pretext /excuse | bahane |
to escape | kaçmak |
the excuse to escape | kaçmak için bahanesi |
ready | hazır |
the excuse to escape was ready | kaçmak için bahanesi hazırdı |
But at least the excuse to escape was ready. | Ama en azından kaçmak için bahanesi hazırdı. |
I am obliged to /I have to | zorundayım |
I have to go. | Gitmek zorundayım. |
'Sirs,' she said. 'I have to go.' | 'Beyler,' dedi. 'Gitmek zorundayım.' |
to be convenient /to be enough /to permit | el vermek |
heart (k) | kalp |
my heart (k) | kalbim |
It breaks my heart | Kalbim el vermiyor |
I am late for work. | İşe geç kaldım. |
'Sirs,' she said. 'It breaks my heart, but I have to go. I am late for work.' | 'Beyler,' dedi. 'Kalbim el vermiyor ama gitmek zorundayım. İşe geç kaldım.' |