c

QuestionAnswer
acrobat
cambaz
chicklet
civciv
to revive
canlandırmak
to visualize / picture / imagine
gözünde canlandırmak
And Meggie had imagined (g.c.) the giant's garden door exactly like this.
Devin bahçe kapısını da tıpkı bu şekilde canlandırmıştı Meggie gözünde.
Soul / life (c)
can
live / alive
canlı
Live broadcast
canlı yayın
Lifeless / inanimate
cansız
walnut
ceviz
Boasting / Airs / Wichtigtuerei
caka
to act / strutt / to play a role / to show off
caka satmak
Answer me ! (c)
Cevap verin bana!
coat / blazer / Jacket
ceket
my soul / my darling
canım
Oh my soul
Ey canım
murder
cinayet
walnut trees
ceviz ağaçları
life jacket
cankurtaran yeleği
friday
cuma
saturday
cumartesi
to answer (c)
cevap vermek
as if he / they were alive (beings)
canlıymışçasına
sentence
cümle
the end of the sentence
cümlenin sonu
the last word of the sentence
cümlenin son kelimesi
the second last word of the sentence / (lit. second word from the end...)
cümlenin sondan ikinci kelimesi
Genus / Gattung (biol.) (e.g. Felis /echte Katzen)
cins
your gender
Cinsiyetiniz
brave
cesur
You are brave.
cesursun
window pane
cam
leprosy
cüzam
leper (person suffering from leprosy)
cüzamlı
The lepers are cleansed
cüzamlılar temiz kılınıyor
hell
cehennem
But fear God who can destroy the soul and also the body in hell.
Canı da bedeni de cehennemde mahvedebilen Tanrı'dan korkun.
demon possessed
cinli
encouraging / cheering / aufmunternd / heartening
cesaretlendirici
to get out alive somewhere
bir yerden canlı çıkmak
to be a living example
canlı bir örneği olmak
to be eaten alive
canlı canlı yenmek
to listen live
canlı dinlemek
to watch live
canlı izlemek
to escape with one's life
canlı kurtulmak
to broadcast live
canlı yayınlamak
to be broadcasted live
canlı yayınlanmak
to keep the flame(fire) alive in our hearts
kalplerimizde ateşi canlı tutmak
to look brave
cesur görünmek
to act bravely/courageously
cesur davranmak
to be brave
cesur olmak
a brave hero
cesur kahraman
daredevil /lion(hearted)
cesur kimse
a brave heart
cesur yürek
brave enough
yeterince cesur
daring / boldness / temerity / presumption (cü)
cüret
to dare
cüret göstermek
even (d) if you dare to touch them
onlara dokunma cüretini dahi göstersen
furiously / fiercely
cayır cayır
to burn furiously
cayır cayır yanmak
street (c)
cadde
It's in this street (c)
bu cadde üstünde
pocket
cep
cell phone
cep telefonu
geography
coğrafya
serious / severe
ciddi
seriously?
cidden mi?
punishment
ceza
gymnastik
cimnastik
polished / glazed / finished
cilalı
a polished blue stone
cilalı mavi bir taş
incorporeal / unsubstantial
cisimsiz
Unsubstantial fog winding/curling like ivy branches
Cisimsiz sarmaşık dalları gibi kıvrılan sis,
who was the first president of Turkey?
Türkiye'nin ilk cumhurbaşkanı kimdi?
the first president of Turkey was ...
Türkiye'nin ilk cumhurbaşkanı ...
the Republican People's Party is pretty big
Cumhuriyetçi Halk Partisi oldukça büyük
dwarf
cüce
Schneewittchen und die sieben Zwerge
Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler
a sizzle / hissing sound
cızırtı
a hissing sound was heard
bir cızırtı duyuldu
the best kind
en iyi cins
pounds (kilos) of the best kind of Turkish delight
kilolarca en iyi cins Türk lokumu
it was murder
cinayetti
gin
cin
sharp-witted / quick-witted / elvish
cin gibi
depressed
canı sıkkın
monster
canavar
he looked like a monster
bir canavara benziyordu
to get what one deserves / lit. to find one's punishement
cezasını bulmak
ignorant / uneducated / illiterate
cahil
to keep s.o. in ignorance
cahil bırakmak
to be talking through one's hat / to talk ignorantly ./ to talk about something without understanding what you are talking about
cahil cahil konuşmak
to be superstitious and ignorant
batıl inançlı ve cahil olmak
utterly ignorant
zır cahil
courage / guts /nerve
cesaret
to dare / to venture
cesaret etmek
He didn't dare
cesaret edemedi
only he didn't dare to disobey
fakat itaatsizlik etmeye cesaret edemedi
When the soul does not leave, the habit won't leave. /Bents and habits live on till one's dying moment, implying, usually as a negative comment, that it is futile to expect an improvement.
Can çıkmayınca huy çıkmaz.
to punish
cezalandırmak
to be punished
cezalandırılmak
Even if it was noticed the responsibles were not punished (or) kicked out of school.
fark edilse bile sorumlular cezalandırılmıyordu, okuldan atılmıyordu.
coke
cola
glass jar
cam kavanoz
mercury /Quecksilber
cıva
ruler /Lineal
cetvel
witch (c)
cadı
witchcraft
cadılık
gown (lawyers /judges/wizards) Talar
cübbe - cüppe
Life comes through the food pipe.
Can boğazdan gelir.
Life goes through the food pipe. (mocking of the proverb saying the opposite /warning from obesity)
Can boğazdan gider.
generous (ç)
çömert
They call you "generous" and cause you to lose your property and possessions; they call you "valiant; brave-hearted" and cause you to lose your life. meaning: People mislead you by flattery.
Çömert derler maldan ederler, yiğit derler candan ederler.
So long as any life remains in the body, we should not cease hoping.
Çıkmayan candan umut kesilmez.
wallet
cüzdan
My wallet has been stolen
cüzdanım çalındı
skin / hide / cover / binding
cilt
book binding
ciltleme
to bind books
kitap ciltlemek
He can't bind books like your father.
O, baban gibi kitap ciltleyemez.
If I were in your place I would not touch that little monster.
Yerinde olsam o küçük canavara dokunmazdım.
to flow over /to bubble over / effervesce /gush
coşmak
miserly / scabbily /ungenerously
cimrice
a poor deal / a bad bargain
cimrice bir pazarlık
charm /attraction (more used in chemistry)
cazibe
the revival of nature
doğanın yeniden canlanması
mosquito net
cibinlik
crystal clear water
cam gibi berrak su
paradise
cennet
this hidden paradise
bu gizli cennet
republic
cumhuriyet
the Turkish Republic
Türkiye Cumhuriyeti
device / apparatus / appliance
cihaz
electronic signal device
elektronik sinyal cihazı
to spy
casusluk yapmak
mobile device
mobil cihaz
to read books on mobile devices
mobil cihazlarda kitap okumak
a new device to read e-books
E-kitap okumaya yeni cihaz
fassade / front
cephe
frontage/fassade
ön cephe
frontal attack
cephe taarruzu
front commander
cephe komutanı
frontal view
cephe görünüşü
frontal view
cephe görünüşü
front wall
ön cephe duvarı
the gasket (rubber sealing ring) / washer / Dichtungsring (aus Gummi)
conta
attractiveness/charme/, Liebreiz
cazibe
transported with joy / impassioned / exhilarated /enthousiastic (c)
coşkulu
enthusiastic crowd
coşkulu kalabalık
jubilation
coşkulu sevinç
overenthousiastic
aşırı coşkulu bir hâlde
joyous spectators (i)
coşkulu izleyiciler
frenzied welcome
coşkulu tezahürat
elated / excited (c) /enthousiastic/ ¨überschäumend / begeistert / stürmisch / feurig
coşkun
such an enthousiastic person
Öyle coşkun bir insan
to charm / attract faszinate
cezbetmek
It is part of an English tradition (g) that doesn't attract me.
Beni cezbetmeyen bir İngiliz geleneği parçası.
Invalid character in entity name Line: 0 Column: 10 Char:
x ve Ortakları
varnish / Lack
Cila
the small sunspots on top of its varnish
Cilasının üstündeki ufak güneş lekeleri
gazelle (c)
ceylan
add /include /inject / mix into /put in / affiliate
katmak
to give a lot of joy and health /to enliven /to revive/to refresh
cana can katmak
The Law of the Lord is perfect, it refreshes the soul
RABbin yasası yetkindir, cana can katar,
a glass curtain
cam perde
He wears his glasses like a power charm, like a magical weapon, behind this glass curtain he becomes almost invisible.
gözlüğünü, bir kudret tılsımı, büyülü bir silâh gibi gözlerine takar, bu cam perde arkasında adeta görünmez olur
if it were that the attraction /charm (being in love) had ended
cazibe sona ermiş olsaydı
draft /Durchzug /courant d'air /electric current
cereyan
"Ok," I muttered. "Let's look if there are monsters or not."
'Tamam', diye mırıldandım. 'Canavar var mı, yok mu bir bakalım.'
to yelp /squeak /squawk
ciyaklamak
His friends shrieked in anger
Arkadaşları öfkeyle ciyakladılar.