son | oğul |
their son | oğulları |
They had a son. | Oğulları vardı. |
small /little /young | küçük |
They had a little son. | Küçük bir oğulları vardı. |
by the name /named /called | adında |
They had a little son called Dudley. | Dudley adında küçük bir oğulları vardı. |
when it came / as for (+dat.) (b) | bakılırsa |
themselves | kendileri |
to themselves | kendilerine |
as for themselves | kendilerine bakılırsa |
the Dursleys | Dursley'ler |
the Dursleys themselves | Dursley'lerin kendileri |
as for the Durleys themselves | Dursley'lerin kendilerine bakılırsa |
fault /flaw | kusur |
excuse me / I am really sorry. (lit. Don't look at the flaw!) | Kusura bakma. |
eleventh | on birinci |
You have reached the eleventh level : There are hundred and ten words becoming familiar to you | On birinci seviyeye ulaştın : Sana tanıdık gelen yüz on tane kelime var |
flawless /faultless /perfect /impeccable | kusursuz |
he /she /it | o |
than he /her/it from him/her/it | ondan |
more faultless than him /more perfect than him | ondan kusursuz |
a child more faultless /perfect than him | ondan kusursuz bir çocuk |
to be found /to be present (se trouver/sich befinden) /to exist | bulunmak |
it could not be found /it didn't exist | bulunamazdı |
a child more faultless /perfect than him didn't exist | ondan kusursuz bir çocuk bulunamazdı. |
world /earth | dünya |
in the world | dünyada |
a child more faultless /perfect than him didn't exist in the world. | dünyada ondan kusursuz bir çocuk bulunamazdı. |
as for the Durleys themselves, a more perfect child than him didn't exist in the world. | Dursley'lerin kendilerine bakılırsa, dünyada ondan kusursuz bir çocuk bulunamazdı. |
They had a little son called Dudley; as for the Durleys themselves a more perfect child than him didn't exist in the world. | Dudley adında küçük bir oğulları vardı; Dursley'lerin kendilerine bakılırsa dünyada ondan kusursuz bir çocuk bulunamazdı. |