmiştim
I had brought to our bedroom to read
okumak için yatak odamıza getirmiştim
I had tried this
bunu denemiştim
I had tried this several times
bunu birkaç defa denemiştim
I had tried this several times before
daha önce bunu birkaç defa denemiştim
I knew
biliyordum
I knew it because I had tried this several times before.
Biliyordum çünkü daha önce bunu birkaç defa denemiştim.
I knew that Bee's sleep was very heavy
Bee'nin uykusunun çok ağır olduğunu biliyordum
I knew that it was...
olduğunu biliyordum
I lean my ear against the door
kullağımı kapıya yasladım
I left her in bed
onu yatakta bıraktım
I put on the two underskirts
iki jüponu giydim
I quickly turned around, but there was not a soul, only the platform and the stairs going to the bedrooms and the attic.
Hızla arkama döndüm, ama kimsecikler yoktu: sadece boş sahanlık ve yatak odalarıyla tavan arasına uzanan merdivenler.
I quickly turned around, but there was not a soul.
Hızla arkama döndüm, ama kimsecikler yoktu.
I quickly turned around.
Hızla arkama döndüm.
I should put back
yerine koymalıydım
I should put the book in its place before he noticed
kitabı o fark etmeden önce yerine koymalıydım
I should put the book in its place before he noticed, or otherwise the cold would be the lightest of my problems.
Kitabı o fark etmeden önce yerine koymalıydım, yoksa soğuk, sorunlarımın en hafif olacaktı.
I slightly opened the door
kapıyı araladım
I stood without moving
kıpırdamadan duruyordum
I stood without moving as if I was a part of the railing.
Parmaklığın bir parçasıymışım gibi kıpırdamadan duruyordum.
I stopped for a while to carefully observe from over the railing the entrance hall in the down floor.
parmaklıkların üzerinden dikkatle alt kattaki antreyi gözlemek için bir süre durdum
I took my boots and my stolen book (in my hand) and slightly opened the door and carefully listening to the surroundings I began to advance on the second floor.
Elime botlarım ve çalıntı kitabımı alıp kapıyı araladım ve etrafı dikkatle dinleyerek ikinci katta ilerlemeye başladım.
I took my boots and my stolen book (in my hand) and...
Elime botlarımı ve çalıntı kitabımı alıp...
I took my boots in my hand and...
Elime botlarımı alıp
I was startled
irkildim
I was startled as soon as my feet touched the brutal cold of the wood floor
Ayaklarım tahta zeminin acımasız soğukluğunu hisseder hissetmez irkildim.
I'm so glad. You have already learned ninety words.
Çok sevindim. Çoktan doksan tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned one hundred words.
Çok sevindim. Çoktan yüz tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned one hundred and fifty words.
Çok sevindim. Çoktan yüz elli tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned one hundred and forty words.
Çok sevindim. Çoktan yüz kırk tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned one hundred and ten words.
Çok sevindim. Çoktan yüz on tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned one hundred and thirty words.
Çok sevindim. Çoktan yüz otuz tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned one hundred and twenty words.
Çok sevindim. Çoktan yüz yirmi tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned ten words.
Çok sevindim. Çoktan on tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned two hundred words.
Çok sevindim. Çoktan iki yüz tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned eighty words.
Çok sevindim. Çoktan seksen tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned fifty words.
Çok sevindim. Çoktan elli tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned forty words.
Çok sevindim. Çoktan kırk tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned seventy words.
Çok sevindim. Çoktan yetmiş tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned sixty words.
Çok sevindim. Çoktan altmış tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned thirty words.
Çok sevindim. Çoktan otuz tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned three hundred words.
Çok sevindim. Çoktan üç yüz tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned twenty words.
Çok sevindim. Çoktan yirmi tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned two hundred fifty words.
Çok sevindim. Çoktan iki yüz elli tane kelime öğrendin.
ice
buz
important
önemli
in ice
buzda
in order to follow the activity in the house
evdeki hareketliliği takip etmek için
In order to follow the activity in the house I began to listen to the magic threads.
Evdeki hareketliliği takip etmek için büyü dizilerini dinlemeye başladım.
in order to keep out unwanted visitors
istemeyen ziyaretçileri dışarıda tutmak için
in order to make sure I leant my ear against the door
emin olmak için kulağımı kapıya yasladım
in order to make sure that it he was in the office I leant my ear against the door
çalışma odasında olduğundan emin olmak için kulağımı kapıya yasladım.
In order to make sure that my uncle was in the office and not in the living room I leant my ear against the door.
Amcamın oturma odasında değil de çalışma odasında olduğundan emin olmak için kulağımı kapıya yasladım.
in return
karşılığında
in the kitchen two floors lower
iki kat aşağıdaki mutfakta
In the mirror next to the hanger (rack) I could see my own reflection and the magic threads woven all over the house.
Askılığın yanındaki aynada kendi yansımamı ve ev boyunca örülmüş büyü dizilerini görebiliyordum.
In the mirror next to the hanger (rack) I could see my own reflection.
Askılığın yanındaki aynada kendi yansımamı görebiliyordum.
in the rooms on the third floor
Üçüncü kattaki odalarında
In the rooms on the third floor the little girls too seemed to still be sleeping.
Üçüncü kattaki odalarında, küçük kızlar da hâlâ uykuda gibi görünüyorlardı.
in their own circle
kendi çevrelerinde
indicative /stating
belirten
information /knowledge
bilgi
iron
demir
It made me feel like this
bana bunu hissettirdi
It tickled my nose.
Burnumu gıdıkladı.
It will end in ice
buzda sona erecek
it would be
olacaktı
jacket
ceket
kitchen
mutfak
knee
diz
land /realm (d)
diyar
landing /platform /stairhead
sahanlık
last
geçen
Last night (g)
Geçen gece
Last night (g) I had sneaked a book from my uncle's sitting room and brought it to our bedroom to read it by candle light.
Geçen gece amcamın oturma odasından bir kitap yürütmüş ve mum ışığında okumak için yatak odamıza getirmiştim.
last year (s)
geçen sene
last year's fashion
geçen senenin modası
light
ışık
light /mild
hafif
like
gibi
like Drua spells protecting the house
ev koruyan drua tılsımları gibi
local / regional
yerel
lock
kilit
long
uzun
luxury
lüks
luxury things /luxuries
lüks şeyler
magic
büyü
magic / sorcery (s)
sihir
magic threads
büyü dizileri
maid / servants / housemaid
hizmetçi
man /human /human being /person (pl. people)
insan
master /expert
usta
mastery /proficiency / craftmanship
ustalık
measure /precaution
tedbir
merciless / cruel / pitiless / grim
acımasız
mirror /looking glass
ayna
mobility /hustle/activity /dynamism
hareketlilik
movement
hareket
moving /active /mobile
hareketli
my cousin
kuzenim
my eyes
gözlerim
my father
babam
my father's diaries
babamın günlükleri
my hands had begun to hurt
ellerim ağrımaya başlamıştı
My hands had begun to hurt from clutching tightly my boots and the book.
Ellerim botlarımı ve kitabı sıkıca kavramaktan ağrımaya başlamıştı
my nose
burnum
my own reflection
kendi yansımam
my shoulders
omuzlarım
my skirt
eteğim
my stolen book
çalıntı kitabım
my uncle said with a hoarse (k) broken (ç) voice
dedi amcam kısılan çatlamış bir sesle
my uncle's (a) cough
amcamın öksürüğü
my uncle's private office
amcamın özel çalışma odası
my uncle(a) and aunt's (y) office
amcam ve yengemin çalışma odası
narrow /tight
dar
narrow cut
dar kesimli
never
asla
next to me
yanımda
next to the front door (direction >dative)
ön kapının yanına
nice warm / cosy
sıcacık
night
gece
ninety
doksan
nose
burun
not a soul
kimsecikler
on one hand... on the other hand
bir yandan... diğer yandan
on the second floor
ikinci katta
on the top floor
üst katta
on the wall next to me
yanımdaki duvarda
On the wall next to me hang the sword hanger which was the traditional token of the Hassi Barahal family.
Yanımdaki duvarda Hassi Barahal ailesinin geleneksel nişanı olan kılıç askılığı yer alıyordu.
One of the two closed doors situated in the first floor led to the living room, whereas the other led to my uncle's private office which we girls were never allowed to enter.
Birinci katın sahanlığında yer alan iki kapalı kapıdan biri oturma odasına, diğeryse biz kızların girmesine asla izin verilmeyen, amcamın özel çalışma odasına açılıyordu.
One of the two closed doors situated in the first floor led to the living room.
Birinci katın sahanlığında yer alan iki kapalı kapıdan biri oturma odasına açılıyordu.
One of the two doors led (opened) two the living room, whereas the other led to my uncle's private office.
İki kapalı kapıdan biri oturma odasına, diğeryse amcamın özel çalışma odasına açılıyordu.
one of two closed doors
iki kapalı kapıdan biri
one of two closed doors..., whereas the other...
iki kapalı kapıdan biri..., diğeryse...
only (s)
sadece
only the empty platform
sadece boş sahanlık
or
ya da
or (otherwise)
yoksa
or at least
ya da en azından
Or at least the chill of dawn together with my removing my shoulders from the cosy eiderdown under which I slept together with my cousin made me feel like this.
Ya da en azından şafağın serinliği kuzenimle birlikte altında uyuduğumuz sıcacık kuştüyü yorgandan omuzlarımı çıkarmamla birlikte bana bunu hissettirdi.
Or at least the chill of dawn made me feel like this.
Ya da en azından şafağın serinliği bana bunu hissettirdi.
or otherwise the cold would be the lightest of my problems
yoksa soğuk, sorunlarımın en hafif olacaktı
our governess could be awake
mürebbiyemiz uyanmış olabilirdi
our governess staying together with them on the top floor
onlarla birlikte üst katta kalan mürebbiyemiz
Out of my uncle (a) and aunt's (y) office came no noises.
Amcam ve yengemin çalışma odasından ses gelmiyordu.
out of the office came no noises
çalışma odasından ses gelmiyordu
out of the office came noises
çalışma odasından ses geliyordu
oven (f)
fırın
own
kendi
pettycoat
kombinezon
piece /grain - used after number word (not obliged) / Stück
tane
Pompey about to run the pump in the garden let some water flow into it
Pompey çalıştırmak üzere bahçedeki pompanın içine su akıtıyordu
Pompey led water flow into the pump in the garden.
Pompey bahçedeki pompanın içine su akıtıyordu
previous
önceki
problem
sorun
protecting
koruyan
pump
pompa
quickly
hızla
quilt
yorgan
reason (s)
sebep
reflection
yansıma
representative
temsilci
room
oda
seal / cachet
mühür
sealed by a blacksmith with magic
bir demircinin sihriyle mühürlenmiş
sealed with magic
sihriyle mühürlenmiş
second
ikinci
series (tv) /sequence /string /chain
dizi
servant /valet /footman /waiter
uşak
seventy
yetmiş
She began to sweep the entrance hall.
Antreyi süpürmeye başladı.
she wouldn't wake up
uyanmayacaktı
shoulder
omuz
side (y)
yan
signal
işaret
silently /quietly
sessizce
Silently I slipped into the landing of the first floor and stopped for a while to carefully observe from over the railing the entrance hall in the down floor.
Sessizce birinci katın sahanlığına süzüldüm ve parmaklıkların üzerinden dikkatle alt kattaki antreyi gözlemek için bir süre durdum.
Silently I sneaked into the landing of the first floor
Sessizce birinci katın sahanlığına süzüldüm
sitting room
oturma odası
sixty
altmış
skirt
etek
sleep
uyku
slim fit
dar kesim
slim fit jeans
dar kesim kot
small /little /young
küçük
smell
koku
smoke
duman
socks /stockings
çorap
special /private
özel
spoon
kaşık
spread (up to) distant lands
uzak diyarlara kadar yayılmış
still /just /yet
hâlâ
stolen
çalıntı
suddenly (a)
ansızsın
Suddenly (a) I heard my uncle's cough behind me.
Ansızsın arkamda amcamın öksürüğünü duydum.
Suddenly I heard my uncle's cough.
Ansızsın amcamın öksürüğünü duydum.
suitable for me
üzerime uygun
surroundings /environment (e)
etraf
sword
kılıç
sword hanger
kılıç askılığı
talısman /amulet /charm /spell
tılsım
ten
on
ten words
on tane kelime
that Callie was approaching
Callie'nin yaklaşmakta olduğu
that I attached
bağladığım
that we could read
okuyabileceğimiz
that we could read my father's diaries and the other books
babamın günlüklerini ve diğer kitapları okuyabileceğimiz
that we could read the books as long as we were in the living room
oturma odasında olduğumuz sürece kitapları okuyabileceğimiz
the coolness of dawn
Şafağın serinliği
the brutal cold
acımasız soğukluk
the burning fire
yanan ateş
the cold
soğukluk
the cold
soğuk
the cold would be my problem
soğuk, sorunum olacaktı
The cook and aunt (y) Tilly were cracking eggs in the kitchen and expertly wielding their spoons they were beginning to prepare the meals of the day.
Aşçı ve Tilly Yenge mutfakta yumurta kırıyor ve kaşıklarını ustalıkla kullanarak günün yemeklerini hazırlamaya başlıyorlardı.
The cook and aunt (y) Tilly were cracking eggs in the kitchen and expertly wielding their spoons they were preparing the meals of the day.
Aşçı ve Tilly Yenge mutfakta yumurta kırıyor ve kaşıklarını ustalıkla kullanarak günün yemeklerini hazırlıyorlardı.
The cook and aunt (y) Tilly were cracking eggs in the kitchen.
Aşçı ve Tilly Yenge mutfakta yumurta kırıyorlardı.
The cook must have been lightening the oven.
Aşçı fırını yakıyor olmalıydı
The coolness of the dawn made me feel like this.
Şafağın serinliği bana bunu hissettirdi.
the cosy eiderdown under which we slept
altında uyuduğumuz sıcacık kuştüyü yorgan
the day's meals
günün yemekleri
the direction she had come from
geldiği yön
the expensive candles
pahalı mumlar
the far outspread Hassi Barahal clan's local representatives
Uzak diyarlara kadar yayılmış Hassi Barahal klanının yerel temsilcileri
the hall in the down floor
alt kattaki antre
the Hassi Barahal clan, spread out into distant lands...
Uzak diyarlara kadar yayılmış Hassi Barahal klanı
the Hassi Barahal family
Hassi Barahal ailesi
the heat
sıcaklık
the heat of the fire
ateşin sıcaklığı
The heat of the fire burning the previous evening had already disappeared.
Bir önceki akşam yanan ateşin sıcaklığı çoktan kaybolmuştu.
the heat of the fire had disappeared
ateşin sıcaklığı kaybolmuştu
the history of the world
dünyanın tarihi
the lightest (least) of my problems
sorunlarımın en hafif
the lightest /the least
en hafif
the little girls seemed to be sleeping
küçük kızlar uykuda gibi görünüyorlardı
the local representative
yerel temsilci
the mirror next to hanger
askılığın yanındaki ayna
the office which we girls were never allowed to enter
biz kızların girmesine asla izin verilen çalışma odası
the other
diğer
the other books
diğer kitaplar
the previous evening (one evening before)
Bir önceki akşam
the pump in the garden
bahçedeki pompa
the same
aynı
the same bed
aynı yatak
the smell of smoke
duman kokusu
The smell of smoke tickled my nose.
Duman kokusu burnumu gıdıkladı.
The sound of footsteps coming from behind me signaled that the housemaid Callie was approaching.
Arkamdan gelen ayak sesleri hizmetçi Callie'nin yaklaşmakta olduğunu işaret ediyordu.
the stairs going to the bedroom and the attic
yatak odalarıyla tavan arasına uzanan merdivenler
the traditional token of the Hassi Barahal family
Hassi Barahal ailesinin geleneksel nişanı
the two closed doors situated in the first floor
Birinci katın sahanlığında yer alan iki kapalı kapı
The world's history began in ice
Dünyanın tarihi buzda başladı
The world's history began in ice, it will end in ice.
Dünyanın tarihi buzda başladı, buzda sona erecek.
they
onlar
they discreetly bought and sold information
tedbiri elden bırakmadan bilgi alıp satarlardı
They discreetly bought and sold information and received in return some luxuries like Drua spells protecting the house or door and window locks sealed by a blacksmith with magic to keep out unwanted visitors.
Tedbiri elden bırakmadan bilgi alıp satar ve karşılığında, evi koruyan drua tılsımları gibi bazı lüks şeyler veya istenmeyen ziyaretçileri dışarıda tutmak için bir demircinin sihriyle mühürlenmiş kapı ve pencere kilitleri alırlardı.
they received
alırlardı
They received door and window locks sealed by a blacksmith with magic in order to keep out unwanted visitors.
İstemeyen ziyaretçileri dışarıda tutmak için bir demircinin sihriyle mühürlenmiş kapı ve pencere kilitleri alırlardı.
they received door and window locks sealed with magic
sihriyle mühürlenmiş kapı ve pencere kilitleri alırlardı.
they received some luxuries like Drua spells protecting the house
ev koruyan drua tılsımları gibi bazı lüks şeyler alırlardı
they received some luxury things
bazı lüks şeyler alırlardı
They received some luxury things like Drua spells protecting the house or door and window locks sealed by a blacksmith with magic in order to keep out unwanted visitors.
Evi koruyan drua tılsımları gibi bazı lüks şeyler veya istenmeyen ziyaretçileri dışarıda tutmak için bir demircinin sihriyle mühürlenmiş kapı ve pencere kilitleri alırlardı.
they were expertly wielding their spoons
kaşıklarını ustalıkla kullanıyorlardı
They were preparing the meals of the day.
Günün yemeklerini hazırlıyorlardı.
they would be up (on their feet)
ayaklanmış olurlardı
third
üçüncü
thirty
otuz
this
bu
this (accusative)
bunu
throughout/along /over
boyunca
thus (b) / in this manner / that way
böylece
Thus I left her in bed
Böylece onu yatakta bıraktım
tightly /firmly
sıkıca
time(s) (d)
defa
to clutch /grip /grasp
kavramak
to allow
izin vermek
to approach
yaklaşmak
to avoid
kaçınmak
to be about to run /start (a machine)
çalıştırmak üzere
to be about to x
x-mek üzere
to be allowed
izin verilmek
to be happy /to rejoice /to be glad /to be thrilled
sevinmek
to be knitted /woven /braided
örülmek
to be located in /to be situated in
yer almak
to be lost / disappear
kaybolmak
to be on the safe side /err on the side of caution
tedbiri elden bırakmamak
to be spread out) /effused (y)
yayılmak
to be up /to be on one's feet / to rise in rebellion/to be up in arms
ayaklanmak
to begin
başlamak
to blow
üflemek
to blow on my fingers
parmaklarıma üflemek
to bounce /jump
zıplamak
to break
kırmak
to break (voice) / heiser werden
(ses) kısılmak
to bring
getirmek
to burn sthg
yakmak
to buy and sell information
bilgi alıp satmak
to by and sell
alıp satmak
to cause sthg to work /to run /operate /start
çalıştırmak
to choose
seçmek
to close sthg
kapa(t)mak
to closed doors
iki kapalı kapı
to cough
öksürmek
to do the job
işi görmek
to drain off /empty /let sthg flow(a)
akıtmak
to end / expire
sona ermek
to enter
girmek
to extend /go to / stretch
uzanmak
to feel
hissetmek
to flow
akmak
to follow
takip etmek
to forbid
yasaklamak
to have something signed (double causative to increase interest of speech)
imzalattırmak
to hear
duymak
to hurt
ağrımak
to keep out
dışarıda tutmak
to knit /weave /braid
örmek
to know
bilmek
to lean against + dat. (y)
yaslamak
to learn
öğrenmek
to leave / quit
bırakmak
to let one's guard down
tedbiri elden bırakmak
to listen
dinlemek
to make a sign /beckon /signal
işaret etmek
to make s.o. feel
hissettirmek
to make sure (check)
emin olmak
to make/have someone sign something /ı,a/ to have (someone) sign (something); to get (someone) to sign (something); to have (someone) autograph (something); to have (someone) endorse (a check); to get (someone) to endorse (a check).
imzalatmak
to me /at me (dative)
bana
to move /stirr
kıpırdamak
to my cousine and me
kuzenim ve bana
to not waste
harcamamak
to notice
fark etmek
to observe /to spy
gözlemek
to observe the entrance hall in the down floor
alt kattaki antreyi gözlemek için
to our bedroom
yatak odamıza
to pass on
geçirmek
to prepare /to get ready
hazırlamak
to progress /to advance
ilerlemek
to protect
korumak
to put
koymak
to put back / to put in its place
yerine koymak
to put on
giymek
to read
okumak
to read by candle light
mum ışığında okumak için
to recoil / to be startled
irkilmek
to remove / extract
çıkarmak
to seal
mühürlenmek
to seem /to appear /to look
görünmek
To seep / filter/ be filtered/ drain / float /to slide in/sneak in
süzülmek
to sell
satmak
to share
paylaşmak
to sign a written contract
yazılı bir sözleşme imzalamak
to sign something
imzalamak
to skillfully use /wield
ustalıkla kullanmak
to sleep
uyumak
to slightly open / to half open /space
aralamak
to spread (out) /radiate / diffuse
yaymak
to stand /stop
durmak
to sweep
süpürmek
to sweep the entrance hall
antreyi süpürmek
to take (in hand) /tackle /handle
ele almak
to tickle
gıdıklamak
to tie /attach
bağlamak
to try (one time experiment)
denemek
to turn (d)
dönmek
to us
bize
to wake up
uyanmak
to walk away with / to sneak
Yürütmek
to warm up
ısıtmak
to waste /spend
harcamak
to work /study /try
çalışmak
together
birlikte
together with my cousin
kuzenimle birlikte
together with my removing my shoulders
omuzlarımı çıkarmamla birlikte
together with my removing my shoulders from the cosy eiderdown under which I slept together with my cousin
kuzenimle birlikte altında uyuduğumuz sıcacık kuştüyü yorgandan omuzlarımı çıkarmamla birlikte
together with them
onlarla birlikte
traditional
geleneksel
twenty
yirmi
twice as long socks
iki kat uzun çorap
two
iki
two floors lower
iki kat aşağı
uncle (paternel)
amca
Uncle(a) Jonatan and aunt(y) Tilly
Jonatan Amca ve Tilly Yenge
Uncle(a) Jonatan and aunt(y) Tilly were important people (i)
Jonatan Amca ve Tilly Yenge önemli insanlardı.
Uncle(a) Jonatan and aunt(y) Tilly were important people (i) in their own circle.
Jonatan Amca ve Tilly Yenge kendi çevrelerinde önemli insanlardı.
under
altında
under which we sleep /slept
altında uyuduğumuz
underpants /knickers /slip
külot
underskirt /pettycoat
jüpon
until the hip(s)
kalçaya kadar
until the knee
dize kadar
unwanted
istemeyen
unwanted visitors
istemeyen ziyaretçiler
up /awake
uyanmış
us girls being allowed to enter
biz kızların girmesine izin verilmek
very
çok
very /much
çok
visit
ziyaret
visitor
ziyaretçi
voice /noise /sound
ses
wall
duvar
wardrobe
gardırop
what/whom I need to avoid
kaçınmam gereken
whatever I x (e)
ne x-ersem x-eyim
whereas the other (door) led to my uncle's private office which we girls were never allowed to enter.
diğeriyse biz kızların girmesine asla izin verilmeyen, amcamın özel çalışma odasına açılıyordu.
while I blew on my fingers
parmaklarıma üflerken
while I blew on my fingers to warm up
ısıtmak için parmaklarıma üflerken
While I was on one hand blowing on my fingers to warm up I was on the other hand fumblingly putting on the two underskirts and my skirt on top and I also passed on top a narrow cut hip-long jacket fitting last year's fashion.
Bir yandan ısıtmak için parmaklarıma üflerken diğer yandan beceriksizce iki jüponu ve üzerine eteğimi giydim ve üstüne de geçen senenin modasına uygun dar kesimli kalçaya kadar bir ceket geçirdim.
While I was on one hand blowing on my fingers to warm up I was on the other hand fumblingly putting on two underskirts and my skirt on top.
Bir yandan ısıtmak için parmaklarıma üflerken diğer yandan beceriksizce iki jüponu ve üzerine eteğimi giydim.
window
pencere
with
ile
with magic
sihriyle
with my cousin Beatrice
kuzenim Beatrice ile
with my removing
çıkarmamla
with them
onlarla
without looking at me
bana bakmadan
without moving / motionless
kıpırdamadan
without neglecting caution /without letting their guards down /discreetly
tedbiri elden bırakmadan
wood (material) /wooden
tahta
Wood floor
tahta zemin
wool /woolen
yün
wool corset that I had tied on a petticoat
bir kombinezonun üzerine bağladığım yün korse
word (k)
kelime
work
work room / study room /office
çalışma odası
world /earth
dünya
woven all over the house
ev boyunca örülmüş
written /in written form
yazılı
year
yıl
year (s)
sene