cold | soğuk |
magic | büyü |
to be happy /to rejoice /to be glad /to be thrilled | sevinmek |
very /much | çok |
I am glad /I am thrilled | çok sevindim |
already | çoktan |
ten | on |
piece /grain - used after number word (not obliged) / Stück | tane |
word (k) | kelime |
ten words | on tane kelime |
to learn | öğrenmek |
I'm so glad. You have already learned ten words. | Çok sevindim. Çoktan on tane kelime öğrendin. |
world /earth | dünya |
history | tarih |
the history of the world | dünyanın tarihi |
ice | buz |
in ice | buzda |
to begin | başlamak |
The world's history began in ice | Dünyanın tarihi buzda başladı |
to end / expire | sona ermek |
It will end in ice | buzda sona erecek |
The world's history began in ice, it will end in ice. | Dünyanın tarihi buzda başladı, buzda sona erecek. |
or | ya da |
at least | en azından |
or at least | ya da en azından |
dawn / daybreak | şafak |
cool(ness) / chill | serinlik |
the coolness of dawn | Şafağın serinliği |
twenty | yirmi |
I'm so glad. You have already learned twenty words. | Çok sevindim. Çoktan yirmi tane kelime öğrendin. |
feather | kuş tüyü |
quilt | yorgan |
eiderdown | kuştüyü yorgan |
hot | sıcak |
nice warm / cosy | sıcacık |
to sleep | uyumak |
under | altında |
under which we sleep /slept | altında uyuduğumuz |
the cosy eiderdown under which we slept | altında uyuduğumuz sıcacık kuştüyü yorgan |
to remove / extract | çıkarmak |
with my removing | çıkarmamla |
together | birlikte |
thirty | otuz |
I'm so glad. You have already learned thirty words. | Çok sevindim. Çoktan otuz tane kelime öğrendin. |
shoulder | omuz |
my shoulders | omuzlarım |
together with my removing my shoulders | omuzlarımı çıkarmamla birlikte |
cousin | kuzen |
my cousin | kuzenim |
together with my cousin | kuzenimle birlikte |
together with my removing my shoulders from the cosy eiderdown under which I slept together with my cousin | kuzenimle birlikte altında uyuduğumuz sıcacık kuştüyü yorgandan omuzlarımı çıkarmamla birlikte |
to me /at me (dative) | bana |
this | bu |
this (accusative) | bunu |
to feel | hissetmek |
to make s.o. feel | hissettirmek |
It made me feel like this | bana bunu hissettirdi |
The coolness of the dawn made me feel like this. | Şafağın serinliği bana bunu hissettirdi. |
Or at least the chill of dawn made me feel like this. | Ya da en azından şafağın serinliği bana bunu hissettirdi. |
Or at least the chill of dawn together with my removing my shoulders from the cosy eiderdown under which I slept together with my cousin made me feel like this. | Ya da en azından şafağın serinliği kuzenimle birlikte altında uyuduğumuz sıcacık kuştüyü yorgandan omuzlarımı çıkarmamla birlikte bana bunu hissettirdi. |