(of/from) brass | pirinçten |
a /one | bir |
a hallway reminding of a tunnel | tüneli andıran bir hol |
a Hobbit hole (k) | bir hobbit kovuğu |
a Hobbit lived (used to live) | bir hobbit yaşardı |
a hole full with the smell of sludge | sulu çamur kokusuyla dolu bir oyuk |
a hole full with worm tails | solucan kuyruklarıyla dolu bir oyuk |
a hole not having a place where to sit or to eat food | Oturacak veya yemek yiyecek bir yeri olmayan bir oyuk |
a party | bir parti |
a place | yer |
a place to eat food | yemek yiyecek bir yer |
a place to sit | oturacak bir yer |
a polished brass handle | parlak pirinçten bir kol |
a tube shaped hall | boru şekilli bir hol |
a wet hole | ıslak bir oyuk |
also not a dry, unvarnished, sandy hole | kuru, çıplak, kumlu bir oyuk da değil |
also not a dry, unvarnished, sandy hole, having no place where to sit or to ear | Oturacak veya yemek yiyecek bir yeri olmayan kuru, çıplak, kumlu bir oyuk da değil |
also not a sandy hole | kumlu oyuk da değil |
an extremely comfortable tunnel | son derece rahat bir tünel |
an extremely comfortable tunnel having lots of hooks for hats and coats to be hanged | şapkalarla paltoların asılması için bir sürü kancası bulunan son derece rahat bir tünel |
an extremely comfortable tunnel, smokefree, its walls covered with paneling, its floors with tiles and carpets, having polished armchairs and lots of hooks for hats and coats to be hanged | dumansız, duvarları lambrili, zeminleri karolar ve halılarla örtülü, cilalı koltukları ve şapkalarla paltoların asılması için bir sürü kancası bulunan |
an unexpected party | beklenmedik bir parti |
and | ve |
and /also(following noun, participle...) | da - de |
and there were a lot of little doors on it first opening into one direction then into the other | ve üzerinde önce bir yöne sonra diğerine açılan pek çok küçük kapı vardı |
and this also meant comfort | ve bu da konfor demekti |
arm /handle (door ) | kol |
armchair | koltuk |
brass / Messing /rice | pirinç |
bright / shiny /brilliant / polished | parlak |
bull's eye / Bullauge (round window e. g. submarine) | lomboz |
carpet | halı |
cavity /hole /cavern /niche (in the ground) | oyuk |
coat (winter coat) | palto |
comfort | konfor |
comfortable / easy /at ease /restful /undisturbed | rahat |
covered (ö) with carpets | halılarla örtülü |
covered (ö) | örtülü |
direction | yön |
dirty /filthy /nasty | pis |
disgusting | iğrenç |
door | kapı |
dry | kuru |
extremely /highly /to the last degree | son derece |
extremely comfortable | son derece rahat |
first | önce |
first in one direction | önce bir yöne |
first in one direction then in the other | önce bir yöne sonra diğerine |
floor /base /Boden /ground | zemin |
fond /keen /addicted | düşkün |
food /meal | yemek |
for coats to be hanged | paltoların asılması için |
front (in war) /facade | cephe |
full (with =ile) | dolu |
green | yeşil |
green painted | yeşile boyanmış |
ground /soil | toprak |
guest | konuk |
hall /hallway | hol |
hat | şapka |
hats and (with) coats | şapkalarla paltolar |
having a handle | bir kolu olan |
having a polished brass handle right in the middle | tam ortasında parlak pirinçten bir kolu olan |
having a polished brass handle, very round like a bull's eye and right in its center. | lomboz gibi yusyuvarlak ve tam ortasında parlak pirinçten bir kolu olan |
having lots of hooks for coats to be hanged | paltoların asılması için bir sürü kancası bulunan |
having lots of hooks for hats and coats to be hanged | şapkalarla paltoların asılması için bir sürü kancası bulunan |
having polished chairs | cilalı koltukları bulunan |
heaps of hooks | bir sürü kanca |
hill /mount | tepe |
Hobbits were very fond of entertaining guests. | Hobit konuk ağırlamaya pek düşkündü. |
hole /cavity (k) (in a tree) | kovuk |
hook /barb | kanca |
in a hole | oyukta |
In a hole that was in the ground | topraktaki bir oyukta |
In a hole that was in the ground there lived a hobbit. | Topraktaki bir oyukta bir hobbit yaşardı. |
in a smooth (correctly built) but not so straight way | düzgün ama pek düz olmayan bir tarzda |
in one direction | bir yöne |
in/on the ground | toprakta |
it had a door | bir kapısı vardı |
it had a door painted in green | yeşile boyanmış bir kapısı vardı. |
it had a green painted door with (having) a handle | yeşile boyanmış, kolu olan bir kapısı vardı. |
It had a green painted door with a polished brass handle. | Yeşile boyanmış, parlak pirinçten kolu olan bir kapısı vardı. |
It had a green painted door, having a polished brass handle, very round like a bull's eye and right in its center. | Yeşile boyanmış, lomboz gibi yusyuvarlak ve tam ortasında parlak pirinçten bir kolu olan bir kapısı vardı. |
it had a handle | bir kolu vardı |
it is not / not | değil |
it meant | demekti |
it was a Hobbit hole (k) | bir hobbit kovuğuydu |
It was a Hobbit hole and this also meant comfort. | Bir hobbit kovuğuydu ve bu da konfor demekti. |
its floors | zeminleri |
its floors covered (ö) with carpets | zeminleri halılarla örtülü |
its floors covered (ö) with tiles and carpets | zeminleri karolar ve halılarla örtülü |
its walls covered with paneling | duvarları lambrili örtülü |
its walls covered with paneling, its floors with tiles and carpets | duvarları lambrili, zeminleri karolar ve halılarla örtülü |
like a bull's eye | lomboz gibi |
lots of /heaps of | bir sürü |
lots of hooks for coats to be hanged | paltoların asılması için bir sürü kanca |
mud /clay /dirt | çamur |
naked /bare /unvarnished | çıplak |
neatly | düzgün bir tarzda |
neatly (correctly built) but not very straight | düzgün ama pek düz olmayan |
not a a wet hole | ıslak bir oyuk değil |
not a disgusting, filthy, wet hole | iğrenç, pis, ıslak bir oyuk değil |
Not a disgusting, filthy, wet hole(o) , full of worm tails and a slushy smell, also not a dry, unvarnished, sandy hole(o) having no place where to sit or to eat: It was a Hobbit hole(k) and this also meant comfort. | Solucan kuyruklarıyla ve sulu çamur kokusuyla dolu, iğrenç, pis, ıslak bir oyuk değil, oturacak veya yemek yiyecek bir yeri olmayan kuru, çıplak, kumlu bir oyuk da değil: Bir hobbit kovuğuydu ve bu da konfor demekti. |
not a disgusting, filthy, wet hole, full of worm tails and a slushy smell | Solucan kuyruklarıyla ve sulu çamur kokusuyla dolu, iğrenç, pis, ıslak bir oyuk değil |
Not a disgusting, filthy, wet hole, full of worm tails and a slushy smell, also not a dry, unvarnished, sandy hole having no place where to sit or to eat. | Solucan kuyruklarıyla ve sulu çamur kokusuyla dolu, iğrenç, pis, ıslak bir oyuk değil, oturacak veya yemek yiyecek bir yeri olmayan kuru, çıplak, kumlu bir oyuk da değil |
not a filthy hole | pis oyuk değil |
Not a hole full of worm tails and a slushy smell | Solucan kuyruklarıyla ve sulu çamur kokusuyla dolu bir oyuk değil |
not having a place to eat | yemek yiyecek bir yeri olmayan |
not having a place to sit | oturacak bir yeri olmayan |
on it | üzerinde |
or | veya |
panel /paneling | lambri |
party /feast | parti |
pipe / tube /conduit | boru |
polished (c) | cilalı |
polished (c) armchairs | cilalı koltuklar |
remember /commemorate /reminisce (a) | anmak |
reminding of a tunnel | tüneli andıran |
right in the middle | tam ortasında |
round | yuvarlak |
sand | kum |
sandy | kumlu |
side (y) | yan |
side façade /side | yan cephe |
slosh /sludge | sulu çamur |
small | küçük |
smell /scent | koku |
smoke /fume | duman |
smokefree | dumansız |
smooth /straight /glatt /(correctly built) | düzgün |
smooth /straight /glatt /horizontal | düz |
tail | kuyruk |
that is/was in/on the ground | topraktaki |
the door opened into a hallway | kapı bir hole açılıyordu |
The door opened into a tube shaped hallway, reminding of a tunnel. | Kapı, tüneli andıran, boru şekilli bir hole açılıyordu. |
The door opened into a tube shaped hallway, reminding of a tunnel: an extremely comfortable tunnel, smokefree, its walls covered with paneling, its floors with tiles and carpets, having polished armchairs and lots of hooks for hats and coats to be hanged | Kapı, tüneli andıran, boru şekilli bir hole açılıyordu: dumansız, duvarları lambrili, zeminleri karolar ve halılarla örtülü, cilalı koltukları ve şapkalarla paltoların asılması için bir sürü kancası bulunan, son derece rahat bir tünel. |
the door opened into a tube shaped hallway. | Kapı boru şekilli bir hole açılıyordu. |
the door was opened /+ Dat. the door opened into/led to | kapı açılıyordu |
the other | diğer |
the side (facade) of the hill | tepenin yan cephesi |
the smell of sludge | sulu çamur kokusu |
The tunnel opened in a correctly built but not very straight way onto its side. | Tünel düzgün ama pek de düz olmayan bir tarzda yan cephesine açılıyordu. |
The tunnel opened in a correctly built but not very straight way onto the side (facade) of the hill. | Tünel yan cephesine düzgün ama pek de düz olmayan bir tarzda açılıyordu. |
The tunnel opened in a correctly built but not very straight way... | Tünel düzgün ama pek de düz olmayan bir tarzda... |
The tunnel winding on and on opened into the side (facade) of the hill. | Tünel döne döne ilerleyerek tepenin yan cephesine açılıyordu. |
The tunnel, winding on and on, opened in a correctly built but not very straight way into the side (facade) of the hill and there were a great many small doors first opening into one direction then into the other. | Tünel döne döne ilerleyerek tepenin yan cephesine düzgün ama pek de düz olmayan bir tarzda, açılıyordu ve önce bir yöne sonra diğerine açılan pek çok küçük kapı vardı. |
then /after | sonra |
there was /were | vardı |
There were a great many small doors first opening into one direction then into the other. | Önce bir yöne sonra diğerine açılan pek çok küçük kapı vardı. |
there were a lot of little doors on it | üzerinde pek çok küçük kapı vardı |
There were many small doors. | Pek çok küçük kapı vardı. |
tile (k) carrelage | karo |
to be expected | beklenmek |
to be hanged /suspended | asılmak |
to be opened /+ Dat. to open into, to lead to | açılmak |
to be painted /coloured | boyanmak |
to be painted /coloured in green | yeşile boyanmak |
to be situated /to be present /to be found /+ Gento have | bulunmak |
to eat | yemek |
to eat food | yemek yemek |
to entertain/host /receive/ welcome | ağırlamak |
to hang /suspend | asmak |
to its side | yan cephesine |
to live /exist | yaşamak |
to open | açmak |
to progress /advance /make progress /proceed | ilerlemek |
to receive guests /to welcome guests | konuk ağırlamak |
to remind s. o. /to remind of | andırmak |
to sit /live (stay) | oturmak |
to the other | diğerine |
to wait /expect | beklemek |
to wind on turn by turn / to wind on and on /to proceed by turning | döne döne ilerlemek |
tubular / canulate /tube shaped /trumpet shaped | boru şekilli |
tunnel | tünel |
unexpected /unimagined /unforeseen | beklenmedik |
very /much (p) | pek |
very much /plenty /numberless | pek çok |
very round | yusyuvarlak |
very round like a bull's eye | lomboz gibi yusyuvarlak |
wall | duvar |
water | su |
watery /soupy /runny | sulu |
wet /damp /moist /humid | ıslak |
whirling /swirling /by turning | döne döne |
with a smell of sludge | sulu çamur kokusuyla |
with worm tails | solucan kuyruklarıyla |
worm | solucan |
worm tails | solucan kuyrukları |