to bother / to mind / to care | aldırmak |
unhappy | mutsuz |
unhappy enough not to care | aldırmayacak kadar mutsuz |
that somebody knew | kimsenin bilmesi |
so unhappy that he didn't care if anyone knew | kimsenin bilmesine aldırmayacak kadar mutsuz |
so unhappy that he didn't care if anyone knew that he had cried | kimsenin ağladığını bilmesine aldırmayacak kadar mutsuz |
like | gibi |
How cool! You have learned hundred and fifty words. | Ne harika! Yüz elli tane sözcük öğrendin. |
like someone who is to unhappy too care if anyone knew that he had cried | kimsenin ağladığını bilmesine aldırmayacak kadar mutsuz biri gibi |
with a loud voice | yüksek sesle |
he said with a loud voice | yüksek sesle dedi |
Ok | tamam |
I cried | ağladım |
here (it is)/ now / as you see / voilà | işte |
Ok I cried. Here it is. | Tamam ağladım işte. |
He said with a loud voice: "Ok, I cried, here it is." | Yüksek sesle: 'Tamam ağladım işte.' dedi. |
Digory said with a loud voice like someone too unhappy to care if anyone knew that he had cried: "Ok,I cried. Here it is." | Digory, kimsenin ağladığını bilmesine aldırmayacak kadar mutsuz biri gibi yüksek sesle: 'Tamam, ağladım. İşte.' dedi. |
You cried too | Sen de ağladın |
You also would cry | Sen de ağlardın |
He continued | devam etti |
"You also would cry" he continued. | 'Sen de ağlardın' diye devam etti. |
all | bütün |
life (h) | hayat |
all your life | bütün hayatın |
if all your life | eğer bütün hayatın |
country(side) /province /backwoods (otherwise kırsal) | taşra |
to pass | geçmek |
if your whole life had passed on the country | eğer bütün hayatın taşrada geçseydi |
horse | at |
and if you had a horse | ve bir atın olsaydı |
if your whole life had passed on the country and you had a horse | eğer bütün hayatın taşrada geçseydi ve bir atın olsaydı |
botton | dip |
the bottom of the garden | bahçenin dibi |
at/from the bottom of the garden | bahçenin dibinden |
How cool! You have learned hundred and sixty words. | Ne harika! Yüz altmış tane sözcük öğrendin. |
a river | bir nehir |
to flow | akmak |
if a river flowed | bir nehir aksaydı |
if a river flowed at the bottom of the garden | bahçenin dibinden bir nehir aksaydı |
if your whole life had passed on the country and you had a horse and a river flowed at the bottom of the garden | eğer bütün hayatın taşrada geçseydi ve bir atın olsaydı ve bahçenin dibinden bir nehir aksaydı. |
"You also would cry" he continued. "if your whole life had passed on the country and you had a horse and a river flowed at the bottom of the garden" | 'Sen de ağlardın' diye devam etti. 'eğer bütün hayatın taşrada geçseydi ve bir atın olsaydı ve bahçenin dibinden bir nehir aksaydı.' |
a horrible place | kötü bir yer |
a horrible place like this | bunun gibi kötü bir yer |
to bring | getirmek |
to take (somewhere) | götürmek |
if you were brought | getirilseydin |
if you were brought to a horrible place like this | bunun gibi kötü bir yere getirilseydin |
and if then also you were brought to live to a horrible place like this. | ve sonra da yaşamak için bunun gibi kötü bir yere getirilseydin |
"You also would cry" he continued. "if your whole life had passed on the country and you had a horse and a river flowed at the bottom of the garden and if then also you were brought to live to a horrible place like this. | 'Sen de ağlardın' diye devam etti. 'eğer bütün hayatın taşrada geçseydi ve bir atın olsaydı ve bahçenin dibinden bir nehir aksaydı ve sonra da yaşamak için bunun gibi kötü bir yere getirilseydin.' |