Reading Turkish: The Wheel of Time Vol. 2- Büyük Av

QuestionAnswer
(body) hair /Borsten
kıl
(by) frowning behind his mask
maskesinin ardında kaşlarını çatarak
(by) suddenly narrowing his eyes
Gözleri birden kısılarak
(suffix is for when one is angry at someone and wishes that something bad would happen to him) may he... /may they... /let them all...
x-esice(ler)
(those) which were covering
örtenler
a /one
bir
a big part
büyük bölüm
a big part of his life
yaşamının büyük bir bölümü
a black robe (.. b.) falling to the floor
yere inen siyah bir cübbe
a call
çağrı
a coat in a toxic yellow
zehirli bir sarı palto
a diguise apart from the black masks
siyah maskelerin dışında bir tebdili kıyafet
a disguise
tebdili kıyafet
a drink
bir içki
a few (+sg)
birkaç
a few touches
birkaç dokunuş
a formless gray cloak
şekilsiz, gri bir pelerin
a girl in white (lit. with white)
beyazlı bir kız
a glass (for water /tea)
bardak
a gold and red coloured tapestry
altın ve kırmızı renkli bir duvar halısı
a gold ring in form of a snake biting its own tail
kendi kuyruğunu ısıran yılan şeklinde bir altın yüzük
a hair
saç
a hairy animal nose
kıllı bir hayvan burnu
a High Lord of Tear
bir Yüksek Tear Lordu
a high-ranking officer
yüksek rütbeli bir subay
a highnecked sky blue Shienaran coat
yüksek yakalı, gök mavisi bir Shienarlı paltosu
a hood (k) (not a common used word / > başlık)
kukuleta
a humpbacked back
kambur bir sırt
a lot of (b)
bol
a man (a) wearing a highnecked sky blue Shienaran coat
Yüksek yakalı, gök mavisi bir Shienarlı paltosu giymiş bir adam
A man (a) wearing a highnecked sky blue Shienaran coat looked (him) carefully up and down from the eyeholes in his mask.
Yüksek yakalı, gök mavisi bir Shienarlı paltosu giymiş bir adam, maskesindeki göz deliklerinden baştan ayağa, alıcı gözüyle baktı.
a man in a poisonous yellow coat
zehirli bir sarı paltosu içinde bir adam
A man in shiny green trousers and a poisonous yellow coat
Parlak yeşil pantolonu ve zehirli bir sarı paltosu içinde bir adam
a mistake
bir hata
A Myrddraal stepped between them abd they fell to their knees.
Aralarına bir Myrddraal adım attı ve dizlerinin üzerine çöktüler.
A Myrddraal stepped between them.
Aralarına bir Myrddraal adım attı.
a neck
boyun
a palace
saray
a quarter
bir çeyrek
a quarter from among them
aralarından bir çeyreği
a reflection of the other
diğerinin yansıması
a reverance
bir reverans
a sharp eye
keskin bir göz
a shiny green trouser
parlak yeşil pantolon
a silk mask (a mask from silk)
ipekten maske
a simple needle
sade bir iğne
a single trembling note was heard
tek bir titrek nota duyuldu
a six-pointed star
altı uçlu yıldız
A slender built man - it being clear that he was thin even from inside a black robe falling until the floor and a formless gray cloak fastened with a plain silver needle- was watching from inside the shades of his deep hood.
İnce yapılı bir adam- yere inen siyah bir cübbe ve sade bir gümüş iğneyle tutturulmuş şekilsiz, gri bir pelerinin içinden bile ince olduğu belli olan- derin başlığının gölgelerinin içinden izliyordu.
A slender built man was watching from inside the shades of his deep hood.
İnce yapılı bir adam derin başlığının gölgelerinin içinden izliyordu.
A slender man
ince yapılı bir adam
a smiling girl in white
gülümseyen, beyazlı bir kız
A smiling girl in white extended to him her tray full of crystal wine glasses.
Gülümseyen, beyazlı bir kız ona kristal kadehlerle dolu tepsisini uzattı.
a snake biting its own tail
kendi kuyruğunu ısıran yılan
A stiffness in the posture of the one here
Buradakinin duruşundaki bir katılık
A stiffness in the posture of the one here, a sudden movement in the jerking of her skirts in the other.
Buradakinin duruşundaki bir katılık, diğerinin eteklerini tutuşundaki ani bir hareket.
a sudden movement
ani bir hareket
a sudden movement in the jerking of her skirts in the other
diğerinin eteklerini tutuşundaki ani bir hareket
a sword that was not there
orada olmayan bir kılıç
a tailor's span
bir terzi karışı
a tight crest
sıkı bir sorğuç
a tray
tepsi
a tray full of wine glasses
kadehlerle dolu bir tepsi
a trembling note
titrek bir nota
a very good memory /ein sehr gutes Gedächtnis
çok iyi bir hafıza
a woman being trained by Aes Sedai
Aes Sedailer tarafından eğitilmiş bir kadın
a woman being trained by Aes Sedai in Tar Valon
Aes Sedailer tarafından Tar Valon'da eğitilmiş bir kadın
a woman being trained in Tar Valon
Tar Valon'da eğitilmiş bir kadın
a woman standing in front of a gold and red coloured tapestry
Altın ve kırmızı renkli bir duvar halısının önünde duran bir kadın
a woman standing in front of a gold and red coloured tapestry was talking with someone covered with a grey hood; it was impossible to figure out whether it was a man or a woman.
Altın ve kırmızı renkli bir duvar halısının önünde duran bir kadın, gri bir kukuletaya bürünmüş biriyle - erkek mi kadın mı olduğunu anlamak imkansızdı - konuşuyordu.
about /concerning / as regards /with respect to (k)
konusunda
about whether he was fat or slim
şişman mı zayıf mı konusunda
above its ears (direction >dativ)
kulaklarının üzerine
above its ears there were goat horns attached
kulaklarının üzerine takılı keçi boynuzları vardı
according to his guess
tahminine göre
According to his guess at least a quarter from among them hadn't bothered with a disguise apart from the black masks.
Tahminine göre aralarından en az bir çeyreği, siyah maskelerin dışında bir tebdili kıyafete zahmet etmemişti.
admirable (t)
takdir edilesi
admirably
takdir uyandırıcı
admiration /appreciation /approbation /regard (t)
takdir
after
sonra
after this meeting
bu toplantıdan sonra
all (of it) (t)
tümü
all (t)
tüm
All clothes were black.
Tüm giysiler siyahtı.
all of it revealed this plainly (ay... b...)
tümü bunu ayan beyan belli ediyordu
all the other voices
diğer tüm sesler
almost /nearly
neredeyse
almost at the same time /almost immediately
neredeyse aynı anda
alone
tek başına
already (ş)
şimdiden
always
her zaman
always (d)
daima
Always, if he waited and watched long enough
Daima, bekleyip yeterince uzun izlerse
Always, if he waited and watched long enough, some would make a mistake.
Daima, bekleyip yeterince uzun izlerse, birileri bir hata yapardı.
among /between
arasında
among the guests
konukların arasında
Among the guests circulated servants
Konukların arasında hizmetkârlar dolaşıyordu.
Among the guests circulated servants offering wine.
Konukların arasında şarap sunan hizmetkârlar dolaşıyordu.
Among the guests circulated servants, slender, golden haired young people offering wine with a reverance and a wordless smile. offering wine.
Konukların arasında hizmetkârlar, bir reverans ve sözsüz gülümsemeyle şarap sunan zayıf, altın saçlı gençler dolaşıyordu.
among them /between them
aralarına
An Aes Sedai or at least a woman being trained by Aes Sedai in Tar Valon.
Aes Sedai ya da en azından Aes Sedailer tarafından Tar Valon'da eğitilmiş bir kadın.
and
ve
and / also / (pointing out a contrast)
da - de
And both girls and men moved
Ve hem kızlar hem de erkekler hareket ediyorlardı.
And both girls and men moved with a disturbing grace.(i)
Ve hem kızlar hem de erkekler, rahatsız edici bir incelikle hareket ediyorlardı.
and from under another one
başka birinin altından da
and from under another one the gold lion head spurs only worn by high-ranking officers of the Andoran Queen's Guard stroke his eye
Gözüne başka birinin altından da yalnızca Andor Kraliçesi Muhafız Alayı'nın yüksek rütbeli subayları tarafından giyilen altın aslan başlı mahmuzlar ilişti.
and here both would be deadly
ve burada her ikisi de ölümcül olurdu
And if the man calling himself Boris was not completely mistaken in his guess, the wide golden bracelet on her left wrist carried the symbols of her House.
Ve kendisine Bors diyen adam tahmininde tamamen yanılmıyorsa, sol bileğindeki geniş altın bilezik, soyunun simgelerini taşıyordu.
And in the guess of the man who called himself Bors
Ve kendisine Bors diyen adam tahmininde
another
başka
any
herhangi
any kind of thing
her türlü şey
any kind of thing could have been added
her türlü şey katılmış olabilirdi
anybody
herhangi biri
apart from her fingers
parmakları dışında
apart from her hands
elleri dışında
arched /gewölbt
kemerli
armour/breastplate /cuirasse
zıhr
arrogance /pride
kibir
as (of) /being
olarak
as beautiful as the girls were
kızlar ne kadar güzelse
as details
ayrıntı olarak
as for the details together with the outlines
ana hatlarla birlikte, ayrıntı olarak da
as if
sanki
As if someone had wanted to give the impression of the reception hall of a palace to the hereabouts.
Sanki birisi buraya bir sarayın davet salonu izlenimini vermek istemişti
As if someone had wanted to give the impression/feeling of a palace reception room to the hereabouts, but as for the details together with the outlines, hadn't seemed to care enough to bother beyond a few touches.
Sanki birisi buraya bir sarayın davet salonu izlenimini vermek istemiş, ancak ana hatlarla birlikte ayrıntı olarak da birkaç dokunuştan öte bir zahmete girecek kadar umursamamış gibiydi.
as long as
- diği sürece
as long as it was not looked at too closely, the huge room could pass for as belonging to a palace.
Çok yakından bakılmadığı sürece dev oda bir saraya aitmiş sanılabilirdi.
As long as it was not looked at too closely....
Çok yakından bakılmadığı sürece...
as long as not looked at
bakılmadığı sürece
as long as not looked at too closely
Çok yakından bakılmadığı sürece
As long as not looked at too closely the huge room with its long marble chimneys and its golden lamps hanging from the vaulted ceiling and with the intricate patterns on its mosaic floor it could have been thought as belonging to a palace.
Çok yakından bakılmadığı sürece, dev oda, uzun mermerden şömineleri ve kubbeli tavandan asılı altın lambaları ve mozaik zeminindeki girift desenleriyle bir saraya aitmiş sanılabilirdi.
as thick as a human leg
insan bacağı kadar kalın
at least
en azından
at least
en az
at least a quarter among them
aralarından en az bir çeyreği
At least here was a lot of weakness.
Hiç değilse burada bol zaaf vardı.
at least in this place
en azından bu yerde
attached
takılı
attached above its ears
kulaklarının üzerine takılı
attention /care
dikkat
baby
bebek
back (body part)
sırt
back /rear /hind (a)
arka
backwards
geri
bad
kötü
bangle /bracelet
bilezik
beak /Schnabel
gaga
beautiful
güzel
because the colours showed her own dress nicer
renkler kendi giysisini daha güzel gösterdiği için
before him
ondan önce
before the Day
Gün'den önce
before the Day they should reduce
Gün'den önce azalmalıydı
before the woman noticed
kadın, fark etmeden (önce)
before the woman noticed that she was being watched
kadın, izlendiğini fark etmeden (önce)
behind (a.. d) his mask
maskesinin ardında
behind (it) (a)
arkasında
behind (them) (a)
arkalarında
behind/after (a.d... ) /in quest of
ardında
being
olan
belonging to
ait
between the two
ikisinin arasında
between thumb and index
baş ve işaret parmakları arasında
beyond
öte
beyond a few touches
birkaç dokunuştan öte
big /large
büyük
bird
kuş
bird feathers
kuş tüyleri
bird feathers covered his head
başını kuş tüyleri örtüyordu.
bird feathers covered his head instead of hair
başını saç yerine kuş tüyleri örtüyordu
black
siyah
black armours reaching (coming) until the knees
dizlerine kadar gelen siyah zırhlar
black clothes that don't ripple, staying motionless
dalgalanmadan kımıltısız duran siyah giysiler
black clothes that don't ripple, staying motionless when the Myrddraal moved with the grace of a viper.
Myrddraal bir engerek zarafetiyle hareket ederken dalgalanmadan kımıltısız duran siyah giysiler
black clothes that don't ripple, staying motionless when the Myrddraal moved.
Myrddraal hareket ederken dalgalanmadan kımıltısız duran siyah giysiler
blood
kan
blue
mavi
both
hem... hem de
both /each of the two /either
her ikisi de
Both girls and boys (men)
Hem kız hem de erkek (olanları)
Both girls and boys (men) were dressed in tight white pants and baggy white shirts.
Hem kız hem de erkek olanları dar beyaz pantolonlar ve dökümlü beyaz gömlekler giymişlerdi.
bother/trouble /pain/work
zahmet
Bravo! You know now eighty Turkish words.
Aferin! Artık seksen Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now fifty Turkish words.
Aferin! Artık elli Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now forty Turkish words.
Aferin! Artık kırk Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now hundred and eighty Turkish words.
Aferin! Artık yüz seksen tane Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now hundred and fifty Turkish words.
Aferin! Artık yüz elli tane Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now hundred and forty Turkish words.
Aferin! Artık yüz kırk tane Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now hundred and ninety Turkish words.
Aferin! Artık yüz doksan tane Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now hundred and seventy Turkish words.
Aferin! Artık yüz yetmiş tane Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now hundred and sixty Turkish words.
Aferin! Artık yüz altmış tane Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now hundred and thirty Turkish words.
Aferin! Artık yüz otuz tane Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now hundred and twenty Turkish words.
Aferin! Artık yüz yirmi tane Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now hundred Turkish words.
Aferin! Artık yüz Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now ninety Turkish words.
Aferin! Artık doksan Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now one hundred and ten Turkish words.
Aferin! Artık yüz on tane Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now seventy Turkish words.
Aferin! Artık yetmiş Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now sixty Turkish words.
Aferin! Artık altmış Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now ten Turkish words.
Aferin! Artık on Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now thirty Turkish words.
Aferin! Artık otuz Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now three hundred turkish words.
Aferin! Artık üç yüz tane Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now twenty Turkish words.
Aferin! Artık yirmi Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now two hundred and fifty turkish words.
Aferin! Artık iki yüz elli tane Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo! You know now two hundred Turkish words.
Aferin! Artık iki yüz tane Türkçe kelime biliyorsun.
Bravo/ well done
aferin
broken
kırık
bulgy/ puffy folds
şişkin kıvrımlar
but
ama
but as for the details together with the outlines, it seemed he didn't care enough to bother beyond a few touches.
ancak ana hatlarla birlikte ayrıntı olarak da birkaç dokunuştan öte bir zahmete girecek kadar umursamamış gibiydi.
but when he received such a call even he would come
ama böyle bir çağrı alınca, o bile gelirdi.
by
tarafından
By drawing attentions to herself she had acted twice as foolish
Dikkatleri kendi üzerine çekerek iki kat aptallık etmişti
By drawing attentions to herself she had acted twice as foolish, for her dress with a low cleavage displaying too much flesh and not covering the golden slippers on her feet showed that she was a rich woman from Illian, maybe even of noble blood.
Dikkatleri kendi üzerine çekerek iki kat aptallık etmişti, zira çok fazla et sergileyen dekoltesi derin ve ayaklarındaki altın terlikleri örtmeyen elbisesi onun İllian'dan zengin hatta belki de soylu kandan bir kadın olduğunu gösteriyordu.
By drawing attentions to herself she had acted twice as foolish, for her dress with a low cleavage displaying too much flesh and not covering the golden slippers on her feet showed that she was a woman from Illian.
Dikkatleri kendi üzerine çekerek iki kat aptallık etmişti, zira çok fazla et sergileyen dekoltesi derin ve ayaklarındaki altın terlikleri örtmeyen elbisesi onun İllian'dan bir kadın olduğunu gösteriyordu
carpet
halı
causing
yol açan
causing the black of the Trollocs's breastplates and the men's masks to look shiny
Trollocların zırhlarının ve insanların maskelerindeki siyahın parlak gözükmesine yol açan
ceiling
tavan
ceiling and floor
tavan ve zemin
chapter/part
bölüm
chimney /fire place
şömine
clad in a black dress (g)
siyah bir giysiye bürünmüş
clan
klan
class
sınıf
clearly /plainly (ay. b.)
ayan beyan
cleavage /decolletage /neckline
dekolte
cloak
pelerin
cloaked
pelerinli
closely /from close
yakından
clothes
giysiler
clothes that don't ripple
dalgalanmadan giysiler
coat (winter coat)
palto
cold
soğuk
collar /Kragen
yaka
colour
renk
coloured
renkli
come from any place
herhangi bir yerden gelmiş
coming at the same time from four sides
aynı anda dört yandan gelen
coming from four sides
dört yandan gelen
commons
avam
complete refusal
bütünüyle reddetme
concerning faces /when coming to faces
yüzler konusunda
considering the black wools
siyah yünlere göre
considering the until the floor descending black wools
yere kadar inen siyah yünlere göre
copper
bakır
covered (ö)
örtülü
covered /clad (b) from the head downwards in black (pl)
baştan aşağı siyahlara bürünmüş
covered/coated (k)
kaplanmış
covering (ö)
örten
crack
çatlak
creatures
yaratıklar
crest
soğuk
crystal
kristal
crystal wine glasses
kristal kadehler
cutting
kesen
cutting all other voices
tüm diğer sesleri kesen
cutting all other voices like a knife
diğer tüm sesleri bıçak gibi kesen
dark
kara
dark
koyu
dark coloured
koyu renkli
dead
ölü
deadly
ölümcül
death
ölüm
death
ölüm
death himself
ölümün kendisi
decidedly
katiyetle
decisiveness /exactitude /certainty
katiyet
decorated /ornated
süslenmiş
descending until the floor
yere kadar inen
design /pattern /figure
desen
detail
ayrıntı
difference
fark
discovery (verbal noun)
keşfetme
disgust /Ekel
tiksinti
doll
oyuncak bebek
door
kapı
double /twice
iki kat
dress (e)
elbise
dressed /clad
giymiş
each one
her biri
Each one was like the reflection in the mirror of the other
Her biri diğerinin aynadaki yansıması gibi
Each one was like the reflection in the mirror of the other, the boys were as handsome as the girls were beautiful.
Her biri diğerinin aynadaki yansıması gibi, kızlar ne kadar güzelse, erkekler de o kadar yakışıklıydı.
ear
kulak
echoing
yankılanan
eighty
seksen
empty
boş
Empty eyes.
Boş gözler.
enough
yeterli
enough /sufficient
yeterince
eternal
ebedi
even
bile
even / also (d)
dahi
even he
o bile
even he would come
o bile gelirdi
even those who were enough in their right senses to control their tongue
dillerine hâkim olacak kadar aklı başında olanları bile
even(h)
hatta
everybody
herkes
Everybody fell back. (stepped)
Herkes geri çekildi.
Everybody stepped backwards. Even the man calling himself Boris.
Herkes geri çekildi. Kendisine Bors diyen adam bile.
everything
her şey
example
örnek
expression
ifade
expressionless
ifadesiz
Expressionless eyes.
İfadesiz gözler.
extending forward
öne uzanan
extremely /highly /to the last degree
son derece
eye
göz
eye holes
göz delikleri
eyebrow
kaş
Eyes of a doll.
Bir oyuncak bebeğin gözleri.
Eyes that were more dead than death himself.
Ölümün kendisinden daha ölü gözler.
fabric /material /Stoff /tissu
kumaş
fabric in the length of a tailor's span /a tailor's span of fabric
bir terzi karışı boyu kumaş
face /visage
yüz
face /visage/frontside (ç)
çehre
falling under her waist
belinin aşağısına inen
far above
çok üzerinde
fastened with a plain silver needle
sade bir gümüş iğneyle tutturulmuş
fat
şişman
fat /bulging /puffy /swollen
şişkin
feather, hair
tüy
fifty
elli
finger
parmak
fire
ateş
first
ilk
fist
yumruk
five among them
aralarından beşi
five people (i) among them
aralarından beş insan
flame
alev
Flames were dancing on logs thick as a human leg, but they didn't give any warmth.
İnsan bacağı kadar kalın kütüklerin üzerinde alevler dans ediyor ama hiç sıcaklık vermiyordu.
Flames were dancing on the logs but they didn't give any warmth.
Kütüklerin üzerinde alevler dans ediyor ama hiç sıcaklık vermiyordu.
Flames were dancing on the logs.
Kütüklerin üzerinde alevler dans ediyordu.
floaty (baggy) white shirts
dökümlü beyaz gömlekler
floaty /flowing /(wide /baggy /loose)
dökümlü
floor /base /Boden
zemin
fold
kıvrım
foot
ayak
for /before /because (z)
zira
for /in order to
için
For every weakness was a crack he could examine and reach out into
zira her zaaf yoklayıp içine dalabileceği bir çatlaktı
for example
örneğin
for him
onun için
For him there was no difference between the two.
Onun için ikisinin arasında bir fark yoktu.
for/because (z) every weakness was a crack
zira her zaaf bir çatlaktı
formless /shapeless/mishappen
şekilsiz
fortune /luck /chance (b)
baht
forty
kırk
forward
öne
four
dört
friend
arkadaş
from all people (h)
her halktan
from among them
aralarından
from any place
herhangi bir yerden
from every nation
her ulustan
From every nation and almost (n) from every people.
Her ulustan ve neredeyse her halktan.
from head to toe (foot)
baştan ayağa
from inside a shapeless gray cloak, fastened with a plain silver needle
sade bir gümüş iğneyle tutturulmuş şekilsiz, gri bir pelerinin içinden
From Kandor and Cairhien, Saldaea and Ghealdan.
Kandor ve Cairhien, Saldaea ve Ghealdan'dan.
from now on
artık
from the ceiling
tavandan
from the eyeholes in the mask
maskesindeki göz deliklerinden
from under a dark coloured robe (talar... b.)
Bir koyu renkli cübbenin altından
from under a dark coloured robe (talar... b.) the boots of a High Lord of Tear stroke his eye.
Bir koyu renkli cübbenin altından, gözüne bir Yüksek Tear Lordu'nun çizmeleri ilişti.
From under a dark coloured robe (talar... b.) the gold, silver inlaid boots of a High Lord of Tear stroke his eye and from under another one the gold lion head spurs only worn by high-ranking officers of the Andoran Queen's Guard.
Bir koyu renkli cübbenin altından, gözüne bir Yüksek Tear Lordu'nun altın, gümüş işlemeli çizmeleri, başka birinin altından da yalnızca Andor Kraliçesi Muhafız Alayı'nın yüksek rütbeli subayları tarafından giyilen altın aslan başlı mahmuzlar ilişti.
From under a dark coloured robe (talar... b.) the gold, silver inlaid boots of a High Lord of Tear stroke his eye.
Bir koyu renkli cübbenin altından, gözüne bir Yüksek Tear Lordu'nun altın, gümüş işlemeli çizmeleri ilişti.
Frowning behind his mask he examined (i) his room mates.
Maskesinin ardında kaşlarını çatarak oda arkadaşlarını inceledi.
gabbling /babbling / chattering / cackle /prattle /chitchat
gevezelik
girl / daughter
kız
goat
keçi
goat horns
keçi boynuzları
gold
altın
gold lamps
altın lambalar
gold, silver inlaid
altın, gümüş işlemeli
gold, silver inlaid boots
altın, gümüş işlemeli çizmeler
golden haired
altın saçlı
golden haired young people
altın saçlı gençler
golden lion head spurs
altın aslan başlı mahmuzlar
golden lion head spurs, only worn by high-ranking officers of the Andoran Queen's Guards
yalnızca Andor Kraliçesi Muhafız Alayı'nın yüksek rütbeli subayları tarafından giyilen altın aslan başlı mahmuzlar
golden slippers
altın terlikler
goose
kaz
grace /elegance (i)
incelik
grace /elegance /gracefullness
zarafet
gracefully (z)
zarafetle
grey
gri
grunt
homurtu
guard (m)
muhafız
guest
konuk
handsome
yakışıklı
hanging
asılı
hanging from the ceiling
tavandan asılı
harmonious
ahenkli
having a high head
yüksek başı olan
having a high head and broad shoulders
yüksek başı ve geniş omuzları olan
having broad shoulders
geniş omuzları olan
having even higher heads and broader shoulders than the tallest man there
oradaki en uzun boylu adamdan bile daha yüksek başı ve geniş omuzları olan
he /she /it
o
He approached the wine glass to his lips.
Kadehi dudaklarına yaklaştırdı.
He clenched his right hand (made a fist) /Er ballte seine rechte Hand zu einer Faust.
Sağ elini yumruk yaptı
He could be anybody.
Herhangi biri olabilirdi
he could have
sahip olabilirdi
He could have come from any place.
Herhangi bir yerden gelmiş olabilirdi.
He could have come from anywhere, he could be anybody...
Herhangi bir yerden gelmiş, herhangi biri olabilirdi...
He could read
Okuyabiliyordu
He could read all (h) up to class and country.
Hepsini sınıfına ve ülkesine kadar okuyabiliyordu.
He did not like to think about this either, but when he received such a call, even he would come.
Bunu düşünmekten de hoşlanmıyordu, ama böyle bir çağrı alınca, o bile gelirdi.
he didn't bother to try
denemeye zahmet etmedi
He didn't fancy that the others knew this
diğerlerinin bunu bildiğini sanmıyordu
He didn't fancy that the others knew this either.
Diğerlerinin de bunu bildiğini sanmıyordu.
he didn't know
bilmiyordu
He didn't know where the room was.
Odanın nerede olduğunu bilmiyordu
he didn't like (h)
hoşlanmıyordu
he didn't like (h) to think
düşünmekten hoşlanmıyordu
He didn't like (h) to think about this either
Bunu düşünmekten de hoşlanmıyordu
He didn't like to think of where it could be.
nerede olabileceğini düşünmekten hoşlanmıyordu.
he didn't lose much time
fazla zaman kaybetmedi
He didn't suppose
sanmıyordu
he doubted
şüphe ediyordu
he doubted that he could differenciate
ayırt edebileceğinden şüphe ediyordu
he doubted that he could differenciate among them one from the other
aralarından birini diğerinden ayırt edebileceğinden şüphe ediyordu
He examined (i) his room mates.
Oda arkadaşlarını inceledi.
He had a sharp eye
keskin bir göze sahipti
He had a very good memory /Il avait une très bonne mémoire /Er hatte ein sehr gutes Gedächtnis.
çok iyi bir hafızaya sahipti
He had a very good memory for faces /Il avait une très bonne mémoire pour lez visages/Er hatte ein sehr gutes Gedächtnis was Gesichter anbelangte
yüzler konusunda çok iyi bir hafızaya sahipti
he had wanted to give
vermek istemişti
he had wanted to give the impression
izlenimi vermek istemişti
he had wanted to give the impression of a palace reception room to the hereabouts
buraya bir sarayın davet salonu izlenimini vermek istemişti
He idly reasoned about whether or not the servants would have to be diposed off after the meeting.
Hizmetkârların bu toplantıdan sonra katledilmesinin gerekip gerekmeyeceği üzerine aylak aylak fikir yürüttü.
He idly reasoned about...
... üzerine aylak aylak fikir yürüttü.
He might appear mistrusting or worse
güvensiz veya daha kötü bir durumda görünebilirdi
He noticed (realized) that he was grinding his teeth.
Dişlerini gıcırdatmakta olduğunu fark etti.
He saw almost at the same time another woman clad from the head downwards in black (pl) and wearing the Great Serpent ring
Neredeyse aynı anda baştan aşağı siyahlara bürünmüş ve Büyük Yılan yüzüğü takmış başka bir kadın gördü.
He saw that someone had thought of it
birinin bunu düşündüğünü gördü
He saw that someone had thought of it before him
birinin bunu ondan önce düşündüğünü gördü
He sniffed at the murmur.
Mırıltıya burun kıvırdı.
He took one (glass) , having no intention to drink it, in case of complete refusal, he might appear mistrusting or worse and here either would be deadly, however any kind of thing could have been slipped into a drink.
Bir tanesini, içmeye hiç niyetlenmeden aldı; bütünüyle reddetmesi durumunda güvensiz veya daha kötü durumda görünebilirdi ve burada her ikisi de ölümcül olurdu, ancak bir içkiye her türlü şey katılmış olabilirdi.
He took one (glass) , having no intention to drink it, in case of complete refusal, he might appear mistrusting or worse and here either would be deadly.
Bir tanesini, içmeye hiç niyetlenmeden aldı; bütünüyle reddetmesi durumunda güvensiz veya daha kötü durumda görünebilirdi ve burada her ikisi de ölümcül olurdu.
He took one of them
Bir tanesini aldı.
He took one of them without any intention to drink it.
Bir tanesini, içmeye hiç niyetlenmeden aldı.
He turned his head before the woman noticed that she was being watched and saw almost at the same time another woman clad from the head downwards in black (pl) and wearing the Great Serpent ring.
Kadın, izlendiğini fark etmeden başını çevirdi ve neredeyse aynı anda baştan aşağı siyahlara bürünmüş ve Büyük Yılan yüzüğü takmış başka bir kadın gördü.
He turned his head before the woman noticed that she was being watched.
kadın, izlendiğini fark etmeden başını çevirdi.
He turned his head.
Başını çevirdi.
he waited and...
bekleyip
He was (one) of the Sea Folk.
Deniz Halkı'ndan biriydi.
He was clad in black clothes that didn't ripple, staying motionless while the Myrddraal moved with the grace of a viper.
Myrddraal bir engerek zarafetiyle hareket ederken dalgalanmadan kımıltısız duran siyah giysilere bürünmüştü.
He was grateful
şükretti
He was grateful that the fires were cold.
Ateşlerin soğuk olmasına şükretti.
he watched from inside the shades of his deep hood (b)
derin başlığının gölgelerinin içinden izliyordu
he would come
gelirdi
he would do
yapardı
head (k)
kafa
her copper coloured skin
bakır rengi teni
her dress covering the slippers
terlikleri örten elbisesi
her dress not covering the golden slippers on her feet
ayaklarındaki altın terlikleri örtmeyen elbisesi
Her dress not covering the golden slippers on her feet showed that she was a woman from Illian.
Ayaklarındaki altın terlikleri örtmeyen elbisesi onun İllian'dan bir kadın olduğunu gösteriyordu
her dress not covering the slippers
terlikleri örtmeyen elbisesi
Her dress showed that she was a rich woman from Illian, maybe even of noble blood.
Elbisesi onun İllian'dan zengin, hatta belki de soylu kandan bir kadın olduğunu gösteriyordu.
her dress with a deep neckline (its neckline deep)
dekoltesi derin elbisesi
her dress with a deep neckline (its neckline deep) displaying too much flesh and not covering the golden slippers on her feet
çok fazla et sergileyen dekoltesi derin ve ayaklarındaki altın terlikleri örtmeyen elbisesi
her neck
boynu
her neck reminding of a swan
Kuğuyu andıran boynu
her off white, high neck dress (g)
kırık beyaz yüksek boyunlu giysisi
her own dress (g)
kendi giysisi
her tray
tepsisi
here (locative)
burada
hiding(s) his face(y)
yüzünü saklayan
high neck (with high neck)
yüksek boyunlu
high-ranking /top ranking
(yüksek) rütbeli
high-ranking officers of the Andoran Queen's Guards
Andor Kraliçesi Muhafız Alayı'nın yüksek rütbeli subayları
highly admirable
son derece takdir uyandırıcı
himself
kendi(si)
hinting at everything and showing nothing
her şeyi ima edip hiçbir şeyi göstermeyen
his clan and the signs of his line(age)
klanı ve soyunun işaretleri
his clan and the signs of his line(age) would be seen
klanı ve soyunun işaretleri görülecekti
his eyes (look) never staying long time in one place
bakışının asla uzun zaman bir yerde kalmaması
His eyes focussed on a woman clad in black clothes
Gözleri siyah bir giysiye bürünmüş bir kadına odaklandı
His eyes focussed on a woman.
Gözleri bir kadına odaklandı
his face
yüzü
his hand seeming ready
elinin hazır görünmesi
his hand seeming ready to grasp at a sword
elinin kılıca uzanmaya hazır görünmesi
his hand seeming ready to grasp at a sword that was not there
elinin orada olmayan bir kılıca uzanmaya hazır görünmesi
his height
boyu
his life (y)
yaşamı
His nose wrinkled with a sudden disgust.
Burnu ani bir tiksintiyle kırıştı.
his present masters
halihazırdaki efendileri
hoof
toynak
horn
boynuz
hot
sıcak
however (a) her off white highnecked dress made clear for all to see that she was from Arad Doman's first blood.
Ancak kırık beyaz yüksek boyunlu giysisi Arad Doman'ın ilk kanından olduğunu açık seçik belli ediyordu.
however (a) her off white highnecked dress made clear that she was from Arad Doman's first blood.
Ancak kırık beyaz yüksek boyunlu giysisi Arad Doman'ın ilk kanından olduğunu belli ediyordu.
However (a) her off white highnecked dress,showing no part of her apart from her hands, but being slightly transparent hinting at everything and showing nothing - made clear for all that she was from Arad Doman's first blood.
Ancak kırık beyaz yüksek boyunlu giysisi - elleri dışında hiçbir yerini ortaya çıkarmayan, ancak hafif saydam olduğundan her şeyi ima edip hiçbir şeyi göstermeyen - Arad Doman'ın ilk kanından olduğunu açık seçik belli ediyordu.
however /but /lediglich
ancak
however any kind of thing could have been slipped into a drink
ancak bir içkiye her türlü şey katılmış olabilirdi
however because of being slightly transparent
ancak hafif saydam olduğundan
However the silk mask hid the expression that was in his face.
Ancak ipekten maske yüzündeki ifade gizliyordu.
However, the black silk mask being the same as those covering the hundred other faces in the room, hid the expression that was in his face.
Ancak, odadaki diğer yüz çehreyi örtenlerle aynı olan siyah ipekten maske, yüzündeki ifadeyi gizliyordu.
However, the black silk mask hiding(s) his face (y) disguised(g) the expression that was in his face(y) .
Ancak, yüzünü saklayan siyah ipekten maske, yüzündeki ifadeyi gizliyordu.
However, the black silk mask hiding(s) his face (y), being the same as those covering (ö) the hundred other faces(ç) in the room, disguised(g) the expression that was in his face(y) .
Ancak, yüzünü saklayan, odadaki diğer yüz çehreyi örtenlerle aynı olan siyah ipekten maske, yüzündeki ifadeyi gizliyordu.
huge / giant (d)
dev
human /man
insan
human leg
insan bacağı
hunchback /stoop
kambur
hundred
yüz
hundred dark masks
yüz kara maske
Hundred dark masks and hundred pairs of eyes trying to see who/what was (lying) behind them.
Yüz kara maske ve arkalarında yatanı görmeye çalışan yüz çift göz...
hundred pairs of eyes
yüz çift göz
hundred pairs of eyes trying to see
görmeye çalışan yüz çift göz
hunt
av
I wished they'd die. /Let them die!
Can veresiceler.
idly
aylak aylak
if (it were) not / +possessive if he had not
yoksa
if at least /if at all / at least/ if ever
hiç değilse
if he waited and watched
bekleyip izlerse
if he waited and watched long enough
bekleyip yeterince uzun izlerse
if he was not completely mistaken in his guess
tahmininde tamamen yanılmıyorsa
if he was not mistaken
yanılmıyorsa
if he watched (i)
izlerse
if his present masters didn't have
halihazırdaki efendilerinin yoksa
If his present masters didn't have any weakness....
Halihazırdaki efendilerinin zaafı yoksa...
if I am not completely mistaken in my guess
tahminimde tamamen yanılmıyorsam
if it would be needed
gerekecekse
if the day comes
gün gelirse
If the day comes we can do without them.
Gün gelirse onlar olmadan yapabiliriz.
if the man calling himself Boris was not completely mistaken in his guess
kendisine Bors diyen adam tahmininde tamamen yanılmıyorsa
if the numbers would need to reduce
sayıların azalması gerekecekse
if the numbers would need to reduce - and also they should reduce before the Day - there were those who would be missed even less than Tinkers.
Sayıların azalması gerekecekse - ve Gün'den önce azalmalıydı da - Tenekecilerden bile daha az özlenecek olanlar vardı.
if there were not the six-pointed star tattoed
altı uçlu yıldız dövmesi olmasa
if there were not the six-pointed tattoed star situated on the skin between the thumb and the indexfinger of the right hand
Sağ elinin baş ve işaret parmakları arasındaki zar üzerinde bulunan altı uçlu yıldız dövmesi olmasa.
if they (he) was not
olmasa
if they (he) were not tattooed
dövmesi olmasa
impossible
imkansız
impression /effect /feeling /seemingness /Anschein
izlenim
in a place not far from the Illian
İllianlıya pek de uzak olmayan bir yerde
In a place not far from the Illian stood another woman, she was all alone and admirably quiet.
İllianlıya pek de uzak olmayan bir yerde başka bir kadın duruyordu, tek başınaydı ve takdir edilesi bir biçimde sessizdi.
in a place not far from the Illian stood another woman.
İllianlıya pek de uzak olmayan bir yerde başka bir kadın duruyordu.
in a place not very far
pek de uzak olmayan bir yerde
in a sickening way
mide bulandırıcı bir şekilde
in case of complete refusal
bütünüyle reddetmesi durumunda
in case of complete refusal, he might appear mistrusting or worse and here either would be deadly.
bütünüyle reddetmesi durumunda güvensiz veya daha kötü durumda görünebilirdi ve burada her ikisi de ölümcül olurdu.
in form of a snake
yılan şeklinde
in his face
yüzünde
in his face was a forward extending hairy animal nose
yüzünde öne uzanan kıllı bir hayvan burnu vardı
in order to hide (g)
gizlemek için
in order to hide (g) his height
boyunu gizlemek için
in place of /instead of
yerine
in the people he now (from now on) served
artık hizmetinde olduğu kişilerde
in the place where one's mouth should have been
Birisinin ağzının olması gereken yerde
In the place where one's mouth should have been there was a pointed beak and bird feathers covered his head instead of hair.
Birisinin ağzının olması gereken yerde büyük, sivri uçlu bir gaga vardı ve başını saç yerine kuş tüyleri örtüyordu.
in the posture of the one here
buradakinin duruşunda
in the room
odada
in the shadow
gölgede
in this place
bu yerde
index(finger)
işaret parmağı
inlaid
işlemeli
inspite of /though (r)
rağmen
instead of hair
saç yerine
intention
niyet
intervention
müdahale
intricate
girift
invitation /party
davet
invitation hall /reception hall (e. g. wedding)
davet salonu
is he fat or slim
şişman mı zayıf mı
is it? (question particle)
mi - mı - mu
is not
değil
it being clear that he was thin
ince olduğu belli olan
it being clear that he was thin even from inside a black robe falling until the floor and a formless gray cloak fastened with a plain silver needle
yere inen siyah bir cübbe ve sade bir gümüş iğneyle tutturulmuş şekilsiz, gri bir pelerinin içinden bile ince olduğu belli olan
it belongs (+dative)
aitmiş
it carried the symbols of her House
soyunun simgelerini taşıyordu
it could pass for
sanılabilirdi
it didn't give
vermiyordu
it didn't give any warmth.
Hiç sıcaklık vermiyordu.
it seemed he didn't care
umursamamış gibiydi
It seemed he didn't care enough to bother
zahmete girecek kadar umursamamış gibiydi
it was almost black
neredeyse siyahtı
it was certain
kesindi
It was certain that some of those next to him would have no objection
Yanındakilerden bazılarının itirazı olmayacağı kesindi.
It was certain that some of those next to him would have no objection to reduce the number of their competitors on the way to power, no matter who the unfortunate might be.
Yanındakilerden bazılarının iktidar yolundaki rakiplerinin, bu bahtsız kim olursa olsun, sayısını azaltmaya itirazı olmayacağı kesindi.
It was certain that some of those next to him wouldn't have any objection to reduce the number of their opponents on the way to power.
Yanındakilerden bazılarının iktidar yolundaki rakiplerinin sayısını azaltmaya itirazı olmayacağı kesindi.
it was clear
belliydi
it was clear from the man's demeanor
adamın tavrından belliydi
it was clear from the man's demeanor that he was a soldier
adamın tavrından asker olduğu belliydi
It was clear from the man's demeanor that he was a soldier, the posture of his shoulders, his eyes (looks) never staying in one place and his hand seeming ready to grasp at a sword that was not there, all of it revealed this plainly.(ay.. b..)
Adamın tavrından asker olduğu belliydi; omuzlarının duruşu, bakışının asla uzun zaman bir yerde kalmaması ve elinin orada olmayan bir kılıca uzanmaya hazır görünmesi, tümü bunu ayan beyan belli ediyordu.
it was clear that he was a soldier
asker olduğu belliydi
it was cold
soğuktu
it was enough
yeterliydi
it was impossible to figure whether it was a man or a woman
erkek mi kadın mı olduğunu anlamak imkansızdı
it was like
gibiydi
it was not only himself /it wasn't just him
sadece kendisi değildi
It was seeing that whenever he fancied to have determined a weakness in the people he now (a) served, someone had thought of it before him, the discovery that the supposed weakness had been cut out with an exactitude that amazed him.
Artık hizmetinde olduğu kişilerde ne zaman bir zaaf saptadığını sansa, birinin bunu ondan önce düşündüğünü görmesi, farz edilen zaafın onu hayrete düşüren bir katiyetle kesilip çıkarılmış olduğunu keşfetmesiydi.
It was seeing that whenever he fancied to have determined a weakness, someone had thought of it before him, the discovery that the supposed weakness had been cut out with an exactitude that amazed him.
Ne zaman bir zaaf saptadığını sansa, birinin bunu ondan önce düşündüğünü görmesi, farz edilen zaafın onu hayrete düşüren bir katiyetle kesilip çıkarılmış olduğunu keşfetmesiydi.
It was seing that whenever he fancied to have determined a weakness, someone had thought of it before him.
Ne zaman bir zaaf saptadığını sansa, birinin bunu ondan önce düşündüğünü görmesiydi.
it was the discovery that
keşfetmesiydi
it was the discovery that whenever he fancied, that... that it had been ...
ne zaman -diğini sansa, -miş olduğunu keşfetmesiydi.
It wasn't just him there, being wrapped in a tailor's span of fabric.
Orada bir terzi karışı boyu kumaşa bürünmüş olan sadece kendisi değildi.
It wasn't just him, being wrapped in a tailor's span of fabric.
Bir terzi karışı boyu kumaşa bürünmüş olan sadece kendisi değildi.
its marble (from marble) fire places
mermerden şömineleri
its own tail
kendi kuyruğu
its patterns
desenleri
jerk /grip /hold
tutuş
judge
hâkim
just this once
hiç değilse bu sefer
king
kral
knife
bıçak
lamp
lamba
land /country
ülke
left
sol
leg
bacak
let me guess
tahmin edeyim
Let them all (t) die with eternal death!
Topu ebedi ölümle can veresiceler!
life (y)
yaşam
like
gibi
like the gabbling of geese
kazların usul gevezelikleri gibi
line
hat
lion
aslan
lip
dudak
log /stump /block
kütük
long
uzun
long enough
yeterince uzun
long time
uzun zaman
look /glance /view /(eye)
bakış
look s.o. up and down
baştan ayağa bakmak
loud and clear /clearly/ for all the world to see
açık seçik
low
düşük
low shoulders
düşük omuzlar
low shoulders and a hunchbacked back didn't constitute a threat.
düşük omuzlar ve kambur bir sırt bir tehdit teşkil etmiyordu.
lying (down)
yatan
man (a)
adam
man /male
erkek
manner /air (e)
eda
manner /attitude /demeanor
tavır
marble /marbre /Marmor
mermer
mask
maske
master /lord /sir
efendi
maybe
belki de
meat /flesh
et
meeting /conference
toplantı
membrane /thin skin
zar
memory (capacity to remember) /Gedächtnis /memoire
hafıza
men (e)
erkekler
menace /threat
tehdit
method /method /modus
usul
minion/ creeper /flatterer /groveler /bootlicker
dalkavuk
mirror /looking glass
ayna
mistrusting /insecure
güvensiz
mistrusting or (in a) worse (condition)
güvensiz veya daha kötü bir durumda
mixture
karışım
more dead than dead himself
ölümün kendisinden daha ölü
more than they knew
bildiklerinden daha fazlası
mosaic
mozaik
most of
çoğu
most of the men and women here
Buradaki erkek ve kadınların çoğu
Most of the men and women here could have the same philosophy
Buradaki erkek ve kadınların çoğu aynı felsefeye sahip olabilirdi
Most of the men and women here could have the same philosophy, they also watched and silently listened to those who had to talk.
Buradaki erkek ve kadınların çoğu aynı felsefeye sahip olabilirdi; onlar da izliyor ve konuşmak zorunda olanları sessizce dinliyorlardı.
Most were cloaked and covered
Çoğu pelerinli ve örtülüydü
motion / slight movement (k)
kımıltı
mouth
ağız
much /very /too
çok
much time
fazla zaman
murmur
mırıltı
narrow
dar
nation / people
ulus
near /close
yakın
needle
iğne
net
never
asla
next to (him/her/it)
yanında
nicer
daha güzel
ninety
doksan
no /any /whatsoever
hiç
No Domani's House pride
hiçbir Domanlı Evinin kibri
No Domani's House pride would allow to wear the sigils of another House.
Hiçbir Domanlı Evinin kibri, başka bir Evin mühürlerini taşımasına izin vermezdi.
no matter who /egal wer / who(m)soever /regardless of who
kim olursa olsun
noble
soylu
noble
asil
nobody else
başka kimse
nobody else would wear (t)
başka kimse takmazdı
Nobody else would wear (t) that ring.
O yüzüğü başka kimse takmazdı.
nose
burun
not to be able to bear
katlanamamak
not to be looked at
bakılmamak
not to look
bakmamak
not very far
pek de uzak olmayan
note / written music
nota
number
sayı
objection /opposition /denial
itiraz
obliged
zorunda
obsequious /servile /slimy /oily
yaltakçı
obviously /evidently /manifestly/apparently
besbelli
of Arad Doman's first blood
Arad Doman'ın ilk kanından
of noble blood
soylu kandan
of the other
diğerinin
of those being next to him
yanındakilerden
off white
kırık beyaz
offering wine
şarap sunan
officer (military)
subay
on both (of its) ends
iki ucunda
on both ends of the room
odanın iki ucunda
on both sides of the room
odanın iki ucunda
on each end of the room was a door
Odanın iki ucunda birer tane kapı vardı.
On her right hand was a gold ring in form of a snake biting its own tail.
Sağ elinde kendi kuyruğunu ısıran yılan şeklinde bir altın yüzük vardı.
On her right hand was a gold ring.
Sağ elinde bir altın yüzük vardı.
On logs as thick as a human leg
İnsan bacağı kadar kalın kütüklerin üzerinde
on the skin between the thumb and the indexfinger
baş ve işaret parmakları arasındaki zar üzerinde
on the skin between the thumb and the indexfinger of the right hand
Sağ elinin baş ve işaret parmakları arasındaki zar üzerinde
on the way to power
iktidar yolunda
on top of / on
üzerinde
on top of the logs
kütüklerin üzerinde
one (single)
tek
one for each
birer tane
one of them
bir tanesi
one single trembling note
tek bir titrek nota
one's mouth
birisinin ağzı
only
sadece
only worn by high-ranking officers of the Andoran Queen's Guards
yalnızca Andor Kraliçesi Muhafız Alayı'nın yüksek rütbeli subayları tarafından giyilen
opponent /competitor / Konkurrent
rakip
or
veya
otherwise
aksi hâlde
otherwise considering the until the floor descending black wools, the place would have been too warm
aksi hâlde yere kadar inen siyah yünlere göre etraf fazla sıcak olacaktı
otherwise the place (e) would have been too warm
aksi hâlde etraf fazla sıcak olacaktı
outlines
ana hatlar
pair /couple
çift
patience
sabır
patience had marked /left its marks
sabır damgasını vurmuştu
Patience had marked a big part (b) of his life. (y)
Sabır, yaşamının büyük bir bölümüne damgasını vurmuştu.
patterns
desenler
people
kişiler
people /folk (h)
halk
philosophy
felsefe
piece /grain - used after number word (not obliged) / Stück
tane
place
yer
place / area /environment (e)
etraf
pointed /sharp /spitz
sivri uçlu
poison
zehir
posture /Haltung /position
duruş
power /potential /capacity /capability (i)
iktidar
prologue
önsöz
Queen
Kraliçe
red
kırmızı
reflection
yansıma
refusal
reddetme
regiment
alay
reminding of
andıran
reminding of a swan
kuğuyu andıran
rich
zengin
rich, maybe even of noble blood
zengin, hatta belki de soylu kandan
ring
yüzük
robe (as of a judge) /Talar /Kutte
cübbe - cüppe
room
oda
room mate
oda arkadaşı
rule
kural
seal /signe/sigil
mühür
servants
hizmetkârlar
Servants hear everything.
Hizmetkârlar her şeyi duyar.
service
hizmet
seventy
yetmiş
shadow
gölge
sharp
keskin
she extended her tray to him
ona tepsisini uzattı
she extended to him
ona uzattı
she extended to him her tray full of crystal wine glasses
ona kristal kadehlerle dolu tepsisini uzattı
she gave her back to the wall /she stood against the wall /her back leaned against the wall
sırtını duvara vermiş
She mastered /controlled herself.
Kendisine hâkimdi.
she stood with her back against the wall and observed everything
sırtını duvara vermiş her şeyi gözlemliyordu
she was admirably quiet
takdir edilesi bir biçimde sessizdi
she was alone
tek başınaydı
Shienaran (of Shienar)
Shienarlı
shiny
parlak
shiny black hair
parlak siyah saçlar
shirt
gömlek
shoulder
omuz
showing no part (place) of her apart from her fingers
parmakları dışında hiçbir yerini göstermeyen
showing no part (place) of her apart from her hands
elleri dışında hiçbir yerini ortaya çıkarmayan
showing nothing
hiçbir şeyi göstermeyen
sickening
mide bulandırıcı
side (y)
yan
sight /vision /seing
görme
silently
sessizce
Silently he observed (i) the people.
Sessizce kişileri izledi.
Silently he observed the people next to him.
Sessizce yanındaki kişileri izledi.
Silently he observed. (i)
Sessizce izledi.
silk
ipek
silver
gümüş
simple /plain
sade
situated (found)
bulunan
six
altı
six-pointed
altı uçlu
sixty
altmış
size /height
boy
skin (t)
ten
skirt
etek
sky
gök
sky blue / himmelblau /bleu ciel
gök mavisi
slender (slim), golden haired young people offering wine with a reverance and a wordless smile
bir reverans ve sözsüz gülümsemeyle şarap sunan zayıf, altın saçlı gençler
slender (slim), golden haired young people serving wine
şarap sunan zayıf, altın saçlı gençler
slender built /svelte
ince yapılı
slipped in /added
katılmış
slipper
terlik
smile
gülümseme
smiling
gülümseyen
snake
yılan
so (as much) handsome were the men too
erkekler de o kadar yakışıklıydı.
soldier
asker
some (of them)
birileri
some of them (.a..)
bazıları
Some of those next to him
yanındakilerden bazıları
Some of those next to him wouldn't have any objection.
Yanındakilerden bazılarının itirazı olmayacaktı.
some of those who cannot bear
bazıları katlanamadıklarından
some of those who could not bear to wait
bazıları beklemeye katlanamadıklarından
some of those who could not bear to wait or the silence
bazıları beklemeye veya sessizliğe katlanamadıklarından
Some of those who could not bear to wait or the silence, gave away more (secrets) than they knew.
Bazıları beklemeye veya sessizliğe katlanamadıklarından, bildiklerinden daha fazlasını ele veriyorlardı.
some would do
birileri yapardı
some would make a mistake
birileri bir hata yapardı
someone
birisi
someone covered with a grey hood
gri bir kukuletaya bürünmüş biri
span (length measure) /Spanne
karış
spider
örümcek
spurs
mahmuzlar
star
yıldız
stiffness /rigidity
katılık
stimulating /rousing
uyandırıcı
stomach
mide
stone
taş
stood another woman
başka bir kadın duruyordu
string
ip
subject
konu
such
böyle
such a call
böyle bir çağrı
sudden
ani
sudden (a)
ani
suddenly /all of a sudden
birden
Suddenly narrowing his eyes he focussed on a woman clad in black, showing no part of her apart from her fingers.
Gözleri birden kısılarak, parmakları dışında hiçbir yerini göstermeyen siyah bir giysiye bürünmüş bir kadına odaklandı.
Suddenly narrowing his eyes he focussed on a woman.
Gözleri birden kısılarak, bir kadına odaklandı.
suspicious
şüphe uyandırıcı
swan
kuğu
sweet
tatlı
sword
kılıç
symbol /emblem
simge
tail
kuyruk
tailor /seanstress /Schneider(in)
terzi
tall
uzun boylu
ten
on
tension /stress
gerginlik
that is to say /that means
demek ki
That meant he was one of the Sea Folk and when once looked at his left hand his clan and the signs of his line(age) would be seen.
Demek ki, Deniz Halkı'ndan biriydi ve sol eline bir kez bakıldığında, klanı ve soyunun işaretleri görülecekti.
That meant he was one of the Sea Folk.
Demek ki, Deniz Halkı'ndan biriydi.
that sweet smile
o tatlı gülümseme
that the others knew this
diğerlerinin bunu bildiği
that was in his face
yüzündeki
that was in the mirror
aynadaki
that were in the mask
maskesindeki
that were in the room
odadaki
that were next to him
yanındaki
that were on her feet
ayaklarındaki
that were on its mosaic floor
mozaik zeminindeki
that what had been done to the girl
kıza yapılmış olan
that(what) they knew
bildikleri
the actual /the current/the present
halihazırdaki
the arched room
kemerli oda
The Big Hunt
Büyük Av
The bird feathers of one (by) swelling
Birinin kuş tüyleri kabarak
The bird feathers of one took (by) swelling the form of a tight crest.
Birinin kuş tüyleri kabarak sıkı bir sorguç biçimini aldı.
the black appearing (... k..) shiny
siyahın parlak gözükmesi
The black of the Trollocs's breastplates and the men's (i) masks
Trollocların zırhlarının ve insanların maskelerindeki siyah
the black silk mask
siyah ipekten maske
the black silk mask being the same as
(i)le aynı olan siyah ipekten maske
the black silk mask being the same as those covering the hundred other faces in the room
odadaki diğer yüz çehreyi örtenlerle aynı olan siyah ipekten maske
The black silk mask being the same as those covering the hundred other faces in the room, hid the expression that was in his face.
Odadaki diğer yüz çehreyi örtenlerle aynı olan siyah ipekten maske, yüzündeki ifadeyi gizliyordu.
the boots of a High Lord of Tear
bir Yüksek Tear Lordu'nun çizmeleri
The boots of a High Lord of Tear stroke his eye
Gözüne bir Yüksek Tear Lordu'nun çizmeleri ilişti.
the boys were as handsome as the girls were beautiful.
kızlar ne kadar güzelse, erkekler de o kadar yakışıklıydı.
the bulgy folds of the robe
cüppenin şişkin kıvrımları
the bulgy folds of the robe hid (g) the stoop (Buckel) he made
cüppenin şişkin kıvrımları çıkardığı kamburunu gizliyordu
The bulgy folds of the robe hid (g) the stoop (Buckel) he made in order to hide (g) his height and confused the heads about whether he was fat or slim.
Cüppenin şişkin kıvrımları boyunu gizlemek için çıkardığı kamburunu gizliyor ve şişman mı zayıf mı konusunda kafaları karıştırıyordu.
The bulgy folds of the robe hid (g) the stoop (Buckel) he made in order to hide (g) his height.
Cüppenin şişkin kıvrımları boyunu gizlemek için çıkardığı kamburunu gizliyordu
the ceiling which was far above the lamps
lambaların çok üzerindeki tavan
the cleavage displaying too much flesh
çok fazla et sergileyen dekolte
the colours that were in the tapestry
duvar halısındaki renkler
the discovery that the supposed weakness had been cut out
farz edilen zaafın kesilip çıkarılmış olduğunu keşfetmesi
the discovery that the supposed weakness had decidedly been cut out
farz edilen zaafın katiyetle kesilip çıkarılmış olduğunu keşfetmesi
The doors at the far end of the room were swung open and two trollocs entered the room.
Odanın uzak ucundaki yüksek kapılar savrularak açıldı ve odaya iki Trolloc girdi.
The doors at the far end of the room were swung open and two trollocs, their black armours reaching (coming) until the knees decorated with thorns, entered the room.
Odanın uzak ucundaki yüksek kapılar savrularak açıldı ve odaya, dizlerine kadar gelen siyah zırhları dikenlerle süslenmiş iki Trolloc girdi.
the doors were opened
kapılar açıldı
the doors were swung open
kapılar savrularak açıldı
the echoing murmur
yankılanan mırıltı
the expression that was in his face
yüzündeki ifade
the eyes that were above that smile
o gülümsemenin üzerindeki gözler
the fancy /think /suppose
sanmak
the far end of the room
odanın uzak ucu
The fireplaces for instance were cold.
Örneğin, şömineler soğuktu.
the first rule of his life (y)
yaşamının ilk kuralı
the first rule of his life had always been
yaşamının ilk kuralı her zaman olmuştu
the first rule of his life had always been to look for weaknesses
yaşamının ilk kuralı her zaman zaaf aramak olmuştu
the first rule of his life had always been to look for weaknesses, for every weakness was a crack he could examine and reach out into and penetrate.
yaşamının ilk kuralı her zaman zaaf aramak olmuştu, zira her zaaf yoklayıp içine dalabileceği ve nüfus edebileceği bir çatlaktı.
The flames didn't give any warmth.
Alevler hiç sıcaklık vermiyordu.
the flames were dancing
alevler dans ediyordu
The folds of the robe confused the heads about whether he was fat or slim.
Cüppenin şişkin kıvrımları şişman mı zayıf mı konusunda kafaları karıştırıyordu.
the gabbling of geese (gabbling like geese have the habit of doing)
kazların usul gevezelikleri
the gold lamps hanging from the vaulted ceiling
kubbeli tavandan asılı altın lambalar
the golden slippers on her feet
ayaklarındaki altın terlikler
the hidden ones
gizlenmiş olanlar
the hidden ones also were not better
gizlenmiş olanlar da daha iyi değildi
the high doors on the far end of the room
odanın uzak ucundaki yüksek kapılar
the huge room
dev oda
the huge room belongs to a palace
dev oda bir saraya aitmiş
the huge room could pass for as belonging to a palace
dev oda bir saraya aitmiş sanılabilirdi
the human faces were distorted
insan yüzleri çarpıtılmıştı
the human faces were distorted and changed
insan yüzleri çarpıtılmış ve değiştirilmişti.
the Illian (the woman/man from Illian)
İllianlı
the impression of the reception hall of a palace
bir sarayın davet salonu izlenimi
the intricate patterns on the floor
zemindeki girift desenler
the man calling himself at least in this place Bors
Kendisine, en azından bu yerde Bors, diyen adam
The man calling himself at least in this place Bors sniffed at the murmur echoing in the arched room like the gabbling of geese.
Kendisine en azından bu yerde Bors diyen adam kemerli odada kazların usul gevezelikleri gibi yankılanan mırıltıya burun kıvırdı.
the man calling himself Bors
kendisine Bors diyen adam
The man calling himself Bors didn't bother to try.
Kendisine Bors diyen adam, denemeye zahmet etmedi.
the man calling himself Bors grunted
kendisine Bors diyen adam bir homurtu çıkardı
The man calling himself Bors grunted when the Shienaran moved away, clenching his right hand into a fist and looking with his eyes already for danger in another place.
Sağ elini yumruk yapıp şimdiden gözleriyle başka bir yerde tehlike arayan Shienarlı uzaklaşırken, kendisine Bors diyen adam bir homurtu çıkardı.
the man shivered
adam ürperdi
The man sniffed at the murmur echoing in the arched room like the gabbling of geese.
Adam kemerli odada kazların usul gevezelikleri gibi yankılanan mırıltıya burun kıvırdı.
The man sniffed at the murmur echoing in the arched room.
Adam kemerli odada yankılanan mırıltıya burun kıvırdı.
The man who called himself Bors didn't know where the room was, and he didn't fancy the others knew it either.
Kendisine Bors diyen adam, odanın nerede olduğunu bilmiyordu, diğerlerinin de bunu bildiğini sanmıyordu.
The man who called himself Bors didn't know where the room was.
Kendisine Bors diyen adam, odanın nerede olduğunu bilmiyordu.
the man's demeanor
adamın tavrı
The man's eyes met the eyes
adamın gözleri gözlerle karşılaştı
The man's eyes met the eyes that were above that sweet smile
adamın gözleri o tatlı gülümsemenin üzerindeki gözlerle karşılaştı
The man, calling himself at least in this place Bors, sniffed
Kendisine, en azından bu yerde Bors, diyen adam burun kıvırdı.
The man, calling himself at least in this place Bors, sniffed at the murmur echoing in the arched room.
Kendisine en azından bu yerde Bors diyen adam kemerli odada yankılanan mırıltıya burun kıvırdı.
the men and women here
buradaki erkek ve kadınlar
the murmur echoing in the arched room like the gabbling of geese
kemerli odada kazların usul gevezelikleri gibi yankılanan mırıltı
the murmur echoing in the room
odada yankılanan mırıltı
The Myrddraal was clad in black clothes that made the black of the Trollocs's breastplates and the men's masks look shiny, that didn't ripple, staying motionless while he moved with the grace of a viper.
Myrddraal Trollocların zırhlarının ve insanların maskelerindeki siyahın parlak gözükmesine yol açan, bir engerek zarafetiyle hareket ederken dalgalanmadan kımıltısız duran siyah giysilere bürünmüştü.
The Myrddraal was clad in black clothes that made the black of the Trollocs's breastplates and the men's masks look shiny.
Myrddraal Trollocların zırhlarının ve insanların maskelerindeki siyahın parlak gözükmesine yol açan siyah giysilere bürünmüştü.
the number of opponents / competitors
rakiplerin sayısı
the number of their opponents on the way to power
iktidar yolundaki rakiplerinin sayısı
the one here
buradaki
the one here
buradaki
the one lying (accusative)
yatanı
the opponents /competitors on the way to power
iktidar yolundaki rakipler
the other
diğer
the other hundred faces (ç) that were in the room
odadaki diğer yüz çehre
The other walked on hooves, in his face was a forward extending hairy animal nose and above its ears there were goat horns attached.
Diğeri toynaklar üzerinde yürüyordu, yüzünde öne uzanan kıllı bir hayvan burnu ve kulaklarının üzerine takılı keçi boynuzları vardı.
The other walked on hooves.
Diğeri toynaklar üzerinde yürüyordu.
the others didn't know
diğerleri bilmiyordu
the others didn't know this
diğerleri bunu bilmiyordu
the people (who were) next to him
yanındaki kişiler
the people in whose service he was
hizmetinde olduğu kişiler
the place (e) would have been too warm
etraf fazla sıcak olacaktı
the posture of his shoulders
omuzlarının duruşu
the reception hall of a palace
bir sarayın davet salonu
the regiment of the Queen's Guards of Andor / the Andoran Queen's Guards
Andor Kraliçesi Muhafız Alayı
the same
aynı
the same as those that were covering
örtenlerle aynı
the same as where covering the hundred other faces (ç) in the room
odadaki diğer yüz çehreyi örtenlerle aynı
the same philosophy
aynı felsefe
the Sea Folk
Deniz Halkı
the servant girl
hizmetçi kız
the servants need to be slaughtered /disposed of
Hizmetkârların katledilmesi gerekir.
the shades of his deep hood (b)
derin başlığının gölgeleri
the Shienaran didn't lose much time with the man who called himself Bors
Shienarlı kendisine Bors diyen adamla fazla zaman kaybetmedi
The Shienaran didn't lose much time with the man who called himself Bors, low shoulders and a hunchbacked back didn't constitute a threat.
Shienarlı kendisine Bors diyen adamla fazla zaman kaybetmedi; düşük omuzlar ve kambur bir sırt bir tehdit teşkil etmiyordu
the Shienaran looking for danger in another place
başka yerde tehlike arayan Shienarlı
the Shienaran looking with his eyes for danger in another place
gözleriyle başka yerde tehlike arayan Shienarlı
the silk mask hid the expression
ipekten maske ifadeyi gizliyordu
the spiders in the middle of the net
ağın ortasındaki örümcekler
the supposed weakness
farz edilen zaaf
the symbols of her House (ancestry /family)
soyunun simgeleri
the tallest
en uzun boylu
the tallest man there
oradaki en uzun boylu adam
The thing that froze his blood / What froze his blood
Kanını donduran şey
The thing that froze his blood was not what had been done to the girl.
Kanını donduran şey kıza yapılmış olan değildi.
the Trollocs ignoring the humans
insanlara kulak asmayan Trolloclar
The Trollocs ignoring the humans turned towards the door and bowed with an oily, bootlicking air.
İnsanlara kulak asmayan Trolloclar kapıya doğru döndüler ve yaltakçı, dalkavuk bir edayla eğildiler.
The Trollocs ignoring the humans turned towards the door.
İnsanlara kulak asmayan Trolloclar kapıya doğru döndüler.
the Trollocs's breastplates and the men's (i) masks
Trollocların zırhlarının ve insanların maskeleri
the two ends (u)
iki uç
the two witches didn't seem
iki cadı görünmüyordu
The two witches didn't seem to know each other.
İki cadı, birbirlerini tanıyormuş gibi görünmüyordu.
the vaulted ceiling /die gewölbte Decke
kubbeli tavan
The walls behind the tapestries
Duvar halılarının ardındaki duvarlar
The walls behind the tapestries were made of uncoated stone.
Duvar halılarının ardındaki duvarlar kaplanmamış taştan.
The walls behind the tapestries, the ceiling which was far above the lamps, were made of uncoated stone, almost black.
Duvar halılarının ardındaki duvarlar, lambaların çok üzerindeki tavan, kaplanmamış taştan, neredeyse siyahtı.
the walls were made of stone
duvarlar taştan
the walls were made of uncoated stone
duvarlar kaplanmamış taştan
the way to power
iktidar yolu
the White Tower
Beyaz Kule
the wide golden bracelet
geniş altın bilezik
the wide golden bracelet on her left wrist
sol bileğindeki geniş altın bilezik
The woman had chosen this place (hereabouts)
Kadın burayı seçmişti.
The woman having a neck reminding of a swan
Kuğuyu andıran bir boynu olan kadın
The woman having a neck reminding of a swan and shining black hair descending under her waist
Kuğuyu andıran bir boynu ve belinin aşağısına inen parlak siyah saçları olan kadın
The woman having a neck reminding of a swan and shiny black hair descending under her waist stood with her back to the wall observing everything.
Kuğuyu andıran bir boynu ve belinin aşağısına inen parlak siyah saçları olan kadın, sırtını duvara vermiş her şeyi gözlemliyordu.
The woman having shiny black hair falling under her waist
belinin aşağısına inen parlak siyah saçları olan kadın
The woman obviously had chosen this place (hereabouts) because the colours of the tapestry showed her own dress much nicer.
Kadın burayı besbelli duvar halısındaki renkler kendi giysisini daha güzel gösterdiği için seçmişti.
The woman was talking with someone.
Kadın biriyle konuşuyordu.
their black armours reaching (coming) until the knees decorated with thorns
dizlerine kadar gelen siyah zırhları dikenlerle süslenmiş
their clothes
giysileri
Their clothes told many things.
Giysileri çok şey anlatıyordu.
their tension
gerginlikleri
Their tension gave them away, even those who were enough in their right senses to control their tongues.
Gerginlikleri onları ele veriyordu, dillerine hâkim olacak kadar aklı başında olanları bile.
Their tension gave them away.
Gerginlikleri onları ele veriyordu.
there
orada
there is not
yok
there was a big pointed beak
büyük, sivri uçlu bir gaga vardı
There was also a tinker in shiny green trousers and a poisonous yellow coat.
Parlak yeşil pantolonu ve zehirli bir sarı paltosu içinde bir Tenekeci dahi vardı.
There was also a tinker.
Tenekeci dahi vardı.
there was no difference
fark yoktu
There was no nervousness in this woman, she controlled herself.
Bu kadında gerginlik yoktu, kendisine hâkimdi
There was no nervousness in this woman.
Bu kadında gerginlik yoktu.
there was no window
pencere yoktu
There was no window and on each end of the room was a door.
Hiç pencere yoktu ve odanın iki ucunda birer tane kapı vardı.
there was not
yoktu
There wasn't any window.
Hiç pencere yoktu.
there were those who will be missed
özlenecek olanlar vardı
there were those who will be missed even less than Tinkers
Tenekecilerden bile daha az özlenecek olanlar vardı.
these creatures having even higher heads and broader shoulders than the tallest man there
Oradaki en uzun boylu adamdan bile daha yüksek başı ve geniş omuzları olan bu yaratıklar
These creatures having even higher heads and broader shoulders than the tallest man there were in a sickening way a mixture of man and animal, the human faces were distorted and changed.
Oradaki en uzun boylu adamdan bile daha yüksek başı ve geniş omuzları olan bu yaratıklar mide bulandırıcı bir şekilde insanla hayvan karışımıydı, insan yüzleri çarpıtılmış ve değiştirilmişti.
These creatures having even higher heads and broader shoulders than the tallest man there were in a sickening way a mixture of man and animal.
Oradaki en uzun boylu adamdan bile daha yüksek başı ve geniş omuzları olan bu yaratıklar mide bulandırıcı bir şekilde insanla hayvan karışımıydı.
These creatures were in a sickening way a mixture of man and animal.
Bu yaratıklar mide bulandırıcı bir şekilde insanla hayvan karışımıydı.
they
onlar
they (these) would be belonging to her own House
bunlar kendi Evine ait olacaktı
They (these) would be belonging to her own House; no Domani's House pride would allow to wear the sigils of another House.
Bunlar kendi Evine ait olacaktı; hiçbir Domanlı Evinin kibri, başka bir Evin mühürlerini taşımasına izin vermezdi.
they also watched (i)
onlar da izliyordu
They also watched (i) and listened silently.
Onlar da izliyor ve sessizce dinliyorlardı.
They also watched and silently listened to those who had to talk.
Onlar da izliyor ve konuşmak zorunda olanları sessizce dinliyorlardı.
They bowed with an oily, bootlicking air.
Yaltakçı, dalkavuk bir edayla eğildiler.
they could have the same philosophy
aynı felsefeye sahip olabilirdi
They fell to their knees.
Dizlerinin üzerine çöktüler.
they gave away /they betrayed
ele veriyorlardı
They gave away more (secrets) than they knew.
Bildiklerinden daha fazlasını ele veriyorlardı.
they had the same philosophy
aynı felsefeye sahip oldu
They hadn't bothered with a disguise apart from the black masks.
Onlar siyah maskelerin dışında bir tebdili kıyafete zahmet etmemişti.
They pulled the strings to make kings and queens play(dance)
Krallar ve kraliçeleri oynatan ipleri çekiştiriyorlardı.
They sat in the White Tower like spiders in the middle of the net, pulling strings to make kings and queens play, meddling.
Beyaz Kule'de bir ağın ortasındaki örümcekler gibi oturuyor, krallar ve kraliçeleri oynatan ipleri çekiştiriyor, müdahale ediyorlardı.
They sat in the White Tower like spiders in the middle of the net.
Beyaz Kule'de bir ağın ortasındaki örümcekler gibi oturuyorlardı.
they turned towards the door
kapıya doğru döndüler
They were a mixture of man and animal.
(Onlar) insanla hayvan karışımıydı.
They were a mixture.
(Onlar) karışımıydı.
they were dressed
giymişlerdi
They were dressed in tight white pants
dar beyaz pantolonlar giymişlerdi
they were listening
dinliyorlardı
They were meddling.
Müdahale ediyorlardı.
they were moving
hareket ediyorlardı
thick
kalın
thirty
otuz
this
bu
this (accusative)
bunu
This was highly admirable.
Bu son derece takdir uyandırıcıydı
thorn
diken
those who cannot bear
katlanamadıkları
those who had to /those who were obliged
zorunda olanlar
those who had to talk
konuşmak zorunda olanlar
those who were in their right senses
aklı başında olanları
those who will be missed
özlenecek olanlar
Though he had a good memory for faces
yüzler konusunda çok iyi bir hafızaya sahip olmasına rağmen
Though he had a good memory for faces and a sharp eye,he doubted that he could differenciate among them one from the other.
Yüzler konusunda çok iyi bir hafızaya ve keskin bir göze sahip olmasına rağmen, aralarından birini diğerinden ayırt edebileceğinden şüphe ediyordu.
Though he had a good memory for faces and a sharp eye...
Yüzler konusunda çok iyi bir hafızaya ve keskin bir göze sahip olmasına rağmen
Though most were cloaked and covered
Çoğu pelerinli ve örtülü olmasına rağmen
Though most were cloaked and covered, the hidden ones also were not better.
Çoğu pelerinli ve örtülü olmasına rağmen, gizlenmiş olanlar da daha iyi değildi.
thumb
baş parmak
tight /strict /hard
sıkı
tight white pants (pl)
dar beyaz pantolonlar
tinker /tinsmith /(in this story a gypsi like people)
Tenekeci
tip/point/ Spitze
to access to classified information
gizlilik dereceli bilgiye nüfus etmek
to act like a fool
aptallık etmek
to appear (... k..)
gözükmek
to appear / seem
görünmek
to appreciate /esteem /to hold on high esteem (t)
takdir etmek
to approach something
yaklaştırmak
to assume /suppose /presume /imagine
farz etmek
to astonish /surprise /amaze /puzzle /stagger / take s o. unawares
hayrete düşürmek
to be /become
olmak
to be able to bear
katlanabilmek
to be called /summoned
çağrılmak
to be certain
kesin olmak
to be changed
değiştirilmek
to be confused /to lose one's head
kafası karışmak
to be covered /coated (k)
kaplanmak
to be cut out /eliminated
kesilip çıkarılmak
to be fastened
tutturulmak
to be grateful for (ş)
şükretmek
to be in the service
hizmetinde olmak
to be looked at
bakılmak
to be mistaken /to be wrong /to slip / to stumble
yanılmak
to be opened
açılmak
to be sane /to be in one's right mind /to be in one's right senses
aklı başında olmak
To be summoned was enough.
Çağrılmış olması yeterliydi.
to be supposed to
farz edilmek
to be swung open
savrularak açılmak
to be the same as
(i)le aynı olmak
to be thought of /to pass for
sanılmak
to be trained /taught
eğitilmek
to be watched
izlenmek
to bite
ısırmak
to bite in one's own tail
kendi kuyruğunu ısırmak
to bother /to take the trouble (z. g) /to enter into trouble to...
zahmete girmek
to bow
eğilmek
to call (to come/e. g. an ambulance) /to summon
çağırmak
to care / to consider important (u)
umursamak
to catch sight of / glimpse /set eyes on /notice /strike /catch a glimpse of
gözüne ilişmek
to cause /to evoke (y. a.)
yol açmak
to change sthg
değiştirmek
to choose
seçmek
to circulate /walk around (with a goal/parcours)
dolaşmak
to come
gelmek
to come down /descend / step down /get off
inmek
to confuse / to mix up /concoct something
karıştırmak
to constitute
teşkil etmek
to control /hold sway over /dominate
hâkim olmak
to control one's tongue
dile hâkim olmak
to cover (ö)
örtmek
to curl /twist /fold
kıvırmak
to cut /to stop sthg
kesmek
to dance
dans etmek
to dart into /to dive into /to reach out into sthg
içine dalmak
to dash /skid /fly
savrulmak
to determine /fix /assign /establish /localize
saptamak
to die (give the soul)
can vermek
to differenciate /distinguish
ayırt etmek
to differenciate one from the other
birini diğerinden ayırt etmek
to discover
keşfetmek
to dispose of /slaughter /murder
katledilmek
to do /make
yapmak
to doubt /be sceptical about/ suspect
şüphe etmek
to draw attention
dikkati çekmek
to draw attentions upon/to oneself
dikkatleri kendi üzerine çekmek
to echo
yankılanmak
to establish a weakness
bir zaaf saptamak
to examine
yoklamak
to exhibit /expose /display /show
sergilemek
to extend /hand over
uzatmak
to fall to one's knees
dizlerine çökmek
to fasten /stick together /bond
tutturmak
to focus (be focussed)
odaklanmak
to freeze sthg
dondurmak
to frown
kaşlarını çatmak
to get A for effort /to show an admirable effort
takdir edilesi bir çaba göstermek
to give
vermek
to give away / betray
ele vermek
to grind /grit /gnash
gıcırdatmak
to grind one's teeth
dişlerini gıcırdatmak
to grunt
homurtu çıkarmak
to guess
tahmin etmek
to have /own
sahip olmak
to have no objection
itirazı olmamak
to have no objection to reduce the number of opponents /competitors
rakiplerin sayısını azaltmaya itirazı olmamak
to hear
duymak
to here (dative)
buraya
to hide (s)
saklamak
to hide /to conceal /to disguise (g)
gizlemek
to hide the expression
ifadeyi gizlemek
to himself (dative)
kendi(si)ne
to hint at everything
her şeyi ima etmek
to hold /keep
tutmak
to imply / hint at
ima etmek
to intend
niyetlenmek
to intervene /interfere /meddle
müdahale etmek
to join /participate / chip in
katılmak
to know (to have knowledge) /wissen
bilmek
to know each other
birbirlerini tanımak
to leave one's mark on /to mark /to label /to stigmatize (+dative)
damgasını vurmak
to lie (down) /to go to bed
yatmak
to like (+ablative) (h)
hoşlanmak
to listen
dinlemek
to look
bakmak
to look carefully (lit. to look with the eye of a buyer)
alıcı gözüyle bakmak
to look for danger
tehlike aramak
to look for weaknesses
zaaf aramak
to meet
karşılaşmak
to miss /to long for
özlemek
to mix /blend /confuse
karışmak
to move
hareket etmek
to move /dance /make play
oynatmak
to move away /sich entfernen
uzaklaşmak
to narrow (be narrowed)
kısılmak
to not care
umursamamak
to notice
fark etmek
to observe
gözlemlemek
to observe every detail
tüm ayrıntıları gözlemlemek
to offer /present
sunmak
to penetrate /to pass through / pierce
nüfus etmek
to play
oynamak
to pull the strings
ipleri çekiştirmek
to pull the strings to make kings and queens play
krallar ve kraliçeleri oynatan ipleri çekiştirmek
to put forward an idea /to express an opinion/to reason that
fikir yürütmek
to reach out /to grap
uzanmak
to read
okumak
to receive /take /buy
almak
to reduce
azaltmak
to reduce the number
sayıyı azaltmak
to reduce the number of competitors
rakiplerin sayısını azaltmak
to resonate / clang /jingle / tinkle
çınlamak
to reveal / to show /to make clear
belli etmek
to reveal plainly /to speak volumes (ay.. b..)
ayan beyan belli etmek
to ripple /wave /float /flutter /undulate
dalgalanmak
to say (d)
demek
to say to himself > to call himself
kendisine demek
to search for /to look for /to call
aramak
to see
görmek
to see the one lying (what/who is lying)
yatanı görmek
to shiver (one time)
ürpermek
to show
göstermek
to show up /to come out / to come up /to surface
ortaya çıkmak
to smile
gülümsemek
to sniff at/to consider unimportant / to turn up one's nose / die Nase rümpfen
burun kıvırmak
to stand /endure /bear /take it
katlanmak
to stargaze
Yıldızları gözlemlemek
to stay /remain in one place
bir yerde kalmak
to stay motionless
kımıltısız durmak
to step /take a step
adım atmak
to stoop /to arch the back
kamburunu çıkarmak
to straighten something /to fix /to correct
düzeltmek
to straighten up (oneself)
doğrulmak
to study /examine /analyze
incelemek
to swell
kabarmak
to swing open
savrularak açmak
to talk
konuşmak
to tattoo
dövmek
to teach /train/educate
eğitmek
to tell /relate
anlatmak
to think
düşünmek
to think of where it could be
nerede olabileceğini düşünmek
to try (again and again)
çalışmak
to try (one time experiment)
denemek
to try to see
görmeye çalışmak
to tuck /pull (at both ends) /backbite
çekiştirmek
to turn a deaf ear to /to ignore
kulak asmamak
to wait
beklemek
to wait long enough
yeterince uzun beklemek
to wake up
uyanmak
to wake up s.o.
uyandırmak
to want
istemek
to watch (i) long enough
yeterince uzun izlemek
to watch/ observe (i)
izlemek
to wear (accessoires)
takmak
to wear/carry the sigils of another House
başka bir Evinin mühürlerini taşımak
to withdraw /to fall back
çekilmek
to wrap
bürünmek
to wrinkle /crease
kırışmak
to wrinkle /knit
çatmak
to/at the murmur
mırıltıya
together with
(i)le birlikte
together with the outlines
ana hatlarla birlikte
tongue
dil
too /much /excessive
fazla
too hot
fazla sıcak
took the form of a crest
sorguç biçimini aldı
tooth
diş
total (t)
topu
touch
dokunuş
tower
kule
toxic /poisonous
zehirli
trader
tacir
Traders and warriors, commoners and nobles.
Tacir ve savaşçı, avam ve asil.
transparent
saydam
trembling /shaky /wobbly/ wavering
titrek
troop of guards /guard regiment
muhafız alayı
trousers
pantolon
trying to see who is lying behind them
arkalarında yatanı görmeye çalışan
turkish (language)
türkçe
turkish words
türkçe kelimeler
twenty
yirmi
twisted /distorted
çarpıtılmış
two
iki
Two trollocs entered the room.
İki trolloc odaya girdi.
two witches
iki cadı
uncoated /uncovered (k)
kaplanmamış
uncomfortable
rahatsız
uncomfortable (making)/ disturbing /irritant /annoying
rahatsız edici
under her waist
belinin aşağısı
understand /figure out /distinguish
anlamak
unfortunate /illfated (b)
bahtsız
until the knees
dizlerine kadar
up to / as much as /until
kadar
up to class and country
sınıfına ve ülkesine kadar
upon /about
üzerine
vaulted /gewölbt
kubbeli
viper (e)
engerek
waist
bel
wall
duvar
wall carpets /tapestries
duvar halıları
warmth /heat /temperature
sıcaklık
warrier
savaşçı
was not
değildi
we can do
yapabiliriz
we can do without them
onlar olmadan yapabiliriz
We don't want to attract attention (to ourselves)
Dikkatleri üzerimize çekmek istemeyiz.
weak /slim
zayıf
weakness
zaaf
wearing the Great Snake ring
Büyük Yılan yüzüğü takmış
when /whenever
ne zaman
when /whenever he x'es
ne zaman X- sa - se
when he received
alınca
when he received such a call
böyle bir çağrı alınca
when he straightened
düzeltirken
when he straightened his robe (... p.)
cüppesini düzeltirken
When he straightened his robe (... p.), he was thankful for the fires to be cold.,
Cüppesini düzeltirken ateşlerin soğuk olmasına şükretti,
When he straightened his robe(... p.), he was thankful for the fires to be cold, otherwise considering the until the floor descending black wools, the place would have been too warm.
Cüppesini düzeltirken ateşlerin soğuk olmasına şükretti, aksi hâlde yere kadar inen siyah yünlere göre etraf fazla sıcak olacaktı.
when looked (pass.)
bakıldığında
when once looked at his left hand
sol eline bir kez bakıldığında
when once looked at his left hand his clan and the signs of his line(age) would be seen
sol eline bir kez bakıldığında, klanı ve soyunun işaretleri görülecekti
When the girl gracefully moved away the man shivered and approached without noticing the goblet to his lips.
Kız zarafetle uzaklaşırken adam ürperdi ve fark etmeden kadehi dudaklarına yaklaştırdı.
When the girl gracefully moved away the man shivered.
Kız zarafetle uzaklaşırken adam ürperdi.
When the girl gracefully moved away...
Kız zarafetle uzaklaşırken
When the Myrddraal moved
Myrddraal hareket ederken
When the Myrddraal moved with the grace of a viper
Myrddraal bir engerek zarafetiyle hareket ederken
When the servant girl straightened up from her bow
Hizmetçi kız reveransından doğrulduğunda
When the servant girl straightened up from her bow, the man's eyes met the eyes that were above that sweet smile.
Hizmetçi kız reveransından doğrulduğunda, adamın gözleri o tatlı gülümsemenin üzerindeki gözlerle karşılaştı.
When the Shienaran moved away looking with his eyes for danger in another place
gözleriyle başka yerde tehlike arayan Shienarlı uzaklaşırken
When the Shienaran moved away, clenching his right hand into a fist and looking with his eyes already for danger in another place
Sağ elini yumruk yapıp şimdiden gözleriyle başka bir yerde tehlike arayan Shienarlı uzaklaşırken
whenever he fancied to have determined a weakness, he saw that someone had thought of it before him
ne zaman bir zaaf saptadığını sansa, birinin bunu ondan önce düşündüğünü gördü
whenever he fancies
ne zaman sansa
where
nerede
Where is the room?
Oda nerede?
Where it could be
nerede olabileceği
whether it would be necessary or not
gerekip gerekmeyeceği
whether it would be necessary or not to dispose of the servants after this meeting
Hizmetkârların bu toplantıdan sonra katledilmesinin gerekip gerekmeyeceği
which is/was on the floor
zemindeki
which was on her left wrist
sol bileğindeki
white
beyaz
whosoever this unfortunate might be
bu bahtsız kim olursa olsun
wide /broad /breit
geniş
wide /broad /breit
geniş
window
pencere
wine
şarap
wine glass /goblet /chalice
kadeh
witch /sorceress
cadı
with
ile
with a disturbing grace
rahatsız edici bir incelikle
with a harmonious ringing
ahenkli bir çınlamayla
With a harmonious ringing a single trembling note was heard, coming at the same time from four sides and cutting every other voice like a knife.
Ahenkli bir çınlamayla, aynı anda dört yandan gelen ve diğer tüm sesleri bıçak gibi kesen, tek bir titrek nota duyuldu.
with a high collar /highnecked
yüksek yakalı
with a oily, bootlicking air
yaltakçı, dalkavuk bir edayla
with a reverance and a wordless smile
bir reverans ve sözsüz gülümsemeyle
with a smile
bir gülümsemeyle
with a sudden disgust
ani bir tiksintiyle
with a wordless smile
sözsüz bir gülümsemeyle
with an air of...
... bir edayla
with an exactitude that amazed him
onu hayrete düşüren bir katiyetle
with eternal death
ebedi ölümle
with hair /haired
saçlı
with its gold lamps hanging from the ceiling
tavandan asılı altın lambalarıyla
with its intricate patterns
girift desenleriyle
with its intricate patterns on the floor
zemindeki girift desenleriyle
With its long marble chimneys and its golden lamps hanging from the vaulted ceiling and with the intricate patterns on its mosaic floor
uzun mermerden şömineleri ve kubbeli tavandan asılı altın lambaları ve mozaik zeminindeki girift desenleriyle
With its long marble chimneys and its golden lamps hanging from the vaulted ceiling and with the intricate patterns on its mosaic floor it could have been thought as belonging to a palace.
Uzun mermerden şömineleri ve kubbeli tavandan asılı altın lambaları ve mozaik zeminindeki girift desenleriyle bir saraya aitmiş sanılabilirdi.
with its long marble fire places
uzun mermerden şömineleriyle
with its patterns
desenleriyle
with respect to / according to / considering /as regards
göre
with the grace of a viper
engerek zarafetiyle
with the intricate patterns on its mosaic floor
mozaik zeminindeki girift desenleriyle
with the intricate patterns on its mosaic floor it could have been thought as belonging to a palace.
Mozaik zeminindeki girift desenleriyle bir saraya aitmiş sanılabilirdi.
with thorns
dikenlerle
without any intention
hiç niyetlenmeden
without any intention to drink it
içmeye hiç niyetlenmeden
without intending
niyetlenmeden
without noticing
fark etmeden
Without noticing he approached the wine glass to his lips.
Fark etmeden kadehi dudaklarına yaklaştırdı.
without them
onlar olmadan
woman
kadın
women
kadınlar
wonder /amazement
hayret
wool
yün
word
söz
word (k)
kelime
wordless
sözsüz
worse
daha kötü
worse
beter
Worse than stupidity.
Aptallıktan beter.
wrapped (up)
bürünmüş
wrapped in a tailor's span of fabric
bir terzi karışı boyu kumaşa bürünmüş
wrapped up in fabric
kumaşa bürünmüş
wrist
bilek
yellow
sarı
you know
biliyorsun
young / young person
genç