to flee /escape /get away | kaçmak |
I need to flee | kaçmam gerek |
to think | düşünmek |
"I need to flee," she thought. | 'Kaçmam gerek,' diye düşünüyordu. |
she couldn't escape | kaçamıyordu |
"I need to flee," she thought, but she couldn't flee. | 'Kaçmam gerek,' diye düşünüyor ama kaçamıyordu. |
just like this | öylece |
she just stood like this | öylece duruyordu |
'I need to flee,' she thought, but she couldn't flee, she just stood like this. | 'Kaçmam gerek,' diye düşünüyor ama kaçamıyor, öylece duruyordu. |
to fasten on/ cling / glue / stick | yapışmak |
to get stuck on (+dat) | yapışıp kalmak |
she just stood like this at the ancient wall which she got stuck to | yapışıp kaldığı antik duvarda, öylece duruyordu. |
her eyes fixed on the approaching crowd | gözlerini yaklaşan kalabalığa dikmiş |
she just stood like this at the ancient wall which she got stuck to, her eyes fixed on the approaching crowd. | yapışıp kaldığı antik duvarda gözlerini yaklaşan kalabalığa dikmiş, öylece duruyordu. |
'I need to flee,' she thought, but she couldn't flee, she just stood like this at the ancient wall which she got stuck to, her eyes fixed on the approaching crowd. | 'Kaçmam gerek,' diye düşünüyor ama kaçamıyor, yapışıp kaldığı antik duvarda gözlerini yaklaşan kalabalığa dikmiş, öylece duruyordu. |
Nice. You have two hundred words in your basket. | Güzel. Sepetinizde iki yüz tane sözcük var. |