| the obligator (a controlling person in this story) | obligatör |
| one of his eyebrows /one eyebrow | bir kaşı |
| to lift | kaldırmak |
| The obligator raised an eyebrow | Obligatör bir kaşını kaldırdı. |
| (by) raising | kaldırarak |
| The obligator turned raising one eyebrow. | Obligatör bir kaşını kaldırarak döndü. |
| to draw | çizmek |
| to underline | altını çizmek |
| as if | sanki |
| as if to underline | sanki altını çizmek için |
| to do/make | yapmak |
| made | yapılmış |
| as if made to underline | sanki altını çizmek için yapılmış |
| it is like /it is as if | gibi |
| it was like /it was as if | gibiydi |
| It was like as if it was made to underline | sanki altını çizmek için yapılmış gibiydi |
| his movement | hareketi |
| His movement was as if it had been made to underline /It was as if his movement was made to underline | Hareketi sanki altını çizmek için yapılmış gibiydi |
| tattoe | dövme |
| to underline the tattoes | dövmelerin altını çizmek |
| It was as if his movement was made to underline the tattoes. | Hareketi sanki dövmelerin altını çizmek için yapılmış gibiydi. |
| face | yüz |
| in his face | yüzünde |
| that were in his face | yüzündeki |
| It was as if his movement was made to underline the tattoes in his face. | Hareketi sanki yüzündeki dövmelerin altını çizmek için yapılmış gibiydi. |
| subtle | incelikli |
| subtle tattoes | incelikli dövmeler |
| skin (d) | deri |
| to decorate /embellish | süslemek |
| decorating | süsleyen |
| decorating the skin | deriyi süsleyen |
| to underline the subtle tattoes decorating the skin | deriyi süsleyen incelikli dövmelerin altını çizmek için |
| eye | göz |
| eyes | gözler |
| around | etrafında |
| around the eyes | gözlerin etrafında |
| the skin (d) around his eyes | gözlerinin etrafındaki deri |
| the subtle tattoes decorating the skin around his eyes | gözlerinin etrafındaki deriyi süsleyen incelikli dövmeler |
| prominent / evident / distinctive | belirgin |
| the most.... (superlative) | en |
| the most distinctive | en belirgin |
| feature/characteristic / specialty | özellik |
| the most distinctive feature | en belirgin özellik |
| the most distinctive feature in his face | yüzündeki en belirgin özellik |
| being | olan |
| being the most distinctive feature in his face | yüzündeki en belirgin özellik olan |
| the subtle tattoes decorating the skin around his eyes being the most distinctive feature in his face | yüzündeki en belirgin özellik olan gözlerinin etrafındaki deriyi süsleyen incelikli dövmeler |
| It was as if his movement was made to underline the subtle tattoes which being the most distinctive feature in his face decorated the skin around his eyes. | hareketi sanki yüzündeki en belirgin özellik olan gözlerinin etrafındaki deriyi süsleyen incelikli dövmelerin altını çizmek için yapılmış gibiydi. |
| The obligator turned raising one eyebrow; it was as if his movement was made to underline the subtle tattoes which being the most distinctive feature in his face decorated the skin around his eyes. | Obligatör bir kaşını kaldırarak döndü; hareketi sanki yüzündeki en belirgin özellik olan gözlerinin etrafındaki deriyi süsleyen incelikli dövmelerin altını çizmek için yapılmış gibiydi. |