wealthy ( v) | varlıklı |
quite wealthy(v) relatives | oldukça varlıklı akrabalar |
time (v) | vakit |
It is time to eat. | Vakit yeme vakti. |
It is time for food. | Vakit yemek vakti. |
It's time to stop | Vakit durma vakti. |
It's not time to stop but to stop it. | Vakit durma değil durdurma vakti. |
before its time / prematurely | vaktinden evvel |
there are/ there is / gibt es | var |
Existence / presence / being | varlık |
and | ve |
to give | vermek |
or | veya |
cherry | vişne |
to discourage / to argue out of an Ablativ/X-maktan | vazgeçirmek |
to reach / get to / attain / arrive | varmak |
the firm conviction I reached | vardığım kesin kanaat |
there was | vardı |
to exist | var olmak |
to be given | verilmek |
it will be given | verilecek |
it will be given ( by law / as reward) | verilecektir |
valley | vadi |
villager / village man | vadili |
villagers /village people | vadililer |
specific to village people | vadililere has |
the presence of others | başkalarının varlığı |
oasis | vaha |
Create yourself an oasis. Here you think (imp). | Kendinize bir vaha yaratın. Burada düşünün.” |
along the valley | vadi boyunca |
citizen | vatandaş |
to hit /strike (v) / one strike + dative / kick the ball | vurmak |
to reveal | açığa vurmak |
Only (s) his huge grey eyes revealed the restless (h) fire burning beneath this calm appearance. | Bu sakin görünüşün altında yanan huzursuz ateşi sadece iri gri gözleri açığa vuruyordu. |
event/ case (the apostrophe stands for a hamza/glottal stop in the original Arabic word) | vaka - vak'a |
body (v) | vücut |
an animal whose body is covered with feathers | Vücudu tüylerle örtülü bir hayvan |
common name for animals whose body is covered with feathers | Vücudu tüylerle örtülü hayvanların ortak adı |
rich in vitamines | vitamince zengin |
position / posture / stance / condition (v) | vaziyet |
It is an inconsequential condition / it is unimportant / it is of no consequence | ehemmiyetsiz bir vaziyettedir |
death (v) | vefat |
to pass away / decease (v) | vefat etmek |
Two years earlier he had passed away and left her alone. | İki sene evvel vefat etmiş, onu yalnız bırakmıştı. |
governor / prefect | vali |
governorship /proconsulate | valilik |
He worked as a prefect | valiliklerde bulunmuş |
He worked as a prefect many times in many locations | önceleri birçok valiliklerde bulunmuş |
to be hit / shoot | vurulmak |
'she heard the sound of that night's rain as if with tiny fingers was beaten on a window pane' | sanki minik parmaklarla cama vuruluyormuş gibi o geceki yağmurun sesini duyuyordu. |
promise (v) | vaat |
to promise (v) | vaat etmek |
When she opened the book, the pages rustled as if they promised a lot of things. | Kitabı açtığında sayfalar çok şeyler vaat edercesine hışırdadı. |
tax | vergi |
tax collector | vergi görevlisi |
tax collectors | vergi görevlileri |
He has become the friend (d) of tax collectors and sinners. | Vergi görevlileri ve günahkârlarla dost oldu. |
once upon a time / es war einmal (Wahrscheinlich gab es ein, wahrscheinlich gab es kein) | bir varmış bir yokmuş |
in flesh and bone / in Fleisch und Blut / incarnate | vücut bulmuş hâli |
a number of social skills found in flesh and bone | birtakım sosyal becerilerin vücut bulmuş hâli(dir ) |
To be impulsive is/means a socially expected number of social skills to be found in flesh and bone | Atılgan olmak, toplumca beklenen birtakım sosyal becerilerin vücut bulmuş, hâlidir |
to shoot an accusative | vurmak |
I can't shoot him. | Onu vuramam. |
Fatih is my brother ,I can't beat him. | Fatih benim kardeşim ona vuramam. |
She doesn't like tea or coffee | çay veya kahve sevmez |
Is there any soup ? | hiç çorba var mı? |
vegetarian | vejetaryen |
I am vegetarian. | Vejetaryenim |
visa | vize |
wild / brutal / barbaric / vicious | vahşi |
a wild mountain range | vahşi dağ sırası |
video | video |
video game | video oyunu |
my children don't need another video game | çocuklarımın başka bir video oyununa ihtiyacı yok |
there is no case without evidence | kanıtsız bir vaka yoktur |
data | veri |
the case has already been solved by the police | vaka polis tarafından çoktan çözüldü |
get out of a tight spot / to escape of a great danger | vartayı atlatmak |
scrape / dangerous situation / tight spot | varta |
body parts / Körperteile | vücut parçaları |
data bank / Datenbank | veritabanı |
vanilla | vanilya |
Obsidian (black shining stone) (v) | volkan camı |
Vanadium - V 23 (Geçiş metalleri /gümüşi gri) | Vanadyum |
knight /Bube /valet (cards) (v) | vale |
Queen (chess) | vezir |
and so on (etc.) | ve saire |
etc. | vs. |
But today we know that there are smaller particles (eg quarks, bosons, fermions, baryons etc.) | Ama bugün biliyoruz ki daha küçük parçacıklar da var, (örn: kuark, bozon, fermiyon, baryon vs.) |
boat / ferry / Dampfer (not very big) | vapur |
pest (ilence) /plague | veba |
bad conscious / remorse / schlechtes Gewissen | vicdan azabı |
farewell /leave taking /parting | veda |
to say goodbye / to take one's leave | veda etmek |
to take a French leave (to go without saying goodbye) | veda etmeden gitmek |
farewell party | veda partisi |
I came to say goodbye | Veda etmeye geldim |
a farewell letter | veda mektubu |
people who have the possibility of either dying of pest or being killed by traveling soldiers | ya vebadan ölmek ya da gezici askerler tarafından öldürülmek gibi olasılıkları olan insanlar |
screw | vida |
By Jove / I swear / By God / upon my word | Vallahi |
I swear I'm fine, thanks | Vallahi, iyiyim, sağ ol. |
foundation (e.g. charitable foundation) | vakıf |
Vikings lived on these soils. | Vikingler bu topraklarda yaşamış. |
Our love of our homeland never changed. | Vatan sevgimiz hiç değişmedi. |
love of the home country (being lovesick of the homecountry) | vatan sevdalısı |
savages | vahşiler |
May these savages receive the severest punishment ! | Bu vahşiler en ağır cezayı alsın. |
I am all for it / Ich bin dabei. | (ben) varım |
to be emphasized / to be underlined | vurgulanmak |
If I find time (v), I'll call you. | Vakit bulursam, seni arayacağım. |
collections (brit.: college examinations held at the beginning or end of a term) | vizeler |
busily /continuously /rattling /humming /buzzing | vızır vızır |
to hum / to be buzzing with activity (v.v.ç. / v.v.i) | vızır vızır çalışmak - vızır vızır işlemek |
to whirl / to whizz (through) | vızır vızır geçmek |
the whizzing trafic | vızır vızır akan trafik |
Do not forget to pay your taxes! | Vergilerini ödemeyi unutma! |
testament | vasiyet |
quality /characteristic /qualification | vasıf |
his only (b) quality | biricik vasfı |
benefactor /do-gooder /Wohltäter /patron | velinimet |
He had become our benefactor /guardian | velinimetimiz oldu |
the size (greatness) of his promise | vaadin büyüklüğü |
his voice trembling as if he were startled by the size of the promise he had made | yaptığı vaadin büyüklüğünden ürkmüş gibi sesi titreyerek |
Video games? They were invented by the devil, they were leading kids into crime and turning them into serial-killers. | Video oyunları? Onlar şeytan icadıydı, çocukları suça yönlendiriyor ve seri katillere dönüştürüyordu. |
to assume | varsaymak |
I assume you know the way | yolu bildiğini varsayıyorum. |
to be banged shut /zugeknallt (e. g. door/the door was banged ) | vurularak kapanmak |
The door was closed with a bang. | Kapı vurularak kapandı. |
he was shot (not: he was beaten) | vuruldu |
to be shot /to be struck by love (poetic way) | vurulmak |
to be shot /to be struck by love (poetic way) | vurulmak |
to be shot /to be struck by love (poetic way) | vurulmak |
I am struck by his/her love /I am crazy by her love/ I fell in love with her (poetic way) | ona vuruldum |
I am really in love with you | vuruldum sana |
to get decompression sickness (diving /when getting upwards to quickly) | vurgun yemek |
to do a robbery | vurgun yapmak |
bankaya girip vurgun yapmak | to rob a bank |
ray (fish) | vatoz |