Reading Turkish - Mezmurlar

QuestionAnswer
'Let's tear off their bands!' they say.
'Koparalım onların kayışlarını!' diyorlar.
'Let's tear off their bands!' they say. 'Let's throw off their bonds!'
'Koparalım onların kayışlarını!' diyorlar. 'Atalım üzerimizden bağlarını!'
'Let's tear off their bands!' they say. 'Let's throw off their bonds!'
'Koparalım onların kayışlarını!' diyorlar. 'Atalım üzerimizden bağlarını!'
(with/by) trembling
titreyerek
a judge
yargıç
a psalm that David wrote
Davut'un yazdığı mezmur
a psalm that David wrote when he fled
Davut'un kaçtığı zaman yazdığı mezmur
a psalm that David wrote when he fled from his son Absalom
Davut'un oğlu Avşalom'dan kaçtığı zaman yazdığı mezmur
A psalm that David wrote when he fled from his son Absalom.
Davut'un oğlu Avşalom'dan kaçtığı zaman yazdığı mezmur
a tree planted by the river banks
akarsu kıyılarına dikilmiş ağaç
Absalom
Avşalom
advice /counsel
öğüt
after /behind (p)
peşinde
against /opposite / before /towards +dative
karşı
against me
bana karşı
against the king
krala karşı
against the Lord
RaB'be karşı
against the Lord and the king he has anointed
RaB'be ve meshettiği krala karşı
all (b)
bütün
all (b) my enemies
bütün düşmanlarım
all his work
her işi
and
ve
and he said:'I have set my King'
Ve, 'Ben kralımı oturttum' diyor.
And he says:'I have set my King on my holy Mount Zion.
Ve, 'Ben kralımı kutsal dağım Siyon'a oturttum.' diyor.
and he says:'I have set my King on my holy Mount Zion.'
Ve, 'Ben kralımı kutsal dağım Siyon'a oturttum.' diyor.
and he thinks deeply upon it/he meditates upon it night and day
ve gece gündüz onun üzerinde derin derin düşünür
anger
öfke
angrily
öfkeyle
announcement /notification/proclamation/report
bildiri
answer (y) me
yanıtla beni
around me
çevremde
as (of) /being /for
olarak
as for /as to /if
ise
as for the way of the wicked, it leads to death
kötülerin yolu ise ölüme götürür
as possession
mülk olarak
ask of me, let me give you
dile benden, sana vereyim
ask of me, let me give you the ends of the earth
dile benden, sana yeryüzünün dört bucağını vereyim
ask of me, let me give you the nations for inheritance
dile benden sana miras olarak ulusları vereyim
ask of me, let me give you the nations for inheritance, the ends of the earth as your possession
Dile benden, sana miras olarak ulusları, mülk olarak yeryüzünün dört bucağını vereyim.
Ask of me, let me give you the nations for inheritance, the ends of the earth as your possession.
Dile benden, sana miras olarak ulusları, mülk olarak yeryüzünün dört bucağını vereyim.
bad /evil /wicked
kötü
Be wise!
Akıllı olun!
because /for
çünkü
belt ( also for machines/cars) /strap /sling /band
kayış
between /in the midst of / among
arasında
blessing / abundance
bereket
bond /link /tie
bağ
Break the teeth of the wicked!
Kır kötülerin dişlerini!
Break the teeth of the wicked!
Kır kötülerin dişlerini!
but /however /yet /nevertheless /lediglich
ancak
But he takes his pleasure in the law of the Lord and meditates upon it night and day.
Ancak zevkini RaBbin yasasından alır ve gece gündüz onun üzerinde derin derin düşünür.
But he takes his pleasure in the law of the Lord and meditates upon it night and day.
Ancak zevkini RaBbin yasasından alır ve gece gündüz onun üzerinde derin derin düşünür.
But you oh (y) Lord are a shield.
Ama Sen, ya RaB kalkansın.
But You oh (y) Lord, You are a shield around me.
Ama Sen ya RaB, çevremde kalkansın.
But You oh (y) Lord, You are a shield around me. You are my honour, the One lifting up my head.
Ama Sen ya RaB, çevremde kalkansın. Onurum, başımı yukarı kaldıran Sensin.
But you, oh (y) Lord
Ama Sen, ya RaB
chaff tossed by the wind
rüzgârın savurduğu saman çöpü
chaos/confusion/uproar/turmoil/turbulece/anarchy /commotion
kargaşa
chef /supervisor
şef
chin /jaw
çene
club /cudgel /rod
çomak
coast /shore /edge /bank
kıyı
correct /right
doğru
David
Davut
David's psalm
Davut'un mezmuru
day
gün
day and night (as in the anatolian folksong 'Uzun ince bir yoldayım'
gündüz gece
day time
gündüz
death
ölüm
deeply
derin derin
ear
kulak
earth /world /surface (y)
yeryüzü
earthenware pot
çömlek
empty /futile/idle/unfounded
boş
enemy
düşman
especially / particularly /above all
hele
especially those rising up against me
hele bana karşı ayaklananlar
every
her
every work that he does
yaptığı her işi
every work that he does succeeds
yaptığı her işi başarır
fair /just /righteous
adil
father
baba
fear
korku
for himself (dat.)
kendine
for his anger quickly flames up in a moment
çünkü öfkesi bir anda alevleniverir
for me
benim için
For the Lord watches over the way of the righteous
Çünkü RaB doğruların yolunu gözetir.
For the Lord watches over the way of the righteous, as for the way of the wicked, it leads to death.
Çünkü RAB doğruların yolunu gözetir, kötülerin yolu ise ölüme götürür.
For the Lord watches over the way of the righteous, as for the way of the wicked, it leads to death.
Çünkü RAB doğruların yolunu gözetir, kötülerin yolu ise ölüme götürür.
for the music leader
müzik şefi için
four
dört
from His holy mountain
kutsal dağından
from me
benden
from on top /over /off (one's back)
üzerinden
from the law of the Lord
RaBbin yasasından
from thousands of enemies
binlerce düşmandan
fruit
meyve
futile schemes
boş düzenler
God (t)
Tanrı
group / gathering /community
topluluk
happy
mutlu
Have mercy on me!
Lütfet bana!
Have mercy on me! Hear my prayer!
Lütfet bana! Kulak ver duama!
He answers (y) me from His holy mountain.
Yanıtlar beni kutsal dağından.
He answers (y) me.
Yanıtlar beni.
he cannot be acquitted
aklanamaz
he cannot find
bulamaz
he doesn't sit
oturmaz
He doesn't stand
durmaz
He doesn't stand /stop in the way of the sinners.
günahkârların yolunda durmaz
he doesn't walk
yürümez
He doesn't walk, he doesn't stand, he doesn't sit.
Yürümez, durmaz, oturmaz.
he gives
o verir
He gives his fruit in its season
O meyvesini mevsiminde verir.
He hears me.
Duyar beni.
he is amused with/about them
onlarla eğleniyor
he is laughing
gülüyor
he leads to
götürür
he said to me
bana dedi
He said to me:'You are my son. Today I became a father to you.'
Bana, 'Sen benim oğlumsun.' dedi. 'Bugün ben sana baba oldum.
He said to me:'You are my son.'
Bana, 'Sen benim oğlumsun.' dedi.
he takes his pleasure in
zevkini alır
he takes his pleasure in the law of the Lord
zevkini RaBbin yasasından alır
he takes pleasure in
zevk alır
he terrifies them in his wrath and says
gazabıyla dehşete düşürüyor ve diyor
he thinks deeply
derin derin düşünür
he warns
uyarıyor
head
baş
Hear my prayer!
Kulak ver duama!
heart /soul (g)
gönül
heritage /inheritance
miras
his anger
öfkesi
his anger quickly flames up
öfkesi alevleniverir
his faithful servant
sadık kulu
His leaves (sg) never wither.
Yaprağı hiç solmaz.
his son Absalom
oğlu Avşalom
his work
işi
holy
kutsal
honour /pride
onur
horror
dehşet
How happy are those who take refuge in Him!
Ne mutlu O'na sığınanlara!
How happy are those who take refuge in Him!
Ne mutlu O'na sığınanlara!
How happy are those who take refuge!
Ne mutlu sığınanlara!
How happy is the man (i) who doesn't walk in the counsel of the wicked, who doesn't stand in the way of the sinners, who doesn't sit among the mockers.
Ne mutlu o insana ki kötülerin öğüdüyle yürümez, günahkârların yolunda durmaz, alaycıların arasında oturmaz.
How happy is the man (i) who doesn't walk in the counsel of the wicked, who doesn't stand in the way of the sinners, who doesn't sit among the mockers.
Ne mutlu o insana ki kötülerin öğüdüyle yürümez, günahkârların yolunda durmaz, alaycıların arasında oturmaz.
How happy is the man (i) who doesn't walk in the counsel of the wicked.
Ne mutlu o insana ki kötülerin öğüdüyle yürümez.
How happy is the man(i) !
Ne mutlu o insana
How happy is the man(i) who doesn't sit among the mockers!
Ne mutlu o insana ki alaycıların arasında oturmaz.
How happy is the man(i) who doesn't stand in the way of the sinners !
Ne mutlu o insana ki günahkârların yolunda durmaz
How happy is the man(i) who doesn't stand!
Ne mutlu o insana ki durmaz
How happy is the man(i) who doesn't walk !
Ne mutlu o insana ki yürümez
How happy!
Ne mutlu
How long will you give your heart to vain things, run after lies?
Ne zamana dek boş şeylere gönül vereceksin, yalan peşinde koşacaksınız?
How long will you give your heart to vain things?
Ne zamana dek boş şeylere gönül vereceksiniz?
How long will you people turn my honour to shame?
Ey insanlar, ne zamana dek onurumu utanca çevireceksiniz?
How long will you run after lies?
Ne zamana dek yalan peşinde koşacaksınız?
how much
ne kadar
how much has he increased
ne kadar çoğaldı
I became
oldum
I became a father to you.
ben sana baba oldum
I cry unto the Lord.
RaB'be seslenirim.
I cry unto the Lord. He answers me from His holy mountain.
RaB'be seslenirim. Yanıtlar beni kutsal dağından.
I cry unto the Lord. He answers me from His holy mountain.
RaB'be seslenirim. Yanıtlar beni kutsal dağından.
I have no fear from thousands of enemies surrounding me.
Korkum yok çevremi saran binlerce düşmandan.
I have no fear from thousands of enemies surrounding me.
Korkum yok çevremi saran binlerce düşmandan
I have no fear.
Korkum yok.
I have set
Ben oturttum
I have set my King
Ben kralımı oturttum
I lie down (and) sleep
Yatar uyurum
I lie down (and) sleep. I wake up (and) get up.
Yatar uyurum. Uyanır kalkarım.
I lie down (and) sleep. I wake up (and) get up. The Lord supports me.
Yatar uyurum. Uyanır kalkarım. RaB destektir bana.
I lie down (and) sleep. I wake up (and) get up. The Lord supports me.
Yatar uyurum. Uyanır kalkarım. RaB destektir bana.
I lie down /I go to sleep
yatarım
I wake up
uyanırım
I wake up (and) get up.
Uyanır kalkarım.
I will announce
ilan edeceğim
I will announce the declaration of the Lord
RaB'bin bildirisini ilan edeceğim
I will announce the declaration of the Lord: He said to me:'You are my son. Today I became a father to you.'
RaB'bin bildirisini ilan edeceğim : Bana, 'Sen benim oğlumsun' dedi, 'Bugün ben sana baba oldum.'
I will announce the declaration of the Lord: He said to me:'You are my son. Today I became a father to you.'
RaB'bin bildirisini ilan edeceğim : Bana, 'Sen benim oğlumsun' dedi, 'Bugün ben sana baba oldum.'
if not /otherwise
yoksa
in one moment /on a sudden/in a flash /in a wink
bir anda
in the heavens
göklerde
in the midst of the mockers
alaycıların arasında
in the presence of God /in God
Tanrı katında
in the way of the sinners
günahkârların yolunda
iron
demir
iron rod
demir çomak
is/are not
değil
it succeeds
başarır
king
kral
Kiss the son!
Oğulu öpün!
Kiss the son, so that he doesn't get angry !
Oğulu öpün ki öfkelenmesin !
Kiss the son, so that he doesn't get angry ! Otherwise you get ruined on your way, for his anger quickly flames up in a moment.
Oğulu öpün ki öfkelenmesin ! Yoksa izlediğiniz yolda mahvolursunuz, çünkü öfkesi bir anda alevleniverir.
Kiss the son, so that he doesn't get angry ! Otherwise you get ruined on your way.
Oğulu öpün ki öfkelenmesin ! Yoksa izlediğiniz yolda mahvolursunuz.
kiss!
öpün!
Know that the Lord has set His faithful servant aside for Himself.
Bilin ki RaB sadık kulunu kendine ayırmıştır.
Know that the Lord has set His faithful servant aside for Himself. Whenever I call He hears me.
Bilin ki RaB sadık kulunu kendine ayırmıştır. Ne zaman seslensem duyar beni.
know!
bilin!
law
yasa
leader (ö)
önder
leaf
yaprak
Learn a lesson!
Ders alın!
lesson
ders
let me give you
sana vereyim
let me give you the ends of the earth as possession
sana mülk olarak yeryüzünün dört bucağını vereyim
let us tear off
koparalım
let us tear off their (reinforced) bands
koparalım onların kayışlarını
let us tear off their bands
koparalım kayışlarını
let's throw
atalım
Let's throw off their bonds!
Atalım üzerimizden bağlarını!
lie
yalan
long-necked string instrument /long-necked luthe /Bağlama /reed
saz
loyal /faithful /devoted
sadık
man /human /human being
insan
many /most of them
birçoğu
Many of them say for me :
Birçoğu benim için: diyor.
Many of them say for me : 'There is no salvation for him in God.'
Birçoğu benim için: 'Tanrı katında ona kurtuluş yok.' diyor.
Many of them say for me : 'There is no salvation for him in God.'
Birçoğu benim için: 'Tanrı katında ona kurtuluş yok.' diyor.
May your blessing be upon your people!
Halkının üzerinde olsun bereketin!
May your blessing be upon your people!
Halkının üzerinde olsun bereketin!
mockers
alaycılar
moment
an
monarch /ruler
hükümdar
mountain
dağ
music
müzik
music leader
müzik şefi
my enemies
düşmanlarım
my head
başım
my holy mountain
kutsal dağım
my honour
onurum
my prayer
duam
my righteous God
adil Tanrım
my son
oğlum
nation / people
ulus
never
hiç
night
gece
night and day (more frequently used)
gece gündüz
o (adressing s. o.)
ey
O (e) God, rescue me!
Ey Tanrı, kurtar beni!
O (e) my righteous God!
Ey adil Tanrım!
o kings
ey krallar
O kings, be wise!
Ey krallar, akıllı olun!
O kings, be wise! O world leaders, learn a lesson!
Ey krallar, akıllı olun! Ey dünya önderleri, ders alın!
O world leaders, learn a lesson!
Ey dünya önderleri, ders alın!
off (our back) /from upon us
üzerimizden
Oh (y) Lord arise!
Ya RaB kalk!
Oh (y) Lord arise! O (e) God, rescue me!
Ya RaB kalk! Ey Tanrı, kurtar beni!
Oh (y) Lord arise! O (e) God, rescue me!
Ya RaB kalk! Ey Tanrı, kurtar beni!
oh Lord (y.)
ya RaB
Oh Lord (y.), how much my enemies have increased!
Ya RaB, düşmanlarım ne kadar çoğaldı!
Oh Lord (y.), how much my enemies have increased! Especially those rising up against me.
Ya RaB, düşmanlarım ne kadar çoğaldı! Hele bana karşı ayaklananlar.
Oh Lord (y.), how much my enemies have increased! Especially those rising up against me.
Ya RaB, düşmanlarım ne kadar çoğaldı! Hele bana karşı ayaklananlar.
on the the way that you follow /on your way
izlediğiniz yolda
on top of / on
üzerinde
one straw / chaff
saman çöpü
onto my holy Mount Zion
kutsal dağım Siyon'a
onto Zion
Siyon'a
order /scheme /layout /arrangement
düzen
otherwise you get ruined on your way
yoksa izlediğiniz yolda mahvolursunuz
parish /district /corner
bucak
people /folk (h)
halk
place
yer
planted /standing
dikilmiş
planted by the river bank
akarsu kıyısına dikilmiş
pleasure
zevk
prayer
dua
property /possession
mülk
Refresh /relieve (f) me!
Ferahlat beni!
Rejoice with trembling!
Titreyerek sevinin!
Rejoice!
Sevinin!
Relieve (f) me when I fall into trouble!
Ferahlat beni sıkıntıya düştüğümde.
Relieve (f) me when I fall into trouble! Have mercy on me! Hear my prayer!
Ferahlat beni sıkıntıya düştüğümde! Lütfet bana! Kulak ver duama!
Rescue me!
Kurtar beni!
river bank
akarsu kıyısı
salvation
kurtuluş
Salvation is in the Lord. (fact)
Kurtuluş RaB'dedir.
Salvation is in the Lord. (fact)
Kurtuluş RaB'dedir.
season
mevsim
Serve the Lord
RaB'be hizmet edin!
Serve the Lord with fear!
RaB'be korkuyla hizmet edin!
Serve the Lord with fear! Rejoice with trembling!
RaB'be korkuyla hizmet edin! Titreyerek sevinin!
Serve the Lord with fear! Rejoice with trembling!
RaB'be korkuyla hizmet edin! Titreyerek sevinin!
shame
utanç
shield (k)
kalkan
sin
günah
sinner
günahkâr
sitting (part pres act)
oturan
sky /heaven
gök
slave /servant /vassal
kul
smart /intelligent /clever /wise
akıllı
straw
saman
stream
akarsu
Strike the jaw of all my enemies!
Vur bütün düşmanlarımın çenesine!
Strike the jaw of all my enemies!
Vur bütün düşmanlarımın çenesine!
such /like this
böyle
such /suchlike
böylesi
Such is like a tree planted by the riverside (such ressembles...)
böylesi akarsu kıyılarına dikilmiş ağaca benzer
Such is like a tree planted by the riverside (such ressembles...), he gives his fruit in its season, his leaves never wither, every work that he does succeeds.
Böylesi akarsu kıyılarına dikilmiş ağaca benzer, meyvesini mevsiminde verir, yaprağı hiç solmaz. Yaptığı her işi başarır.
Such is like a tree planted by the riverside (such ressembles...), he gives his fruit in its season, his leaves never wither, every work that he does succeeds.
Böylesi akarsu kıyılarına dikilmiş ağaca benzer, meyvesini mevsiminde verir, yaprağı hiç solmaz. Yaptığı her işi başarır.
support
destek
surrounding / environment / perimeter/periphery / circumference /circle
çevre
surrounding me (my environment) (part. pres.)
çevremi saran
that
o
that he does
yaptığı
that he doesn't get angry (let him not get angry)
ki öfkelenmesin
that is among
arasındaki
that is tossed by the wind
rüzgârın savurduğu
that man (i)
o insan
the bad ones/the evil ones
kötüler
the community of the righteous
doğrular topluluğu
the counsel of the wicked
kötülerin öğüdü
the declaration of the Lord
RaB'bin bildirisi
the four corners of the earth /the uttermost corners of the World / the ends of the earth
yeryüzünün dört bucağı
the heavens
gökler
the jaws of my enemies
düşmanlarımın çenesi
the king he anointed
meshettiği kral
the kings of the earth
dünyanın kralları
the kings of the earth form ranks
dünyanın kralları saf bağlıyor
The kings of the earth form ranks, the rulers ally against the Lord and the king he has anointed.
Dünyanın kralları saf bağlıyor, Hükümdarlar birleşiyor RAB'be ve meshettiği krala karşı.
the law of the Lord
RaBbin yasası
the Lord (last letter doubles if a case ending is attached!!!)
RaB
The Lord has set his faithful servant aside for Himself. (fact)
RaB sadık kulunu kendine ayırtmıştır
The Lord is a support to me. (fact) /The Lord suports me.
RaB destektir bana.
the Lord sitting in the heavens
göklerde oturan RaB
the Lord sitting in the heavens is laughing
göklerde oturan RaB gülüyor
The Lord sitting in the heavens is laughing. He is amused about them.
Göklerde oturan RaB gülüyor. Onlarla eğleniyor.
The Lord sitting in the heavens is laughing. He is amused about them.
Göklerde oturan RaB gülüyor. Onlarla eğleniyor.
The Lord watches over the way of the righteous
RaB doğruların yolunu gözetir.
the one lifting up my head
başımı yukarı kaldıran
the righteous
doğrular
the rulers ally
hükümdarlar birleşiyor
the rulers ally against the Lord and the king he has anointed
hükümdarlar birleşiyor RaBbe ve meshettiği krala karşı
the sinners cannot find a place
günahkârlar yer bulamaz
The sinners cannot find a place in the community of the righteous.
doğrular topluluğunda yer bulamaz günahkârlar.
the way of the sinners
günahkârların yolu
the way of the wicked leads to death
kötülerin yolu ölüme götürür
the wicked are not like this
kötüler böyle değil
The wicked are not like this, they are like (they ressemble) chaff tossed by the wind.
kötüler böyle değil, rüzgârın savurduğu saman çöpüne benzerler.
their
onların
their belts /bands
kayışları
their ties
bağları
them
onları
then /after
sonra
then he warns them
sonra uyarıyor onları
then he warns them angrily
sonra öfkeyle uyarıyor onları
Then He warns them angrily, He terrifies them in his wrath.
Sonra öfkeyle uyarıyor onları, gazabıyla dehşete düşürüyor.
there is no salvation for him
ona kurtuluş yok
There is no salvation for him in God.
Tanrı katında ona kurtuluş yok.
therefore /for this (reason) /because of this/that's why /accordingly
bu yüzden
Therefore the sinners cannot be acquitted when they are judged, they cannot find a place in the community of the righteous.
Bu yüzden yargılanınca aklanamaz, doğrular topluluğunda yer bulamaz günahkârlar.
therefore when he is judged, he cannot be acquitted
Bu yüzden yargılanınca aklanamaz.
they
onlar
They are like (they ressemble) chaff tossed by the wind
rüzgârın savurduğu saman çöpüne benzerler
they ressemble
benzerler
they say (d)
diyorlar
this turmoil among the nations
uluslar arasındaki bu kargaşa
those who rise up (against)
ayaklananlar
those who take refuge
sığınanlar
thousand
bin
thousands
binlerce
thousands of enemies
binlerce düşman
to announce /declare /publish /proclaim
ilan etmek
to anoint
meshetmek
to answer (y.)
yanıtlamak
to be acquitted
aklanmak
to be destroyed /to shipwreck /to be ruined
mahvolmak
to be judged/tried
yargılanmak
to beat/hit (once) (+Dat.!)
vurmak
to break
kırmak
to call /cry /shout (s)
seslenmek
to dash into pieces like earthenware
çömlek gibi parçalamak
to do /make
yapmak
to enjoy /delight /take pleasure in
zevk almak
to establish /build/set up / organize /put together
kurmak
to fade /wither
solmak
to fall
düşmek
to find
bulmak
to find a place in the community of righteous
doğrular topluluğunda yer bulmak
to flare up /to blaze up (fire)
alevlenmek
to flee /escape /get away
kaçmak
to get angry
öfkelenmek
to give
vermek
to give heart to /to lose one's heart to
gönül vermek
to guard / watch over / oversee /tend
gözetmek
to have fun with /to be amused about
ile eğlenmek
to have mercy
lütfetmek
to hear
duymak
to horrify s.o./to terrify someone /make someone's blood curdle /make someone's hair stand on edges
dehşete düşürmek
to hurl /swing /fling /throw out /chuck(s)
savurmak
to increase /to multiply (fig.)
çoğalmak
to join /unite /ally
birleşmek
to judge /to try (in court)
yargılamak
to kiss
öpmek
to know (something)
bilmek
to laugh
gülmek
to lead to /to take away to
götürmek
to lead to death
ölüme götürmek
to lend one's ear /pay attention / harken /heed /listen carefully
kulak vermek
to let fall / cause to fall
düşürmek
to lie (down) /to go to bed
yatmak
to lift /remove /hoist
kaldırmak
to lift up /to raise
yukarı kaldırmak
to my prayer
duama
to quickly flame up
alevlenivermek
to refresh /relieve(f)
ferahlatmak
to rejoice /be happy /be glad
sevinmek
to ressemble
benzemek
to ressemble a tree planted at the river side
akarsu kıyılarına dikilmiş ağaca benzemek
to riot /to mutiny / to protest against /revolt /rebel /to rise up (against)
ayaklanmak
to run
koşmak
to save /rescue
kurtarmak
to say (d)
demek
to seat /place /set
oturtmak
to seperate /set apart
ayırmak
to serve
hizmet etmek
to set aside for oneself /to apropriate / to spare for oneself
kendine ayırmak
to set aside time for oneself /yo have time for oneself
kendine zaman ayırmak
to sit /live (stay)
oturmak
to sleep
uyumak
to snatch /rip off / tear /cut off
koparmak
to stand /stop
durmak
to succeed
başarmak
to surround /encircle
sarmak
to surround me (my environment)
çevremi sarmak
to take lessons from /to learn a lesson
ders almak
to take refuge /to shelter /to harbor
sığınmak
to take refuge in Him
O'na sığınmak
to tear into pieces / smash /shatter / dash into pieces
parçalamak
to think
düşünmek
to throw
atmak
to tie up/to band together /to form ranks
saf bağlamak
to tremble (constantly)
titremek
to turn to shame
utanca çevirmek
to wake up
uyanmak
to walk
yürümek
to walk in(with) the counsel of the wicked
kötülerin öğüdüyle yürümek
to warn
uyarmak
to watch (i) /to follow /pursue
izlemek
to wish /beg /desire
dilemek
to write
yazmak
today
bugün
Today I became a father to you.
Bugün ben sana baba oldum.
tooth
diş
tree
ağaç
trouble/hardship /difficulty /boredom
sıkıntı
until how long
ne zamana dek
up /upwards
yukarı
upon it
onun üzerinde
upon your people (h)
halkının üzerinde
vain things
boş şeyler
way
yol
what
ne
What is this /what is it
Bu ne(dir) ?
What is this turmoil among the nations?
Nedir uluslar arasındaki bu kargaşa?
What is this turmoil among the nations?
Nedir uluslar arasındaki bu kargaşa?
What is this turmoil?
Nedir bu kargaşa?
when he fled
kaçtığı zaman
when he fled from his son Absalom
oğlu Avşalom'dan kaçtığı zaman
when he is tried
yargılanınca
when I am in trouble (when I fall into trouble)
sıkıntıya düştüğümde
When I call to you
Sana seslenince
When I call to you, answer me!
Sana seslenince yanıtla beni!
Whenever I call (if I call)
Ne zaman seslensem
Whenever I call (if I call), He hears me.
Ne zaman seslensem duyar beni.
who /which
ki
Why
neden
Why does he set up futile schemes?
Neden boş düzenler kurar?
Why these peoples (h) set up unfounded (empty) arrangements?
Neden boş düzenler kurar bu halklar?
Why these peoples (h) set up unfounded (empty) arrangements?
Neden boş düzenler kurar bu halklar?
wind
rüzgâr
wire /fiber /chord /string
tel
wired /stringed
telli
wish from me /ask of me
dile benden
with /by/in his wrath
gazabıyla
with fear
korkuyla
with stringed long-necked luthes
telli sazlarla
with them
onlarla
work /affair /business
world /earth
dünya
world leaders
dünya önderleri
wrath /rage /fury
gazap
you (pl) will turn my honour to shame
Onurumu utanca çevireceksiniz
you (pl) will turn to shame
utanca çevireceksiniz
you are a shield
kalkansın
You are my honour, the One lifting up my head.
Onurum, başımı yukarı kaldıran Sensin.
You are my honour.
Onurum Sensin.
you are my son
sen benim oğlumsun
You are the one lifting up my head.
Başımı yukarı kaldıran Sensin.
you get ruined
mahvolursunuz
you get ruined on your way
izlediğiniz yolda mahvolursunuz
You people
Ey insanlar
you will break them
kıracaksın onları
you will break them with an iron rod
demir çomakla kıracaksın onları
You will break them with an iron rod. You will dash them into pieces like earthenware.
Demir çomakla kıracaksın onları. Çömlek gibi parçalayacaksın.
You will dash them into pieces like earthenware
çömlek gibi parçalayacaksın
your blessing
bereketin
Zion
Siyon