"Very nice!" shouted Little Craw. | 'Çok güzel!' diye bağırdı Kargacık. |
(by) studying | çalışarak |
(cloth) pin | mandal |
a /one | bir |
a bit more | biraz daha |
a lot /very very much | çok ama çok |
a real true rain | gerçek bir yağmur |
a tiny house | minnacık bir ev |
age | yaş |
also /moreover (h) | hem de |
an easy thing | kolay bir şey |
and | ve |
and | ve |
and /also(following noun, participle...) | da - de |
And sitting (d) right next to her was 'Little Craw'. | Hemen yanı başında da Kargacık duruyordu. |
at first | ilkinde |
At first you made it rain mice from heaven | ilkinde gökten fare yağdırdın |
At first you made it rain mice from heaven, at second frogs, at third pine cones. | İlkinde gökten fare yağdırdın, ikincisinde kurbağa, üçüncüsünde çam kozalakları. |
At present she was at the unit about making rain. | Şu sıralar yağmur yağdırma ünitesindeydi. |
at second /in second place | ikincisinde |
Awesome. You succeeded to learn eighty words. | Yıkılıyor. Seksen kelime öğrenmeyi başardın. |
Awesome. You succeeded to learn fifty words. | Yıkılıyor. Elli kelime öğrenmeyi başardın. |
Awesome. You succeeded to learn forty words. | Yıkılıyor. Kırk kelime öğrenmeyi başardın. |
Awesome. You succeeded to learn ninety words. | Yıkılıyor. Doksan kelime öğrenmeyi başardın. |
Awesome. You succeeded to learn one hundred and fifty words. | Yıkılıyor. Yüz elli tane kelime öğrenmeyi başardın. |
Awesome. You succeeded to learn one hundred and forty words. | Yıkılıyor. Yüz kırk tane kelime öğrenmeyi başardın. |
Awesome. You succeeded to learn one hundred and seksen words. | Yıkılıyor. Yüz seksen tane kelime öğrenmeyi başardın. |
Awesome. You succeeded to learn one hundred and seventy words. | Yıkılıyor. Yüz yetmiş tane kelime öğrenmeyi başardın. |
Awesome. You succeeded to learn one hundred and sixty words. | Yıkılıyor. Yüz altmış tane kelime öğrenmeyi başardın. |
Awesome. You succeeded to learn one hundred and ten words. | Yıkılıyor. Yüz on kelime öğrenmeyi başardın. |
Awesome. You succeeded to learn one hundred and thirty words. | Yıkılıyor. Yüz otuz tane kelime öğrenmeyi başardın. |
Awesome. You succeeded to learn one hundred and twenty words. | Yıkılıyor. Yüz yirmi kelime öğrenmeyi başardın. |
Awesome. You succeeded to learn one hundred words. | Yıkılıyor. Yüz kelime öğrenmeyi başardın. |
Awesome. You succeeded to learn seventy words. | Yıkılıyor. Yetmiş kelime öğrenmeyi başardın. |
Awesome. You succeeded to learn sixty words. | Yıkılıyor. Altmış kelime öğrenmeyi başardın. |
Awesome. You succeeded to learn ten words. | Yıkılıyor. On kelime öğrenmeyi başardın. |
Awesome. You succeeded to learn thirty words. | Yıkılıyor. Otuz kelime öğrenmeyi başardın. |
Awesome. You succeeded to learn twenty words. | Yıkılıyor. Yirmi kelime öğrenmeyi başardın. |
bench | sıra |
birds | kuşlar |
book | kitap |
bread | ekmek |
bread crumb | ekmek içi |
Bring it on! /Do it then! /I dare you. | yap da görelim |
but | ama |
But stop here! | Ama burada dur! |
But the nicest side of the house was the oven in the garden. | Ama evin en güzel yanı bahçedeki fırındı. |
child | çocuk |
chimney /Schornstein | baca |
cloth pin | çamaşır mandalı |
cloud | bulut |
craw | karga |
day | gün |
dry | kuru |
easily | rahatça |
easy (k) | kolay |
eighty | seksen |
especially / above all (h) | hele |
Especially if the subject in question is a witch house. | Hele ki söz konusu bir cadı evi ise... |
especially if the subject in question is... | hele ki söz konusu ... ise |
exactly /right /just /precisely | tam |
fifty | elli |
first (i) | ilk |
for | için |
for a witch | bir cadı için |
forty | kırk |
frog | kurbağa |
from now on /(+neg. verb) now longer | artık |
from the sky /from heaven | gökten |
garden | bahçe |
Good morning | Günaydın |
good night | iyi geceler |
grape | üzüm |
He used to chitchat easily with people. | İnsanla rahatça çene çalardı. |
He was such a knowledgeable craw that | Öyle bilgili bir kargaydı ki... |
He was such a knowledgeable craw that the little Witch considered his thoughts as very important. | Öyle bilgili bir kargaydı ki Küçük Cadı onun düşünceleri çok önem verirdi. |
he wouldn't say | demekle kalmazdı |
head | baş |
her (dat.) | ona |
here (ablative) | burada |
hill | tepe |
his | onun |
his thoughts | onun düşünceleri |
homeworks | ev ödevleri |
hour | saat |
house | ev |
huge / giant | koca |
huge, big books | koca koca kitaplar |
I wished | keşke |
I wished you would make it rain bread crumbs or raisins. | Keşke ekmek içi ya da kuru üzüm yağdırsan. |
I wonder | merak ediyorum |
I wonder | acaba |
I wonder: Will you be able to manage to make a real rain, I wonder? | Merak ediyorum: Gerçek bir yağmur yağdırmayı becerebilecek misin, acaba? |
if | ise |
if you try a bit harder | biraz daha uğraşırsan |
if you try hard | uğraşırsan |
If you will try a bit harder it will rain washing pins on our heads. | Biraz daha uğraşırsan, başımıza çamaşır mandalı yağacak. |
immediately | hemen |
importance | önem |
in a tiny house | minnacık bir evde |
in a witch house | bir cadı evinde |
in front of | önünde |
in front of the oven | fırının önünde |
in front of the oven (that was) in the garden | bahçedeki fırının önünde |
in the age of | yaşında |
in the garden | bahçede |
in the sky | gökte |
in the wood | ormanda |
in third place | üçüncüsünde |
is it possible? /come on/ no way /does it become? | olur mu? |
is not | değil |
it began to rain | yağmur yağmaya başladı |
it could talk | konuşabiliyordu |
it didn't count as age | yaş sayılmazdı |
it is not an easy thing | kolay bir şey değil |
it is raining | yağmur yağıyor |
it was a tiny house | minnacık bir evdi |
It was a tiny house, but it was enough for her. | Minnacık bir evdi, ama ona yetiyordu. |
it was closing /they were closing (when pl subject) | kapanıyordu |
it was enough | yetiyordu |
it was enough for her | ona yetiyordu |
it was necessary | gerekiyordu |
it was necessary to go ahead step by step | adım adım ilerlemek gerekiyordu |
it was necessary to work a great lot, to progress step by step | Çok ama çok çalışmak, adım adım ilerlemek gerekiyordu. |
it was not | değildi |
it was not an easy thing | kolay bir şey değildi |
it was not closing /they were not closing (when pl subject) | kapanmıyordu |
it will rain | yağacak |
it will rain on our head | başımıza yağacak |
it's amazing /it's awesome | yıkılıyor |
Its chimney was bent. | Bacası eğrilmişti. |
knee | diz |
knowledgeable /learned /wise | bilgili |
Let us see how you make rain! | Yağmur yağdır da görelim! |
let's see | görelim |
little craw | Kargacık |
Little Craw was reproachful. | Kargacık sitemliydi. |
Little Craw was reproachful:"Let's see now how you make it rain!" | Kargacık sitemliydi: 'Bir yağmur yağdır görelim artık.' |
magic / sorcery (s) | sihir |
magic book /spell book | sihir kitabı |
Moreover it was like some birds | Hem de öyle bazı kuşlar gibi |
Moreover it was that he wouldn't just say 'Good morning, good evening' like some birds. | Hem de öyle bazı kuşlar gibi 'Günaydın, iyi geceler...' demekle kalmazdı. |
Moreover it was that he wouldn't just say like some birds | Hem de öyle bazı kuşlar gibi demekle kalmazdı. |
mouse | fare |
name | ad |
next to her /at her side /at her elbow | yanı başında |
nice / beautiful | güzel |
ninety | doksan |
no /any /whatsoever | hiç |
no way /never! /will it ever happen? | hiç olur mu? |
ok / possible /agreed /it becomes | olur |
Once upon a time | bir zamanlar |
once upon a time there was | bir zamanlar vardı |
Once upon a time there was a little witch. | Bir zamanlar küçük bir cadı vardı. |
one hundred | yüz |
one hundred and twenty - seven | yüz yirmi yedi |
One hundred and twenty - seven years didn't count as age for a witch. | Yüz yirmi yedi yaş, bir cadı için yaş sayılmazdı. |
onto her knees | dizlerinin üstüne |
or (only one of the two is possible) | ya da |
our head | başımız |
oven | fırın |
person /human /Mensch | insan |
piece /grain - used after number word (not obliged) / Stück | tane |
pine cones | çam kozalakları |
rain | yağmur |
Rain! | Yağ yağmur! |
raisin | kuru üzüm |
real /true | gerçek |
recently /at present | şu sıralar |
reproachful /accusing | sitemli |
right next to her | hemen yanı başında |
roar /grumble /thunder | gürlemek |
roof (ç) | çatı |
seven | yedi |
seventy | yetmiş |
sharp /pointed /spitz | sivri |
She created a cloud in the sky. | Gökte bir bulut oluşturdu. |
She made a sign for it to approach. | Yaklaşması için işaret etti. |
She placed the spellbook onto her knees. | Sihir kitabını dizlerinin üstüne yerleştirdi. |
she was at the unit about making rain | yağmur yağdırma ünitesindeydi |
she was one hundred and twenty - seven years old. | yüz yirmi yedi yaşındaydı. |
side (y) | yan |
sign /signal | işaret |
six | altı |
six hours | altı saat |
six hours of the day | günün altı saati |
sixty | altmış |
sky /heaven | gök |
small /little | küçük |
so knowledgeable | öyle bilgili |
some | bazı |
some birds | bazı kuşlar |
step | adım |
step by step | adım adım |
such /thus | öyle |
ten | on |
ten words | on kelime |
that (conj.) | ki |
that / so /word to connect direct speech to the main sentence when the main sentence uses any verb other than demek | diye |
that was in the garden | bahçedeki |
the cloud thundered | bulut gürledi |
The cloud thundered and it began to rain. | Bulut gürledi ve yağmur yağmaya başladı. |
the craw's name | karganın adı |
the fourth | dördüncü |
The little Witch /Die kleine Hexe | Küçük Cadı |
the little Witch considered his thoughts as very important. | Küçük Cadı onun düşünceleri çok önem verirdi. |
The little Witch lived (used to live) in the wood. | Küçük Cadı ormanda yaşardı. |
The little Witch lived in the wood, in a witch house. | Küçük Cadı ormanda bir cadı evinde yaşardı. |
The little Witch sat on the bench, in front of the oven (that was) in the garden. | Küçük Cadı bahçedeki fırının önünde duran sıraya oturdu. |
The little Witch sat on the bench. | Küçük Cadı sıraya oturdu. |
The little Witch shared her house with a craw. | Küçük Cadı evini bir karga ile paylaşıyordu. |
The Little Witch spent six houres of the day studying sorcery. | Küçük Cadı günün altı saatini sihir çalışarak geçirdi. |
The Little Witch spent six houres of the day. | Küçük Cadı günün altı saatini geçirdi. |
The Little Witch tried the fourth time. | Küçük Cadı dördüncü kez denedi. |
the nicest | en güzel |
the nicest side of the house | evin en güzel yanı |
the other | diğer |
the other witches | diğer cadılar |
the oven in the garden | bahçedeki fırın |
the pointed roof of the house | evin sivri çatısı |
The pointed roof of the house lay on the side from the wind. | Evin sivri çatısı rüzgârdan yan yatmıştı. |
the roof of the house | evin çatısı |
the second | ikinci |
The shutters of its windows /its window shutters | Pencerelerin panjurları |
The shutters of its windows were not closing. | Pencerelerin panjurları kapanmıyordu. |
the third | üçüncü |
the unit about making rain | yağmur yağdırma ünitesi |
there was | vardı |
thing | şey |
thirty | otuz |
this | bu |
This craw's name was 'Little Craw' | Bu karganın adı Kargacıktı |
This craw's name was 'Little Craw' and it could talk. | Bu karganın adı Kargacıktı ve konuşabiliyordu. |
this is not what it looks like | bu hiç de öyle göründüğü gibi |
This was not such an easy thing as it seemed. | Bu hiç de öyle göründüğü gibi kolay bir şey değildi. |
This witch | bu cadı |
This witch was one hundred and twenty-seven years old. | Bu cadı, yüz yirmi yedi yaşındaydı. |
thorough /complete /without defect | eksiksiz |
thought | düşünce |
time (e g first time) /fois/Mal | kez |
time (z) | zaman |
tiny | minnacık |
to accomplish / succeed | başarmak |
to approach | yaklaşmak |
to be | olmak |
to be closed | kapanmak |
to be compared to | kıyaslanmak |
to be counted | sayılmak |
to be curved /to be bend | eğrilmek |
to be enough /sufficient | yetmek |
to begin | başlamak |
to carry out /perform /fullfill | yerine getirmek |
to chitchat /prattle /gossip | çene çalmak |
to compare to | kıyaslamak |
to consider important / to give weight to /to care /to regard | önem vermek |
to create /forge / form | oluşturmak |
to do homework | ev ödevlerini yerine getirmek |
to do thorougly homeworks | ev ödevlerini eksiksiz yerine getirmek |
to go to bed /to go to sleep /lie / sich hinlegen /liegen | yatmak |
to learn | öğrenmek |
to lie on the side | yan yatmak |
to live /exist | yaşamak |
to make a sign | işaret etmek |
to make an effort /try hard | uğraşmak |
to make rain | yağmur yağdırmak |
to manage | becermek |
to place /position | yerleştirmek |
to progress /to advance /to improve | ilerlemek |
to rain | yağmur yağmak |
to read | okumak |
to read huge, big books | koca koca kitaplar okumak |
To read huge, big books, to do thorougly homeworks... | Koca koca kitaplar okumak, ev ödevlerini eksiksiz yerine getirmek... |
to remain /stay | kalmak |
to share | paylaşmak |
to shout(b) | bağırmak |
to sit | oturmak |
to speak /talk | konuşmak |
to spend /pass /undergo /conduct | geçirmek |
to stand | durmak |
to stand /stop / se tenir /sit (e. g. bird) | durmak |
to stand in front of the oven that was in the garden | bahçedeki fırının önünde durmak |
To study /work very very much | çok ama çok çalışmak |
to the fourth time | dördüncü kez |
to try (one time experiment) | denemek |
to work /study /try | çalışmak |
topic / subject / the point in question /being talked about | söz konusu |
twenty | yirmi |
unit | ünite |
very nice | çok güzel |
wash / laundry | çamaşır |
Wgen the cloud came exactly to the hills she shouted: "Rain! | Bulut tam tepelere gelince bağırdı: 'Yağ yağmur!' |
when compared to | kıyaslandığında |
when compared to the other witches | diğer cadılarla kıyaslandığında |
When compared to the other witches, she would remain a child. | Diğer cadılarla kıyaslandığında çocuk kalırdı. |
when it came / as for (+dat.) | gelince |
When the cloud came exactly to the hills | Bulut tam tepelere gelince |
Will you be able to manage to make a real rain, I wonder? | Gerçek bir yağmur yağdırmayı becerebilecek misin, acaba? |
Will you be able to manage to make it rain a real rain? | Gerçek bir yağmur yağdırmayı becerebilecek misin? |
Will you be able to manage? | Becerebilecek misin? |
wind | rüzgâr |
window | pencere |
window shutters/blinds /Fensterläden | panjurlar |
witch /sorceress | cadı |
witch house /Hexenhäuschen | cadı evi |
with | ile |
with oven | fırınlı |
without oven | fırınsız |
wood /jungle | orman |
word (k) | kelime |
Would there be a house without oven? | Hiç fırınsız ev olur mu? |
you just couldn't manage | Beceremedin gitti. |
you just couldn't x (e) | x-medin gitti |
you succeeded to learn | öğrenmeyi başardın |