what | ne |
What is this /what is it | Bu ne(dir) ? |
chaos/confusion/uproar/turmoil/turbulece/anarchy /commotion | kargaşa |
What is this turmoil? | Nedir bu kargaşa? |
nation / people | ulus |
that is among | arasındaki |
this turmoil among the nations | uluslar arasındaki bu kargaşa |
What is this turmoil among the nations? | Nedir uluslar arasındaki bu kargaşa? |
Why | neden |
empty /futile/idle/unfounded | boş |
order /scheme /layout /arrangement | düzen |
futile schemes | boş düzenler |
to establish /build/set up / organize /put together | kurmak |
Why does he set up futile schemes? | Neden boş düzenler kurar? |
people /folk (h) | halk |
Why these peoples (h) set up unfounded (empty) arrangements? | Neden boş düzenler kurar bu halklar? |
world /earth | dünya |
king | kral |
the kings of the earth | dünyanın kralları |
to tie up/to band together /to form ranks | saf bağlamak |
the kings of the earth form ranks | dünyanın kralları saf bağlıyor |
monarch /ruler | hükümdar |
to join /unite /ally | birleşmek |
the rulers ally | hükümdarlar birleşiyor |
against /opposite / before /towards +dative | karşı |
against the Lord | RaB'be karşı |
against the king | krala karşı |
to anoint | meshetmek |
the king he anointed | meshettiği kral |
against the Lord and the king he has anointed | RaB'be ve meshettiği krala karşı |
the rulers ally against the Lord and the king he has anointed | hükümdarlar birleşiyor RaBbe ve meshettiği krala karşı |
to snatch /rip off / tear /cut off | koparmak |
belt ( also for machines/cars) /strap /sling /band | kayış |
let us tear off | koparalım |
their belts /bands | kayışları |
let us tear off their bands | koparalım kayışlarını |
they | onlar |
their | onların |
let us tear off their (reinforced) bands | koparalım onların kayışlarını |
to say (d) | demek |
they say (d) | diyorlar |
'Let's tear off their bands!' they say. | 'Koparalım onların kayışlarını!' diyorlar. |
to throw | atmak |
let's throw | atalım |
on top of / on | üzerinde |
from on top /over /off (one's back) | üzerinden |
off (our back) /from upon us | üzerimizden |
bond /link /tie | bağ |
their ties | bağları |
Let's throw off their bonds! | Atalım üzerimizden bağlarını! |
'Let's tear off their bands!' they say. 'Let's throw off their bonds!' | 'Koparalım onların kayışlarını!' diyorlar. 'Atalım üzerimizden bağlarını!' |
sky /heaven | gök |
the heavens | gökler |
in the heavens | göklerde |
sitting (part pres act) | oturan |
the Lord sitting in the heavens | göklerde oturan RaB |
to laugh | gülmek |
he is laughing | gülüyor |
the Lord sitting in the heavens is laughing | göklerde oturan RaB gülüyor |
to have fun with /to be amused about | ile eğlenmek |
with them | onlarla |
he is amused with/about them | onlarla eğleniyor |
The Lord sitting in the heavens is laughing. He is amused about them. | Göklerde oturan RaB gülüyor. Onlarla eğleniyor. |
then /after | sonra |
to warn | uyarmak |
he warns | uyarıyor |
them | onları |
then he warns them | sonra uyarıyor onları |
angrily | öfkeyle |
then he warns them angrily | sonra öfkeyle uyarıyor onları |
wrath /rage /fury | gazap |
with /by/in his wrath | gazabıyla |
horror | dehşet |
to fall | düşmek |
to let fall / cause to fall | düşürmek |
to horrify s.o./to terrify someone /make someone's blood curdle /make someone's hair stand on edges | dehşete düşürmek |
he terrifies them in his wrath and says | gazabıyla dehşete düşürüyor ve diyor |
to seat /place /set | oturtmak |
I have set | Ben oturttum |
I have set my King | Ben kralımı oturttum |
and he said:'I have set my King' | Ve, 'Ben kralımı oturttum' diyor. |
holy | kutsal |
mountain | dağ |
my holy mountain | kutsal dağım |
Zion | Siyon |
onto Zion | Siyon'a |
onto my holy Mount Zion | kutsal dağım Siyon'a |
and he says:'I have set my King on my holy Mount Zion.' | Ve, 'Ben kralımı kutsal dağım Siyon'a oturttum.' diyor. |
announcement /notification/proclamation/report | bildiri |
the declaration of the Lord | RaB'bin bildirisi |
to announce /declare /publish /proclaim | ilan etmek |
I will announce | ilan edeceğim |
I will announce the declaration of the Lord | RaB'bin bildirisini ilan edeceğim |
he said to me | bana dedi |
my son | oğlum |
you are my son | sen benim oğlumsun |
He said to me:'You are my son.' | Bana, 'Sen benim oğlumsun.' dedi. |
father | baba |
I became | oldum |
I became a father to you. | ben sana baba oldum |
today | bugün |
Today I became a father to you. | Bugün ben sana baba oldum. |
He said to me:'You are my son. Today I became a father to you.' | Bana, 'Sen benim oğlumsun.' dedi. 'Bugün ben sana baba oldum. |
I will announce the declaration of the Lord: He said to me:'You are my son. Today I became a father to you.' | RaB'bin bildirisini ilan edeceğim : Bana, 'Sen benim oğlumsun' dedi, 'Bugün ben sana baba oldum.' |
to wish /beg /desire | dilemek |
from me | benden |
wish from me /ask of me | dile benden |
let me give you | sana vereyim |
ask of me, let me give you | dile benden, sana vereyim |
earth /world /surface (y) | yeryüzü |
four | dört |
parish /district /corner | bucak |
the four corners of the earth /the uttermost corners of the World / the ends of the earth | yeryüzünün dört bucağı |
ask of me, let me give you the ends of the earth | dile benden, sana yeryüzünün dört bucağını vereyim |
property /possession | mülk |
as (of) /being /for | olarak |
as possession | mülk olarak |
let me give you the ends of the earth as possession | sana mülk olarak yeryüzünün dört bucağını vereyim |
heritage /inheritance | miras |
ask of me, let me give you the nations for inheritance | dile benden sana miras olarak ulusları vereyim |
ask of me, let me give you the nations for inheritance, the ends of the earth as your possession | Dile benden, sana miras olarak ulusları, mülk olarak yeryüzünün dört bucağını vereyim. |
iron | demir |
club /cudgel /rod | çomak |
iron rod | demir çomak |
to break | kırmak |
you will break them | kıracaksın onları |
you will break them with an iron rod | demir çomakla kıracaksın onları |
earthenware pot | çömlek |
to tear into pieces / smash /shatter / dash into pieces | parçalamak |
to dash into pieces like earthenware | çömlek gibi parçalamak |
You will dash them into pieces like earthenware | çömlek gibi parçalayacaksın |
o (adressing s. o.) | ey |
o kings | ey krallar |
smart /intelligent /clever /wise | akıllı |
Be wise! | Akıllı olun! |
O kings, be wise! | Ey krallar, akıllı olun! |
leader (ö) | önder |
world leaders | dünya önderleri |
lesson | ders |
to take lessons from /to learn a lesson | ders almak |
Learn a lesson! | Ders alın! |
O world leaders, learn a lesson! | Ey dünya önderleri, ders alın! |
to serve | hizmet etmek |
Serve the Lord | RaB'be hizmet edin! |
fear | korku |
with fear | korkuyla |
Serve the Lord with fear! | RaB'be korkuyla hizmet edin! |
to tremble (constantly) | titremek |
(with/by) trembling | titreyerek |
to rejoice /be happy /be glad | sevinmek |
Rejoice! | Sevinin! |
Rejoice with trembling! | Titreyerek sevinin! |
Serve the Lord with fear! Rejoice with trembling! | RaB'be korkuyla hizmet edin! Titreyerek sevinin! |
to kiss | öpmek |
kiss! | öpün! |
Kiss the son! | Oğulu öpün! |
to get angry | öfkelenmek |
that he doesn't get angry (let him not get angry) | ki öfkelenmesin |
Kiss the son, so that he doesn't get angry ! | Oğulu öpün ki öfkelenmesin ! |
to watch (i) /to follow /pursue | izlemek |
on the the way that you follow /on your way | izlediğiniz yolda |
to be destroyed /to shipwreck /to be ruined | mahvolmak |
you get ruined | mahvolursunuz |
you get ruined on your way | izlediğiniz yolda mahvolursunuz |
if not /otherwise | yoksa |
otherwise you get ruined on your way | yoksa izlediğiniz yolda mahvolursunuz |
Kiss the son, so that he doesn't get angry ! Otherwise you get ruined on your way. | Oğulu öpün ki öfkelenmesin ! Yoksa izlediğiniz yolda mahvolursunuz. |
anger | öfke |
his anger | öfkesi |
to flare up /to blaze up (fire) | alevlenmek |
to quickly flame up | alevlenivermek |
his anger quickly flames up | öfkesi alevleniverir |
moment | an |
in one moment /on a sudden/in a flash /in a wink | bir anda |
for his anger quickly flames up in a moment | çünkü öfkesi bir anda alevleniverir |
to take refuge /to shelter /to harbor | sığınmak |
those who take refuge | sığınanlar |
How happy are those who take refuge! | Ne mutlu sığınanlara! |
to take refuge in Him | O'na sığınmak |
How happy are those who take refuge in Him! | Ne mutlu O'na sığınanlara! |
What is this turmoil among the nations? | Nedir uluslar arasındaki bu kargaşa? |
Why these peoples (h) set up unfounded (empty) arrangements? | Neden boş düzenler kurar bu halklar? |
The kings of the earth form ranks, the rulers ally against the Lord and the king he has anointed. | Dünyanın kralları saf bağlıyor, Hükümdarlar birleşiyor RAB'be ve meshettiği krala karşı. |
'Let's tear off their bands!' they say. 'Let's throw off their bonds!' | 'Koparalım onların kayışlarını!' diyorlar. 'Atalım üzerimizden bağlarını!' |
The Lord sitting in the heavens is laughing. He is amused about them. | Göklerde oturan RaB gülüyor. Onlarla eğleniyor. |
Then He warns them angrily, He terrifies them in his wrath. | Sonra öfkeyle uyarıyor onları, gazabıyla dehşete düşürüyor. |
And he says:'I have set my King on my holy Mount Zion. | Ve, 'Ben kralımı kutsal dağım Siyon'a oturttum.' diyor. |
I will announce the declaration of the Lord: He said to me:'You are my son. Today I became a father to you.' | RaB'bin bildirisini ilan edeceğim : Bana, 'Sen benim oğlumsun' dedi, 'Bugün ben sana baba oldum.' |
Ask of me, let me give you the nations for inheritance, the ends of the earth as your possession. | Dile benden, sana miras olarak ulusları, mülk olarak yeryüzünün dört bucağını vereyim. |
You will break them with an iron rod. You will dash them into pieces like earthenware. | Demir çomakla kıracaksın onları. Çömlek gibi parçalayacaksın. |
O kings, be wise! O world leaders, learn a lesson! | Ey krallar, akıllı olun! Ey dünya önderleri, ders alın! |
Serve the Lord with fear! Rejoice with trembling! | RaB'be korkuyla hizmet edin! Titreyerek sevinin! |
Kiss the son, so that he doesn't get angry ! Otherwise you get ruined on your way, for his anger quickly flames up in a moment. | Oğulu öpün ki öfkelenmesin ! Yoksa izlediğiniz yolda mahvolursunuz, çünkü öfkesi bir anda alevleniverir. |
How happy are those who take refuge in Him! | Ne mutlu O'na sığınanlara! |