important | önemli |
important things | önemli şeyler |
to spare /distinguish /seperate /reserve /set apart | ayırmak |
time (z) | zaman |
to spare time for the important things | önemli şeylere zaman ayırmak |
'You should spare time for the important things, Rachel.' | 'Önemli şeylere zaman ayırmalısın Rachel.' |
love (romantic) | aşk |
if there is no love | aşk yoksa |
all the rest /everything else | geri kalan her şey |
meaning | anlam |
without meaning /meaningless (fact) | anlamsızdır |
'Without love everything else is meaningless.' | 'Aşk yoksa geri kalan her şey anlamsızdır.' |
'You should spare time for the important things, Rachel.' Without love everything else is meaningless. Aşk yoksa geri kalan her şey anlamsızdır.' | 'Önemli şeylere zaman ayırmalısın Rachel. Aşk yoksa geri kalan her şey anlamsızdır.' |