lemon | limon |
bloody / damn / adj | lanet olası |
(sea)port /haven/ harbour | liman |
lemon juice | limon suyu |
cabbage | lahana |
tulip | lale |
tulips | laleler |
luxury | lüks |
to stain | lekelemek |
black Urgal blood stained the bag that was in her hand | siyah Urgal kanı elindeki keseyi lekeliyordu. |
word /talk (l) | laf |
stain / spot | leke |
broad black smears | geniş siyah lekeler |
word (l) | lâkırdı |
stork | leylek |
worthy (l) | layık |
You open your laptop | Laptopu açarsın |
flavour /savour | lezzet |
delicious /tasty | lezzetli |
This is delicious. | Bu lezzetli |
turkish currency | lira |
It's four lira. | dört lira |
lamp | lamba |
leader | lider |
Atatürk is an excellent leader | Atatürk mükemmel bir lider |
the party has an excellent leader | partinin mükemmel bir lideri var |
He had never in his life tasted anything more delicious (lit. seen the taste of...) | hayatında bundan daha lezzetli bir şeyin tadına bakmamıştı |
college /lycée (before university) | lise |
league | lig |
to become the league champion; to win the league | lig şampiyonu olmak |
they might win the league, but it's unlikely | lig şampiyonu olabilirler, ama çok olası değil |
rubber boots / Wellingtons / Gummistiefel | lastik çizme |
they must not forget their rubber boots | lastik çizmelerini unutmamalılar |
don't mumble the words in your mouth / don't beat about the bush / don't go around the houses | lafı ağzında geveleme |
the cheese boat is not walking with words /actions speak louder than words | lafla peynir gemisi yürümez |
list | liste |
shopping list | alışveriş listesi |
Ballaststoffe / fiber | lif |
Litschi | liçi |
for the sake of conversation | laf olsun diye |
He asked as if for the sake of keeping up the conversation | sanki laf olsun diye soruyormuş gibi |
lemonade | limonata |
garnet / Granat | lâl taşı |
Lithium - Li 3 | Lityum |
box / loge (opera) | loca |
porthole /bull's eye / Bullauge | lomboz |
laboratory | laboratuvar |
ultramarine / darkblue | lacivert |
lapislazuli | lacivert taşı |
perch /Barsch | levrek |
Drink hot lemon tea ! | Sıcak limonlu çay iç |
lemon drops (candy) Zitronenbonbons | limonlu şeker |
knickname | lakap |
chamberpot / bedpan / Nachttopf | lazımlık |
Everyone emptied their chamberpots from the window down. | Herkes lazımlıklarını pencereden aşağı boşaltıyorlardı. |
In the mornings everyone emptied without looking whether there was anybody or not, their chamberpots from the window down. | Sabahları aşağıda birisinin olup olmadığına bakmaksızın herkes, lazımlıklarını pencereden aşağı boşaltıyorlardı. |
The sink blocked, how can I open it ? | Lavabo tıkandı nasıl açabilirim |
the sink is filled with water, it does not go... | lavabo su ile doldu, gitmiyor... |
solution to open a blocked/clogged sink | tıkalı lavabo açma için çözüm |
in favor of | lehine |
to abdicate in favour of | lehine feragat etmek |
Juan Carlos abdicated (from the throne) in favor of his son Felipe | Juan Carlos tahttan oğlu Felipe lehine feragat etti |
carcass | leş |
putrid / evil smelling /malodourous (l) | leş gibi kokan |
stinker (l) | leş gibi kokan kimse |
dog - breath / jemand mit Mundgeruch (l) | ağız leş gibi kokan kimse |
gloomy/dim/obscure /dark (l) | loş |
the cafeteria was noisy and dim. | Kafeterya gürültülü ve loştu. |
In the dim light, the silhouettes playing across the curtain looked confusing and strange. | Loş ışıkta perde üzerinde oynaşan silüetler kafa karıştırıcı ve tuhaf görünüyordu. |
familiarity | laubalilik |
to be too familiar / unceremonius | laubali olmak |
Also, I don't like familiarities. | Ayrıca laubaliliği de sevmem. |
Here too, I don't want to see reckless (too familiar behaving) people. | Burada da laubali insan görmek istemiyorum |