Reading Turkish - Mezmurlar

QuestionAnswer
'Let's tear off their bands!' they say.
'Koparalım onların kayışlarını!' diyorlar.
'Let's tear off their bands!' they say. 'Let's throw off their bonds!'
'Koparalım onların kayışlarını!' diyorlar. 'Atalım üzerimizden bağlarını!'
'Let's tear off their bands!' they say. 'Let's throw off their bonds!'
'Koparalım onların kayışlarını!' diyorlar. 'Atalım üzerimizden bağlarını!'
fair /just /righteous
adil
my righteous God
adil Tanrım
stream
akarsu
to ressemble a tree planted at the river side
akarsu kıyılarına dikilmiş ağaca benzemek
a tree planted by the river banks
akarsu kıyılarına dikilmiş ağaç
river bank
akarsu kıyısı
planted by the river bank
akarsu kıyısına dikilmiş
smart /intelligent /clever /wise
akıllı
Be wise!
Akıllı olun!
he cannot be acquitted
aklanamaz
to be acquitted
aklanmak
mockers
alaycılar
in the midst of the mockers
alaycıların arasında
to quickly flame up
alevlenivermek
to flare up /to blaze up (fire)
alevlenmek
But You oh (y) Lord, You are a shield around me.
Ama Sen ya RaB, çevremde kalkansın.
But You oh (y) Lord, You are a shield around me. You are my honour, the One lifting up my head.
Ama Sen ya RaB, çevremde kalkansın. Onurum, başımı yukarı kaldıran Sensin.
But you, oh (y) Lord
Ama Sen, ya RaB
But you oh (y) Lord are a shield.
Ama Sen, ya RaB kalkansın.
moment
an
but /however /yet /nevertheless /lediglich
ancak
But he takes his pleasure in the law of the Lord and meditates upon it night and day.
Ancak zevkini RaBbin yasasından alır ve gece gündüz onun üzerinde derin derin düşünür.
But he takes his pleasure in the law of the Lord and meditates upon it night and day.
Ancak zevkini RaBbin yasasından alır ve gece gündüz onun üzerinde derin derin düşünür.
between /in the midst of / among
arasında
that is among
arasındaki
let's throw
atalım
Let's throw off their bonds!
Atalım üzerimizden bağlarını!
to throw
atmak
Absalom
Avşalom
those who rise up (against)
ayaklananlar
to riot /to mutiny / to protest against /revolt /rebel /to rise up (against)
ayaklanmak
to seperate /set apart
ayırmak
tree
ağaç
father
baba
he said to me
bana dedi
against me
bana karşı
He said to me:'You are my son.'
Bana, 'Sen benim oğlumsun.' dedi.
He said to me:'You are my son. Today I became a father to you.'
Bana, 'Sen benim oğlumsun.' dedi. 'Bugün ben sana baba oldum.
bond /link /tie
bağ
their ties
bağları
head
baş
it succeeds
başarır
to succeed
başarmak
my head
başım
the one lifting up my head
başımı yukarı kaldıran
You are the one lifting up my head.
Başımı yukarı kaldıran Sensin.
I have set my King
Ben kralımı oturttum
I have set
Ben oturttum
I became a father to you.
ben sana baba oldum
from me
benden
for me
benim için
to ressemble
benzemek
they ressemble
benzerler
blessing / abundance
bereket
your blessing
bereketin
announcement /notification/proclamation/report
bildiri
Know that the Lord has set His faithful servant aside for Himself.
Bilin ki RaB sadık kulunu kendine ayırmıştır.
Know that the Lord has set His faithful servant aside for Himself. Whenever I call He hears me.
Bilin ki RaB sadık kulunu kendine ayırmıştır. Ne zaman seslensem duyar beni.
know!
bilin!
to know (something)
bilmek
thousand
bin
thousands
binlerce
thousands of enemies
binlerce düşman
from thousands of enemies
binlerce düşmandan
in one moment /on a sudden/in a flash /in a wink
bir anda
to join /unite /ally
birleşmek
many /most of them
birçoğu
Many of them say for me :
Birçoğu benim için: diyor.
Many of them say for me : 'There is no salvation for him in God.'
Birçoğu benim için: 'Tanrı katında ona kurtuluş yok.' diyor.
Many of them say for me : 'There is no salvation for him in God.'
Birçoğu benim için: 'Tanrı katında ona kurtuluş yok.' diyor.
empty /futile/idle/unfounded
boş
futile schemes
boş düzenler
vain things
boş şeyler
What is this /what is it
Bu ne(dir) ?
therefore /for this (reason) /because of this/that's why /accordingly
bu yüzden
Therefore the sinners cannot be acquitted when they are judged, they cannot find a place in the community of the righteous.
Bu yüzden yargılanınca aklanamaz, doğrular topluluğunda yer bulamaz günahkârlar.
therefore when he is judged, he cannot be acquitted
Bu yüzden yargılanınca aklanamaz.
parish /district /corner
bucak
today
bugün
Today I became a father to you.
Bugün ben sana baba oldum.
he cannot find
bulamaz
to find
bulmak
such /like this
böyle
such /suchlike
böylesi
Such is like a tree planted by the riverside (such ressembles...)
böylesi akarsu kıyılarına dikilmiş ağaca benzer
Such is like a tree planted by the riverside (such ressembles...), he gives his fruit in its season, his leaves never wither, every work that he does succeeds.
Böylesi akarsu kıyılarına dikilmiş ağaca benzer, meyvesini mevsiminde verir, yaprağı hiç solmaz. Yaptığı her işi başarır.
Such is like a tree planted by the riverside (such ressembles...), he gives his fruit in its season, his leaves never wither, every work that he does succeeds.
Böylesi akarsu kıyılarına dikilmiş ağaca benzer, meyvesini mevsiminde verir, yaprağı hiç solmaz. Yaptığı her işi başarır.
all (b)
bütün
all (b) my enemies
bütün düşmanlarım
David
Davut
a psalm that David wrote when he fled
Davut'un kaçtığı zaman yazdığı mezmur
David's psalm
Davut'un mezmuru
a psalm that David wrote when he fled from his son Absalom
Davut'un oğlu Avşalom'dan kaçtığı zaman yazdığı mezmur
A psalm that David wrote when he fled from his son Absalom.
Davut'un oğlu Avşalom'dan kaçtığı zaman yazdığı mezmur
a psalm that David wrote
Davut'un yazdığı mezmur
mountain
dağ
horror
dehşet
to horrify s.o./to terrify someone /make someone's blood curdle /make someone's hair stand on edges
dehşete düşürmek
to say (d)
demek
iron
demir
iron rod
demir çomak
you will break them with an iron rod
demir çomakla kıracaksın onları
You will break them with an iron rod. You will dash them into pieces like earthenware.
Demir çomakla kıracaksın onları. Çömlek gibi parçalayacaksın.
deeply
derin derin
he thinks deeply
derin derin düşünür
lesson
ders
Learn a lesson!
Ders alın!
to take lessons from /to learn a lesson
ders almak
support
destek
is/are not
değil
planted /standing
dikilmiş
wish from me /ask of me
dile benden
ask of me, let me give you the nations for inheritance
dile benden sana miras olarak ulusları vereyim
ask of me, let me give you the nations for inheritance, the ends of the earth as your possession
Dile benden, sana miras olarak ulusları, mülk olarak yeryüzünün dört bucağını vereyim.
Ask of me, let me give you the nations for inheritance, the ends of the earth as your possession.
Dile benden, sana miras olarak ulusları, mülk olarak yeryüzünün dört bucağını vereyim.
ask of me, let me give you
dile benden, sana vereyim
ask of me, let me give you the ends of the earth
dile benden, sana yeryüzünün dört bucağını vereyim
to wish /beg /desire
dilemek
they say (d)
diyorlar
tooth
diş
correct /right
doğru
the righteous
doğrular
the community of the righteous
doğrular topluluğu
The sinners cannot find a place in the community of the righteous.
doğrular topluluğunda yer bulamaz günahkârlar.
to find a place in the community of righteous
doğrular topluluğunda yer bulmak
prayer
dua
my prayer
duam
to my prayer
duama
to stand /stop
durmak
He doesn't stand
durmaz
He hears me.
Duyar beni.
to hear
duymak
four
dört
world /earth
dünya
world leaders
dünya önderleri
the kings of the earth
dünyanın kralları
the kings of the earth form ranks
dünyanın kralları saf bağlıyor
The kings of the earth form ranks, the rulers ally against the Lord and the king he has anointed.
Dünyanın kralları saf bağlıyor, Hükümdarlar birleşiyor RAB'be ve meshettiği krala karşı.
order /scheme /layout /arrangement
düzen
enemy
düşman
my enemies
düşmanlarım
the jaws of my enemies
düşmanlarımın çenesi
to fall
düşmek
to think
düşünmek
to let fall / cause to fall
düşürmek
o (adressing s. o.)
ey
O (e) my righteous God!
Ey adil Tanrım!
O world leaders, learn a lesson!
Ey dünya önderleri, ders alın!
You people
Ey insanlar
How long will you people turn my honour to shame?
Ey insanlar, ne zamana dek onurumu utanca çevireceksiniz?
o kings
ey krallar
O kings, be wise!
Ey krallar, akıllı olun!
O kings, be wise! O world leaders, learn a lesson!
Ey krallar, akıllı olun! Ey dünya önderleri, ders alın!
O (e) God, rescue me!
Ey Tanrı, kurtar beni!
Relieve (f) me when I fall into trouble! Have mercy on me! Hear my prayer!
Ferahlat beni sıkıntıya düştüğümde! Lütfet bana! Kulak ver duama!
Relieve (f) me when I fall into trouble!
Ferahlat beni sıkıntıya düştüğümde.
Refresh /relieve (f) me!
Ferahlat beni!
to refresh /relieve(f)
ferahlatmak
with /by/in his wrath
gazabıyla
he terrifies them in his wrath and says
gazabıyla dehşete düşürüyor ve diyor
wrath /rage /fury
gazap
night
gece
night and day (more frequently used)
gece gündüz
sky /heaven
gök
the heavens
gökler
in the heavens
göklerde
the Lord sitting in the heavens
göklerde oturan RaB
the Lord sitting in the heavens is laughing
göklerde oturan RaB gülüyor
The Lord sitting in the heavens is laughing. He is amused about them.
Göklerde oturan RaB gülüyor. Onlarla eğleniyor.
The Lord sitting in the heavens is laughing. He is amused about them.
Göklerde oturan RaB gülüyor. Onlarla eğleniyor.
heart /soul (g)
gönül
to give heart to /to lose one's heart to
gönül vermek
to lead to /to take away to
götürmek
he leads to
götürür
to guard / watch over / oversee /tend
gözetmek
to laugh
gülmek
he is laughing
gülüyor
day
gün
sin
günah
sinner
günahkâr
the sinners cannot find a place
günahkârlar yer bulamaz
the way of the sinners
günahkârların yolu
in the way of the sinners
günahkârların yolunda
He doesn't stand /stop in the way of the sinners.
günahkârların yolunda durmaz
day time
gündüz
day and night (as in the anatolian folksong 'Uzun ince bir yoldayım'
gündüz gece
people /folk (h)
halk
upon your people (h)
halkının üzerinde
May your blessing be upon your people!
Halkının üzerinde olsun bereketin!
May your blessing be upon your people!
Halkının üzerinde olsun bereketin!
especially / particularly /above all
hele
especially those rising up against me
hele bana karşı ayaklananlar
every
her
all his work
her işi
to serve
hizmet etmek
never
hiç
monarch /ruler
hükümdar
the rulers ally
hükümdarlar birleşiyor
the rulers ally against the Lord and the king he has anointed
hükümdarlar birleşiyor RaBbe ve meshettiği krala karşı
I will announce
ilan edeceğim
to announce /declare /publish /proclaim
ilan etmek
to have fun with /to be amused about
ile eğlenmek
man /human /human being
insan
as for /as to /if
ise
on the the way that you follow /on your way
izlediğiniz yolda
you get ruined on your way
izlediğiniz yolda mahvolursunuz
to watch (i) /to follow /pursue
izlemek
work /affair /business
his work
işi
to lift /remove /hoist
kaldırmak
shield (k)
kalkan
you are a shield
kalkansın
chaos/confusion/uproar/turmoil/turbulece/anarchy /commotion
kargaşa
against /opposite / before /towards +dative
karşı
belt ( also for machines/cars) /strap /sling /band
kayış
their belts /bands
kayışları
to flee /escape /get away
kaçmak
when he fled
kaçtığı zaman
for himself (dat.)
kendine
to set aside for oneself /to apropriate / to spare for oneself
kendine ayırmak
to set aside time for oneself /yo have time for oneself
kendine zaman ayırmak
who /which
ki
that he doesn't get angry (let him not get angry)
ki öfkelenmesin
Break the teeth of the wicked!
Kır kötülerin dişlerini!
Break the teeth of the wicked!
Kır kötülerin dişlerini!
you will break them
kıracaksın onları
to break
kırmak
coast /shore /edge /bank
kıyı
let us tear off
koparalım
let us tear off their bands
koparalım kayışlarını
let us tear off their (reinforced) bands
koparalım onların kayışlarını
to snatch /rip off / tear /cut off
koparmak
fear
korku
I have no fear from thousands of enemies surrounding me.
Korkum yok çevremi saran binlerce düşmandan
I have no fear from thousands of enemies surrounding me.
Korkum yok çevremi saran binlerce düşmandan.
I have no fear.
Korkum yok.
with fear
korkuyla
to run
koşmak
king
kral
against the king
krala karşı
slave /servant /vassal
kul
ear
kulak
Hear my prayer!
Kulak ver duama!
to lend one's ear /pay attention / harken /heed /listen carefully
kulak vermek
to establish /build/set up / organize /put together
kurmak
Rescue me!
Kurtar beni!
to save /rescue
kurtarmak
salvation
kurtuluş
Salvation is in the Lord. (fact)
Kurtuluş RaB'dedir.
Salvation is in the Lord. (fact)
Kurtuluş RaB'dedir.
holy
kutsal
my holy mountain
kutsal dağım
onto my holy Mount Zion
kutsal dağım Siyon'a
from His holy mountain
kutsal dağından
bad /evil /wicked
kötü
the bad ones/the evil ones
kötüler
the wicked are not like this
kötüler böyle değil
The wicked are not like this, they are like (they ressemble) chaff tossed by the wind.
kötüler böyle değil, rüzgârın savurduğu saman çöpüne benzerler.
as for the way of the wicked, it leads to death
kötülerin yolu ise ölüme götürür
the way of the wicked leads to death
kötülerin yolu ölüme götürür
the counsel of the wicked
kötülerin öğüdü
to walk in(with) the counsel of the wicked
kötülerin öğüdüyle yürümek
Have mercy on me!
Lütfet bana!
Have mercy on me! Hear my prayer!
Lütfet bana! Kulak ver duama!
to have mercy
lütfetmek
to be destroyed /to shipwreck /to be ruined
mahvolmak
you get ruined
mahvolursunuz
to anoint
meshetmek
the king he anointed
meshettiği kral
season
mevsim
fruit
meyve
heritage /inheritance
miras
happy
mutlu
property /possession
mülk
as possession
mülk olarak
music
müzik
music leader
müzik şefi
for the music leader
müzik şefi için
what
ne
how much
ne kadar
how much has he increased
ne kadar çoğaldı
How happy!
Ne mutlu
How happy is the man(i) !
Ne mutlu o insana
How happy is the man(i) who doesn't sit among the mockers!
Ne mutlu o insana ki alaycıların arasında oturmaz.
How happy is the man(i) who doesn't stand!
Ne mutlu o insana ki durmaz
How happy is the man(i) who doesn't stand in the way of the sinners !
Ne mutlu o insana ki günahkârların yolunda durmaz
How happy is the man (i) who doesn't walk in the counsel of the wicked, who doesn't stand in the way of the sinners, who doesn't sit among the mockers.
Ne mutlu o insana ki kötülerin öğüdüyle yürümez, günahkârların yolunda durmaz, alaycıların arasında oturmaz.
How happy is the man (i) who doesn't walk in the counsel of the wicked, who doesn't stand in the way of the sinners, who doesn't sit among the mockers.
Ne mutlu o insana ki kötülerin öğüdüyle yürümez, günahkârların yolunda durmaz, alaycıların arasında oturmaz.
How happy is the man (i) who doesn't walk in the counsel of the wicked.
Ne mutlu o insana ki kötülerin öğüdüyle yürümez.
How happy is the man(i) who doesn't walk !
Ne mutlu o insana ki yürümez
How happy are those who take refuge in Him!
Ne mutlu O'na sığınanlara!
How happy are those who take refuge in Him!
Ne mutlu O'na sığınanlara!
How happy are those who take refuge!
Ne mutlu sığınanlara!
Whenever I call (if I call)
Ne zaman seslensem
Whenever I call (if I call), He hears me.
Ne zaman seslensem duyar beni.
until how long
ne zamana dek
How long will you give your heart to vain things, run after lies?
Ne zamana dek boş şeylere gönül vereceksin, yalan peşinde koşacaksınız?
How long will you give your heart to vain things?
Ne zamana dek boş şeylere gönül vereceksiniz?
How long will you run after lies?
Ne zamana dek yalan peşinde koşacaksınız?
Why
neden
Why these peoples (h) set up unfounded (empty) arrangements?
Neden boş düzenler kurar bu halklar?
Why these peoples (h) set up unfounded (empty) arrangements?
Neden boş düzenler kurar bu halklar?
Why does he set up futile schemes?
Neden boş düzenler kurar?
What is this turmoil?
Nedir bu kargaşa?
What is this turmoil among the nations?
Nedir uluslar arasındaki bu kargaşa?
What is this turmoil among the nations?
Nedir uluslar arasındaki bu kargaşa?
that
o
that man (i)
o insan
He gives his fruit in its season
O meyvesini mevsiminde verir.
he gives
o verir
to take refuge in Him
O'na sığınmak
as (of) /being /for
olarak
I became
oldum
there is no salvation for him
ona kurtuluş yok
they
onlar
them
onları
their
onların
with them
onlarla
he is amused with/about them
onlarla eğleniyor
upon it
onun üzerinde
honour /pride
onur
my honour
onurum
You are my honour.
Onurum Sensin.
You are my honour, the One lifting up my head.
Onurum, başımı yukarı kaldıran Sensin.
you (pl) will turn my honour to shame
Onurumu utanca çevireceksiniz
sitting (part pres act)
oturan
to sit /live (stay)
oturmak
he doesn't sit
oturmaz
to seat /place /set
oturtmak
his son Absalom
oğlu Avşalom
when he fled from his son Absalom
oğlu Avşalom'dan kaçtığı zaman
my son
oğlum
Kiss the son, so that he doesn't get angry !
Oğulu öpün ki öfkelenmesin !
Kiss the son, so that he doesn't get angry ! Otherwise you get ruined on your way, for his anger quickly flames up in a moment.
Oğulu öpün ki öfkelenmesin ! Yoksa izlediğiniz yolda mahvolursunuz, çünkü öfkesi bir anda alevleniverir.
Kiss the son, so that he doesn't get angry ! Otherwise you get ruined on your way.
Oğulu öpün ki öfkelenmesin ! Yoksa izlediğiniz yolda mahvolursunuz.
Kiss the son!
Oğulu öpün!
to tear into pieces / smash /shatter / dash into pieces
parçalamak
after /behind (p)
peşinde
the Lord (last letter doubles if a case ending is attached!!!)
RaB
The Lord is a support to me. (fact) /The Lord suports me.
RaB destektir bana.
The Lord watches over the way of the righteous
RaB doğruların yolunu gözetir.
The Lord has set his faithful servant aside for Himself. (fact)
RaB sadık kulunu kendine ayırtmıştır
Serve the Lord
RaB'be hizmet edin!
against the Lord
RaB'be karşı
Serve the Lord with fear!
RaB'be korkuyla hizmet edin!
Serve the Lord with fear! Rejoice with trembling!
RaB'be korkuyla hizmet edin! Titreyerek sevinin!
Serve the Lord with fear! Rejoice with trembling!
RaB'be korkuyla hizmet edin! Titreyerek sevinin!
I cry unto the Lord.
RaB'be seslenirim.
I cry unto the Lord. He answers me from His holy mountain.
RaB'be seslenirim. Yanıtlar beni kutsal dağından.
I cry unto the Lord. He answers me from His holy mountain.
RaB'be seslenirim. Yanıtlar beni kutsal dağından.
against the Lord and the king he has anointed
RaB'be ve meshettiği krala karşı
the declaration of the Lord
RaB'bin bildirisi
I will announce the declaration of the Lord
RaB'bin bildirisini ilan edeceğim
I will announce the declaration of the Lord: He said to me:'You are my son. Today I became a father to you.'
RaB'bin bildirisini ilan edeceğim : Bana, 'Sen benim oğlumsun' dedi, 'Bugün ben sana baba oldum.'
I will announce the declaration of the Lord: He said to me:'You are my son. Today I became a father to you.'
RaB'bin bildirisini ilan edeceğim : Bana, 'Sen benim oğlumsun' dedi, 'Bugün ben sana baba oldum.'
the law of the Lord
RaBbin yasası
from the law of the Lord
RaBbin yasasından
wind
rüzgâr
that is tossed by the wind
rüzgârın savurduğu
chaff tossed by the wind
rüzgârın savurduğu saman çöpü
They are like (they ressemble) chaff tossed by the wind
rüzgârın savurduğu saman çöpüne benzerler
loyal /faithful /devoted
sadık
his faithful servant
sadık kulu
to tie up/to band together /to form ranks
saf bağlamak
straw
saman
one straw / chaff
saman çöpü
let me give you the ends of the earth as possession
sana mülk olarak yeryüzünün dört bucağını vereyim
When I call to you
Sana seslenince
When I call to you, answer me!
Sana seslenince yanıtla beni!
let me give you
sana vereyim
to surround /encircle
sarmak
to hurl /swing /fling /throw out /chuck(s)
savurmak
long-necked string instrument /long-necked luthe /Bağlama /reed
saz
you are my son
sen benim oğlumsun
to call /cry /shout (s)
seslenmek
Rejoice!
Sevinin!
to rejoice /be happy /be glad
sevinmek
trouble/hardship /difficulty /boredom
sıkıntı
when I am in trouble (when I fall into trouble)
sıkıntıya düştüğümde
Zion
Siyon
onto Zion
Siyon'a
those who take refuge
sığınanlar
to take refuge /to shelter /to harbor
sığınmak
to fade /wither
solmak
then /after
sonra
then he warns them
sonra uyarıyor onları
then he warns them angrily
sonra öfkeyle uyarıyor onları
Then He warns them angrily, He terrifies them in his wrath.
Sonra öfkeyle uyarıyor onları, gazabıyla dehşete düşürüyor.
God (t)
Tanrı
in the presence of God /in God
Tanrı katında
There is no salvation for him in God.
Tanrı katında ona kurtuluş yok.
wire /fiber /chord /string
tel
wired /stringed
telli
with stringed long-necked luthes
telli sazlarla
to tremble (constantly)
titremek
(with/by) trembling
titreyerek
Rejoice with trembling!
Titreyerek sevinin!
group / gathering /community
topluluk
nation / people
ulus
this turmoil among the nations
uluslar arasındaki bu kargaşa
you (pl) will turn to shame
utanca çevireceksiniz
to turn to shame
utanca çevirmek
shame
utanç
I wake up (and) get up.
Uyanır kalkarım.
I wake up
uyanırım
to wake up
uyanmak
he warns
uyarıyor
to warn
uyarmak
to sleep
uyumak
and
ve
and he thinks deeply upon it/he meditates upon it night and day
ve gece gündüz onun üzerinde derin derin düşünür
and he says:'I have set my King on my holy Mount Zion.'
Ve, 'Ben kralımı kutsal dağım Siyon'a oturttum.' diyor.
And he says:'I have set my King on my holy Mount Zion.
Ve, 'Ben kralımı kutsal dağım Siyon'a oturttum.' diyor.
and he said:'I have set my King'
Ve, 'Ben kralımı oturttum' diyor.
to give
vermek
Strike the jaw of all my enemies!
Vur bütün düşmanlarımın çenesine!
Strike the jaw of all my enemies!
Vur bütün düşmanlarımın çenesine!
to beat/hit (once) (+Dat.!)
vurmak
oh Lord (y.)
ya RaB
Oh (y) Lord arise!
Ya RaB kalk!
Oh (y) Lord arise! O (e) God, rescue me!
Ya RaB kalk! Ey Tanrı, kurtar beni!
Oh (y) Lord arise! O (e) God, rescue me!
Ya RaB kalk! Ey Tanrı, kurtar beni!
Oh Lord (y.), how much my enemies have increased!
Ya RaB, düşmanlarım ne kadar çoğaldı!
Oh Lord (y.), how much my enemies have increased! Especially those rising up against me.
Ya RaB, düşmanlarım ne kadar çoğaldı! Hele bana karşı ayaklananlar.
Oh Lord (y.), how much my enemies have increased! Especially those rising up against me.
Ya RaB, düşmanlarım ne kadar çoğaldı! Hele bana karşı ayaklananlar.
lie
yalan
answer (y) me
yanıtla beni
to answer (y.)
yanıtlamak
He answers (y) me from His holy mountain.
Yanıtlar beni kutsal dağından.
He answers (y) me.
Yanıtlar beni.
to do /make
yapmak
leaf
yaprak
His leaves (sg) never wither.
Yaprağı hiç solmaz.
that he does
yaptığı
every work that he does
yaptığı her işi
every work that he does succeeds
yaptığı her işi başarır
to judge /to try (in court)
yargılamak
when he is tried
yargılanınca
to be judged/tried
yargılanmak
a judge
yargıç
law
yasa
I lie down (and) sleep
Yatar uyurum
I lie down (and) sleep. I wake up (and) get up.
Yatar uyurum. Uyanır kalkarım.
I lie down (and) sleep. I wake up (and) get up. The Lord supports me.
Yatar uyurum. Uyanır kalkarım. RaB destektir bana.
I lie down (and) sleep. I wake up (and) get up. The Lord supports me.
Yatar uyurum. Uyanır kalkarım. RaB destektir bana.
I lie down /I go to sleep
yatarım
to lie (down) /to go to bed
yatmak
to write
yazmak
place
yer
earth /world /surface (y)
yeryüzü
the four corners of the earth /the uttermost corners of the World / the ends of the earth
yeryüzünün dört bucağı
if not /otherwise
yoksa
otherwise you get ruined on your way
yoksa izlediğiniz yolda mahvolursunuz
way
yol
up /upwards
yukarı
to lift up /to raise
yukarı kaldırmak
to walk
yürümek
he doesn't walk
yürümez
He doesn't walk, he doesn't stand, he doesn't sit.
Yürümez, durmaz, oturmaz.
pleasure
zevk
he takes pleasure in
zevk alır
to enjoy /delight /take pleasure in
zevk almak
he takes his pleasure in
zevkini alır
he takes his pleasure in the law of the Lord
zevkini RaBbin yasasından alır
chin /jaw
çene
surrounding / environment / perimeter/periphery / circumference /circle
çevre
around me
çevremde
surrounding me (my environment) (part. pres.)
çevremi saran
to surround me (my environment)
çevremi sarmak
club /cudgel /rod
çomak
to increase /to multiply (fig.)
çoğalmak
earthenware pot
çömlek
to dash into pieces like earthenware
çömlek gibi parçalamak
You will dash them into pieces like earthenware
çömlek gibi parçalayacaksın
because /for
çünkü
For the Lord watches over the way of the righteous, as for the way of the wicked, it leads to death.
Çünkü RAB doğruların yolunu gözetir, kötülerin yolu ise ölüme götürür.
For the Lord watches over the way of the righteous, as for the way of the wicked, it leads to death.
Çünkü RAB doğruların yolunu gözetir, kötülerin yolu ise ölüme götürür.
For the Lord watches over the way of the righteous
Çünkü RaB doğruların yolunu gözetir.
for his anger quickly flames up in a moment
çünkü öfkesi bir anda alevleniverir
anger
öfke
to get angry
öfkelenmek
his anger
öfkesi
his anger quickly flames up
öfkesi alevleniverir
angrily
öfkeyle
death
ölüm
to lead to death
ölüme götürmek
leader (ö)
önder
to kiss
öpmek
kiss!
öpün!
advice /counsel
öğüt
off (our back) /from upon us
üzerimizden
on top of / on
üzerinde
from on top /over /off (one's back)
üzerinden
chef /supervisor
şef