ü

QuestionAnswer
remote / obscure/ out of the way
ücra
the third
Üçüncü
to shiver (for one second)
ürpermek
above (...t.)
üstünde
on top (...z)
üzerinde
grape
üzüm
to upset s.o.
üzmek
shy / fearful / timid / mousy / schreckhaft
ürkek
to scare
ürkütmek
My father thinks I was frightened of the shadows of the trees.
Babam ağaçların gölgesinden ürktüğümü düşünüyor.
to startle oneself / sich selbst erschrecken
kendi kendine ürkütmek
Did I upset you?
Üzdüm mü seni?
to be scared / to be frightened
ürkmek
If I upset you in any way, I sincerely apologize.
Seni herhangi bir şekilde üzdüysem, içtenlikle özür dilerim.
fame
ün
to become famous
ünlenmek
He became famous in all Europe by this book of him.
Bu kitabıyla tüm Avrupa'da ünlendi.
three
üç
three of his men
adamlarından üçü
He saw three of his men falling down
adamlarından üçünün düştüklerini gördü
to feel cold / to be cold
üşümek
Someone came to the side of a cold and hungry dog staying in the cold air in front of an apartment block opposite the street.
Sokağın karşısındaki apartmanın önünde soğuk havada üşüyen ve aç kalan bir köpeğin yanına bir kişi geldi.
The person loving the hungry and cold dog gave him food and taking off the coat that was on him covered him.
Aç ve üşüyen köpeği seven kişi köpeğe yemek verip üstündeki montu çıkararak üstüne örttü.
three by three
üçer üçer
product / fruit (ü)
ürün
to care a lot for X
X'in üstüne titremek
country
Ülke
member
Üye
membership
Üyelik
(my) Membership Information /Meine Kundendaten
Üyelik Bilgilerim
about to / on the brink of / on the verge of
üzere
I was about to go
Gitmek üzere idim
I am about to go
Gitmek üzereyim
Are we about to go ?
Gitmek üzere miyiz ?
to be about to understand
anlamak üzere olmak
I think I am about to understand
Anlamak üzere olduğumu düşünüyorum
to be superior to x / to be higher than x
x-den üstün(dür)
not to be superior to x / not to be higher than x
x-den üstün değil(dir)
a student is not superior to his teacher
öğrenci öğretmeninden üstün değildir
a slave is not higher than his master
köle efendisinden üstün değildir
to produce / bring forth / yield
ürün vermek
to produce / bring forth / yield hundredfold
yüz kat ürün vermek
This country is not theirs.
Bu ülke onların değil.
since then x years passed / x years ago
üzerinden x yıl geçmiş
even if many centuries have passed since then
üzerinden çok yüzyıl geçmiş olsa da
I am sorry (to hear that)
üzgünüm
sad / sorry
üzgün
to be sad / to be sorry
üzülmek
Why are you so sad ?
Neden o kadar üzgünsün?
to try on
üstünde denemek
upstairs
üst kat
university
üniversite
We came to this country years ago.
bu ülkeye yıllar önce geldik
famous
ünlü
We went to a remote village
ücra bir köye gittik
I wanted to become a famous writer my whole life
tüm hayatım boyunca ünlü bir yazar olmak istedim
to produce
üretmek
How cold you look !
Ne de çok üşümüş görünüyorsun !
one upon another / one after the other / successively
üst üste
to come one after the other
üst üste gelmek
on top of it / moreover / what's more
üstelik
to crown all / worst of all
üstelik en kötüsü
triangle
üçgen
wage
ücret
The wages (sg) of sin are death but (whereas) the gift of God is eternal life (fact) in our Lord Jesus Christ. (Rom 6:23 )
Çünkü günahın ücreti ölüm, Tanrı'nın armağanı ise Rabbimiz Mesih İsa'da sonsuz yaşamdır.
The one who took the horse passed Üsküdar (part of Istanbul ) - you waited too long. Can't change anything now.
Atı alan Üsküdar'ı geçti.
See you soon !
yakında görüşmek üzere!
Eerie / scary / frightening
ürkütücü
eerieness
ürkütücülük
in the belief that it will alleviate her eerie feeling a little
ürkütücülüğünü biraz olsun hafifletir düşüncesiyle
She lowered her voice as she said the man's name, as if she believed that this would alleviate her eerie feeling a little.
Sanki ürkütücülüğünü biraz olsun hafifletir düşüncesiyle adamın adını söylerken sesini alçalttı.
Are you cold ?
Sen üşüyor musun?
Yes, I am cold
Evet,üşüyorum.
Regretfully she puts the shoes back (in their place)
Üzülerek ayakkabıları yerine koyar.
That way our production will increase.
O şekilde üretimimiz artacak.
I grieve and cry, I have fun and laugh.
Üzülüp ağlar,eğlenip gülerim.
to cause s.o. to feel cold / to chill / to catch cold / to go crazy
üşütmek
iron (household) Bügeleisen (ü)
ütü
to iron / bügeln (ü)
ütü yapmak
exclamation
ünlem
exclamation indicating disgust
iğrenme belirten ünlem
He said that the success of the new product was in her hands.
O, yeni ürünün başarısının onun elinde olduğunu söyledi.
to be too lazy to
üşenmek
I was too lazy
üşendim
Usually I am tired during weekdays.
Genellikle hafta içi yorgun oluyorum.
The moment I am happy you get upset. (from a poem of Attila İlhan )
Sevindiğim anda sen üzülürsün.
hopelessness / despair
ümitsizlik
Why don't you go ahead and understand my hopelessness
Ümitsizliğimi olsun anlasana
rowan /sorbier /Eberesche
üvez ağacı
rowanberry / Vogelbeere
üvez
casual /superficial (ü)
üstünkörü
I casually /superficially refered to /touched
üstünkörü değinmiştim
change (little money) /Wechselgeld
üstü
to keep the change
üstü kalmak
Keep the change, friend.
Üstü kalsın dostum.
to take it personally
üstüne alınmak
we didn't take it personally
üstümüze alınmadık
Don't take it personally! /No offence
Üstüne alınma
I didn't take it personally. /No offense taken
üstüme alınmadım
seafood
deniz ürünleri
I love seafood, but my friend is allergic to it.
Deniz ürünlerini seviyorum, ama arkadaşımın alerjisi var.
step father
üvey baba
Is there a country that seems more beautiful ( to you) than the others?
Diğerlerinden daha güzel gelen özel bir ülke var mı
master /maestro /topflighter /virtuoso
üstât