| face /countenance (s) | surat |
| blush /turn red /redden /glow | kızarmak |
| the boy's face (s) | oğlanın suratı |
| it had turned red | kızarmıştı |
| pomegranate | nar |
| like | gibi |
| to turn all red (to turn red like a pomegranate) | nar gibi kızarmak |
| the boy's face (s) had turned all red. | Oğlanın suratı nar gibi kızarmıştı. |
| blue | mavi |
| his blue eyes | mavi gözleri |
| bright / shiny /brilliant / polished | parlak |
| his bright blue eyes | parlak mavi gözleri |
| fifty | elli |
| Unbelievable. You have learned already fifty words. | İnanılmaz. Şimdiden elli tane kelime öğrendin. |
| to shine / sparkle | parlamak |
| His eyes were shining. | Gözleri parlıyordu. |
| idle /mischieveous /naughty /impish /good-for-nothing | haylaz |
| mischieveously /idly | haylaz haylaz |
| His bright blue eyes were sparkling mischieveously. | Parlak mavi gözleri haylaz haylaz parlıyordu. |
| the boy's face (s) had turned all red and his bright blue eyes were sparkling mischieveously. | Oğlanın suratı nar gibi kızarmıştı ve parlak mavi gözleri haylaz haylaz parlıyordu. |