Reading Turkish: Soğuk Büyü - Kate Elliott

QuestionAnswer
to break (voice) / heiser werden
(ses) kısılmak
as for
-ysa
a written contract stating...
... belirten yazılı bir sözleşme
merciless / cruel / pitiless / grim
acımasız
the brutal cold
acımasız soğukluk
family
aile
to drain off /empty /let sthg flow(a)
akıtmak
to flow
akmak
evening
akşam
to by and sell
alıp satmak
they received
alırlardı
down floor
alt kat
the hall in the down floor
alt kattaki antre
to observe the entrance hall in the down floor
alt kattaki antreyi gözlemek için
under
altında
under which we sleep /slept
altında uyuduğumuz
the cosy eiderdown under which we slept
altında uyuduğumuz sıcacık kuştüyü yorgan
sixty
altmış
but there was not a soul
ama kimsecikler yoktu
uncle (paternel)
amca
As for my uncle and his waiter
amcam ve uşağıysa
As for my uncle and his servant they would generally be up before sunrise
amcam ve uşağıysa genelde şafaktan önce ayaklanmış olurlardı
my uncle(a) and aunt's (y) office
amcam ve yengemin çalışma odası
Out of my uncle (a) and aunt's (y) office came no noises.
Amcam ve yengemin çalışma odasından ses gelmiyordu.
In order to make sure that my uncle was in the office and not in the living room I leant my ear against the door.
Amcamın oturma odasında değil de çalışma odasında olduğundan emin olmak için kulağımı kapıya yasladım.
from my uncle's (a) sitting room
amcamın oturma odasından
my uncle's (a) cough
amcamın öksürüğü
my uncle's private office
amcamın özel çalışma odası
but/ however /yet
ancak
However our governess staying together with them on the top floor could be awake, as for my uncle and his servant they would generally be up before sunrise.
Ancak onlarla birlikte üst katta kalan mürebbiyemiz uyanmış olabilirdi , amcam ve uşağıysa genelde şafaktan önce ayaklanmış olurlardı.
However our governess staying together with them on the top floor could be awake
Ancak onlarla birlikte üst katta kalan mürebbiyemiz uyanmış olabilirdi .
suddenly (a)
ansızsın
Suddenly I heard my uncle's cough.
Ansızsın amcamın öksürüğünü duydum.
Suddenly (a) I heard my uncle's cough behind me.
Ansızsın arkamda amcamın öksürüğünü duydum.
entree /hall /entrance /vestibule
antre
to sweep the entrance hall
antreyi süpürmek
She began to sweep the entrance hall.
Antreyi süpürmeye başladı.
to slightly open / to half open /space
aralamak
from behind me
arkamdan
coming from behind me
arkamdan gelen
footsteps coming from behind me
arkamdan gelen ayak sesleri
The sound of footsteps coming from behind me signaled that the housemaid Callie was approaching.
Arkamdan gelen ayak sesleri hizmetçi Callie'nin yaklaşmakta olduğunu işaret ediyordu.
coat hanger
askılık
the mirror next to hanger
askılığın yanındaki ayna
In the mirror next to the hanger (rack) I could see my own reflection.
Askılığın yanındaki aynada kendi yansımamı görebiliyordum.
In the mirror next to the hanger (rack) I could see my own reflection and the magic threads woven all over the house.
Askılığın yanındaki aynada kendi yansımamı ve ev boyunca örülmüş büyü dizilerini görebiliyordum.
never
asla
fire (controlled)
ateş
the heat of the fire
ateşin sıcaklığı
the heat of the fire had disappeared
ateşin sıcaklığı kaybolmuştu
foot
ayak
(sound of) footsteps
ayak sesleri
to be up /to be on one's feet / to rise in rebellion/to be up in arms
ayaklanmak
they would be up (on their feet)
ayaklanmış olurlardı
As soon as my feet felt the brutal cold of the wood floor
Ayaklarım tahta zeminin acımasız soğukluğunu hisseder hissetmez
I was startled as soon as my feet touched the brutal cold of the wood floor
Ayaklarım tahta zeminin acımasız soğukluğunu hisseder hissetmez irkildim.
mirror /looking glass
ayna
the same
aynı
the same bed
aynı yatak
after sharing the same bed
aynı yatağı paylaştıktan sonra
clearly
açıkça
heavy
ağır
to hurt
ağrımak
below
aşağı
cook
aşçı
The cook must have been lightening the oven.
Aşçı fırını yakıyor olmalıydı
The cook and aunt (y) Tilly were cracking eggs in the kitchen and expertly wielding their spoons they were beginning to prepare the meals of the day.
Aşçı ve Tilly Yenge mutfakta yumurta kırıyor ve kaşıklarını ustalıkla kullanarak günün yemeklerini hazırlamaya başlıyorlardı.
The cook and aunt (y) Tilly were cracking eggs in the kitchen and expertly wielding their spoons they were preparing the meals of the day.
Aşçı ve Tilly Yenge mutfakta yumurta kırıyor ve kaşıklarını ustalıkla kullanarak günün yemeklerini hazırlıyorlardı.
The cook and aunt (y) Tilly were cracking eggs in the kitchen.
Aşçı ve Tilly Yenge mutfakta yumurta kırıyorlardı.
father
baba
my father
babam
my father's diaries
babamın günlükleri
that we could read my father's diaries and the other books
babamın günlüklerini ve diğer kitapları okuyabileceğimiz
a written contract stating that we could read my father's diaries and the other books
babamın günlüklerini ve diğer kitapları okuyabileceğimizi belirten yazılı bir sözleşme
garden
bahçe
the pump in the garden
bahçedeki pompa
to me /at me (dative)
bana
without looking at me
bana bakmadan
It made me feel like this
bana bunu hissettirdi
they received some luxury things
bazı lüks şeyler alırlardı
that I attached
bağladığım
to tie /attach
bağlamak
to begin
başlamak
clumsily /fumblingly
beceriksizce
I fumblingly put on the two underskirts and my skirt on top
beceriksizce iki jüponu ve üzerine eteğimi giydim
Bee's sleep
Bee'nin uykusu
I knew that Bee's sleep was very heavy
Bee'nin uykusunun çok ağır olduğunu biliyordum
indicative /stating
belirten
information /knowledge
bilgi
to buy and sell information
bilgi alıp satmak
I knew
biliyordum
I knew it because I had tried this several times before.
Biliyordum çünkü daha önce bunu birkaç defa denemiştim.
to know
bilmek
a /one
bir
sealed by a blacksmith with magic
bir demircinin sihriyle mühürlenmiş
wool corset that I had tied on a petticoat
bir kombinezonun üzerine bağladığım yün korse
(for) a while
bir süre
While I was on one hand blowing on my fingers to warm up I was on the other hand fumblingly putting on the two underskirts and my skirt on top and I also passed on top a narrow cut hip-long jacket fitting last year's fashion.
Bir yandan ısıtmak için parmaklarıma üflerken diğer yandan beceriksizce iki jüponu ve üzerine eteğimi giydim ve üstüne de geçen senenin modasına uygun dar kesimli kalçaya kadar bir ceket geçirdim.
While I was on one hand blowing on my fingers to warm up I was on the other hand fumblingly putting on two underskirts and my skirt on top.
Bir yandan ısıtmak için parmaklarıma üflerken diğer yandan beceriksizce iki jüponu ve üzerine eteğimi giydim.
on one hand... on the other hand
bir yandan... diğer yandan
the previous evening (one evening before)
Bir önceki akşam
The heat of the fire burning the previous evening had already disappeared.
Bir önceki akşam yanan ateşin sıcaklığı çoktan kaybolmuştu.
to leave / quit
bırakmak
the two closed doors situated in the first floor
Birinci katın sahanlığında yer alan iki kapalı kapı
One of the two closed doors situated in the first floor led to the living room.
Birinci katın sahanlığında yer alan iki kapalı kapıdan biri oturma odasına açılıyordu.
One of the two closed doors situated in the first floor led to the living room, whereas the other led to my uncle's private office which we girls were never allowed to enter.
Birinci katın sahanlığında yer alan iki kapalı kapıdan biri oturma odasına, diğeryse biz kızların girmesine asla izin verilmeyen, amcamın özel çalışma odasına açılıyordu.
a few /several
birkaç
a few times (d)
birkaç defa
together
birlikte
the office which we girls were never allowed to enter
biz kızların girmesine asla izin verilen çalışma odası
us girls being allowed to enter
biz kızların girmesine izin verilmek
to us
bize
He made us sign a contract
bize bir sözleşme imzalattırmıştı
boot
bot
throughout/along /over
boyunca
empty
boş
this
bu
this (accusative)
bunu
I had tried this several times
bunu birkaç defa denemiştim
I had tried this
bunu denemiştim
my nose
burnum
It tickled my nose.
Burnumu gıdıkladı.
nose
burun
ice
buz
in ice
buzda
It will end in ice
buzda sona erecek
thus (b) / in this manner / that way
böylece
Thus I left her in bed
Böylece onu yatakta bıraktım
magic
büyü
magic threads
büyü dizileri
I began to listen to the magic threads
büyü dizilerini dinlemeye başladım
Callie went out without looking at me out of my sight sweeping the direction she had come from. .
Callie bana bakmadan geldiği yönü süpürerek görüş alanımdan çıktı.
Callie went out without looking at me out of my sight.
Callie bana bakmadan görüş alanımdan çıktı.
Callie went out without looking at me sweeping out of my sight.
Callie bana bakmadan süpürerek görüş alanımdan çıktı.
Callie went out without looking at me.
Callie bana bakmadan çıktı.
Callie went next to the front door and...
Callie ön kapının yanına gidip
Callie went next to the front door and began to sweep the entrance hall.
Callie ön kapının yanına gidip antreyi süpürmeye başladı.
that Callie was approaching
Callie'nin yaklaşmakta olduğu
jacket
ceket
and /also(following noun, participle...)
da - de
before /earlier
daha önce
I had tried this several times before
daha önce bunu birkaç defa denemiştim
narrow /tight
dar
slim fit
dar kesim
slim fit jeans
dar kesim kot
narrow cut
dar kesimli
a narrow cut jacket
dar kesimli bir ceket
a narrow cut hip-long jacket
dar kesimli kalçaya kadar bir ceket
my uncle said with a hoarse (k) broken (ç) voice
dedi amcam kısılan çatlamış bir sesle
time(s) (d)
defa
iron
demir
blacksmith
demirci
to try (one time experiment)
denemek
carefully
dikkatle
to listen
dinlemek
I began to listen
dinlemeye başladım
(by) listening
dinleyerek
land /realm (d)
diyar
knee
diz
until the knee
dize kadar
series (tv) /sequence /string /chain
dizi
the other
diğer
the other books
diğer kitaplar
whereas the other (door) led to my uncle's private office which we girls were never allowed to enter.
diğeriyse biz kızların girmesine asla izin verilmeyen, amcamın özel çalışma odasına açılıyordu.
to keep out
dışarıda tutmak
ninety
doksan
Drua (characters in the story with magic powers)
Drua
Drua spells
Drua tılsımları
smoke
duman
the smell of smoke
duman kokusu
The smell of smoke tickled my nose.
Duman kokusu burnumu gıdıkladı.
to stand /stop
durmak
wall
duvar
to hear
duymak
to turn (d)
dönmek
world /earth
dünya
the history of the world
dünyanın tarihi
The world's history began in ice
Dünyanın tarihi buzda başladı
The world's history began in ice, it will end in ice.
Dünyanın tarihi buzda başladı, buzda sona erecek.
to take (in hand) /tackle /handle
ele almak
I took my boots and my stolen book (in my hand) and slightly opened the door and carefully listening to the surroundings I began to advance on the second floor.
Elime botlarım ve çalıntı kitabımı alıp kapıyı araladım ve etrafı dikkatle dinleyerek ikinci katta ilerlemeye başladım.
I took my boots in my hand and...
Elime botlarımı alıp
I took my boots and my stolen book (in my hand) and...
Elime botlarımı ve çalıntı kitabımı alıp...
my hands had begun to hurt
ellerim ağrımaya başlamıştı
My hands had begun to hurt from clutching tightly my boots and the book.
Ellerim botlarımı ve kitabı sıkıca kavramaktan ağrımaya başlamıştı
fifty
elli
to make sure (check)
emin olmak
in order to make sure I leant my ear against the door
emin olmak için kulağımı kapıya yasladım
at least
en azından
the lightest /the least
en hafif
early
erken
skirt
etek
my skirt
eteğim
surroundings /environment (e)
etraf
Carefully listening to the surroundings I began to advance on the second floor.
Etrafı dikkatle dinleyerek ikinci katta ilerlemeye başladım.
house
ev
woven all over the house
ev boyunca örülmüş
I could see the magic threads woven all over the house.
Ev boyunca örülmüş büyü dizilerini görebiliyordum.
like Drua spells protecting the house
ev koruyan drua tılsımları gibi
they received some luxuries like Drua spells protecting the house
ev koruyan drua tılsımları gibi bazı lüks şeyler alırlardı
in order to follow the activity in the house
evdeki hareketliliği takip etmek için
In order to follow the activity in the house I began to listen to the magic threads.
Evdeki hareketliliği takip etmek için büyü dizilerini dinlemeye başladım.
They received some luxury things like Drua spells protecting the house or door and window locks sealed by a blacksmith with magic in order to keep out unwanted visitors.
Evi koruyan drua tılsımları gibi bazı lüks şeyler veya istenmeyen ziyaretçileri dışarıda tutmak için bir demircinin sihriyle mühürlenmiş kapı ve pencere kilitleri alırlardı.
every work of the house
evin her işi
doing (lit. seeing) every work of the house
evin her işini gören
to notice
fark etmek
oven (f)
fırın
wardrobe
gardırop
from the wardrobe
gardıroptan
I chose an outfit suitable for me from the wardrobe
Gardıroptan üzerime uygun bir kıyafet seçtim
I chose an outfit suitable for me from the wardrobe: a clean slip, double long socks and a woolen corset that I had tied on a kneelong pettycoat.
Gardıroptan üzerime uygun bir kıyafet seçtim: temiz bir külot, iki kat uzun çorap ve dize kadar bir kombinezonun üzerine bağladığım yün korse.
night
gece
the direction she had come from
geldiği yön
(by) sweeping the direction she had come from
geldiği yönü süpürerek
traditional
geleneksel
generally
genelde
to bring
getirmek
I had brought
getirmiştim
last
geçen
Last night (g)
Geçen gece
Last night (g) I had sneaked a book from my uncle's sitting room and brought it to our bedroom to read it by candle light.
Geçen gece amcamın oturma odasından bir kitap yürütmüş ve mum ışığında okumak için yatak odamıza getirmiştim.
last year (s)
geçen sene
last year's fashion
geçen senenin modası
fitting last year's fashion
geçen senenin modasına uygun
to pass on
geçirmek
like
gibi
gradually /slowly
giderek
to tickle
gıdıklamak
to enter
girmek
to put on
giymek
to seem /to appear /to look
görünmek
field of view
görüş alanı
from my field of view /out of my sight
görüş alanımdan
eye
göz
to observe /to spy
gözlemek
my eyes
gözlerim
I closed my eyes
gözlerimi kapadım
I closed my eyes and began to listen to the magic threads in order to follow the activity in the house.
Gözlerimi kapadım ve evdeki hareketliliği takip etmek için büyü dizilerini dinlemeye başladım.
day
gün
diary
günlük
At these early hours of the day
Günün bu erken saatlerinde
At these early hours of the day the cook must have been lightening the oven in the kitchen two floors beneath.
Günün bu erken saatlerinde, iki kat aşağıdaki mutfakta, aşçı fırını yakıyor olmalıydı.
due to the early hours of the day
günün erken saatleri olması sebebiyle
the day's meals
günün yemekleri
They were preparing the meals of the day.
Günün yemeklerini hazırlıyorlardı.
light /mild
hafif
as long as we didn't waste
harcamadığımız sürece
to waste /spend
harcamak
to not waste
harcamamak
movement
hareket
moving /active /mobile
hareketli
mobility /hustle/activity /dynamism
hareketlilik
the Hassi Barahal family
Hassi Barahal ailesi
the traditional token of the Hassi Barahal family
Hassi Barahal ailesinin geleneksel nişanı
even (h)
hatta
even to us
hatta bize
He made us even sign a written contract stating that we could read my father's diaries and the other books
Hatta bize, babamın günlüklerini ve diğer kitapları okuyabileceğimizi belirten yazılı bir sözleşme imzalattırmıştı.
He even made us sign a written contract stating that we could read my father's diaries and the other books as long as we were in the living room and did not waste the expensive candles.
Hatta bize, babamın günlüklerini ve diğer kitapları, oturma odasında olduğumuz ve pahalı mumları harcamadığımız sürece okuyabileceğimizi belirten yazılı bir sözleşme imzalattırmıştı.
to prepare /to get ready
hazırlamak
all (h)
her
although (ever how much)
her ne kadar
Although my uncle had clearly forbidden this clearly to my cousin and me
her ne kadar amcam bunu kuzenim ve bana açıkça yasaklamış olsa da.
Although my uncle had forbidden
her ne kadar amcam yasaklamış olsa da
as soon as I/you/he... felt
hisseder hissetmez
to feel
hissetmek
to make s.o. feel
hissettirmek
quickly
hızla
I quickly turned around, but there was not a soul.
Hızla arkama döndüm, ama kimsecikler yoktu.
I quickly turned around, but there was not a soul, only the platform and the stairs going to the bedrooms and the attic.
Hızla arkama döndüm, ama kimsecikler yoktu: sadece boş sahanlık ve yatak odalarıyla tavan arasına uzanan merdivenler.
I quickly turned around.
Hızla arkama döndüm.
maid / servants / housemaid
hizmetçi
still /just /yet
hâlâ
two
iki
I put on the two underskirts
iki jüponu giydim
to closed doors
iki kapalı kapı
one of two closed doors
iki kapalı kapıdan biri
one of two closed doors..., whereas the other...
iki kapalı kapıdan biri..., diğeryse...
double /twice
iki kat
two floors lower
iki kat aşağı
in the kitchen two floors lower
iki kat aşağıdaki mutfakta
twice as long socks
iki kat uzun çorap
second
ikinci
on the second floor
ikinci katta
with
ile
to progress /to advance
ilerlemek
to sign something
imzalamak
to make/have someone sign something /ı,a/ to have (someone) sign (something); to get (someone) to sign (something); to have (someone) autograph (something); to have (someone) endorse (a check); to get (someone) to endorse (a check).
imzalatmak
to have something signed (double causative to increase interest of speech)
imzalattırmak
man /human /human being /person (pl. people)
insan
I was startled
irkildim
to recoil / to be startled
irkilmek
to warm up
ısıtmak
while I blew on my fingers to warm up
ısıtmak için parmaklarıma üflerken
unwanted
istemeyen
unwanted visitors
istemeyen ziyaretçiler
in order to keep out unwanted visitors
istemeyen ziyaretçileri dışarıda tutmak için
to be allowed
izin verilmek
to allow
izin vermek
work
signal
işaret
to make a sign /beckon /signal
işaret etmek
to do the job
işi görmek
light
ışık
Uncle(a) Jonatan and aunt(y) Tilly
Jonatan Amca ve Tilly Yenge
Uncle(a) Jonatan and aunt(y) Tilly were important people (i) in their own circle.
Jonatan Amca ve Tilly Yenge kendi çevrelerinde önemli insanlardı.
Uncle(a) Jonatan and aunt(y) Tilly were important people (i)
Jonatan Amca ve Tilly Yenge önemli insanlardı.
underskirt /pettycoat
jüpon
hip
kalça
until the hip(s)
kalçaya kadar
to close sthg
kapa(t)mak
closed
kapalı
door
kapı
door lock
kapı kilidi
door and window locks
kapı ve pencere kilitleri
I slightly opened the door
kapıyı araladım
in return
karşılığında
floor / etage
kat
to clutch /grip /grasp
kavramak
to be lost / disappear
kaybolmak
to avoid
kaçınmak
what/whom I need to avoid
kaçınmam gereken
spoon
kaşık
Expertly wielding their spoons they were preparing the meals of the day.
Kaşıklarını ustalıkla kullanarak günün yemeklerini hazırlıyorlardı.
they were expertly wielding their spoons
kaşıklarını ustalıkla kullanıyorlardı
word (k)
kelime
druid
kelt rahibi
own
kendi
my own reflection
kendi yansımam
I could see my own reflection.
kendi yansımamı görebiliyordum
in their own circle
kendi çevrelerinde
lock
kilit
sword
kılıç
sword hanger
kılıç askılığı
not a soul
kimsecikler
without moving / motionless
kıpırdamadan
I stood without moving
kıpırdamadan duruyordum
to move /stirr
kıpırdamak
forty
kırk
to break
kırmak
I should put the book in its place before he noticed
kitabı o fark etmeden önce yerine koymalıydım
I should put the book in its place before he noticed, or otherwise the cold would be the lightest of my problems.
Kitabı o fark etmeden önce yerine koymalıydım, yoksa soğuk, sorunlarımın en hafif olacaktı.
clothes / outfit / costume (k)
kıyafet
girl
kız
clan
klan
smell
koku
pettycoat
kombinezon
corset /bodice
korse
to protect
korumak
protecting
koruyan
to put
koymak
ear
kulak
I lean my ear against the door
kullağımı kapıya yasladım
cousin
kuzen
my cousin
kuzenim
with my cousin Beatrice
kuzenim Beatrice ile
to my cousine and me
kuzenim ve bana
together with my cousin
kuzenimle birlikte
together with my removing my shoulders from the cosy eiderdown under which I slept together with my cousin
kuzenimle birlikte altında uyuduğumuz sıcacık kuştüyü yorgandan omuzlarımı çıkarmamla birlikte
feather
kuş tüyü
eiderdown
kuştüyü yorgan
underpants /knickers /slip
külot
small /little /young
küçük
and the little girls
küçük kızlar da
the little girls seemed to be sleeping
küçük kızlar uykuda gibi görünüyorlardı
luxury
lüks
luxury things /luxuries
lüks şeyler
fashion
moda
candle
mum
candle light
mum ışığı
to read by candle light
mum ışığında okumak için
kitchen
mutfak
seal / cachet
mühür
to seal
mühürlenmek
governess / nursery governess
mürebbiye
our governess could be awake
mürebbiyemiz uyanmış olabilirdi
however much I x
ne kadar x-ersem x-eyim
however much I jump
ne kadar zıplarsam zıplayayım
whatever I x (e)
ne x-ersem x-eyim
decoration /brand /mark /token (betrothal /engagement)
nişan
before he noticed
o fark etmeden önce
room
oda
to read
okumak
I had brought to our bedroom to read
okumak için yatak odamıza getirmiştim
that we could read
okuyabileceğimiz
it would be
olacaktı
as long as we were
olduğumuz sürece
I knew that it was...
olduğunu biliyordum
shoulder
omuz
my shoulders
omuzlarım
together with my removing my shoulders
omuzlarımı çıkarmamla birlikte
ten
on
ten words
on tane kelime
they
onlar
with them
onlarla
together with them
onlarla birlikte
our governess staying together with them on the top floor
onlarla birlikte üst katta kalan mürebbiyemiz
her (akk)
onu
I left her in bed
onu yatakta bıraktım
sitting room
oturma odası
as long as we were in the living room
oturma odasında olduğumuz sürece
that we could read the books as long as we were in the living room
oturma odasında olduğumuz sürece kitapları okuyabileceğimiz
as long as we were in the living room and did not waste the expensive candles
oturma odasında olduğumuz ve pahalı mumları harcamadığımız sürece
thirty
otuz
expensive
pahalı
the expensive candles
pahalı mumlar
as long as we didn't waste the expensive candles
pahalı mumları harcamadığımız sürece
finger
parmak
to blow on my fingers
parmaklarıma üflemek
while I blew on my fingers
parmaklarıma üflerken
fence /rail/ grid /Geländer
parmaklık
from above the railing
parmaklıkların üzerinden
I stopped for a while to carefully observe from over the railing the entrance hall in the down floor.
parmaklıkların üzerinden dikkatle alt kattaki antreyi gözlemek için bir süre durdum
a piece of the railing
parmaklığın bir parçası
as if I were apar of the railing
parmaklığın bir parçasıymışım gibi
I stood without moving as if I was a part of the railing.
Parmaklığın bir parçasıymışım gibi kıpırdamadan duruyordum.
to share
paylaşmak
after sharing
paylaştıktan sonra
window
pencere
pump
pompa
Pompey led water flow into the pump in the garden.
Pompey bahçedeki pompanın içine su akıtıyordu
Pompey about to run the pump in the garden let some water flow into it
Pompey çalıştırmak üzere bahçedeki pompanın içine su akıtıyordu
hour
saat
hours
saatler
only (s)
sadece
only the empty platform
sadece boş sahanlık
landing /platform /stairhead
sahanlık
to sell
satmak
reason (s)
sebep
eighty
seksen
year (s)
sene
cool(ness) / chill
serinlik
voice /noise /sound
ses
silently /quietly
sessizce
Silently I sneaked into the landing of the first floor
Sessizce birinci katın sahanlığına süzüldüm
Silently I slipped into the landing of the first floor and stopped for a while to carefully observe from over the railing the entrance hall in the down floor.
Sessizce birinci katın sahanlığına süzüldüm ve parmaklıkların üzerinden dikkatle alt kattaki antreyi gözlemek için bir süre durdum.
to be happy /to rejoice /to be glad /to be thrilled
sevinmek
to choose
seçmek
nice warm / cosy
sıcacık
hot
sıcak
the heat
sıcaklık
magic / sorcery (s)
sihir
with magic
sihriyle
sealed with magic
sihriyle mühürlenmiş
they received door and window locks sealed with magic
sihriyle mühürlenmiş kapı ve pencere kilitleri alırlardı.
tightly /firmly
sıkıca
from tightly clutching
sıkıca kavramaktan
to end / expire
sona ermek
after
sonra
problem
sorun
the lightest (least) of my problems
sorunlarımın en hafif
cold
soğuk
the cold
soğuk
the cold would be my problem
soğuk, sorunum olacaktı
the cold
soğukluk
contract
sözleşme
(by) sweeping
süpürerek
to sweep
süpürmek
as long as +-dik participle
sürece
To seep / filter/ be filtered/ drain / float /to slide in/sneak in
süzülmek
wood (material) /wooden
tahta
Wood floor
tahta zemin
to follow
takip etmek
piece /grain - used after number word (not obliged) / Stück
tane
history
tarih
ceiling/roof
tavan
attic
tavan arası
measure /precaution
tedbir
without neglecting caution /without letting their guards down /discreetly
tedbiri elden bırakmadan
They discreetly bought and sold information and received in return some luxuries like Drua spells protecting the house or door and window locks sealed by a blacksmith with magic to keep out unwanted visitors.
Tedbiri elden bırakmadan bilgi alıp satar ve karşılığında, evi koruyan drua tılsımları gibi bazı lüks şeyler veya istenmeyen ziyaretçileri dışarıda tutmak için bir demircinin sihriyle mühürlenmiş kapı ve pencere kilitleri alırlardı.
they discreetly bought and sold information
tedbiri elden bırakmadan bilgi alıp satarlardı
to let one's guard down
tedbiri elden bırakmak
to be on the safe side /err on the side of caution
tedbiri elden bırakmamak
clean
temiz
a clean slip
temiz bir külot
a clean slip, double long socks and a woolen corset that I had tied on a kneelong pettycoat
temiz bir külot, iki kat uzun çorap ve dize kadar bir kombinezonun üzerine bağladığım yün korse
representative
temsilci
talısman /amulet /charm /spell
tılsım
master /expert
usta
mastery /proficiency / craftmanship
ustalık
expertly /skillfully
ustalıkla
to skillfully use /wield
ustalıkla kullanmak
to wake up
uyanmak
she wouldn't wake up
uyanmayacaktı
up /awake
uyanmış
fitting/appropriate /suitable
uygun
sleep
uyku
asleep /in sleep
uykuda
to sleep
uyumak
far /remote /distant (u)
uzak
far lands (d)
uzak diyarlar
spread (up to) distant lands
uzak diyarlara kadar yayılmış
the Hassi Barahal clan, spread out into distant lands...
Uzak diyarlara kadar yayılmış Hassi Barahal klanı
the far outspread Hassi Barahal clan's local representatives
Uzak diyarlara kadar yayılmış Hassi Barahal klanının yerel temsilcileri
Being the far outspread Hassi Barahal clan's local representatives
Uzak diyarlara kadar yayılmış Hassi Barahal klanının yerel temsilcileri olarak
Being the far outspread Hassi Barahal clan's local representatives, they discreetly bought and sold information...
Uzak diyarlara kadar yayılmış Hassi Barahal klanının yerel temsilcileri olarak, tedbiri elden bırakmadan bilgi alıp satar...
to extend /go to / stretch
uzanmak
long
uzun
servant /valet /footman /waiter
uşak
... and received in return some luxuries like Drua spells protecting the house or door and window locks sealed by a blacksmith with magic to keep out unwanted visitors.
ve karşılığında, evi koruyan drua tılsımları gibi bazı lüks şeyler veya istenmeyen ziyaretçileri dışarıda tutmak için bir demircinin sihriyle mühürlenmiş kapı ve pencere kilitleri alırlardı.
and also on top (... st)
ve üstüne de
and I also passed on top a narrow cut hip-long jacket fitting last year's fashion
ve üstüne de geçen senenin modasına uygun dar kesimli kalçaya kadar bir ceket geçirdim.
to be about to x
x-mek üzere
or
ya da
or at least
ya da en azından
Or at least the chill of dawn made me feel like this.
Ya da en azından şafağın serinliği bana bunu hissettirdi.
Or at least the chill of dawn together with my removing my shoulders from the cosy eiderdown under which I slept together with my cousin made me feel like this.
Ya da en azından şafağın serinliği kuzenimle birlikte altında uyuduğumuz sıcacık kuştüyü yorgandan omuzlarımı çıkarmamla birlikte bana bunu hissettirdi.
he must have been burning. (sthg)
yakıyor olmalıydı
to approach
yaklaşmak
to burn sthg
yakmak
side (y)
yan
burning
yanan
the burning fire
yanan ateş
next to me
yanımda
on the wall next to me
yanımdaki duvarda
On the wall next to me hang the sword hanger which was the traditional token of the Hassi Barahal family.
Yanımdaki duvarda Hassi Barahal ailesinin geleneksel nişanı olan kılıç askılığı yer alıyordu.
reflection
yansıma
to forbid
yasaklamak
to lean against + dat. (y)
yaslamak
bed
yatak
the stairs going to the bedroom and the attic
yatak odalarıyla tavan arasına uzanan merdivenler
to our bedroom
yatak odamıza
bedroom
yatak odası
however much I jump in the bed
yatakta ne kadar zıplarsam zıplayayım
However much I jumped in the bed, she wouldn't wake up.
Yatakta ne kadar zıplarsam zıplayayım uyanmayacaktı.
However much I jumped in the bed, she wouldn't wake up; I knew it because I had tried this several times before.
Yatakta ne kadar zıplarsam zıplayayım uyanmayacaktı; biliyordum çünkü daha önce bunu birkaç defa denemiştim.
to be spread out) /effused (y)
yayılmak
to spread (out) /radiate / diffuse
yaymak
written /in written form
yazılı
a written contract
yazılı bir sözleşme
to sign a written contract
yazılı bir sözleşme imzalamak
food /meal
yemek
aunt (by marriage) /sister-in-law /girlfriend (of a close friend)
yenge
to be located in /to be situated in
yer almak
local / regional
yerel
the local representative
yerel temsilci
to put back / to put in its place
yerine koymak
I should put back
yerine koymalıydım
seventy
yetmiş
year
yıl
for years
yıllarca
after sharing with my cousin Beatrice the same bed for years
Yıllarca kuzenim Beatrice ile aynı yatağı paylaştıktan sonra
After sharing with my cousin Beatrice the same bed for years, I knew that Bee's sleep was very heavy.
Yıllarca kuzenim Beatrice ile aynı yatağı paylaştıktan sonra, Bee'nin uykusunun çok ağır olduğunu biliyordum.
after sharing the same bed for years
yıllarca aynı yatağı paylaştıktan sonra
twenty
yirmi
or (otherwise)
yoksa
or otherwise the cold would be the lightest of my problems
yoksa soğuk, sorunlarımın en hafif olacaktı
quilt
yorgan
egg
yumurta
wool /woolen
yün
to walk away with / to sneak
Yürütmek
hundred
yüz
floor (z)
zemin
to bounce /jump
zıplamak
visit
ziyaret
visitor
ziyaretçi
stolen
çalıntı
my stolen book
çalıntı kitabım
work room / study room /office
çalışma odası
in order to make sure that it he was in the office I leant my ear against the door
çalışma odasında olduğundan emin olmak için kulağımı kapıya yasladım.
out of the office came noises
çalışma odasından ses geliyordu
out of the office came no noises
çalışma odasından ses gelmiyordu
to work /study /try
çalışmak
to cause sthg to work /to run /operate /start
çalıştırmak
to be about to run /start (a machine)
çalıştırmak üzere
cracked /shaky (voice) / geplatzt /gebrochen (z. B. Stimme)
çatlamış
environment /surrounding /circle (ç)
çevre
to remove / extract
çıkarmak
with my removing
çıkarmamla
very /much
çok
very
çok
I am glad /I am thrilled
çok sevindim
I'm so glad. You have already learned sixty words.
Çok sevindim. Çoktan altmış tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned ninety words.
Çok sevindim. Çoktan doksan tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned fifty words.
Çok sevindim. Çoktan elli tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned two hundred words.
Çok sevindim. Çoktan iki yüz tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned two hundred fifty words.
Çok sevindim. Çoktan iki yüz elli tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned forty words.
Çok sevindim. Çoktan kırk tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned ten words.
Çok sevindim. Çoktan on tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned thirty words.
Çok sevindim. Çoktan otuz tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned eighty words.
Çok sevindim. Çoktan seksen tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned seventy words.
Çok sevindim. Çoktan yetmiş tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned twenty words.
Çok sevindim. Çoktan yirmi tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned one hundred and fifty words.
Çok sevindim. Çoktan yüz elli tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned one hundred and forty words.
Çok sevindim. Çoktan yüz kırk tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned one hundred and ten words.
Çok sevindim. Çoktan yüz on tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned one hundred and thirty words.
Çok sevindim. Çoktan yüz otuz tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned one hundred words.
Çok sevindim. Çoktan yüz tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned one hundred and twenty words.
Çok sevindim. Çoktan yüz yirmi tane kelime öğrendin.
I'm so glad. You have already learned three hundred words.
Çok sevindim. Çoktan üç yüz tane kelime öğrendin.
already
çoktan
socks /stockings
çorap
because
çünkü
to cough
öksürmek
cough (noun)
öksürük
front door
ön kapı
next to the front door (direction >dative)
ön kapının yanına
before /earlier
önce
previous
önceki
firstly
öncelikle
Firstly, it was (also) them that I had to avoid.
Öncelikle kaçınmam gereken de onlardı.
important
önemli
to knit /weave /braid
örmek
to be knitted /woven /braided
örülmek
special /private
özel
to learn
öğrenmek
to blow
üflemek
on the top floor
üst katta
suitable for me
üzerime uygun
an outfit suitable for me
üzerime uygun bir kıyafet
third
üçüncü
in the rooms on the third floor
Üçüncü kattaki odalarında
In the rooms on the third floor the little girls too seemed to still be sleeping.
Üçüncü kattaki odalarında, küçük kızlar da hâlâ uykuda gibi görünüyorlardı.
One of the two doors led (opened) two the living room, whereas the other led to my uncle's private office.
İki kapalı kapıdan biri oturma odasına, diğeryse amcamın özel çalışma odasına açılıyordu.
I began to advance on the second floor.
İkinci katta ilerlemeye başladım.
They received door and window locks sealed by a blacksmith with magic in order to keep out unwanted visitors.
İstemeyen ziyaretçileri dışarıda tutmak için bir demircinin sihriyle mühürlenmiş kapı ve pencere kilitleri alırlardı.
dawn / daybreak
şafak
before sunrise
şafaktan önce
the coolness of dawn
Şafağın serinliği
The coolness of the dawn made me feel like this.
Şafağın serinliği bana bunu hissettirdi.