'Let's tear off their bands!' they say. | 'Koparalım onların kayışlarını!' diyorlar. |
'Let's tear off their bands!' they say. 'Let's throw off their bonds!' | 'Koparalım onların kayışlarını!' diyorlar. 'Atalım üzerimizden bağlarını!' |
'Let's tear off their bands!' they say. 'Let's throw off their bonds!' | 'Koparalım onların kayışlarını!' diyorlar. 'Atalım üzerimizden bağlarını!' |
fair /just /righteous | adil |
my righteous God | adil Tanrım |
stream | akarsu |
to ressemble a tree planted at the river side | akarsu kıyılarına dikilmiş ağaca benzemek |
a tree planted by the river banks | akarsu kıyılarına dikilmiş ağaç |
river bank | akarsu kıyısı |
planted by the river bank | akarsu kıyısına dikilmiş |
smart /intelligent /clever /wise | akıllı |
Be wise! | Akıllı olun! |
he cannot be acquitted | aklanamaz |
to be acquitted | aklanmak |
mockers | alaycılar |
in the midst of the mockers | alaycıların arasında |
to quickly flame up | alevlenivermek |
to flare up /to blaze up (fire) | alevlenmek |
But You oh (y) Lord, You are a shield around me. | Ama Sen ya RaB, çevremde kalkansın. |
But You oh (y) Lord, You are a shield around me. You are my honour, the One lifting up my head. | Ama Sen ya RaB, çevremde kalkansın. Onurum, başımı yukarı kaldıran Sensin. |
But you, oh (y) Lord | Ama Sen, ya RaB |
But you oh (y) Lord are a shield. | Ama Sen, ya RaB kalkansın. |
moment | an |
but /however /yet /nevertheless /lediglich | ancak |
But he takes his pleasure in the law of the Lord and meditates upon it night and day. | Ancak zevkini RaBbin yasasından alır ve gece gündüz onun üzerinde derin derin düşünür. |
But he takes his pleasure in the law of the Lord and meditates upon it night and day. | Ancak zevkini RaBbin yasasından alır ve gece gündüz onun üzerinde derin derin düşünür. |
between /in the midst of / among | arasında |
that is among | arasındaki |
let's throw | atalım |
Let's throw off their bonds! | Atalım üzerimizden bağlarını! |
to throw | atmak |
Absalom | Avşalom |
those who rise up (against) | ayaklananlar |
to riot /to mutiny / to protest against /revolt /rebel /to rise up (against) | ayaklanmak |
to seperate /set apart | ayırmak |
tree | ağaç |
father | baba |
he said to me | bana dedi |
against me | bana karşı |
He said to me:'You are my son.' | Bana, 'Sen benim oğlumsun.' dedi. |
He said to me:'You are my son. Today I became a father to you.' | Bana, 'Sen benim oğlumsun.' dedi. 'Bugün ben sana baba oldum. |
bond /link /tie | bağ |
their ties | bağları |
head | baş |
it succeeds | başarır |
to succeed | başarmak |
my head | başım |
the one lifting up my head | başımı yukarı kaldıran |
You are the one lifting up my head. | Başımı yukarı kaldıran Sensin. |
I have set my King | Ben kralımı oturttum |
I have set | Ben oturttum |
I became a father to you. | ben sana baba oldum |
from me | benden |
for me | benim için |
to ressemble | benzemek |
they ressemble | benzerler |
blessing / abundance | bereket |
your blessing | bereketin |
announcement /notification/proclamation/report | bildiri |
Know that the Lord has set His faithful servant aside for Himself. | Bilin ki RaB sadık kulunu kendine ayırmıştır. |
Know that the Lord has set His faithful servant aside for Himself. Whenever I call He hears me. | Bilin ki RaB sadık kulunu kendine ayırmıştır. Ne zaman seslensem duyar beni. |
know! | bilin! |
to know (something) | bilmek |
thousand | bin |
thousands | binlerce |
thousands of enemies | binlerce düşman |
from thousands of enemies | binlerce düşmandan |
in one moment /on a sudden/in a flash /in a wink | bir anda |
to join /unite /ally | birleşmek |
many /most of them | birçoğu |
Many of them say for me : | Birçoğu benim için: diyor. |
Many of them say for me : 'There is no salvation for him in God.' | Birçoğu benim için: 'Tanrı katında ona kurtuluş yok.' diyor. |
Many of them say for me : 'There is no salvation for him in God.' | Birçoğu benim için: 'Tanrı katında ona kurtuluş yok.' diyor. |
empty /futile/idle/unfounded | boş |
futile schemes | boş düzenler |
vain things | boş şeyler |
What is this /what is it | Bu ne(dir) ? |
therefore /for this (reason) /because of this/that's why /accordingly | bu yüzden |
Therefore the sinners cannot be acquitted when they are judged, they cannot find a place in the community of the righteous. | Bu yüzden yargılanınca aklanamaz, doğrular topluluğunda yer bulamaz günahkârlar. |
therefore when he is judged, he cannot be acquitted | Bu yüzden yargılanınca aklanamaz. |
parish /district /corner | bucak |
today | bugün |
Today I became a father to you. | Bugün ben sana baba oldum. |
he cannot find | bulamaz |
to find | bulmak |
such /like this | böyle |
such /suchlike | böylesi |
Such is like a tree planted by the riverside (such ressembles...) | böylesi akarsu kıyılarına dikilmiş ağaca benzer |
Such is like a tree planted by the riverside (such ressembles...), he gives his fruit in its season, his leaves never wither, every work that he does succeeds. | Böylesi akarsu kıyılarına dikilmiş ağaca benzer, meyvesini mevsiminde verir, yaprağı hiç solmaz. Yaptığı her işi başarır. |
Such is like a tree planted by the riverside (such ressembles...), he gives his fruit in its season, his leaves never wither, every work that he does succeeds. | Böylesi akarsu kıyılarına dikilmiş ağaca benzer, meyvesini mevsiminde verir, yaprağı hiç solmaz. Yaptığı her işi başarır. |
all (b) | bütün |
all (b) my enemies | bütün düşmanlarım |
David | Davut |
a psalm that David wrote when he fled | Davut'un kaçtığı zaman yazdığı mezmur |
David's psalm | Davut'un mezmuru |
a psalm that David wrote when he fled from his son Absalom | Davut'un oğlu Avşalom'dan kaçtığı zaman yazdığı mezmur |
A psalm that David wrote when he fled from his son Absalom. | Davut'un oğlu Avşalom'dan kaçtığı zaman yazdığı mezmur |
a psalm that David wrote | Davut'un yazdığı mezmur |
mountain | dağ |
horror | dehşet |
to horrify s.o./to terrify someone /make someone's blood curdle /make someone's hair stand on edges | dehşete düşürmek |
to say (d) | demek |
iron | demir |
iron rod | demir çomak |
you will break them with an iron rod | demir çomakla kıracaksın onları |
You will break them with an iron rod. You will dash them into pieces like earthenware. | Demir çomakla kıracaksın onları. Çömlek gibi parçalayacaksın. |
deeply | derin derin |
he thinks deeply | derin derin düşünür |
lesson | ders |
Learn a lesson! | Ders alın! |
to take lessons from /to learn a lesson | ders almak |
support | destek |
is/are not | değil |
planted /standing | dikilmiş |
wish from me /ask of me | dile benden |
ask of me, let me give you the nations for inheritance | dile benden sana miras olarak ulusları vereyim |
ask of me, let me give you the nations for inheritance, the ends of the earth as your possession | Dile benden, sana miras olarak ulusları, mülk olarak yeryüzünün dört bucağını vereyim. |
Ask of me, let me give you the nations for inheritance, the ends of the earth as your possession. | Dile benden, sana miras olarak ulusları, mülk olarak yeryüzünün dört bucağını vereyim. |
ask of me, let me give you | dile benden, sana vereyim |
ask of me, let me give you the ends of the earth | dile benden, sana yeryüzünün dört bucağını vereyim |
to wish /beg /desire | dilemek |
they say (d) | diyorlar |
tooth | diş |
correct /right | doğru |
the righteous | doğrular |
the community of the righteous | doğrular topluluğu |
The sinners cannot find a place in the community of the righteous. | doğrular topluluğunda yer bulamaz günahkârlar. |
to find a place in the community of righteous | doğrular topluluğunda yer bulmak |
prayer | dua |
my prayer | duam |
to my prayer | duama |
to stand /stop | durmak |
He doesn't stand | durmaz |
He hears me. | Duyar beni. |
to hear | duymak |
four | dört |
world /earth | dünya |
world leaders | dünya önderleri |
the kings of the earth | dünyanın kralları |
the kings of the earth form ranks | dünyanın kralları saf bağlıyor |
The kings of the earth form ranks, the rulers ally against the Lord and the king he has anointed. | Dünyanın kralları saf bağlıyor, Hükümdarlar birleşiyor RAB'be ve meshettiği krala karşı. |
order /scheme /layout /arrangement | düzen |
enemy | düşman |
my enemies | düşmanlarım |
the jaws of my enemies | düşmanlarımın çenesi |
to fall | düşmek |
to think | düşünmek |
to let fall / cause to fall | düşürmek |
o (adressing s. o.) | ey |
O (e) my righteous God! | Ey adil Tanrım! |
O world leaders, learn a lesson! | Ey dünya önderleri, ders alın! |
You people | Ey insanlar |
How long will you people turn my honour to shame? | Ey insanlar, ne zamana dek onurumu utanca çevireceksiniz? |
o kings | ey krallar |
O kings, be wise! | Ey krallar, akıllı olun! |
O kings, be wise! O world leaders, learn a lesson! | Ey krallar, akıllı olun! Ey dünya önderleri, ders alın! |
O (e) God, rescue me! | Ey Tanrı, kurtar beni! |
Relieve (f) me when I fall into trouble! Have mercy on me! Hear my prayer! | Ferahlat beni sıkıntıya düştüğümde! Lütfet bana! Kulak ver duama! |
Relieve (f) me when I fall into trouble! | Ferahlat beni sıkıntıya düştüğümde. |
Refresh /relieve (f) me! | Ferahlat beni! |
to refresh /relieve(f) | ferahlatmak |
with /by/in his wrath | gazabıyla |
he terrifies them in his wrath and says | gazabıyla dehşete düşürüyor ve diyor |
wrath /rage /fury | gazap |
night | gece |
night and day (more frequently used) | gece gündüz |
sky /heaven | gök |
the heavens | gökler |
in the heavens | göklerde |
the Lord sitting in the heavens | göklerde oturan RaB |
the Lord sitting in the heavens is laughing | göklerde oturan RaB gülüyor |
The Lord sitting in the heavens is laughing. He is amused about them. | Göklerde oturan RaB gülüyor. Onlarla eğleniyor. |
The Lord sitting in the heavens is laughing. He is amused about them. | Göklerde oturan RaB gülüyor. Onlarla eğleniyor. |
heart /soul (g) | gönül |
to give heart to /to lose one's heart to | gönül vermek |
to lead to /to take away to | götürmek |
he leads to | götürür |
to guard / watch over / oversee /tend | gözetmek |
to laugh | gülmek |
he is laughing | gülüyor |
day | gün |
sin | günah |
sinner | günahkâr |
the sinners cannot find a place | günahkârlar yer bulamaz |
the way of the sinners | günahkârların yolu |
in the way of the sinners | günahkârların yolunda |
He doesn't stand /stop in the way of the sinners. | günahkârların yolunda durmaz |
day time | gündüz |
day and night (as in the anatolian folksong 'Uzun ince bir yoldayım' | gündüz gece |
people /folk (h) | halk |
upon your people (h) | halkının üzerinde |
May your blessing be upon your people! | Halkının üzerinde olsun bereketin! |
May your blessing be upon your people! | Halkının üzerinde olsun bereketin! |
especially / particularly /above all | hele |
especially those rising up against me | hele bana karşı ayaklananlar |
every | her |
all his work | her işi |
to serve | hizmet etmek |
never | hiç |
monarch /ruler | hükümdar |
the rulers ally | hükümdarlar birleşiyor |
the rulers ally against the Lord and the king he has anointed | hükümdarlar birleşiyor RaBbe ve meshettiği krala karşı |
I will announce | ilan edeceğim |
to announce /declare /publish /proclaim | ilan etmek |
to have fun with /to be amused about | ile eğlenmek |
man /human /human being | insan |
as for /as to /if | ise |
on the the way that you follow /on your way | izlediğiniz yolda |
you get ruined on your way | izlediğiniz yolda mahvolursunuz |
to watch (i) /to follow /pursue | izlemek |
work /affair /business | iş |
his work | işi |
to lift /remove /hoist | kaldırmak |
shield (k) | kalkan |
you are a shield | kalkansın |
chaos/confusion/uproar/turmoil/turbulece/anarchy /commotion | kargaşa |
against /opposite / before /towards +dative | karşı |
belt ( also for machines/cars) /strap /sling /band | kayış |
their belts /bands | kayışları |
to flee /escape /get away | kaçmak |
when he fled | kaçtığı zaman |
for himself (dat.) | kendine |
to set aside for oneself /to apropriate / to spare for oneself | kendine ayırmak |
to set aside time for oneself /yo have time for oneself | kendine zaman ayırmak |
who /which | ki |
that he doesn't get angry (let him not get angry) | ki öfkelenmesin |
Break the teeth of the wicked! | Kır kötülerin dişlerini! |
Break the teeth of the wicked! | Kır kötülerin dişlerini! |
you will break them | kıracaksın onları |
to break | kırmak |
coast /shore /edge /bank | kıyı |
let us tear off | koparalım |
let us tear off their bands | koparalım kayışlarını |
let us tear off their (reinforced) bands | koparalım onların kayışlarını |
to snatch /rip off / tear /cut off | koparmak |
fear | korku |
I have no fear from thousands of enemies surrounding me. | Korkum yok çevremi saran binlerce düşmandan |
I have no fear from thousands of enemies surrounding me. | Korkum yok çevremi saran binlerce düşmandan. |
I have no fear. | Korkum yok. |
with fear | korkuyla |
to run | koşmak |
king | kral |
against the king | krala karşı |
slave /servant /vassal | kul |
ear | kulak |
Hear my prayer! | Kulak ver duama! |
to lend one's ear /pay attention / harken /heed /listen carefully | kulak vermek |
to establish /build/set up / organize /put together | kurmak |
Rescue me! | Kurtar beni! |
to save /rescue | kurtarmak |
salvation | kurtuluş |
Salvation is in the Lord. (fact) | Kurtuluş RaB'dedir. |
Salvation is in the Lord. (fact) | Kurtuluş RaB'dedir. |
holy | kutsal |
my holy mountain | kutsal dağım |
onto my holy Mount Zion | kutsal dağım Siyon'a |
from His holy mountain | kutsal dağından |
bad /evil /wicked | kötü |
the bad ones/the evil ones | kötüler |
the wicked are not like this | kötüler böyle değil |
The wicked are not like this, they are like (they ressemble) chaff tossed by the wind. | kötüler böyle değil, rüzgârın savurduğu saman çöpüne benzerler. |
as for the way of the wicked, it leads to death | kötülerin yolu ise ölüme götürür |
the way of the wicked leads to death | kötülerin yolu ölüme götürür |
the counsel of the wicked | kötülerin öğüdü |
to walk in(with) the counsel of the wicked | kötülerin öğüdüyle yürümek |
Have mercy on me! | Lütfet bana! |
Have mercy on me! Hear my prayer! | Lütfet bana! Kulak ver duama! |
to have mercy | lütfetmek |
to be destroyed /to shipwreck /to be ruined | mahvolmak |
you get ruined | mahvolursunuz |
to anoint | meshetmek |
the king he anointed | meshettiği kral |
season | mevsim |
fruit | meyve |
heritage /inheritance | miras |
happy | mutlu |
property /possession | mülk |
as possession | mülk olarak |
music | müzik |
music leader | müzik şefi |
for the music leader | müzik şefi için |
what | ne |
how much | ne kadar |
how much has he increased | ne kadar çoğaldı |
How happy! | Ne mutlu |
How happy is the man(i) ! | Ne mutlu o insana |
How happy is the man(i) who doesn't sit among the mockers! | Ne mutlu o insana ki alaycıların arasında oturmaz. |
How happy is the man(i) who doesn't stand! | Ne mutlu o insana ki durmaz |
How happy is the man(i) who doesn't stand in the way of the sinners ! | Ne mutlu o insana ki günahkârların yolunda durmaz |
How happy is the man (i) who doesn't walk in the counsel of the wicked, who doesn't stand in the way of the sinners, who doesn't sit among the mockers. | Ne mutlu o insana ki kötülerin öğüdüyle yürümez, günahkârların yolunda durmaz, alaycıların arasında oturmaz. |
How happy is the man (i) who doesn't walk in the counsel of the wicked, who doesn't stand in the way of the sinners, who doesn't sit among the mockers. | Ne mutlu o insana ki kötülerin öğüdüyle yürümez, günahkârların yolunda durmaz, alaycıların arasında oturmaz. |
How happy is the man (i) who doesn't walk in the counsel of the wicked. | Ne mutlu o insana ki kötülerin öğüdüyle yürümez. |
How happy is the man(i) who doesn't walk ! | Ne mutlu o insana ki yürümez |
How happy are those who take refuge in Him! | Ne mutlu O'na sığınanlara! |
How happy are those who take refuge in Him! | Ne mutlu O'na sığınanlara! |
How happy are those who take refuge! | Ne mutlu sığınanlara! |
Whenever I call (if I call) | Ne zaman seslensem |
Whenever I call (if I call), He hears me. | Ne zaman seslensem duyar beni. |
until how long | ne zamana dek |
How long will you give your heart to vain things, run after lies? | Ne zamana dek boş şeylere gönül vereceksin, yalan peşinde koşacaksınız? |
How long will you give your heart to vain things? | Ne zamana dek boş şeylere gönül vereceksiniz? |
How long will you run after lies? | Ne zamana dek yalan peşinde koşacaksınız? |
Why | neden |
Why these peoples (h) set up unfounded (empty) arrangements? | Neden boş düzenler kurar bu halklar? |
Why these peoples (h) set up unfounded (empty) arrangements? | Neden boş düzenler kurar bu halklar? |
Why does he set up futile schemes? | Neden boş düzenler kurar? |
What is this turmoil? | Nedir bu kargaşa? |
What is this turmoil among the nations? | Nedir uluslar arasındaki bu kargaşa? |
What is this turmoil among the nations? | Nedir uluslar arasındaki bu kargaşa? |
that | o |
that man (i) | o insan |
He gives his fruit in its season | O meyvesini mevsiminde verir. |
he gives | o verir |
to take refuge in Him | O'na sığınmak |
as (of) /being /for | olarak |
I became | oldum |
there is no salvation for him | ona kurtuluş yok |
they | onlar |
them | onları |
their | onların |
with them | onlarla |
he is amused with/about them | onlarla eğleniyor |
upon it | onun üzerinde |
honour /pride | onur |
my honour | onurum |
You are my honour. | Onurum Sensin. |
You are my honour, the One lifting up my head. | Onurum, başımı yukarı kaldıran Sensin. |
you (pl) will turn my honour to shame | Onurumu utanca çevireceksiniz |
sitting (part pres act) | oturan |
to sit /live (stay) | oturmak |
he doesn't sit | oturmaz |
to seat /place /set | oturtmak |
his son Absalom | oğlu Avşalom |
when he fled from his son Absalom | oğlu Avşalom'dan kaçtığı zaman |
my son | oğlum |
Kiss the son, so that he doesn't get angry ! | Oğulu öpün ki öfkelenmesin ! |
Kiss the son, so that he doesn't get angry ! Otherwise you get ruined on your way, for his anger quickly flames up in a moment. | Oğulu öpün ki öfkelenmesin ! Yoksa izlediğiniz yolda mahvolursunuz, çünkü öfkesi bir anda alevleniverir. |
Kiss the son, so that he doesn't get angry ! Otherwise you get ruined on your way. | Oğulu öpün ki öfkelenmesin ! Yoksa izlediğiniz yolda mahvolursunuz. |
Kiss the son! | Oğulu öpün! |
to tear into pieces / smash /shatter / dash into pieces | parçalamak |
after /behind (p) | peşinde |
the Lord (last letter doubles if a case ending is attached!!!) | RaB |
The Lord is a support to me. (fact) /The Lord suports me. | RaB destektir bana. |
The Lord watches over the way of the righteous | RaB doğruların yolunu gözetir. |
The Lord has set his faithful servant aside for Himself. (fact) | RaB sadık kulunu kendine ayırtmıştır |
Serve the Lord | RaB'be hizmet edin! |
against the Lord | RaB'be karşı |
Serve the Lord with fear! | RaB'be korkuyla hizmet edin! |
Serve the Lord with fear! Rejoice with trembling! | RaB'be korkuyla hizmet edin! Titreyerek sevinin! |
Serve the Lord with fear! Rejoice with trembling! | RaB'be korkuyla hizmet edin! Titreyerek sevinin! |
I cry unto the Lord. | RaB'be seslenirim. |
I cry unto the Lord. He answers me from His holy mountain. | RaB'be seslenirim. Yanıtlar beni kutsal dağından. |
I cry unto the Lord. He answers me from His holy mountain. | RaB'be seslenirim. Yanıtlar beni kutsal dağından. |
against the Lord and the king he has anointed | RaB'be ve meshettiği krala karşı |
the declaration of the Lord | RaB'bin bildirisi |
I will announce the declaration of the Lord | RaB'bin bildirisini ilan edeceğim |
I will announce the declaration of the Lord: He said to me:'You are my son. Today I became a father to you.' | RaB'bin bildirisini ilan edeceğim : Bana, 'Sen benim oğlumsun' dedi, 'Bugün ben sana baba oldum.' |
I will announce the declaration of the Lord: He said to me:'You are my son. Today I became a father to you.' | RaB'bin bildirisini ilan edeceğim : Bana, 'Sen benim oğlumsun' dedi, 'Bugün ben sana baba oldum.' |
the law of the Lord | RaBbin yasası |
from the law of the Lord | RaBbin yasasından |
wind | rüzgâr |
that is tossed by the wind | rüzgârın savurduğu |
chaff tossed by the wind | rüzgârın savurduğu saman çöpü |
They are like (they ressemble) chaff tossed by the wind | rüzgârın savurduğu saman çöpüne benzerler |
loyal /faithful /devoted | sadık |
his faithful servant | sadık kulu |
to tie up/to band together /to form ranks | saf bağlamak |
straw | saman |
one straw / chaff | saman çöpü |
let me give you the ends of the earth as possession | sana mülk olarak yeryüzünün dört bucağını vereyim |
When I call to you | Sana seslenince |
When I call to you, answer me! | Sana seslenince yanıtla beni! |
let me give you | sana vereyim |
to surround /encircle | sarmak |
to hurl /swing /fling /throw out /chuck(s) | savurmak |
long-necked string instrument /long-necked luthe /Bağlama /reed | saz |
you are my son | sen benim oğlumsun |
to call /cry /shout (s) | seslenmek |
Rejoice! | Sevinin! |
to rejoice /be happy /be glad | sevinmek |
trouble/hardship /difficulty /boredom | sıkıntı |
when I am in trouble (when I fall into trouble) | sıkıntıya düştüğümde |
Zion | Siyon |
onto Zion | Siyon'a |
those who take refuge | sığınanlar |
to take refuge /to shelter /to harbor | sığınmak |
to fade /wither | solmak |
then /after | sonra |
then he warns them | sonra uyarıyor onları |
then he warns them angrily | sonra öfkeyle uyarıyor onları |
Then He warns them angrily, He terrifies them in his wrath. | Sonra öfkeyle uyarıyor onları, gazabıyla dehşete düşürüyor. |
God (t) | Tanrı |
in the presence of God /in God | Tanrı katında |
There is no salvation for him in God. | Tanrı katında ona kurtuluş yok. |
wire /fiber /chord /string | tel |
wired /stringed | telli |
with stringed long-necked luthes | telli sazlarla |
to tremble (constantly) | titremek |
(with/by) trembling | titreyerek |
Rejoice with trembling! | Titreyerek sevinin! |
group / gathering /community | topluluk |
nation / people | ulus |
this turmoil among the nations | uluslar arasındaki bu kargaşa |
you (pl) will turn to shame | utanca çevireceksiniz |
to turn to shame | utanca çevirmek |
shame | utanç |
I wake up (and) get up. | Uyanır kalkarım. |
I wake up | uyanırım |
to wake up | uyanmak |
he warns | uyarıyor |
to warn | uyarmak |
to sleep | uyumak |
and | ve |
and he thinks deeply upon it/he meditates upon it night and day | ve gece gündüz onun üzerinde derin derin düşünür |
and he says:'I have set my King on my holy Mount Zion.' | Ve, 'Ben kralımı kutsal dağım Siyon'a oturttum.' diyor. |
And he says:'I have set my King on my holy Mount Zion. | Ve, 'Ben kralımı kutsal dağım Siyon'a oturttum.' diyor. |
and he said:'I have set my King' | Ve, 'Ben kralımı oturttum' diyor. |
to give | vermek |
Strike the jaw of all my enemies! | Vur bütün düşmanlarımın çenesine! |
Strike the jaw of all my enemies! | Vur bütün düşmanlarımın çenesine! |
to beat/hit (once) (+Dat.!) | vurmak |
oh Lord (y.) | ya RaB |
Oh (y) Lord arise! | Ya RaB kalk! |
Oh (y) Lord arise! O (e) God, rescue me! | Ya RaB kalk! Ey Tanrı, kurtar beni! |
Oh (y) Lord arise! O (e) God, rescue me! | Ya RaB kalk! Ey Tanrı, kurtar beni! |
Oh Lord (y.), how much my enemies have increased! | Ya RaB, düşmanlarım ne kadar çoğaldı! |
Oh Lord (y.), how much my enemies have increased! Especially those rising up against me. | Ya RaB, düşmanlarım ne kadar çoğaldı! Hele bana karşı ayaklananlar. |
Oh Lord (y.), how much my enemies have increased! Especially those rising up against me. | Ya RaB, düşmanlarım ne kadar çoğaldı! Hele bana karşı ayaklananlar. |
lie | yalan |
answer (y) me | yanıtla beni |
to answer (y.) | yanıtlamak |
He answers (y) me from His holy mountain. | Yanıtlar beni kutsal dağından. |
He answers (y) me. | Yanıtlar beni. |
to do /make | yapmak |
leaf | yaprak |
His leaves (sg) never wither. | Yaprağı hiç solmaz. |
that he does | yaptığı |
every work that he does | yaptığı her işi |
every work that he does succeeds | yaptığı her işi başarır |
to judge /to try (in court) | yargılamak |
when he is tried | yargılanınca |
to be judged/tried | yargılanmak |
a judge | yargıç |
law | yasa |
I lie down (and) sleep | Yatar uyurum |
I lie down (and) sleep. I wake up (and) get up. | Yatar uyurum. Uyanır kalkarım. |
I lie down (and) sleep. I wake up (and) get up. The Lord supports me. | Yatar uyurum. Uyanır kalkarım. RaB destektir bana. |
I lie down (and) sleep. I wake up (and) get up. The Lord supports me. | Yatar uyurum. Uyanır kalkarım. RaB destektir bana. |
I lie down /I go to sleep | yatarım |
to lie (down) /to go to bed | yatmak |
to write | yazmak |
place | yer |
earth /world /surface (y) | yeryüzü |
the four corners of the earth /the uttermost corners of the World / the ends of the earth | yeryüzünün dört bucağı |
if not /otherwise | yoksa |
otherwise you get ruined on your way | yoksa izlediğiniz yolda mahvolursunuz |
way | yol |
up /upwards | yukarı |
to lift up /to raise | yukarı kaldırmak |
to walk | yürümek |
he doesn't walk | yürümez |
He doesn't walk, he doesn't stand, he doesn't sit. | Yürümez, durmaz, oturmaz. |
pleasure | zevk |
he takes pleasure in | zevk alır |
to enjoy /delight /take pleasure in | zevk almak |
he takes his pleasure in | zevkini alır |
he takes his pleasure in the law of the Lord | zevkini RaBbin yasasından alır |
chin /jaw | çene |
surrounding / environment / perimeter/periphery / circumference /circle | çevre |
around me | çevremde |
surrounding me (my environment) (part. pres.) | çevremi saran |
to surround me (my environment) | çevremi sarmak |
club /cudgel /rod | çomak |
to increase /to multiply (fig.) | çoğalmak |
earthenware pot | çömlek |
to dash into pieces like earthenware | çömlek gibi parçalamak |
You will dash them into pieces like earthenware | çömlek gibi parçalayacaksın |
because /for | çünkü |
For the Lord watches over the way of the righteous, as for the way of the wicked, it leads to death. | Çünkü RAB doğruların yolunu gözetir, kötülerin yolu ise ölüme götürür. |
For the Lord watches over the way of the righteous, as for the way of the wicked, it leads to death. | Çünkü RAB doğruların yolunu gözetir, kötülerin yolu ise ölüme götürür. |
For the Lord watches over the way of the righteous | Çünkü RaB doğruların yolunu gözetir. |
for his anger quickly flames up in a moment | çünkü öfkesi bir anda alevleniverir |
anger | öfke |
to get angry | öfkelenmek |
his anger | öfkesi |
his anger quickly flames up | öfkesi alevleniverir |
angrily | öfkeyle |
death | ölüm |
to lead to death | ölüme götürmek |
leader (ö) | önder |
to kiss | öpmek |
kiss! | öpün! |
advice /counsel | öğüt |
off (our back) /from upon us | üzerimizden |
on top of / on | üzerinde |
from on top /over /off (one's back) | üzerinden |
chef /supervisor | şef |