to put | koymak |
table | masa |
onto a table | bir masanın üzerine |
The custom officer put the suitcase onto a table. | Gümrük memuru bavulu bir masanın üzerine koydu |
to pay attention, to care | oralı olmak |
to be indifferent | oralı olmamak |
being indifferent and... / he didn't care and... | oralı olmayıp |
The custom officer didn't care and put the suitcase onto a table. | Gümrük memuru oralı olmayıp bavulu bir masanın üzerine koydu |
another officer | başka bir memur |
zipper /Reisverschluss | fermuar |
to open | açmak |
he opened its zipper and | fermuarını açıp |
another officer opened its zipper and... | başka bir memur fermuarını açıp |
to lift /remove | kaldırmak |
lid /cover | kapak |
he lifted up the lid | kapağı kaldırdı |
another officer opened its zipper and lifted up the lid. | başka bir memur fermuarını açıp kapağı kaldırdı. |