Chapter 1-e

QuestionAnswer
man
adam
The professor was a man.
Profesör bir adamdı.
The professor was a very old man.
Profesör çok yaşlı bir adamdı.
hair (pl)
saçlar
white
beyaz
white hair
beyaz saçlar
The professor was a man who had white hair.
Profesör beyaz saçları olan bir adamdı.
The professor was a very old man who had white hair.
Profesör beyaz saçları olan çok yaşlı bir adamdı.
messy
dağınık
messy white hair
dağınık beyaz saçlar
face
yüz
his face
yüzü
all
bütün
all his face
bütün yüzü
to cover
kaplamak
covering (having covered) (k)
kaplamış
covering (having covered) all of his face
bütün yüzünü kaplamış
messy white hair covering (having covered) all of his face
bütün yüzünü kaplamış dağınık beyaz saçlar
almost /nearly
neredeyse
The professor was a very old man who had messy white hair covering almost all of his face.
Profesör neredeyse bütün yüzünü kaplamış dağınık beyaz saçları olan çok yaşlı bir adamdı
to love /like
sevmek
they loved (reported past)
sevmişlerdi
they loved him (rep)
onu sevmişlerdi
immediately
hemen
and the children loved him almost immediately
ve çocuklar onu hemen sevmişlerdi
the first
ilk
evening
akşam
the first evening
ilk akşam
to come
gelmek
when he came
geldiğinde
to meet
karşılamak
when he came to meet them
onları karşılamaya geldiğinde
door
kapı
at the door
kapıda
when he came to meet them at the door
onları kapıda karşılamaya geldiğinde
but when he came the first evening to meet them at the door
ama ilk akşam onları kapıda karşılamaya geldiğinde
to seem /to appear /to look
görünmek
he seemed /he looked
görünüyordu
strange (t)
tuhaf
he looked strange
tuhaf görünüyordu
so /such
öyle
he looked so strange
öyle tuhaf görünüyordu
that...
ki...
he looked so strange, that...
öyle tuhaf görünüyordu, ki...
to be afraid of
-dan - den korkmak
to be afraid of him
ondan korkmak
he looked so strange, that Lucy had been afraid of him
öyle tuhaf görünüyordu, ki Lucy ondan korkmuştu
to behave /to act /to comport oneself
davranmak
to be obliged to /to be forced to/to have to
zorunda kalmak
Edmund had been forced to /Edmund had had to...
Edmund zorunda kalmıştı.
Edmund had had to act/behave
Edmund davranmak zorunda kalmıştı.
to blow one's nose
sümkürmek
like blowing his nose
sümkürür gibi
to act as if blowing his nose
sümkürür gibi davranmak
Edmund had to act/behave as if blowing his nose
Edmund sümkürür gibi davranmak zorunda kalmıştı.
to laugh
gülmek
to want to
istemek
Edmund had wanted to
Edmund istemişti
Edmund had wanted to laugh
Edmund gülmek istemişti
The professor looked so strange, that Edmund had wanted to laugh.
Profesör öyle tuhaf görünüyordu, ki Edmund gülmek istemişti.
to show (b. e.)
belli etmek
to dissimulate (hide)
belli etmemek
but not to show it /but to dissimulate
ama belli etmemek için
Edmund had wanted to laugh but not to show it he had to clean his nose.
Edmund gülmek istemişti, ama belli etmemek için sümkürür gibi davranmak zorunda kalmıştı.
The professor looked so strange, that Edmund had wanted to laugh, but not to show it, he had to pretend cleaning his nose.
Profesör öyle tuhaf görünüyordu, ki Edmund gülmek istemişti, ama belli etmemek için sümkürür gibi davranmak zorunda kalmıştı.
Lucy was scared of him and Edmund had wanted to laugh.
Lucy ondan korkmuş ve Edmund gülmek istemişti.
The professor looked so strange, that Lucy had been afraid of him and Edmund had wanted to laugh, but not to show it, he had to pretend cleaning his nose.
Profesör öyle tuhaf görünüyordu, ki Lucy ondan korkmuş ve Edmund gülmek istemişti ama belli etmemek için sümkürür gibi davranmak zorunda kalmıştı.
small /young
küçük
the smallest /the youngest
en küçük
the smallest /youngest of them
en küçükleri
She was the youngest of them.
en küçükleriydi
Lucy (the youngest of them) was afraid
Lucy (en küçükleriydi) korkmuştu.
second
ikinci
(he was) the second youngest of them
ikinci küçükleriydi
Edmund (the second youngest of them) had wanted to laugh
Edmund (ikinci küçükleriydi) gülmek istemişti.
The professor was a very old man who had messy white hair covering almost all of his face and the children loved him immediately.
Profesör neredeyse bütün yüzünü kaplamış dağınık beyaz saçları olan çok yaşlı bir adamdı ve çocuklar onu hemen sevmişlerdi.
but when he came the first evening to meet them at the door he looked so strange that Lucy (the youngest of them) had been afraid of him and Edmund (the second youngest of them) had wanted to laugh and had had to pretend cleaning his nose to conceal it.
Ama ilk akşam onları kapıda karşılamaya geldiğinde öyle tuhaf görünüyordu ki Lucy (en küçükleriydi) ondan korkmuş ve Edmund (ikinci küçükleriydi) gülmek istemişti ama belli etmemek için sümkürür gibi davranmak zorunda kalmıştı.