Turkish Fluency 3000 sentences Glossi

QuestionAnswer
A dollar fifty a pound. They're 2.3 Euros a kilo. (Answer - 3 liras a kilo)
Kilosu üç lira.
Ali works very hard.
Ali çok sıkı çalışır.
Am I late?
Geciktim mi?
Am I late?
Geciktim mi?
And he finishes at eight [o'clock] (8:00) at night.
Ve akşam saat sekizde bitirir.
Arda takes a shower every morning.
Arda her sabah duş alır.
Are the stores open today?
Bugün dükkanlar açık mı?
Are these your keys?
Bunlar senin anahtarların mı?
Are they teaching?
Onlar ders mi veriyor?
Are you a student?
Öğrenci misin?
Are you a teacher?
Öğretmen misin?
Are you a teacher? — Yes, I am.
Öğretmen misin? Evet, öyleyim.
Are you Australian?
Avusturalyalı mısın?
Are you enjoying the movie?
Filmi sevdin mi?
Are you feeling all right?
Kendini iyi hissediyor musun?
Are you feeling okay?
Kendini iyi hissediyor musun?
Are you hungry?
Aç mısın?
Are you hungry?
Aç mısın?
Are you interested in sports?
Sporla ilgilenir misin?
Are you leaving now?
Şimdi mi çıkıyorsun?
Are you leaving now?
Şimdi mi çıkıyorsun?
Are you listening to me?
Beni dinliyor musun?
Are you married?
Evli misin?
Are you married?
Evli misin?
Are you married? — No, I'm not.
Evli misin? Hayır, değilim.
Are you sitting on the floor?
Yerde mi oturuyorsun?
Are you thirsty? — Yes, I am.
Susuz musun? Evet. öyleyim.
Are you tired?
Yorgun musun?
Are you waiting for a bus?
Sen otobüs mü bekliyorsun?
Are you waiting for Ömer?
Ömer'i mi bekliyorsun?
Are you watching TV?
Televizyon mu izliyorsun?
Are you watching TV?
Sen televizyon mu izliyorsun?
Are you wearing a watch?
Saat takıyor musun?
Are your children at school?
Çocukların okulda mı?
Are your friends staying at a hotel?
Arkadaşların bir otelde mi kalıyorlar?
Are your hands cold? — No, they aren't.
Ellerin soğuk mu? Hayır, değil.
Are your parents at home?
Annen ve baban evdeler mi?
Are your parents watching TV?
Annen ve baban televizyon mu izliyor?
Ask if he has a computer. — Yes, he's got a computer.
Ona bilgisayarı var mı diye sor. - Evet, onun bir bilgisayarı var.
Ask if he has a dog. — No, he hasn't got a dog.
Ona köpeği var mı diye sor. - Hayır, onun bir kopeği yok.
Ask if he has a smart phone. — No, he hasn't got a smart phone.
Ona akıllı telefonu var mı diye sor. - Hayır, onun akıllı telefonu yok.
Ask if he has a watch. — Yes, he's got a watch.
Ona saati var mı diye sor. - Evet, saati var.
At the stoplight.
Trafik lambalarının orada.
Banks usually open at nine (9:00) in the morning.
Bankalar genellikle sabah saat dokuzda açılır.
Brazil is a very big country.
Brazilya çok büyük bir ülke.
But he's not playing the guitar now.
Ama şu anda gitar çalmıyor.
But Zhirong has a guitar.
Ama Zhirong'un gitarı var.
Children usually like chocolate.
Çocuklar genellikle çikolatayı severler.
David doesn't have a car.
David'in arabası yok.
Diamonds are not cheap.
Elmaslar ucuz değil.
Do they like music?
Onlar müzik severler mi?
Do they teach?
Onlar öğretmenlik mi yapıyor?
Do you always get up early?
Sen her zaman erken kalkar mısın?
Do you always have breakfast?
Hep kahvaltı eder misin?
Do you believe me?
Bana inanıyor musun?
Do you ever go to the movies?
Hiç sinemaya gider misin?
Do you ever ride a bicycle? — Not usually.
Hiç bisiklete biner misin? Genellikle hayır.
Do you forget the answer?
Cevabı unutur musun?
Do you hate me?
Benden nefret mi ediyorsun?
Do you have a camera? — No, I don't.
Kameran var mı? - Hayır, yok.
Do you like football?
Futbol sever misin?
Do you like her?
Onu seviyor musun?
Do you live in a big city? — No, I don't.
Büyük bir şehirde mi yaşıyorsun? Hayır, yaşamıyorum.
Do you love her?
Onu seviyor musun?
Do you play the piano? — No, I don't.
Piyano çalar mısın? Hayır, çalmam.
Do you remember that day?
O günü hatırlıyor musun?
Do you understand me?
Beni anlıyor musun?
Do you want to know the answer?
Cevabı bilmek istiyor musun?
Do you watch TV a lot? — No, I don't.
Çok televizyon izler misin? Hayır, izlemem.
Do you work on Sunday?
Pazar günü çalışıyor musun?
Do your friends live near here?
Arkadadaşların buraya yakın bir yerde mi yaşıyor?
Do your parents speak English?
Annen ve baban İngilizce biliyor mu?
Does Emily play tennis?
Emily tenis oynar mı?
Does he like music?
O müzik sever mi?
Does he play the guitar? — Yes, he does.
O gitar çalar mı? Evet, çalar.
Does he take photographs?
O fotoğraf çeker mi?
Does he wash windows?
O pencereleri temizler mi?
Does it rain a lot where you live? — Not much.
Yaşadığın yerde çok yağmur yağar mı? Pek değil.
Does she drive a bus?
O otobüs sürer mi?
Does she have a car? — No, she doesn't.
Onun arabası var mı? - Hayır, yok.
Does the clock work?
Saat çalışıyor mu?
Does Wenjie ever call you?
Wenjie seni hiç arıyor mu?
Does Yaman have a car? > Has Yaman got a car?
Yaman'ın arabası var mı?
Does your brother like football?
Erkek kardeşin(abin) futbol sever mi?
Does your father work hard?
Baban çok çalışır mı?
Does your phone have a camera?
Telefonunun kamerası var mı?
Does your sister live in Canada?
Kız kardeşin Kanada'da mı yaşıyor?
Efe has two (2) sisters. > Efe's got two (2) sisters.
Efe'nin iki kız kardeşi var.
Excuse me, but you're sitting in my seat. — I'm sorry.
Pardon ama benim koltuğumda oturuyorsunuz. Özür dilerim.
Excuse me, do you speak English?
Pardon, İngilizce biliyor musunuz?
Eylül usually plays tennis on Sundays.
Eylül genellikle Pazar günleri tenis oynar.
Five (5), seven (7), and ten (10).
Beş, yedi ve on.
Food is expensive. It costs a lot of money.
Yemek pahalı. Çok fazla para tutuyor.
Hakan has lunch at home every day.
Hakan hergün evde öğle yemeği yer.
Have you got a camera? — No, I don't.
Bir kameran var mı? - Hayır, yok.
He dances.
O dans eder.
He doesn't do his job very well.
O işini pek iyi yapmaz.
He doesn't like football.
O futbol sevmez.
He doesn't like his job.
O işini sevmiyor.
He drinks a lot of coffee. It's his favorite drink.
O çok fazla kahve içer. En sevdiği içecektir.
He has a car, but he doesn't use it very often.
Onun arabası var, ama pek sık kullanmaz.
He likes ice cream.
O dondurma seviyor.
He lives near us, but we don't see him very often.
O bize yakın bir yerde yaşıyor, ama onu pek sık görmüyoruz.
He never watches TV.
O asla televizyon izlemez.
He plays guitar a lot, and he plays very well.
O çok gitar çalar, ve çok iyi çalar.
He plays tennis.
O tenis oynar.
He plays the piano.
O piyano çalar.
He sleeps seven (7) hours a night.
O gecede yedi saat uyur.
He starts at seven thirty (7:30).
O saat yedi buçukta başlar.
He thinks.
O düşünür.
He's a good swimmer.
O iyi bir yüzücü.
He's a good tennis player, but he doesn't play very often.
O iyi bir tenis oyuncusu, ama pek sık oynamaz.
He's a vegetarian. He doesn't eat meat.
O bir vejeteryan. Et yemez.
He's a very old man. He's ninety-eight (98) years old.
O çok yaşlı bir adam. Doksan-sekiz yaşında.
He's doing great.
Çok iyi.
He's eating ice cream.
O dondurma yiyor.
He's fine.
İyi.
He's in the kitchen cooking something.
O mutfakta bir şey pişiriyor.
He's in the kitchen. He's cooking.
O mutfakta. Yemek pişiriyor.
He's laughing.
O gülüyor.
He's lying on the floor.
O yerde yatıyor.
He's not playing the guitar.
O gitar çalmıyor.
He's not playing the piano.
O piyano çalmıyor.
He's not writing a letter.
O bir mektup yazmıyor.
He's reading the newspaper.
O gazete okuyor.
He's sick. He's in bed.
O hasta. Yatakta.
He's the boss.
O patron.
He's twenty-four (24).
O yirmi-dört yaşında.
He's waiting for a bus.
O bir otobüs bekliyor.
He's wearing a hat.
O bir şapka giyiyor.
Her children are at school.
Onun çocukları okulda.
Her name is Pinar.
Onun adı Pinar.
Her parents live in Chicago.
Onun annesi ve babası Chicago'da yaşıyorlar.
Here's your coat.
İşte palton.
His car is always dirty. He never cleans it.
Onun arabası her zaman kirli. Onu asla temizlemez.
His friends like the movies, but they usually watch movies at home.
Onun arkadaşları filmleri severler, ama genellikle filmleri evde izlerler.
His mother's at home. He's at school.
Onun annesi evde. O okulda.
How are your children?
Çocukların nasıllar?
How are your parents?
Annen ve baban nasıllar?
How are your parents?
Annen ve baban nasıllar?
How much are these oranges?
Bu portakallar ne kadar?
How much does it cost to call Mexico?
Meksika'yı aramak ne kadar tutar?
How much does it cost to fly to New York?
New York'a uçmak ne kadar tutar?
How much does it cost to send a package to Canada?
Kanada'ya bir paket göndermek ne kadar tutar?
How often do you read the news?
Ne kadar sıklıkla haberleri okursun?
How often do you wash your hair?
Ne kadar sıklıkla saçını yıkarsın?
How often do you watch TV?
Ne kadar sıklıkla televizyon izlersin?
How often does it snow here?
Burada ne kadar sıklıkla kar yağar?
How old are you?
Kaç yaşındasın?
How old are you?
Kaç yaşındasın?
How old are you?
Kaç yaşındasın?
How old are your children?
Çocukların kaç yaşında?
How old is Hassan?
Hassan kaç yaşında?
How old is she?
O kaç yaşında?
How's Burat?
Burat nasıl?
How's your father?
Baban nasıl?
I always drink coffee in the morning.
Ben hep sabahları kahve içerim.
I always go to work by bus.
Ben her zaman işe otobüsle giderim.
I do yoga every morning. How about you? Do you do yoga every morning?
Ben her sabah yoga yapıyorum. Peki ya sen? Sen her sabah yoga yapıyor musun?
I don't believe you.
Sana inanmıyorum.
I don't do it very often.
Onu çok sık yapmam.
I don't know much about politics. I'm not interested in it.
Ben politika hakkında çok şey bilmem, ilgilenmiyorum.
I don't like football.
Ben futbol sevmem.
I don't like him, and he doesn't like me.
Ben onu sevmem, o da beni sevmez.
I don't like my job. It's very boring.
İşimi sevmiyorum. Çok sıkıcı.
I don't like to go to bars very often.
Ben pek sık barlara gitmeyi sevmem.
I don't like to wash the car.
Ben arabayı yıkamayı sevmiyorum.
I don't play the piano very well.
Ben pek iyi piyano çalmıyorum.
I don't watch TV very often.
Ben pek sık televizyon izlemem.
I don't watch TV very often.
Çok sık televizyon izlemem.
I don't watch TV very often.
Ben çok sık televizyon izlemem.
I drink coffee, but I don't drink tea.
Ben kahve içerim, ama çay içmem.
I get the news every day, but sometimes I don't read it.
Hergün gazete alırım, ama bazen okumam.
I have a bike, but I don't have a car. > I've got a bike, but I haven't got a car.
Benim bir bisikletim var, ama arabam yok. Bir bisikletim var, ama bir arabam yok.
I have blue eyes. > I've got blue eyes.
Benim mavi gözlerim var.
I like big cities.
Büyük şehirleri severim.
I like chocolate. How about you? Do you like chocolate?
Ben çikolata severim. Ya sen? Sen çikolata sever misin?
I like rock and roll music.
Ben rock müzik severim.
I like romantic movies.
Ben romantik filmleri severim.
I like tennis.
Ben tenis severim.
I never go to the movies alone.
Ben asla sinemaya yalnız gitmem.
I never like to travel by train.
Ben hiç trenle yolculuk yapmayı sevmem.
I never read in bed.
Ben asla yatakta kitap okumam.
I never watch TV.
Ben asla televizyon izlemem.
I often forget people's names.
Ben genellikle insanların ismini unuturum.
I often get up before seven (7:00).
Ben çoğunlukla yediden önce kalkarım.
I play tennis. How about you? Do you play tennis?
Ben tenis oynarım. Ya sen? Sen tenis oynar mısın?
I sometimes walk to work, but not often.
Ben bazen işe yürüyerek giderim, ama pek sık değil.
I usually go to school by bus.
Ben genellikle okula otobüsle giderim.
I usually watch TV in the evening.
Ben genelde akşamları televizyon izlerim.
I want to be famous. How about you? Do you want to be famous?
Ben ünlü olmak istiyorum. Peki ya sen? Sen ünlü olmak istiyor musun?
I work every day from nine (9:00) to five-thirty (5:30).
Hergün dokuzdan beş-otuza kadar çalışıyorum.
I work in an office.
Ben bir ofiste çalışıyorum.
I'm a taxi driver.
Ben bir taksi şoförüyüm.
I'm a teacher.
Öğretmenim.
I'm from Canada.
Ben Kanadalı'yım.
I'm from Mexico.
Ben Meksika'lıyım
I'm hungry.
Açım.
I'm interested in music.
Müziğe ilgi duyarım.
I'm leaving now, goodbye.
Şimdi gidiyorum, hoşçakal.
I'm listening to music.
Ben müzik dinliyorum.
I'm not eating.
Ben yemiyorum.
I'm not hungry, but I'm thirsty.
Aç değilim, ama susuzum.
I'm not hungry.
Aç değilim.
I'm not interested in politics.
Ben politikayla ilgilenmiyorum.
I'm not reading the newspaper.
Ben gazeteyi okumuyorum.
I'm not rich.
Ben zengin değilim.
I'm not studying english.
Ben İngilizce çalışmıyorum.
I'm not tired.
Yorgun değilim.
I'm not washing my hair.
Saçımı yıkamıyorum.
I'm not watching TV.
Televizyon izlemiyorum.
I'm Seda.
Ben Seda
I'm sitting on a chair.
Ben sandalyade oturuyorum.
I'm sorry, I don't understand. Can you speak more slowly?
Pardon, anlamıyorum. Daha yavaş konuşabilir misin?
I'm thirty-three.
Otuz-üç yaşımdayım.
I'm tired.
Yorgunum.
I'm twenty (20) years old
Yirmi yaşındayım.
I'm twenty-five (25).
Yirmi-beş yaşındayım.
I'm wearing my shoes.
Ben ayakkabılarımı giyiyorum.
I'm working. I'm not watching TV.
Çalışıyorum. Televizyon izlemiyorum.
Is he eating something?
O bir şey mi yiyor?
Is he taking a photograph?
O fotoğraf mı çekiyor?
Is he washing a window?
O bir pencere mi temizliyor?
Is it cold in your room?
Senin odan soğuk mu?
Is it cold today? — No, it isn't.
Bugün soğuk mu? Hayır, değil.
Is it dark now? — Yes, it is.
Şu an karanlık mı? Evet, öyle.
Is it raining?
Yağmur yağıyor mu?
Is it raining?
Yağmur yağıyor mu?
Is it raining?
Yağmur yağıyor mu?
Is Lisa from Toronto?
Lisa Torontolu mu?
Is she driving a bus?
O otobüs mü sürüyor?
Is the bus coming?
Otobüs geliyor mu?
Is the post office near here?
Postane buraya yakın mı?
Is the sun shining?
Güneş parlıyor mu?
Is Yağmur (name) working today?
Yağmur bugün çalışıyor mu?
Is your car blue?
Senin araban mavi mi?
Is your friend Chinese?
Arkadaşın Çinli mi?
Is your job interesting?
İşin ilginç mi?
Is your mother at home?
Annen evde mi?
Is your mother at home?
Annen evde mi?
Is your wife a doctor?
Karın doktor mu?
Is Zhirong playing the guitar? — No, he isn't.
Zhirong gitar mı çalıyor? Hayır, çalmıyor.
It costs a lot of money.
O çok para tutuyor.
It depends on you.
Sana bağlı.
It doesn't rain very often.
Pek sık yağmur yağmaz.
It finishes.
O biter.
It flies.
O uçar.
It isn't hot today.
Bugün hava sıcak değil.
It isn't snowing.
Kar yağmıyor.
It isn't windy today.
Bugün hava rüzgarlı değil.
It rains a lot in the winter.
Kışın çok yağmur yağar.
It rains a lot in the winter.
Kışın çok yağmur yağar.
It's a nice house, but it doesn't have a garage. > It hasn't got a garage.
O hoş bir ev, ama garajı yok. Onun garajı yok.
It's black.
Siyah.
It's hot today.
Bugün hava sıcak.
It's in your bag.
Senin çantanda.
It's late. I'm going home now. Are you coming with me?
Geç oldu. Ben şimdi eve gidiyorum. Benimle geliyor musun?
It's not cold.
Soğuk değil.
It's not true. I don't believe it.
Bu doğru değil. Ben buna inanmıyorum.
It's raining.
Yağmur yağıyor.
It's raining. I don't want to go out in the rain.
Yağmur yağıyor. Yağmurda dışarı çıkmak istemiyorum.
It's red.
Kırmızı.
It's windy today.
Bugün hava rüzgarlı.
Jisang plays tennis. How about his friends? Do they play tennis?
Jisang tenis oynar. Peki ya arkadaşları? Onlar tenis oynarlar mı?
Junko's tired. She wants to go home now.
Junko yorgun. Şimdi eve gitmek istiyor.
Look, there's my friend.
Bak, arkadaşım şurada.
Metin doesn't usually drive to work. He usually walks.
Metin genelde işe arabayla gitmez. O genellikle yürüyerek gider.
My brother and I are good tennis players.
Abim ve ben iyi tenis oyuncularıyız.
My brother works in a bank.
Abim bir bankada çalışıyor.
My car doesn't use much gas.
Arabam çok benzin yakmaz.
My favorite color is blue.
En sevdiğim renk mavi.
My favorite sport is skiing.
En sevdiğim spor kayak.
My hands are cold.
Ellerim soğuk.
My job is very interesting. I meet a lot of people.
İşim çok ilginç. Bir sürü insanla tanışıyorum.
My name's Elif.
Benim adım Elif.
My name's Yusuf
Benim adım Yusuf
My sister's a nurse.
Benim ablam bir hemşire.
No, but I'm thirsty.
Hayır, ama susuzum.
No, he isn't working
Hayır, çalışmıyor.
No, he isn't [eating].
Hayır, yemiyor.
No, I'm a doctor.
Hayır, doktorum.
No, I'm Canadian.
Hayır, Kanadalı'yım.
No, I'm not feeling all right.
Hayır, hissetmiyorum.
No, I'm not [hungry].
Hayır, değilim.
No, I'm not [watching TV].
Hayır, izlemiyorum.
No, I'm not [wearing a watch].
Hayır, takmıyorum.
No, I'm single.
Hayır, bekarım.
No, I'm waiting for a taxi.
Hayır, bir taksi bekliyorum.
No, is not raining right now.
Hayır, şu an yağmıyor.
No, it isn't raining.
Hayır, yağmıyor.
No, it isn't [yours].
Hayır, değil.
No, it's black.
Hayır, siyah.
No, it's broken.
Hayır, bozuk.
No, she's a teacher.
Hayır, o bir öğretmen.
No, she's American.
Hayır, Amerikalı.
No, she's out.
Hayır, dışarda.
No, they're out.
Hayır, dışarıdalar.
No, they're staying with me.
Hayır, benimle kalıyorlar.
No, you can turn it off.
Hayır, kapatabilirsin.
No, you're on time.
Hayır, zamanında geldin.
Our car has four (4) doors. > Our car's got four (4) doors.
Bizim arabamızın dört kapısı var. Bizim arabamızın dört kapısı var.
Pelin taking a shower at the moment.
Pelin şu anda duş alıyor.
Please be quiet. I'm working.
Lütfen sessiz olun. Çalışıyorum.
Please be quiet. I'm working.
Lütfen sessiz ol. Çalışıyorum.
Seda doesn't like coffee. She prefers tea
Seda kahve sevmez. O çayı tercih eder.
Seher doesn't have a job. > Seher hasn't got a job.
Seher'in bir işi yok.
She always arrives early.
O her zaman erken gelir.
She always enjoys parties.
O her zaman partilerden zevk alır.
She always gets to work early.
O hep işe erkenden var.
She always goes to work early.
O hep işe erkenden gider.
She always wears nice clothes.
O her zaman güzel giysiler giyer.
She always works hard.
O her zaman çok çalışır.
She doesn't drink coffee.
O kahve içmez.
She doesn't like action movies.
O aksiyon fılmlerini sevmez.
She doesn't like baseball.
O beyzbol sevmez.
She doesn't like jazz music.
O jazz müzik sevmez.
She doesn't play the piano very well.
O pek iyi piyano çalmaz.
She doesn't usually have breakfast.
O genellikle kahvaltı yapmaz.
She drinks tea, but she doesn't drink coffee.
O çay içer, ama kahve içmez.
She eats a lot of fruit.
O çok fazla meyve yer.
She has.
Onun var.
She isn't eating.
O yemiyor.
She isn't feeling well. She has a headache. > She's got a headache.
O kendini iyi hissetmiyor. Baş ağrısı var. Baş ağrısı var.
She isn't having dinner.
O akşam yemeği yemiyor.
She isn't home. She's at work.
O evde değil. İşte.
She likes to ride her bicycle every day.
O hergün bisikletine binmeyi sever.
She lives in New York.
O New York'ta yaşıyor.
She reads.
O okur.
She speaks four (4) languages.
O dört dil biliyor.
She speaks four (4) languages.
O dört dil biliyor (konuşyor).
She speaks Spanish, but she doesn't speak Italian.
O İspanyolca biliyor, ama İtalyanca bilmiyor.
She's a teacher. She teaches math to children.
O bir öğretmen. Çocuklara matematik öğretir.
She's a very quiet person. She doesn't talk very much.
O çok sessiz biri. Pek konuşmaz.
She's eating an apple.
O elma yiyiyor.
She's from London.
Londralı.
She's from Mexico.
O Meksikalı.
She's in the bathroom.
Banyoda.
She's married, but she doesn't wear a ring.
O evli, ama yüzük takmıyor.
She's my sister.
O benim kız kardeşim.
She's reading a book.
O bir kitap okuyor.
She's sitting on the floor.
O yerde oturuyor.
She's sitting on the table.
O masada oturuyor.
She's twenty-six (26).
Yirmi-altı yaşında.
She's watching TV.
O televizyon izliyor.
Shoes are expensive. They cost a lot of money.
Ayakkabılar pahalı. Çok fazla para tutuyor.
Somebody is swimming in the river.
Birisi nehirde yüzüyor.
Somebody's singing.
Birisi şarkı söylüyor.
Sometimes he's late, but not often.
Bazen o gecikir, ama pek değil.
Take an umbrella with you. It's raining.
Yanına bir şemsiye al. Yağmur yağıyor.
That's a very beautiful picture. I like it a lot.
Şu çok güzel bir resim. Çok hoşuma gitti.
That's my father.
O benim babam.
That's my seat.
Orası benim koltuğum.
The children are doing their homework.
Çocuklar ödevlerini yapıyorlar.
The earth goes around the sun.
Dünya Güneş'in etrafında döner.
The museum closes at five (5) in the afternoon.
Müze akşam beşte kapanır.
The phone is ringing.
Telefon çalıyor.
The sun isn't shining.
Güneş parıldamıyor.
The weather is usually nice.
Hava genellikle güzel.
The weather's nice today.
Bugün hava güzel.
The weather's nice. It's not raining.
Hava güzel. Yağmur yağmıyor.
The weather's warm and sunny today.
Hava bugün ılık ve güneşli.
These bags are heavy.
Bu çantalar ağır.
These chairs aren't beautiful, but they're comfortable.
Bu sandalyeler güzel değil, ama rahat.
These postcards are nice. How much are they?
Bu kartpostallar güzel. Ne kadarlar?
They always like to eat in restaurants.
Onlar hep restoranlarda yemek yemeyi sever.
They don't have any children. > They haven't got any children.
Onların hiç çocukları yok. Onların hiç çocukları yok.
They don't have many friends.
Onların çok fazla arkadaşı yok.
They don't know many people.
Onlar çok fazla insan tanımaz.
They don't know my phone number.
Onlar benim telefon numaramı bilmiyorlar.
They don't like boxing.
Onlar boks sevmez.
They like animals. They have a horse, three (3) dogs, and six (6) cats. They've got a lot of animals.
Onlar hayvanları seviyorlar. Bir at, üç köpek ve altı kedileri var. Birçok hayvanları var.
They like classical music.
Onlar klasik müzik severler.
They like horror movies.
Onlar korku filmlerini severler.
They live in a very big house.
Onlar çok büyük bir evde yaşıyor.
They read a lot.
Onlar çok okur.
They're a dollar (USD). They're a pound (GBP). They're a euro (EUR).
Tanesi bir dolar. Tanesi bir sterlin. Tanesi bir avro.
They're black.
Siyah.
They're building a new hotel downtown.
Şehir merkezinde yeni bir otel inşa ediyorlar.
They're doing fine.
İyiler.
They're fine.
İyiler.
They're looking at their books.
Onlar kitaplarına bakıyorlar.
They're playing football.
Onlar futbol oynuyorlar.
They're watching TV.
Televizyon izliyorlar.
This bag's heavy.
Bu çanta ağır.
This hotel isn't expensive. It doesn't cost much to stay there.
Bu otel pahalı değil. Orada kalmak çok para tutmaz.
This hotel isn't very good. Why is it so expensive?
Bu otel pek iyi değil. Neden bu kadar pahalı?
Toronto isn't in the United States.
Toronto Amerika'da değil.
Water boils at one hundred degrees (100º) Celsius.
Su yüz santigrat derecede kaynar.
We do a lot of different things in our free time.
Biz boş zamanlarımızda çok farklı şeyler yaparız.
We don't watch TV very often.
Biz pek televizyon izlemeyiz.
We don't work very hard.
Biz çok çalışmayız.
We go to the movies a lot.
Biz sinemaya çok gideriz.
We often sleep late on weekends.
Biz çoğunlukla haftasonları geç uyuruz.
We usually have dinner at six thirty (6:30).
Biz genellikle akşam yemeğini saat altı buçukta yeriz.
We're eating breakfast.
Kahvaltı ediyoruz.
We're good friends. I like her and she likes me.
Biz iyi arkadaşız. Ben onu seviyorum, o da beni seviyor.
We're having dinner now. Can I call you later?
Şu an akşam yemeği yiyoruz. Seni sonra arayabilir miyim?
We're having dinner.
Akşam yemeği yiyoruz.
We're here on vacation. We're staying at a hotel on the beach.
Biz burada tatildeyiz. Sahilde bir otelde kalıyoruz.
What are the children doing?
Çocuklar ne yapıyorlar?
What are they looking at?
Onlar neye bakıyorlar?
What are you eating?
Ne yiyorsun?
What are you interested in?
Neye ilgi duyarsın?
What are you reading?
Ne okuyorsun?
What color are your new shoes?
Yeni ayakkabıların ne renk?
What color is your bag?
Senin çantan ne renk?
What color is your car?
Araban ne renk?
What do they do?
Onlar ne iş yapıyor?
What do you do in your free time?
Boş zamanlarında ne yaparsın?
What do you have in your bag? > What have you got in your bag?
Çantanda ne var?
What do you mean?
Ne demek istiyorsun?
What do you need?
Neye ihtiyacın var?
What do you prefer?
Sen neyi tercih edersin?
What do you usually do on weekends?
Haftasonları genelde ne yaparsın?
What do you usually do on weekends?
Genellikle haftasonları ne yaparsın?
What do you usually have for breakfast?
Genellikle kahvaltıda ne yersin?
What do you want for dinner?
Akşam yemeğine ne yemek istersin?
What does this word mean?
Bu kelimenin anlamı ne?
What does this word mean?
Bu kelimenin anlamı ne?
What does your sister do? — She's a dentist.
Kız kardeşin ne iş yapıyor? - O bir dişçi.
What kind of car does she have? > What kind of car has she got?
Onun ne tür bir arabası var? Onun ne tür bir arabası var?
What time do you usually go to bed?
Genellikle saat kaçta yatarsın?
What time does your father finish work every day?
Baban hergün saat kaçta işten ayrılır?
What's he doing now?
O şimdi ne yapıyor?
What's he doing now?
O şu an ne yapıyor?
What's he doing?
O ne yapıyor?
What's her name?
Onun adı ne?
What's she doing now?
O şu an ne yapıyor?
What's so funny? Why are you laughing?
O kadar komik olan ne? Neden gülüyorsun?
What's your favorite color?
En sevdiğin renk ne?
What's your favorite sport?
En sevdiğin spor nedir?
What's your job?
Ne iş yapıyorsun?
What's your name?
Adın ne?
What's your name?
Adın ne?
What's your name?
Adın ne?
What's your phone number?
Telefon numaran ne?
What's İpek cooking?
İpek ne pişiriyor?
Where are the children? — They're playing in the park.
Çocuklar neredeler? Parkta oynuyorlar.
Where are you from?
Nerelisin?
Where are you from?
Nerelisin?
Where are you from?
Nerelisin?
Where are your friends going?
Arkadaşların nereye gidiyorlar?
Where do you come from?
Nerelisin?
Where do your parents live?
Annen ve baban nerede yaşıyorlar?
Where do your parents live?
Annen ve baban nerede yaşıyorlar?
Where does your sister work?
Kız kardeşin nerede çalışıyor?
Where is he? — I'm sorry, I don't know.
O nerede? Özür dilerim, bilmiyorum.
Where is she from?
O nereli?
Where is she going?
O nereye gidiyor?
Where's Behzat from?
Behzat nereli?
Where's she going?
O nereye gidiyor?
Where's Sueda? — I don't know.
Sueda nerede? Bilmiyorum.
Where's Tara? — She's taking a shower.
Tara nerede? Duş alıyor.
Where's Tayyar? — He's taking a shower.
Tayyar nerede? Duş alıyor.
Where's the bus stop?
Otobüs durağı nerede?
Where's the camera?
Kamera nerede?
Where's your friend?
Arkadaşın nerede?
Where's your mother? Is she at home?
Annen nerede? Evde mi?
Who are you waiting for?
Sen kimi bekliyorsun?
Who's that man?
O adam kim?
Who's that woman?
O kadın kim?
Who's the man in this photo?
Bu fotoğraftaki adam kim?
Why are you crying?
Neden ağlıyorsun?
Why are you late?
Neden geciktin?
Why are you looking at me?
Neden bana bakıyorsun?
Why are you under the table? What are you doing?
Neden masanın altındasın? Ne yapıyorsun?
Why are you wearing a coat?
Neden palto giyiyorsun?
Why is he laughing?
O neden gülüyor?
Yaqin often travels on business. How about Gary? Does he often travel on business?
Yaqin sıkça iş için seyahat ediyor. Peki ya Gary? O sıkça iş için seyahat ediyor mu?
Yes, a little.
Evet, biraz.
Yes, he is Chinese.
Evet, Çinli.
Yes, I am leaving
Evet, çıkıyorum.
Yes, I am [a student].
Evet, öğrenciyim.
Yes, I am [married].
Evet, öyleyim.
Yes, I am [tired].
Evet, öyleyim.
Yes, I'm fine.
Evet. iyiyim.
Yes, it is [the sun is shining].
Evet, parlıyor.
Yes, it's very funny.
Evet, çok komik.
Yes, see you tomorrow.
Evet, yarın görüşürüz.
Yes, take an umbrella.
Evet, yanına bir şemsiye al.
Yes, they are [mine].
Evet, öyleler.
Yes, they are.
Evet, öyleler.
Yes, you are late.
Evet, geciktin.
Yes, [I am sitting on the floor].
Evet.
You can turn off the TV. I'm not watching it.
Televizyonu kapatabilirsin. İzlemiyorum.
You can turn the music off. I'm not listening to it.
Müziği kapatabilirsin. Dinlemiyorum.
You don't do the same thing every day.
Sen hergün aynı şeyi yapmazsın.
You don't work very hard.
Sen çok çalışmıyorsun.
You live near here. How about Fred? Does he live near here?
Sen buraya yakın bir yerde yaşıyorsun. Peki ya Fred? O buraya yakın bir yerde yaşıyor mu?
You speak English very well.
Sen çok iyi İngilizce konuşuyorsun.
You speak English. How about your brother? Does he speak English?
Sen İngilizce biliyorsun. Peki ya abin? O İngilizce biliyor mu?
You stepped on my foot. — I'm sorry.
Sen ayağıma bastın. Özür dilerim.
You work hard. How about Heuiyeon? Does she work hard?
Sen çok çalışıyorsun. Peki ya Heuiyeon? O çok çalışıyor mu?
You're late. — No, I'm not! I'm early.
Geciktin. Hayır, gecikmedim! Erken geldim.
You're not listening to me.
Sen beni dinlemiyorsun.
Your English is good.
İngilizcen iyi.
Your shoes are nice. Are they new?
Ayakkabıların güzel. Yeniler mi?
Zeynep is reading a newspaper.
Zeynep bir gazete okuyor.
Zhirong plays the guitar.
Zhirong gitar çalar.
Zhirong's watching television.
Zhirong televizyon izliyor.