Reading Turkish: - Yakut Kırmızı - Kerstin Gier

QuestionAnswer
"I don't know," he said.
'Bilmiyorum,' dedi.
"I don't know," he said. "But I can give you a clean handkerchief that has been wrought with my initials."
'Bilmiyorum,' dedi. 'Ama sana adımın baş harflerinin işlenmiş olduğu temiz bir mendil verebilirim.'
'G. M. Or did you steal it from Grace ?'
'G. M. Yoksa bunu Grace'ten mi çaldın?'
'It's messed up. I am sorry'
'Berbat oldu. Üzgünüm.'
'Oh come on! At this time they hang the handkerchief to dry and use it again,' he said.
'A, hadi! Bu zamanda mendili kuruması için asıp tekrar kullanıyorlar,' dedi.
'Oh come on! At this time they hang the handkerchief to dry and use it again,' he said. 'What is important is that you don't cry anymore.'
'A, hadi! Bu zamanda mendili kuruması için asıp tekrar kullanıyorlar,' dedi. 'Önemli olan artık ağlamaman.'
'She gave it to me herself. You can blow your nose at ease, Princess.'
'Bana kendisi verdi. Rahatça sümkürebilirsin, Prenses.'
(by) kneeling
diz çökerek
(to) this (dativ)
buna
8th of April 1912
8 Nisan 1912
a clean handkerchief
temiz bir mendil
a guess
tahmin
a handkerchief that has been wrought with my initials
adımın baş harflerinin işlenmiş olduğu bir mendil
a smile (g)
gülümseme
a tear
yaş
a voice like the helpless voice of a wounded animal
yaralı bir hayvanın çaresiz sesine benzer bir ses
a voice like... (+dat.)
... benzer bir ses
a wounded animal
yaralı bir hayvan
about him(self)
kendisi için
again (t)
tekrar
all (of it) (t)
tüm
and
ve
and /also(following noun, participle...)
da - de
animal
hayvan
as a mirror
ayna kadar
as for
ise
as for the weather
hava ise
as for the weather, it was even too cold for the homeless sleeping on benches with a newspaper on top of them
hava ise üzerlerinde gazeteyle banklarda uyuyan evsizler için bile fazla soğuktu
as much as /up to
kadar
at rest /at ease /untroubled
rahat
At this hour of the day the park was quite empty
Günün bu saatinde park bomboştu.
at this time
bu zamanda
At this time they hang the handkerchief to dry and use it again.
Bu zamanda mendili kuruması için asıp tekrar kullanıyorlar.
back (body part)
sırt
backpack
sırt çantası
bad
kötü
bag
çanta
bench
bank
bright red / scarlet / burning red /knallrot (redoubling)
kıpkırmızı
but
ama
But I can give you a clean handkerchief.
Ama sana temiz bir mendil verebilirim.
But I can give you a handkerchief.
Ama sana bir mendil verebilirim.
carefully
dikkatle
chronograf (time travel machine)
kronograf
clean
temiz
Cloth /Tuch (linen)
bez
cold
soğuk
crocuss
çiğdem
Crouching next to the girl, he fixed his eyes on the water surface.
Kızın yanına çömelerek gözlerini suyun yüzeyine dikti.
day
gün
difficult
zor
easily /with ease/contentedly (r)
rahatça
empty
boş
even
bile
Even the weather was too cold.
Hava bile fazla soğuktu.
exactly /completely
tam olarak
experience
deneyim
eye
göz
face
yüz
for
için
from crying
ağlamaktan
from Grace
Grace'ten
from his experience
deneyimlerinden
from inside
içinden
from now on /(+neg. verb) now longer
artık
girl
kız
good
iyi
grass / lawn
çimen
handkerchief
mendil
Have paper tissues been invented?
Kâğıt mendil icat edildi mi?
he /she /it
o
He carefully placed the chronograf into his backpack.
Kronografı dikkatle sırt çantasının içine yerleştirdi.
He carefully wrapped the chronograf into the cloth and placed it into his backpack.
Kronografı dikkatle beze sarıp sırt çantasının içine yerleştirdi.
He could hardly bear this
Buna pek dayanamıyordu.
he couldn't bare it
dayanamıyordu
he didn't want that the girl worried
kızın endişelenmesini istemiyordu
He didn't want that the girl worried about him.
Kızın kendisi için endişelenmesini istemiyordu.
he didn't want to
istemiyordu
he felt
hissediyordu
He felt bad himself
kendini kötü hissediyordu
He fixed his eyes on the mirror-flat water surface.
Gözlerini suyun ayna kadar düz yüzeyine dikti.
He fixed his eyes on the water surface.
Gözlerini suyun yüzeyine dikti.
he knew
biliyordu
he knew from his experience
deneyimlerinden biliyordu
he knew from his experience that it would be the best to leave her in peace.
Onu rahat bırakmanın en iyisi olacağını deneyimlerinden biliyordu.
He knew from his experience that it would be the best.
En iyisi olacağını deneyimlerinden biliyordu.
He placed the chronograf into his bag.
Kronografı çantasının içine yerleştirdi.
he said (d)
dedi
he too
o da
He too, felt bad himself, but he tried to collect himself.
O da kendini kötü hissediyordu, ama toparlanmaya çalıştı.
He too, felt bad himself.
O da kendini kötü hissediyordu.
he too, looked around
o da bakındı
He too, looked carefully at the surroundings.
O da dikkatle çevresine bakındı.
He tried to collect himself.
Toparlanmaya çalıştı.
He waited for the pain that would never leave completely to cease.
Hiçbir zaman tam olarak terk etmeyecek olan acının dinmesini bekledi.
He waited for the pain to cease, that would maybe never leave her completely.
Onu belki de hiçbir zaman tam olarak terk etmeyecek olan acının dinmesini bekledi.
He waited for the pain to cease.
Acının dinmesini bekledi.
he wanted
istiyordu
He wrapped the chronograf into the cloth and...
Kronografı beze sarıp...
He wrapped the chronograf into the cloth.
Kronografı beze sardı.
head
baş
helpless
çaresiz
Her eyes filled with tears.
Gözleri yaşlarla doldu.
her face
yüzü
Her face became burning red.
Yüzü kıpkırmızı oldu.
her face that had become burning red
kıpkırmızı olmuş yüzü
her face that had become burning red from crying
ağlamaktan kıpkırmızı olmuş yüzü
her mouth
ağzı
her nose
burnu
her shoulders
omuzları
Her shoulders trembled and she sobbed with a voice like the helpless voice of a wounded animal.
Omuzları titredi ve yaralı bir hayvanın çaresiz sesine benzer bir sesle hıçkırdı.
Her shoulders trembled and she sobbed.
Omuzları titredi ve hıçkırdı.
Her shoulders trembled.
Omuzları titredi.
himself (acc.)
kendini
his backpack
(onun) sırt çantası
his bag
çantası
his experience(s)
deneyimleri
his eyes
gözleri
homeless people
evsizler
hour
saat
house
ev
Hyde Park, London
Hyde Park, Londra
I am sorry.
Üzgünüm.
I can give you
Sana verebilirim.
I don't know
bilmiyorum
immediately /straight away /right away /at once
hemen
important
önemli
in a difficult situation
zor durumda
in order to dry
kuruması için
in/at this hour of the day
günün bu saatinde
initials
baş harfler
inside
içinde
into
içine
into his bag
çantasının içine
invention /innovation /Erfindung
icat
it turned (ç)
çevirdi
it was not fashionable
Moda olmamıştı.
it was not yet fashionable
henüz moda olmamıştı
it was not yet fashionable to go for a run
Koşuya çıkmak henüz moda olmamıştı.
It was not yet fashionable to go for a run, as for the weather, it was even too cold for the homeless sleeping on benches with a newspaper on top of them.
Koşuya çıkmak henüz moda olmamıştı, hava ise üzerlerinde gazeteyle banklarda uyuyan evsizler için bile fazla soğuktu.
it will be the best
en iyisi olacak
It will never leave her completely.
Onu hiçbir zaman tam olarak terk etmeyecek.
it will not leave
terk etmeyecek
It's messed up.
Berbat oldu.
knee
diz
Kneeling down the young girl began to cry.
Genç kız diz çökerek ağlamaya başladı.
lake
göl
letter (e. g. A, B, C...)
harf
like he guessed /as expected /as he predicted
tahmin ettiği gibi
London
Londra
love (romantic)
aşk
Love passes through all times
Aşk tüm zamanların içinden geçer.
man (a)
adam
maybe
belki de
Maybe it would never leave her completely.
Onu belki de hiçbir zaman tam olarak terk etmeyecekti.
mirror /looking glass
ayna
mode /fashion
moda
more / too
fazla
mouth
ağız
my initials (the initials of my name)
adımın baş harfleri
my name
adım
name (a)
ad
need
ihtiyaç
never
hiçbir zaman
newspaper
gazete
next to
yanında
next to (direction >dat.)
yanına
next to (direction >dat.) the girl
kızın yanına
next to one of the trees
ağaçlardan birinin yanında
north /northern
kuzey
nose
burun
Oh come on!
Ah hadi!
on benches
banklarda
on the wet grass/lawn
nemli çimenlerin üzerinde
on top of / on
üzerinde
on top of / on them
üzerlerinde
one of the trees
ağaçlardan biri
or (y)
yoksa
Or did you steal it from Grace?
Yoksa bunu Grace'ten mi çaldın?
pain
acı
paper
kâğıt
paper handkerchief /paper tissue
kâğıt mendil
princess
prenses
prologue
önsöz
question particle for yes/ no question /est-ce que
mi - mı - mu
quite empty / completely empty (emphasis through redubbling)
bomboş
red
kırmızı
red
kırmızı
ruby
yakut
ruby red
yakut kırmızı
She gave it to me herself.
Bana kendisi verdi.
She gave it to me.
Bana verdi.
She grimaced with a crooked smile.
çarpık bir gülümsemeyle ağzını buruşturdu
She needs us.
Bize ihtiyacı var.
She needs.
İhtiyaçı var.
She sniffed
burnunu çekiyordu
shore / coast /bank /edge
kıyı
shoulder
omuz
similar /like (+ dat.)
benzer
situation (d)
durum
sleeping (pres. act. participle)
uyuyan
smooth as a mirror
ayna kadar düz
Sniffing the young girl turned her face that had become burning red from crying towards him.
Genç kız burnunu çekerek ağlamaktan kıpkırmızı olmuş yüzünü ona çevirdi.
Sniffing the young girl turned her face towards him.
Genç kız burnunu çekerek yüzünü ona çevirdi.
straight /smooth /flat
düz
surface (y)
yüzey
surrounding
çevre
that it will/would be the best
en iyisi olacağını
that the girl worried (acc.)
kızın endişelenmesini
That to leave her in peace would be the best
Onu rahat bırakmanın en iyisi olacağını
that you don't cry (your not crying)
ağlamaman
that you don't cry anymore
artık ağlamaman
the air / the weather
hava
the best
en iyisi
the girl sitting on the wet lawn
nemli çimenlerin üzerinde oturan kız
the girl's eyes
kızın gözleri
The girls eyes filled at once with tears.
Kızın gözleri hemen yaşlarla doldu.
The girls eyes filled at once with tears. 'We should not have left her in a difficult situation. She needs us.'
Kızın gözleri hemen yaşlarla doldu. 'Onu zor durumda bırakmamalıydık. Bize ihtiyacı var.'
the helpless voice of an animal
bir hayvanın çaresiz sesi
the homeless sleeping on benches
banklarda uyuyan evsizler
the homeless sleeping on benches with a newspaper on top of them
üzerlerinde gazeteyle banklarda uyuyan evsizler
the mirror-flat surface of the water
suyun ayna kadar düz yüzeyi
the northern shore of the Serpentine Lake
Serpentine Gölü'nün kuzey kıyısı
the pain that won't leave
terk etmeyecek olan acı
The pain that would maybe never leave her completely.
Onu belki de hiçbir zaman tam olarak terk etmeyecek olan acı
the pain that would never leave completely
hiçbir zaman tam olarak terk etmeyecek olan acı
The park was as he had guessed quite empty at this hour of the day.
Tahmin ettiği gibi günün bu saatinde park bomboştu.
The park was quite empty.
Park bomboştu.
the Serpentine Lake
Serpentine Gölü
the shore of the Serpentine Lake
Serpentine Gölü'nün kıyısı
the sitting girl
oturan kız
The surface of the lawn (pl) was covered with crocusses.
Çimenlerin üzeri çiğdemlerle kaplanmıştı.
The surface of the lawn (pl) was covered with withered crocusses.
Çimenlerin üzeri solmuş çiğdemlerle kaplanmıştı.
the surface of the water
suyun yüzeyi
the trees (which were) on the northern shore of the Serpentine Lake
Serpentine Gölü'nün kuzey kıyısındaki ağaçlar
the voice of an animal
bir hayvanın sesi
the weather was cold
hava soğuktu
the weather was too cold
hava fazla soğuktu
the young girl
Genç kız
The young girl began to cry.
Genç kız ağlamaya başladı.
The young girl cowered next to one of the trees which were on the northern shore of the Serpentine Lake.
Genç kız, Serpentine Gölü'nün kuzey kıyısındaki ağaçlardan birinin yanında çömeldi.
The young girl cowered next to one of the trees.
Genç kız ağaçlardan birinin yanında çömeldi.
The young girl cried kneeling down.
Genç kız diz çökerek ağladı.
The young girl cried sniffing.
Genç kız burnunu çekerek ağlıyordu.
The young girl cried.
Genç kız ağladı.
The young girl cried.
Genç kız ağlıyordu.
The young girl crouched down.
Genç kız çömeldi.
The young girl kneeled.
Genç kız diz çöktü.
The young girl sniffed.
Genç kız burnunu çekiyordu.
The young girl turned her face towards him.
Genç kız yüzünü ona çevirdi.
The young girl turned her face.
Genç kız yüzünü çevirdi.
the young man
Genç adam
The young man could hardly bear this.
Genç adam, buna pek dayanamıyordu.
therefore /for this (reason) /because of this
bu nedenle
Therefore crouching next to the girl sitting on the wet lawn, he fixed his eyes on the mirror-flat water surface.
Bu nedenle nemli çimenlerin üzerinde oturan kızın yanına çömelerek gözlerini suyun ayna kadar düz yüzeyine dikti.
Therefore crouching next to the girl sitting on the wet lawn, he fixed his eyes on the water surface.
Bu nedenle nemli çimenlerin üzerinde oturan kızın yanına çömelerek gözlerini suyun yüzeyine dikti.
Therefore he crouched next to the girl.
Bu nedenle kızın yanına çömeldi.
they hang
asıyorlar
they hang the handkerchief and use it again
mendili asıp tekrar kullanıyorlar
they hang the handkerchief to draw
mendili kuruması için asıyorlar
they hang the handkerchief to dry and use it again
mendili kuruması için asıp tekrar kullanıyorlar.
they use the handkerchief
mendili kullanıyorlar
they use the handkerchief again
mendili tekrar kullanıyorlar
this
bu
this (accusative)
bunu
this hour
bu saat
this hour of the day
günün bu saati
time (z)
zaman
to be fashionable
moda olmak
to be filled /covered
kaplanmak
to be invented
icat edilmek
to be(come)
olmak
to begin to cry
ağlamaya başlamak
to begin to...
... - maya başlamak
to blow one's nose
sümkürmek
to cease /stop /quieten
dinmek
to cover (k)
kaplamak
to crease /crumple / wrinkle
buruşturmak
to crouch down /to cower
çömelmek
to cry
ağlamak
to dry
kurumak
to fade /wither
solmak
to feel
hissetmek
to fill (get full)
dolmak
to fix /set /plant /erect
dikmek
to fix one's eyes on
gözlerini dikmek
to give
vermek
to give back /to hand back
geri vermek
to go out /exit
çıkmak
to go running /to go for a run
koşuya çıkmak
to guess
tahmin etmek
to hang /suspend
asmak
to hang and...
asıp
to invent /erfinden
icat etmek
to kneel / sink to one's knees /bow down
diz çökmek
to know
bilmek
to lean on / withstand /bear
dayanmak
to leave
terk etmek
to leave / quit
bırakmak
to leave / quit
bırakmak
To leave her in peace
Onu rahat bırakmak
to leave someone in peace
rahat bırakmak
to look around
bakınmak
to look at the surroundings
çevresine bakınmak
to me
bana
to pass
geçmek
to pass through
içinden geçmek
to pass through all times
tüm zamanların içinden geçmek
to place /position
yerleştirmek
to pull oneself together /to collect oneself /to rally
toparlanmak
to run
koşmak
to sit /live (stay)
oturmak
to sleep
uyumak
to sniff
burnu çekmek
to sob /to hiccough /hiccup /schluchzen
hıçkırmak
to steal
çalmak
to tremble (constantly)
titremek
to try (again and again)
çalışmak
to use
kullanmak
to want
istemek
to worry / fret /bother about / feel uneasy about
endişelenmek
to wrap into the cloth /in das Tuch einwickeln
beze sarmak
to wrinkle one's mouth /to grimace
ağzını buruşturmak
tree
ağaç
twisted /distorted /rakish / crooked
çarpık
upper /outer surface
üzeri
very /much / (+negation) hardly (p)
pek
voice
ses
water
su
we /us /to us (dative)
bize
we should have left
bırakmalıydık
we should not have left
bırakmamalıydık
we should not have left her
onu bırakmamalıydık
We should not have left her in a difficult situation.
Onu zor durumda bırakmamalıydık.
we/us
biz
wet /damp /moist /humid
nemli
What is important
Önemli olan
What is important is that you don't cry anymore.
Önemli olan artık ağlamaman.
when she began
başladığı sırada
When the young girl, kneeling down, started to cry
Genç kız diz çökerek ağlamaya başladığı sırada
When the young girl, kneeling down, started to cry, he too, carefully looked at the surroundings.
Genç kız diz çökerek ağlamaya başladığı sırada, o da dikkatle çevresine bakındı.
which was / were on the northern shore of Serpentine Lake
Serpentine Gölü'nün kuzey kıyısındaki
while she handed back
geri verirken
While the young girl handed back the handkerchief
Genç kız mendili geri verirken
While the young girl handed back the handkerchief she grimaced with a crooked smile.
Genç kız mendili geri verirken çarpık bir gülümsemeyle ağzını buruşturdu.
While the young girl handed back the handkerchief she grimaced with a crooked smile. 'It's messed up. I am sorry.'
Genç kız mendili geri verirken çarpık bir gülümsemeyle ağzını buruşturdu. 'Berbat oldu. Üzgünüm.'
with a crooked smile
çarpık bir gülümsemeyle
with a newspaper
gazeteyle
with a newspaper on top of them
üzerlerinde gazeteyle
with a smile
gülümsemeyle
with a voice like the helpless voice of a wounded animal
yaralı bir hayvanın çaresiz sesine benzer bir sesle
with tears
yaşlarla
withered crocusses
solmuş çiğdemler
without a house
evsiz
worked /wrought /refined
işlenmiş
wound /injury
yara
wounded
yaralı
wretched /awful /horrible
berbat
wrought with my initials
adımın baş harflerinin işlenmiş
yet
henüz
you can blow your nose
sümkürebilirsin
you can blow your nose at ease /contentedly
rahatça sümkürebilirsin
you stole
çaldın
you stole this
bunu çaldın
you stole this from Grace
bunu Grace'ten çaldın
young
genç
your name
adın