foreigner | yabancı |
His mother was a foreigner | Annesi bir yabancı idi. |
to smile | gülümsemek |
her smiling face | gülümseyen yüzü |
He remembered her smiling face. | Gülümseyen yüzünü hatırlıyordu. |
He didn't remember many (p) things. | Pek bir şey hatırlamıyordu. |
Apart from her smiling face he didn't remember many (p) things. | Gülümseyen yüzü dışında pek bir şey hatırlamıyordu. |
His mother was a foreigner and apart from her smiling face he didn't remember many things. | Annesi bir yabancı idi ve gülümseyen yüzü dışında pek bir şey hatırlamıyordu. |
even so /still /nonetheless | yine de |
spring | bahar |
summer | yaz |
every spring and every summer | her bahar ve her yaz |
Still he continued every spring and every summer | Yine de her bahar ve her yaz devam ediyordu |
grave | mezar |
to put | koymak |
flower | çiçek |
to put flowers on her grave | mezarına çiçek koymak |
He continued to put flowers on her grave. | Mezarına çiçek koymaya devam ediyordu. |
Sunday | pazar |
on Sundays | pazarları |
Every summer he continued to put flowers on her grave on Sundays. | Her yaz, pazarları mezarına çiçek koymaya devam ediyordu. |
Every spring at 'Bel Tine' | her bahar Bel Tine'da |
Still he continued to put flowers on her grave every Spring at Bel Tine and every Summer on Sundays. | Yine de her bahar Bel Tine'da ve her yaz, pazarları mezarına çiçek koymaya devam ediyordu. |
His mother was a foreigner and apart from her smiling face he didn't remember many things; still he continued to put flowers on her grave every Spring at Bel Tine and every Summer on Sundays. | Annesi bir yabancı idi ve gülümseyen yüzü dışında pek bir şey hatırlamıyordu, yine de her bahar Bel Tine'da ve her yaz, pazarları mezarına çiçek koymaya devam ediyordu. |