(by) listening | dinleyerek |
(by) sweeping | süpürerek |
(by) sweeping the direction she had come from | geldiği yönü süpürerek |
(for) a while | bir süre |
(sound of) footsteps | ayak sesleri |
... and received in return some luxuries like Drua spells protecting the house or door and window locks sealed by a blacksmith with magic to keep out unwanted visitors. | ve karşılığında, evi koruyan drua tılsımları gibi bazı lüks şeyler veya istenmeyen ziyaretçileri dışarıda tutmak için bir demircinin sihriyle mühürlenmiş kapı ve pencere kilitleri alırlardı. |
a /one | bir |
a clean slip | temiz bir külot |
a clean slip, double long socks and a woolen corset that I had tied on a kneelong pettycoat | temiz bir külot, iki kat uzun çorap ve dize kadar bir kombinezonun üzerine bağladığım yün korse |
a few /several | birkaç |
a few times (d) | birkaç defa |
a narrow cut hip-long jacket | dar kesimli kalçaya kadar bir ceket |
a narrow cut jacket | dar kesimli bir ceket |
a piece of the railing | parmaklığın bir parçası |
a written contract | yazılı bir sözleşme |
a written contract stating that we could read my father's diaries and the other books | babamın günlüklerini ve diğer kitapları okuyabileceğimizi belirten yazılı bir sözleşme |
a written contract stating... | ... belirten yazılı bir sözleşme |
after | sonra |
after sharing | paylaştıktan sonra |
after sharing the same bed | aynı yatağı paylaştıktan sonra |
after sharing the same bed for years | yıllarca aynı yatağı paylaştıktan sonra |
after sharing with my cousin Beatrice the same bed for years | Yıllarca kuzenim Beatrice ile aynı yatağı paylaştıktan sonra |
After sharing with my cousin Beatrice the same bed for years, I knew that Bee's sleep was very heavy. | Yıllarca kuzenim Beatrice ile aynı yatağı paylaştıktan sonra, Bee'nin uykusunun çok ağır olduğunu biliyordum. |
all (h) | her |
already | çoktan |
although (ever how much) | her ne kadar |
Although my uncle had clearly forbidden this clearly to my cousin and me | her ne kadar amcam bunu kuzenim ve bana açıkça yasaklamış olsa da. |
Although my uncle had forbidden | her ne kadar amcam yasaklamış olsa da |
an outfit suitable for me | üzerime uygun bir kıyafet |
and /also(following noun, participle...) | da - de |
and also on top (... st) | ve üstüne de |
and I also passed on top a narrow cut hip-long jacket fitting last year's fashion | ve üstüne de geçen senenin modasına uygun dar kesimli kalçaya kadar bir ceket geçirdim. |
and the little girls | küçük kızlar da |
as for | -ysa |
As for my uncle and his servant they would generally be up before sunrise | amcam ve uşağıysa genelde şafaktan önce ayaklanmış olurlardı |
As for my uncle and his waiter | amcam ve uşağıysa |
as if I were apar of the railing | parmaklığın bir parçasıymışım gibi |
as long as +-dik participle | sürece |
as long as we didn't waste | harcamadığımız sürece |
as long as we didn't waste the expensive candles | pahalı mumları harcamadığımız sürece |
as long as we were | olduğumuz sürece |
as long as we were in the living room | oturma odasında olduğumuz sürece |
as long as we were in the living room and did not waste the expensive candles | oturma odasında olduğumuz ve pahalı mumları harcamadığımız sürece |
as soon as I/you/he... felt | hisseder hissetmez |
As soon as my feet felt the brutal cold of the wood floor | Ayaklarım tahta zeminin acımasız soğukluğunu hisseder hissetmez |
asleep /in sleep | uykuda |
at least | en azından |
At these early hours of the day | Günün bu erken saatlerinde |
At these early hours of the day the cook must have been lightening the oven in the kitchen two floors beneath. | Günün bu erken saatlerinde, iki kat aşağıdaki mutfakta, aşçı fırını yakıyor olmalıydı. |
attic | tavan arası |
aunt (by marriage) /sister-in-law /girlfriend (of a close friend) | yenge |
because | çünkü |
bed | yatak |
bedroom | yatak odası |
Bee's sleep | Bee'nin uykusu |
before /earlier | önce |
before /earlier | daha önce |
before he noticed | o fark etmeden önce |
before sunrise | şafaktan önce |
Being the far outspread Hassi Barahal clan's local representatives | Uzak diyarlara kadar yayılmış Hassi Barahal klanının yerel temsilcileri olarak |
Being the far outspread Hassi Barahal clan's local representatives, they discreetly bought and sold information... | Uzak diyarlara kadar yayılmış Hassi Barahal klanının yerel temsilcileri olarak, tedbiri elden bırakmadan bilgi alıp satar... |
below | aşağı |
blacksmith | demirci |
boot | bot |
burning | yanan |
but there was not a soul | ama kimsecikler yoktu |
but/ however /yet | ancak |
Callie went next to the front door and began to sweep the entrance hall. | Callie ön kapının yanına gidip antreyi süpürmeye başladı. |
Callie went next to the front door and... | Callie ön kapının yanına gidip |
Callie went out without looking at me out of my sight sweeping the direction she had come from. . | Callie bana bakmadan geldiği yönü süpürerek görüş alanımdan çıktı. |
Callie went out without looking at me out of my sight. | Callie bana bakmadan görüş alanımdan çıktı. |
Callie went out without looking at me sweeping out of my sight. | Callie bana bakmadan süpürerek görüş alanımdan çıktı. |
Callie went out without looking at me. | Callie bana bakmadan çıktı. |
candle | mum |
candle light | mum ışığı |
carefully | dikkatle |
Carefully listening to the surroundings I began to advance on the second floor. | Etrafı dikkatle dinleyerek ikinci katta ilerlemeye başladım. |
ceiling/roof | tavan |
clan | klan |
clean | temiz |
clearly | açıkça |
closed | kapalı |
clothes / outfit / costume (k) | kıyafet |
clumsily /fumblingly | beceriksizce |
coat hanger | askılık |
cold | soğuk |
coming from behind me | arkamdan gelen |
contract | sözleşme |
cook | aşçı |
cool(ness) / chill | serinlik |
corset /bodice | korse |
cough (noun) | öksürük |
cousin | kuzen |
cracked /shaky (voice) / geplatzt /gebrochen (z. B. Stimme) | çatlamış |
dawn / daybreak | şafak |
day | gün |
decoration /brand /mark /token (betrothal /engagement) | nişan |
diary | günlük |
doing (lit. seeing) every work of the house | evin her işini gören |
door | kapı |
door and window locks | kapı ve pencere kilitleri |
door lock | kapı kilidi |
double /twice | iki kat |
down floor | alt kat |
Drua (characters in the story with magic powers) | Drua |
Drua spells | Drua tılsımları |
druid | kelt rahibi |
due to the early hours of the day | günün erken saatleri olması sebebiyle |
ear | kulak |
early | erken |
egg | yumurta |
eiderdown | kuştüyü yorgan |
eighty | seksen |
empty | boş |
entree /hall /entrance /vestibule | antre |
environment /surrounding /circle (ç) | çevre |
even (h) | hatta |
even to us | hatta bize |
evening | akşam |
every work of the house | evin her işi |
expensive | pahalı |
expertly /skillfully | ustalıkla |
Expertly wielding their spoons they were preparing the meals of the day. | Kaşıklarını ustalıkla kullanarak günün yemeklerini hazırlıyorlardı. |
eye | göz |
family | aile |
far /remote /distant (u) | uzak |
far lands (d) | uzak diyarlar |
fashion | moda |
father | baba |
feather | kuş tüyü |
fence /rail/ grid /Geländer | parmaklık |
field of view | görüş alanı |
fifty | elli |
finger | parmak |
fire (controlled) | ateş |
firstly | öncelikle |
Firstly, it was (also) them that I had to avoid. | Öncelikle kaçınmam gereken de onlardı. |
fitting last year's fashion | geçen senenin modasına uygun |
fitting/appropriate /suitable | uygun |
floor (z) | zemin |
floor / etage | kat |
food /meal | yemek |
foot | ayak |
footsteps coming from behind me | arkamdan gelen ayak sesleri |
for years | yıllarca |
forty | kırk |
from above the railing | parmaklıkların üzerinden |
from behind me | arkamdan |
from my field of view /out of my sight | görüş alanımdan |
from my uncle's (a) sitting room | amcamın oturma odasından |
from the wardrobe | gardıroptan |
from tightly clutching | sıkıca kavramaktan |
front door | ön kapı |
garden | bahçe |
generally | genelde |
girl | kız |
governess / nursery governess | mürebbiye |
gradually /slowly | giderek |
he must have been burning. (sthg) | yakıyor olmalıydı |
He even made us sign a written contract stating that we could read my father's diaries and the other books as long as we were in the living room and did not waste the expensive candles. | Hatta bize, babamın günlüklerini ve diğer kitapları, oturma odasında olduğumuz ve pahalı mumları harcamadığımız sürece okuyabileceğimizi belirten yazılı bir sözleşme imzalattırmıştı. |
He made us even sign a written contract stating that we could read my father's diaries and the other books | Hatta bize, babamın günlüklerini ve diğer kitapları okuyabileceğimizi belirten yazılı bir sözleşme imzalattırmıştı. |
He made us sign a contract | bize bir sözleşme imzalattırmıştı |
heavy | ağır |
her (akk) | onu |
hip | kalça |
history | tarih |
hot | sıcak |
hour | saat |
hours | saatler |
house | ev |
however much I jump | ne kadar zıplarsam zıplayayım |
however much I jump in the bed | yatakta ne kadar zıplarsam zıplayayım |
However much I jumped in the bed, she wouldn't wake up. | Yatakta ne kadar zıplarsam zıplayayım uyanmayacaktı. |
However much I jumped in the bed, she wouldn't wake up; I knew it because I had tried this several times before. | Yatakta ne kadar zıplarsam zıplayayım uyanmayacaktı; biliyordum çünkü daha önce bunu birkaç defa denemiştim. |
however much I x | ne kadar x-ersem x-eyim |
However our governess staying together with them on the top floor could be awake | Ancak onlarla birlikte üst katta kalan mürebbiyemiz uyanmış olabilirdi . |
However our governess staying together with them on the top floor could be awake, as for my uncle and his servant they would generally be up before sunrise. | Ancak onlarla birlikte üst katta kalan mürebbiyemiz uyanmış olabilirdi , amcam ve uşağıysa genelde şafaktan önce ayaklanmış olurlardı. |
hundred | yüz |
I am glad /I am thrilled | çok sevindim |
I began to advance on the second floor. | İkinci katta ilerlemeye başladım. |
I began to listen | dinlemeye başladım |
I began to listen to the magic threads | büyü dizilerini dinlemeye başladım |
I chose an outfit suitable for me from the wardrobe | Gardıroptan üzerime uygun bir kıyafet seçtim |
I chose an outfit suitable for me from the wardrobe: a clean slip, double long socks and a woolen corset that I had tied on a kneelong pettycoat. | Gardıroptan üzerime uygun bir kıyafet seçtim: temiz bir külot, iki kat uzun çorap ve dize kadar bir kombinezonun üzerine bağladığım yün korse. |
I closed my eyes | gözlerimi kapadım |
I closed my eyes and began to listen to the magic threads in order to follow the activity in the house. | Gözlerimi kapadım ve evdeki hareketliliği takip etmek için büyü dizilerini dinlemeye başladım. |
I could see my own reflection. | kendi yansımamı görebiliyordum |
I could see the magic threads woven all over the house. | Ev boyunca örülmüş büyü dizilerini görebiliyordum. |
I fumblingly put on the two underskirts and my skirt on top | beceriksizce iki jüponu ve üzerine eteğimi giydim |
I had brought | getirmiştim |
I had brought to our bedroom to read | okumak için yatak odamıza getirmiştim |
I had tried this | bunu denemiştim |
I had tried this several times | bunu birkaç defa denemiştim |
I had tried this several times before | daha önce bunu birkaç defa denemiştim |
I knew | biliyordum |
I knew it because I had tried this several times before. | Biliyordum çünkü daha önce bunu birkaç defa denemiştim. |
I knew that Bee's sleep was very heavy | Bee'nin uykusunun çok ağır olduğunu biliyordum |
I knew that it was... | olduğunu biliyordum |
I lean my ear against the door | kullağımı kapıya yasladım |
I left her in bed | onu yatakta bıraktım |
I put on the two underskirts | iki jüponu giydim |
I quickly turned around, but there was not a soul, only the platform and the stairs going to the bedrooms and the attic. | Hızla arkama döndüm, ama kimsecikler yoktu: sadece boş sahanlık ve yatak odalarıyla tavan arasına uzanan merdivenler. |
I quickly turned around, but there was not a soul. | Hızla arkama döndüm, ama kimsecikler yoktu. |
I quickly turned around. | Hızla arkama döndüm. |
I should put back | yerine koymalıydım |
I should put the book in its place before he noticed | kitabı o fark etmeden önce yerine koymalıydım |
I should put the book in its place before he noticed, or otherwise the cold would be the lightest of my problems. | Kitabı o fark etmeden önce yerine koymalıydım, yoksa soğuk, sorunlarımın en hafif olacaktı. |
I slightly opened the door | kapıyı araladım |
I stood without moving | kıpırdamadan duruyordum |
I stood without moving as if I was a part of the railing. | Parmaklığın bir parçasıymışım gibi kıpırdamadan duruyordum. |
I stopped for a while to carefully observe from over the railing the entrance hall in the down floor. | parmaklıkların üzerinden dikkatle alt kattaki antreyi gözlemek için bir süre durdum |
I took my boots and my stolen book (in my hand) and slightly opened the door and carefully listening to the surroundings I began to advance on the second floor. | Elime botlarım ve çalıntı kitabımı alıp kapıyı araladım ve etrafı dikkatle dinleyerek ikinci katta ilerlemeye başladım. |
I took my boots and my stolen book (in my hand) and... | Elime botlarımı ve çalıntı kitabımı alıp... |
I took my boots in my hand and... | Elime botlarımı alıp |
I was startled | irkildim |
I was startled as soon as my feet touched the brutal cold of the wood floor | Ayaklarım tahta zeminin acımasız soğukluğunu hisseder hissetmez irkildim. |
I'm so glad. You have already learned ninety words. | Çok sevindim. Çoktan doksan tane kelime öğrendin. |
I'm so glad. You have already learned one hundred words. | Çok sevindim. Çoktan yüz tane kelime öğrendin. |
I'm so glad. You have already learned one hundred and fifty words. | Çok sevindim. Çoktan yüz elli tane kelime öğrendin. |
I'm so glad. You have already learned one hundred and forty words. | Çok sevindim. Çoktan yüz kırk tane kelime öğrendin. |
I'm so glad. You have already learned one hundred and ten words. | Çok sevindim. Çoktan yüz on tane kelime öğrendin. |
I'm so glad. You have already learned one hundred and thirty words. | Çok sevindim. Çoktan yüz otuz tane kelime öğrendin. |
I'm so glad. You have already learned one hundred and twenty words. | Çok sevindim. Çoktan yüz yirmi tane kelime öğrendin. |
I'm so glad. You have already learned ten words. | Çok sevindim. Çoktan on tane kelime öğrendin. |
I'm so glad. You have already learned two hundred words. | Çok sevindim. Çoktan iki yüz tane kelime öğrendin. |
I'm so glad. You have already learned eighty words. | Çok sevindim. Çoktan seksen tane kelime öğrendin. |
I'm so glad. You have already learned fifty words. | Çok sevindim. Çoktan elli tane kelime öğrendin. |
I'm so glad. You have already learned forty words. | Çok sevindim. Çoktan kırk tane kelime öğrendin. |
I'm so glad. You have already learned seventy words. | Çok sevindim. Çoktan yetmiş tane kelime öğrendin. |
I'm so glad. You have already learned sixty words. | Çok sevindim. Çoktan altmış tane kelime öğrendin. |
I'm so glad. You have already learned thirty words. | Çok sevindim. Çoktan otuz tane kelime öğrendin. |
I'm so glad. You have already learned three hundred words. | Çok sevindim. Çoktan üç yüz tane kelime öğrendin. |
I'm so glad. You have already learned twenty words. | Çok sevindim. Çoktan yirmi tane kelime öğrendin. |
I'm so glad. You have already learned two hundred fifty words. | Çok sevindim. Çoktan iki yüz elli tane kelime öğrendin. |
ice | buz |
important | önemli |
in ice | buzda |
in order to follow the activity in the house | evdeki hareketliliği takip etmek için |
In order to follow the activity in the house I began to listen to the magic threads. | Evdeki hareketliliği takip etmek için büyü dizilerini dinlemeye başladım. |
in order to keep out unwanted visitors | istemeyen ziyaretçileri dışarıda tutmak için |
in order to make sure I leant my ear against the door | emin olmak için kulağımı kapıya yasladım |
in order to make sure that it he was in the office I leant my ear against the door | çalışma odasında olduğundan emin olmak için kulağımı kapıya yasladım. |
In order to make sure that my uncle was in the office and not in the living room I leant my ear against the door. | Amcamın oturma odasında değil de çalışma odasında olduğundan emin olmak için kulağımı kapıya yasladım. |
in return | karşılığında |
in the kitchen two floors lower | iki kat aşağıdaki mutfakta |
In the mirror next to the hanger (rack) I could see my own reflection and the magic threads woven all over the house. | Askılığın yanındaki aynada kendi yansımamı ve ev boyunca örülmüş büyü dizilerini görebiliyordum. |
In the mirror next to the hanger (rack) I could see my own reflection. | Askılığın yanındaki aynada kendi yansımamı görebiliyordum. |
in the rooms on the third floor | Üçüncü kattaki odalarında |
In the rooms on the third floor the little girls too seemed to still be sleeping. | Üçüncü kattaki odalarında, küçük kızlar da hâlâ uykuda gibi görünüyorlardı. |
in their own circle | kendi çevrelerinde |
indicative /stating | belirten |
information /knowledge | bilgi |
iron | demir |
It made me feel like this | bana bunu hissettirdi |
It tickled my nose. | Burnumu gıdıkladı. |
It will end in ice | buzda sona erecek |
it would be | olacaktı |
jacket | ceket |
kitchen | mutfak |
knee | diz |
land /realm (d) | diyar |
landing /platform /stairhead | sahanlık |
last | geçen |
Last night (g) | Geçen gece |
Last night (g) I had sneaked a book from my uncle's sitting room and brought it to our bedroom to read it by candle light. | Geçen gece amcamın oturma odasından bir kitap yürütmüş ve mum ışığında okumak için yatak odamıza getirmiştim. |
last year (s) | geçen sene |
last year's fashion | geçen senenin modası |
light | ışık |
light /mild | hafif |
like | gibi |
like Drua spells protecting the house | ev koruyan drua tılsımları gibi |
local / regional | yerel |
lock | kilit |
long | uzun |
luxury | lüks |
luxury things /luxuries | lüks şeyler |
magic | büyü |
magic / sorcery (s) | sihir |
magic threads | büyü dizileri |
maid / servants / housemaid | hizmetçi |
man /human /human being /person (pl. people) | insan |
master /expert | usta |
mastery /proficiency / craftmanship | ustalık |
measure /precaution | tedbir |
merciless / cruel / pitiless / grim | acımasız |
mirror /looking glass | ayna |
mobility /hustle/activity /dynamism | hareketlilik |
movement | hareket |
moving /active /mobile | hareketli |
my cousin | kuzenim |
my eyes | gözlerim |
my father | babam |
my father's diaries | babamın günlükleri |
my hands had begun to hurt | ellerim ağrımaya başlamıştı |
My hands had begun to hurt from clutching tightly my boots and the book. | Ellerim botlarımı ve kitabı sıkıca kavramaktan ağrımaya başlamıştı |
my nose | burnum |
my own reflection | kendi yansımam |
my shoulders | omuzlarım |
my skirt | eteğim |
my stolen book | çalıntı kitabım |
my uncle said with a hoarse (k) broken (ç) voice | dedi amcam kısılan çatlamış bir sesle |
my uncle's (a) cough | amcamın öksürüğü |
my uncle's private office | amcamın özel çalışma odası |
my uncle(a) and aunt's (y) office | amcam ve yengemin çalışma odası |
narrow /tight | dar |
narrow cut | dar kesimli |
never | asla |
next to me | yanımda |
next to the front door (direction >dative) | ön kapının yanına |
nice warm / cosy | sıcacık |
night | gece |
ninety | doksan |
nose | burun |
not a soul | kimsecikler |
on one hand... on the other hand | bir yandan... diğer yandan |
on the second floor | ikinci katta |
on the top floor | üst katta |
on the wall next to me | yanımdaki duvarda |
On the wall next to me hang the sword hanger which was the traditional token of the Hassi Barahal family. | Yanımdaki duvarda Hassi Barahal ailesinin geleneksel nişanı olan kılıç askılığı yer alıyordu. |
One of the two closed doors situated in the first floor led to the living room, whereas the other led to my uncle's private office which we girls were never allowed to enter. | Birinci katın sahanlığında yer alan iki kapalı kapıdan biri oturma odasına, diğeryse biz kızların girmesine asla izin verilmeyen, amcamın özel çalışma odasına açılıyordu. |
One of the two closed doors situated in the first floor led to the living room. | Birinci katın sahanlığında yer alan iki kapalı kapıdan biri oturma odasına açılıyordu. |
One of the two doors led (opened) two the living room, whereas the other led to my uncle's private office. | İki kapalı kapıdan biri oturma odasına, diğeryse amcamın özel çalışma odasına açılıyordu. |
one of two closed doors | iki kapalı kapıdan biri |
one of two closed doors..., whereas the other... | iki kapalı kapıdan biri..., diğeryse... |
only (s) | sadece |
only the empty platform | sadece boş sahanlık |
or | ya da |
or (otherwise) | yoksa |
or at least | ya da en azından |
Or at least the chill of dawn together with my removing my shoulders from the cosy eiderdown under which I slept together with my cousin made me feel like this. | Ya da en azından şafağın serinliği kuzenimle birlikte altında uyuduğumuz sıcacık kuştüyü yorgandan omuzlarımı çıkarmamla birlikte bana bunu hissettirdi. |
Or at least the chill of dawn made me feel like this. | Ya da en azından şafağın serinliği bana bunu hissettirdi. |
or otherwise the cold would be the lightest of my problems | yoksa soğuk, sorunlarımın en hafif olacaktı |
our governess could be awake | mürebbiyemiz uyanmış olabilirdi |
our governess staying together with them on the top floor | onlarla birlikte üst katta kalan mürebbiyemiz |
Out of my uncle (a) and aunt's (y) office came no noises. | Amcam ve yengemin çalışma odasından ses gelmiyordu. |
out of the office came no noises | çalışma odasından ses gelmiyordu |
out of the office came noises | çalışma odasından ses geliyordu |
oven (f) | fırın |
own | kendi |
pettycoat | kombinezon |
piece /grain - used after number word (not obliged) / Stück | tane |
Pompey about to run the pump in the garden let some water flow into it | Pompey çalıştırmak üzere bahçedeki pompanın içine su akıtıyordu |
Pompey led water flow into the pump in the garden. | Pompey bahçedeki pompanın içine su akıtıyordu |
previous | önceki |
problem | sorun |
protecting | koruyan |
pump | pompa |
quickly | hızla |
quilt | yorgan |
reason (s) | sebep |
reflection | yansıma |
representative | temsilci |
room | oda |
seal / cachet | mühür |
sealed by a blacksmith with magic | bir demircinin sihriyle mühürlenmiş |
sealed with magic | sihriyle mühürlenmiş |
second | ikinci |
series (tv) /sequence /string /chain | dizi |
servant /valet /footman /waiter | uşak |
seventy | yetmiş |
She began to sweep the entrance hall. | Antreyi süpürmeye başladı. |
she wouldn't wake up | uyanmayacaktı |
shoulder | omuz |
side (y) | yan |
signal | işaret |
silently /quietly | sessizce |
Silently I slipped into the landing of the first floor and stopped for a while to carefully observe from over the railing the entrance hall in the down floor. | Sessizce birinci katın sahanlığına süzüldüm ve parmaklıkların üzerinden dikkatle alt kattaki antreyi gözlemek için bir süre durdum. |
Silently I sneaked into the landing of the first floor | Sessizce birinci katın sahanlığına süzüldüm |
sitting room | oturma odası |
sixty | altmış |
skirt | etek |
sleep | uyku |
slim fit | dar kesim |
slim fit jeans | dar kesim kot |
small /little /young | küçük |
smell | koku |
smoke | duman |
socks /stockings | çorap |
special /private | özel |
spoon | kaşık |
spread (up to) distant lands | uzak diyarlara kadar yayılmış |
still /just /yet | hâlâ |
stolen | çalıntı |
suddenly (a) | ansızsın |
Suddenly (a) I heard my uncle's cough behind me. | Ansızsın arkamda amcamın öksürüğünü duydum. |
Suddenly I heard my uncle's cough. | Ansızsın amcamın öksürüğünü duydum. |
suitable for me | üzerime uygun |
surroundings /environment (e) | etraf |
sword | kılıç |
sword hanger | kılıç askılığı |
talısman /amulet /charm /spell | tılsım |
ten | on |
ten words | on tane kelime |
that Callie was approaching | Callie'nin yaklaşmakta olduğu |
that I attached | bağladığım |
that we could read | okuyabileceğimiz |
that we could read my father's diaries and the other books | babamın günlüklerini ve diğer kitapları okuyabileceğimiz |
that we could read the books as long as we were in the living room | oturma odasında olduğumuz sürece kitapları okuyabileceğimiz |
the coolness of dawn | Şafağın serinliği |
the brutal cold | acımasız soğukluk |
the burning fire | yanan ateş |
the cold | soğukluk |
the cold | soğuk |
the cold would be my problem | soğuk, sorunum olacaktı |
The cook and aunt (y) Tilly were cracking eggs in the kitchen and expertly wielding their spoons they were beginning to prepare the meals of the day. | Aşçı ve Tilly Yenge mutfakta yumurta kırıyor ve kaşıklarını ustalıkla kullanarak günün yemeklerini hazırlamaya başlıyorlardı. |
The cook and aunt (y) Tilly were cracking eggs in the kitchen and expertly wielding their spoons they were preparing the meals of the day. | Aşçı ve Tilly Yenge mutfakta yumurta kırıyor ve kaşıklarını ustalıkla kullanarak günün yemeklerini hazırlıyorlardı. |
The cook and aunt (y) Tilly were cracking eggs in the kitchen. | Aşçı ve Tilly Yenge mutfakta yumurta kırıyorlardı. |
The cook must have been lightening the oven. | Aşçı fırını yakıyor olmalıydı |
The coolness of the dawn made me feel like this. | Şafağın serinliği bana bunu hissettirdi. |
the cosy eiderdown under which we slept | altında uyuduğumuz sıcacık kuştüyü yorgan |
the day's meals | günün yemekleri |
the direction she had come from | geldiği yön |
the expensive candles | pahalı mumlar |
the far outspread Hassi Barahal clan's local representatives | Uzak diyarlara kadar yayılmış Hassi Barahal klanının yerel temsilcileri |
the hall in the down floor | alt kattaki antre |
the Hassi Barahal clan, spread out into distant lands... | Uzak diyarlara kadar yayılmış Hassi Barahal klanı |
the Hassi Barahal family | Hassi Barahal ailesi |
the heat | sıcaklık |
the heat of the fire | ateşin sıcaklığı |
The heat of the fire burning the previous evening had already disappeared. | Bir önceki akşam yanan ateşin sıcaklığı çoktan kaybolmuştu. |
the heat of the fire had disappeared | ateşin sıcaklığı kaybolmuştu |
the history of the world | dünyanın tarihi |
the lightest (least) of my problems | sorunlarımın en hafif |
the lightest /the least | en hafif |
the little girls seemed to be sleeping | küçük kızlar uykuda gibi görünüyorlardı |
the local representative | yerel temsilci |
the mirror next to hanger | askılığın yanındaki ayna |
the office which we girls were never allowed to enter | biz kızların girmesine asla izin verilen çalışma odası |
the other | diğer |
the other books | diğer kitaplar |
the previous evening (one evening before) | Bir önceki akşam |
the pump in the garden | bahçedeki pompa |
the same | aynı |
the same bed | aynı yatak |
the smell of smoke | duman kokusu |
The smell of smoke tickled my nose. | Duman kokusu burnumu gıdıkladı. |
The sound of footsteps coming from behind me signaled that the housemaid Callie was approaching. | Arkamdan gelen ayak sesleri hizmetçi Callie'nin yaklaşmakta olduğunu işaret ediyordu. |
the stairs going to the bedroom and the attic | yatak odalarıyla tavan arasına uzanan merdivenler |
the traditional token of the Hassi Barahal family | Hassi Barahal ailesinin geleneksel nişanı |
the two closed doors situated in the first floor | Birinci katın sahanlığında yer alan iki kapalı kapı |
The world's history began in ice | Dünyanın tarihi buzda başladı |
The world's history began in ice, it will end in ice. | Dünyanın tarihi buzda başladı, buzda sona erecek. |
they | onlar |
they discreetly bought and sold information | tedbiri elden bırakmadan bilgi alıp satarlardı |
They discreetly bought and sold information and received in return some luxuries like Drua spells protecting the house or door and window locks sealed by a blacksmith with magic to keep out unwanted visitors. | Tedbiri elden bırakmadan bilgi alıp satar ve karşılığında, evi koruyan drua tılsımları gibi bazı lüks şeyler veya istenmeyen ziyaretçileri dışarıda tutmak için bir demircinin sihriyle mühürlenmiş kapı ve pencere kilitleri alırlardı. |
they received | alırlardı |
They received door and window locks sealed by a blacksmith with magic in order to keep out unwanted visitors. | İstemeyen ziyaretçileri dışarıda tutmak için bir demircinin sihriyle mühürlenmiş kapı ve pencere kilitleri alırlardı. |
they received door and window locks sealed with magic | sihriyle mühürlenmiş kapı ve pencere kilitleri alırlardı. |
they received some luxuries like Drua spells protecting the house | ev koruyan drua tılsımları gibi bazı lüks şeyler alırlardı |
they received some luxury things | bazı lüks şeyler alırlardı |
They received some luxury things like Drua spells protecting the house or door and window locks sealed by a blacksmith with magic in order to keep out unwanted visitors. | Evi koruyan drua tılsımları gibi bazı lüks şeyler veya istenmeyen ziyaretçileri dışarıda tutmak için bir demircinin sihriyle mühürlenmiş kapı ve pencere kilitleri alırlardı. |
they were expertly wielding their spoons | kaşıklarını ustalıkla kullanıyorlardı |
They were preparing the meals of the day. | Günün yemeklerini hazırlıyorlardı. |
they would be up (on their feet) | ayaklanmış olurlardı |
third | üçüncü |
thirty | otuz |
this | bu |
this (accusative) | bunu |
throughout/along /over | boyunca |
thus (b) / in this manner / that way | böylece |
Thus I left her in bed | Böylece onu yatakta bıraktım |
tightly /firmly | sıkıca |
time(s) (d) | defa |
to clutch /grip /grasp | kavramak |
to allow | izin vermek |
to approach | yaklaşmak |
to avoid | kaçınmak |
to be about to run /start (a machine) | çalıştırmak üzere |
to be about to x | x-mek üzere |
to be allowed | izin verilmek |
to be happy /to rejoice /to be glad /to be thrilled | sevinmek |
to be knitted /woven /braided | örülmek |
to be located in /to be situated in | yer almak |
to be lost / disappear | kaybolmak |
to be on the safe side /err on the side of caution | tedbiri elden bırakmamak |
to be spread out) /effused (y) | yayılmak |
to be up /to be on one's feet / to rise in rebellion/to be up in arms | ayaklanmak |
to begin | başlamak |
to blow | üflemek |
to blow on my fingers | parmaklarıma üflemek |
to bounce /jump | zıplamak |
to break | kırmak |
to break (voice) / heiser werden | (ses) kısılmak |
to bring | getirmek |
to burn sthg | yakmak |
to buy and sell information | bilgi alıp satmak |
to by and sell | alıp satmak |
to cause sthg to work /to run /operate /start | çalıştırmak |
to choose | seçmek |
to close sthg | kapa(t)mak |
to closed doors | iki kapalı kapı |
to cough | öksürmek |
to do the job | işi görmek |
to drain off /empty /let sthg flow(a) | akıtmak |
to end / expire | sona ermek |
to enter | girmek |
to extend /go to / stretch | uzanmak |
to feel | hissetmek |
to flow | akmak |
to follow | takip etmek |
to forbid | yasaklamak |
to have something signed (double causative to increase interest of speech) | imzalattırmak |
to hear | duymak |
to hurt | ağrımak |
to keep out | dışarıda tutmak |
to knit /weave /braid | örmek |
to know | bilmek |
to lean against + dat. (y) | yaslamak |
to learn | öğrenmek |
to leave / quit | bırakmak |
to let one's guard down | tedbiri elden bırakmak |
to listen | dinlemek |
to make a sign /beckon /signal | işaret etmek |
to make s.o. feel | hissettirmek |
to make sure (check) | emin olmak |
to make/have someone sign something /ı,a/ to have (someone) sign (something); to get (someone) to sign (something); to have (someone) autograph (something); to have (someone) endorse (a check); to get (someone) to endorse (a check). | imzalatmak |
to me /at me (dative) | bana |
to move /stirr | kıpırdamak |
to my cousine and me | kuzenim ve bana |
to not waste | harcamamak |
to notice | fark etmek |
to observe /to spy | gözlemek |
to observe the entrance hall in the down floor | alt kattaki antreyi gözlemek için |
to our bedroom | yatak odamıza |
to pass on | geçirmek |
to prepare /to get ready | hazırlamak |
to progress /to advance | ilerlemek |
to protect | korumak |
to put | koymak |
to put back / to put in its place | yerine koymak |
to put on | giymek |
to read | okumak |
to read by candle light | mum ışığında okumak için |
to recoil / to be startled | irkilmek |
to remove / extract | çıkarmak |
to seal | mühürlenmek |
to seem /to appear /to look | görünmek |
To seep / filter/ be filtered/ drain / float /to slide in/sneak in | süzülmek |
to sell | satmak |
to share | paylaşmak |
to sign a written contract | yazılı bir sözleşme imzalamak |
to sign something | imzalamak |
to skillfully use /wield | ustalıkla kullanmak |
to sleep | uyumak |
to slightly open / to half open /space | aralamak |
to spread (out) /radiate / diffuse | yaymak |
to stand /stop | durmak |
to sweep | süpürmek |
to sweep the entrance hall | antreyi süpürmek |
to take (in hand) /tackle /handle | ele almak |
to tickle | gıdıklamak |
to tie /attach | bağlamak |
to try (one time experiment) | denemek |
to turn (d) | dönmek |
to us | bize |
to wake up | uyanmak |
to walk away with / to sneak | Yürütmek |
to warm up | ısıtmak |
to waste /spend | harcamak |
to work /study /try | çalışmak |
together | birlikte |
together with my cousin | kuzenimle birlikte |
together with my removing my shoulders | omuzlarımı çıkarmamla birlikte |
together with my removing my shoulders from the cosy eiderdown under which I slept together with my cousin | kuzenimle birlikte altında uyuduğumuz sıcacık kuştüyü yorgandan omuzlarımı çıkarmamla birlikte |
together with them | onlarla birlikte |
traditional | geleneksel |
twenty | yirmi |
twice as long socks | iki kat uzun çorap |
two | iki |
two floors lower | iki kat aşağı |
uncle (paternel) | amca |
Uncle(a) Jonatan and aunt(y) Tilly | Jonatan Amca ve Tilly Yenge |
Uncle(a) Jonatan and aunt(y) Tilly were important people (i) | Jonatan Amca ve Tilly Yenge önemli insanlardı. |
Uncle(a) Jonatan and aunt(y) Tilly were important people (i) in their own circle. | Jonatan Amca ve Tilly Yenge kendi çevrelerinde önemli insanlardı. |
under | altında |
under which we sleep /slept | altında uyuduğumuz |
underpants /knickers /slip | külot |
underskirt /pettycoat | jüpon |
until the hip(s) | kalçaya kadar |
until the knee | dize kadar |
unwanted | istemeyen |
unwanted visitors | istemeyen ziyaretçiler |
up /awake | uyanmış |
us girls being allowed to enter | biz kızların girmesine izin verilmek |
very | çok |
very /much | çok |
visit | ziyaret |
visitor | ziyaretçi |
voice /noise /sound | ses |
wall | duvar |
wardrobe | gardırop |
what/whom I need to avoid | kaçınmam gereken |
whatever I x (e) | ne x-ersem x-eyim |
whereas the other (door) led to my uncle's private office which we girls were never allowed to enter. | diğeriyse biz kızların girmesine asla izin verilmeyen, amcamın özel çalışma odasına açılıyordu. |
while I blew on my fingers | parmaklarıma üflerken |
while I blew on my fingers to warm up | ısıtmak için parmaklarıma üflerken |
While I was on one hand blowing on my fingers to warm up I was on the other hand fumblingly putting on the two underskirts and my skirt on top and I also passed on top a narrow cut hip-long jacket fitting last year's fashion. | Bir yandan ısıtmak için parmaklarıma üflerken diğer yandan beceriksizce iki jüponu ve üzerine eteğimi giydim ve üstüne de geçen senenin modasına uygun dar kesimli kalçaya kadar bir ceket geçirdim. |
While I was on one hand blowing on my fingers to warm up I was on the other hand fumblingly putting on two underskirts and my skirt on top. | Bir yandan ısıtmak için parmaklarıma üflerken diğer yandan beceriksizce iki jüponu ve üzerine eteğimi giydim. |
window | pencere |
with | ile |
with magic | sihriyle |
with my cousin Beatrice | kuzenim Beatrice ile |
with my removing | çıkarmamla |
with them | onlarla |
without looking at me | bana bakmadan |
without moving / motionless | kıpırdamadan |
without neglecting caution /without letting their guards down /discreetly | tedbiri elden bırakmadan |
wood (material) /wooden | tahta |
Wood floor | tahta zemin |
wool /woolen | yün |
wool corset that I had tied on a petticoat | bir kombinezonun üzerine bağladığım yün korse |
word (k) | kelime |
work | iş |
work room / study room /office | çalışma odası |
world /earth | dünya |
woven all over the house | ev boyunca örülmüş |
written /in written form | yazılı |
year | yıl |
year (s) | sene |