pale | solgun |
(which were ) in the east | doğudaki |
the trees (which were) in the east | doğudaki ağaçlar |
on top of the trees in the east | doğudaki ağaçların üzerine |
to sit | oturmak |
it had sat (reported Past narrative) | o oturmuştu |
Pale(ly) it had sat on top of the trees in the east | Solgun solgun doğudaki ağaçların üzerine oturmuştu |
darkness | karanlık |
(it) was darkness | karanlıktı |
Its light was darkness. | ışığı karanlıktı |
with shadow | gölgeyle |
mixed with shadow | gölgeyle karışmış |
as if mixed with shadow | sanki gölgeyle karışmış |
but its light was darkness as if mixed with shadow | ama ışığı karanlıktı sanki gölgeyle karışmış gibi |
Pale(ly) it had sat on top of the trees in the east, but its light was darkness as if mixed with shadow. | Solgun solgun doğudaki ağaçların üzerine oturmuştu ama ışığı karanlıktı sanki gölgeyle karışmış gibi. |
morning | sabah |
It was a morning. | Bir sabahtı. |
boredom / annoyance / nuisance | sıkıntı |
depressing / uneasy / distressed | sıkıntılı |
thought | düşünce |
a troublesome thought | sıkıntılı bir düşünce |
It was a depressing / troublesome morning | Sıkıntılı bir sabahtı. |
pleasant / agreable / fine | hoş |
welcome | hoş geldin |
unpleasant | hoş olmayan |
unpleasant thoughts | hoş olmayan düşünceler |
to create / to call into being | yaratmak |
creating | yaratan |
creating unpleasant thoughts | hoş olmayan düşünceler yaratan |
It was an uneasy morning creating unpleasant thoughts. | Hoş olmayan düşünceler yaratan sıkıntılı bir sabahtı. |